ARAMON, Gabriel de Luetz, Baron d’

(ö. 1554)

XVI. yüzyılda İstanbul’a gelmiş ve gördüklerini hâtırat şeklinde kaleme almış olan Fransız elçisi.

Müellif:

Soylu bir aileye mensup olan Gabriel de Luetz, Baron et Seigneur d’Aramon et de Valabrègues, XV. yüzyılın sonlarına doğru dünyaya geldi. Gençliği ve yetişmesi hakkında yeterli bilgi bulunmayan d’Aramon’un Güney Fransa’da Nîmes yakınında bulunan Aramon (Aramont) arazisi ile Valabrègues arazilerinin 1539’da Guillaume de Saint-Vallier’ye geçmesi üzerine topraklarını silâh ve şiddet yoluyla geri almaya çalıştığı bilinir. Bunu başaramayınca İtalya’ya giderek Venedik’te Fransa’yı temsil eden elçi Kardinal Pellicier’nin hizmetine girdi; arazilerine ise kral tarafından el konuldu.

Aramon 1541’den itibaren Kardinal Pellicier’nin ajanı olarak Kuzey İtalya’da bazı girişimlerde bulundu ve bunların sonuçlarını bildiren raporunu Fransa kralına bizzat götürmekle görevlendirildi; hâmisi böylece onun kralın gözüne girerek topraklarını geri alacağını umuyordu. 1542’de yeniden Venedik’e dönerek burada İstanbul’dan gelen Fransız kuryesi Antoine Polin Baron de La Garde ile karşılaştı. Aramon’un buradan ne şekilde İstanbul’a gittiği bilinmiyor. Yalnız şu var ki Polin 16 Mayıs 1543’te Akdeniz’e açılan Barbaros Hayreddin Paşa’nın donanması ile İstanbul’dan ayrılırken yerine onu bırakmıştı. Fakat 1544’te Fransa Kralı I. François ile Alman İmparatoru Charles Quint arasında imzalanan Crespy Anlaşması Türkler’e karşı ortak cephe kurulmasını öngördüğünden Aramon İstanbul’da hayli zor günler yaşadı. I. François Türk siyasetini Charles Quint lehine çevirmek için Jean de Montluc’u gönderdiğinde iki Fransız arasında büyük anlaşmazlıklar çıktı. Fransa’dan tâlimat ve ödenek alamayan Aramon padişahtan izin beklemeksizin acele Fransa’ya döndü. Gayesi Türkler’i çok kızdıran ve sadrazamın ifadesiyle “dili ve kafası kesilmesi gereken bir adam olan” Jean de Montluc’un nüfuzunu kırmak ve kraldan el konulmuş arazilerini geri almaktı. Bu isteğinde başarı elde edemedi, fakat I. François’nın resmî elçisi sıfatıyla Osmanlı Padişahı Kanûