CİZYEDARZÂDE AHMED BAHÂEDDİN

CİZYEDARZÂDE AHMED BAHÂEDDİN (ö. 1208/1794) Osmanlı tarihçisi, edebiyatçı.

Müellif: Davut Erkan

1154 (1741) yılında doğdu. Bursa’nın Haraçzâde veya Cizyedarzâde olarak tanınan bir âyan ailesine mensuptur. Babası Hacı Hüseyin Ağazâde Mahmud Efendi’dir. Dedesi Cizyedar Hacı Hüseyin Ağa’nın gözetiminde eğitimine başladı. Hoca İbrâhim Efendi’den Arapça, Bursa’nın mutasavvıf ve müderrislerinden Kaltakçızâde Halil Efendi’den Farsça öğrendi. Müderris Çukacızâde Fehmi İbrâhim Efendi’den de faydalandı.

İstanbul’da 1759’da hâriç rütbesiyle müderrisliğe başladığı bilinen Ahmed Bahâeddin Efendi’nin bundan sonraki görevleri hakkında bilgi yoktur. Bununla birlikte yazdığı tarihteki bazı ifadelerden 1770’li yıllarda Bursa’da olduğu tahmin edilmektedir. Yine eserinde belirttiğine göre 1185’te (1771) hummaya (hummâ-yı rub‘) yakalandı ve uzun süre bu hastalıkla mücadele etti. Bir ara çevresindeki ilim meclislerine katıldı. Ancak bir süre sonra bu ortamdan sıkılarak inzivaya çekildi. İnzivaya çekilmesinde, Bursa’nın en güçlü âyan ailesinin yöneticisi olan dedesi Hacı Hüseyin Ağa’nın merkezle arasında çıkan anlaşmazlık yanında diğer zengin ailelerle çekişmesi de rol oynadı. Mart-Nisan 1773 tarihinde hastalıktan kurtulunca bir taraftan ilimle, diğer taraftan mukātaa gelirleriyle çok zenginleşmiş olan ailesinin müsadere edilen mallarını kurtarmakla uğraştı. 1191’de (1777) gizli bir görevle Bursa’ya gelen Kaptanıderyâ Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya refakat etti, onu ağırladı. Ancak asıl sıkıntıyı 1783’te vefat eden dedesine ait malların müsadere edilmesi sırasında yaşadı. Girişimleri sonucu, 287.858 kuruşluk muhallefâtın 150.000’inin devlet hazinesine bırakılmasını, 50.000’inin vasiyet edilen kişilere dağıtılmasını, 50.000’inin de Sadrazam Halil Hamîd Paşa’ya verilmesinden sonra geriye kalan 30.000 kuruşunun ailesine intikalini sağladı. Böylece ailesinin maddî nüfuzunu kırıcı bu bâdire daha az bir zararla atlatılmış oldu. İki ayda bir 50.000 kuruşluk taksitlerle devlet hazinesine ödenmesi gereken 150.000 kuruşun toplanmasında sıkıntı yaşayınca merkezden yardım istedi. Nitekim taksitleri bitirmesinden sonra, Halil Hamîd Paşa’ya verilen meblağ yüzünden muhallefâtın olduğundan daha az hesaplanmasından dolayı ailesine büyük miras kaldığının devlet tarafından kendisine bildirilmesi ve ardından sefer masrafları için yardım istenmesi üzerine Ahmed Bahâeddin, Hacı Hüseyin Ağa’nın muhallefât defterini merkeze gönderip ailenin maddî imkânsızlığını dile getirdi (1789). Hacı Hüseyin Ağa, 1760’ta kurduğu vakfa, devlet merkezinde kendisinden şikâyetlerin vâki olduğu 1190 (1776) ve 1196 (1782) yıllarında ek vakıflar ilâve ederek mallarını buraya aktarıp müsâdereye karşı hukukî koruma altına alması, Ahmed Bahâeddin Efendi’nin devletin 1789’daki talebini reddetmesinde etkili olmuştur.

Onun Halep kadılığı yaptığına dair kayıtlar hem mezar taşı kitâbesinde hem devrin bazı kaynaklarında yer alır. Ancak bu görevini yaptığı 1791-1792 yıllarından sonra Bursa’ya döndüğüne dair bilgiler (Dilekçi, s. 54-55) ihtiyatla karşılanmalıdır. Zira 1771-1773 yıllarının hastalıkla geçmesi, 1777’de Gazi Hasan Paşa’ya refakat etmesi, 1783’te dedesinin ölümü üzerine aile işleriyle ilgilenmesi ve 1789’da merkezin ondan talepleri göz önüne alındığında Halep kadılığının tarihi meselesi şüpheli hale gelir. Ayrıca söz konusu kadılık görevinin mansıp mı yoksa pâye mi olduğu açık değildir. Bunlardan ikincisi daha muhtemel görünür. Bazı kaynaklarda 1 Ramazan 1208’de (2 Nisan 1794) Bursa’da öldüğü zikredilmektedir. Bursa’da aile mezarlığındaki mezar taşı kitâbesinde de vefat tarihi 1208 olarak verilmiştir.

Eserleri. 1. Cizyedar Tarihi. Hoca Sâdeddin Efendi’nin Tâcü’t-tevârîh adlı eserinin ayıklanmış (tenkih) şeklidir. Kendisini Ahmed b. Cizyedâr olarak tanıttığı için eseri de bu adla anılmıştır. Eserin yazılış sebebini açıkladığı giriş kısmında hastalığının etkisiyle evinde kaldığı sırada tarihle uğraştığını, Tâcü’t-tevârîh’i okuduğunu ve eseri “kizbden eser” olmadığı için çok beğendiğini söyler. Ancak tumturaklı üslûbundan dolayı cümlelerin güç anlaşıldığını düşünerek onu kısaltıp daha sade bir hale getirmek istemiştir. Bunun üzerine, Tâcü’t-tevârîh’i, seciyeli ifadeleri ve yararlanılan kaynakların isimlerini dışarıda bırakarak yeniden düzenlemeye girişmiştir. Hastalığının artması yüzünden hazırladığı müsveddeyle bir süre ilgilenememiş, iyileşince de eser üzerine yeniden çalışmaya başlamıştır. Bu arada Bursa’ya gelen Kaptanıderyâ Gazi Hasan Paşa’ya padişah ve evliya türbelerini gezdirirken onun ziyaret ettiği hükümdarlar hakkında kendisinden kolay anlaşılır bir kitap yazmasını istemesi üzerine elindeki müsveddeyi temize çekip çok süslü bir dîbâce ekleyerek paşaya sunmuştur. Eserin 25 Mart 1773 tarihinde yazıldığına dair kayıt (Babinger, s. 350-351; Dilekçi, s. 58-59) doğru değildir. Zira bu, müellifin hastalıktan kurtulduğu tarihtir. Ayrıca Gazi Hasan Paşa’nın Bursa’dan sonra Yenişehir’e geçerek Âyan Ahmed Bey’i öldürmesi olayı 1191’de (1777) gerçekleşmiştir (Ahmed Vâsıf Efendi, s. 77). Nitekim müellif de hazırladığı müsveddenin Gazi Hasan Paşa’nın gelişine kadar neredeyse unutulmuş bir halde kaldığını ifade etmektedir (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 206, vr. 4a). Eserin (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2403; Ali Emîrî Efendi, nr. 206) nüshaları bulunmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki nüsha eserin müsveddesidir (Dilekçi, s. 59).

2. Gazavât-ı Yûsuf Paşa. Sadrazam Koca Yûsuf Paşa’nın 1201 (1787) yılında Avusturya üzerine yaptığı seferi konu edinmektedir. Eser, Yûsuf Paşa’nın başarılarını anlatan fetihnâmenin Bursa’ya gönderilen şekline sözlü kaynaklardan edinilen bazı bilgilerin eklenip edebî bir dille anlatımından ibarettir (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 205; TSMK, Hazine, nr. 1428). Fatih Dilekçi, Ali Emîrî ve Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi nüshalarını karşılaştırıp eserin metnini hazırlamış, çalışmada Cizyedar ailesi üyelerinin hayatları, kurdukları vakıflar, kütüphaneleri ve diğer hayratları bir bütün halinde ele alınmıştır (bk. bibl.).

Cizyedarzâde’nin Tercüme-i Metn-i Beyân, İlm-i Sarf, Tercüme-i Şâfiye, Risâle-i Mihâdiyye, Sâlihiyye ve Münşeât adlı kitaplarından başka Vak‘anüvis Şefik Mehmed Efendi’nin (ö. 1127/1715) Şefiknâme adlı eserine de hâşiye yazdığı belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA

Ahmed Vâsıf Efendi, Mehâsinü’l-âsâr ve hakāikü’l-ahbâr (haz. Mücteba İlgürel), Ankara 2014, s. 77.
Mehmed Cemâleddin, Osmanlı Târih ve Müverrihleri: Âyîne-i Zurefâ (haz. Mehmet Arslan), İstanbul 2003, s. 29, 39.
Bursalı Mehmed Tâhir, Osmanlı Müellifleri (haz. İsmail Özen), İstanbul 1975, III, 34.
Babinger (Üçok), s. 350-351.
Fatih Dilekçi, Cizyedarzâde Ahmed Bahâüddin Efendi ve Fetihnâmesi (yüksek lisans tezi, 2003), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 54-55, 58-59.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Cezayirli Gazi Hasan Paşa’ya Dair”, Osmanlı Tarihinden Portreler: Seçme Makaleler I, İstanbul 2010, s. 323-343.
Nilüfer Alkan Günay, “Müsaderenin Sosyal ve Ekonomik Bir Analizi: 18. Yüzyıl Sonlarında Bursa’da Yapılan Müsadereler”, TTK Belleten, LXXVI/277 (2012), s. 793-815.
a.mlf., “19. Yüzyıl Başlarında Bursa’da Âyanlık ve Âyanlık Mücadeleleri”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, XXII/22, Bursa 2012, s. 1-20.
Mahir Aydın, “Cezayirli Gazi Hasan Paşa”, DİA, VII, 501-503.
Kemal Beydilli, “Halil Hamîd Paşa”, a.e., XV, 316-318.
a.mlf., “Yûsuf Paşa, Koca”, a.e., XLIV, 23-25.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2020 yılında Ankara’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 265-266 numaralı sayfalarda yer almıştır.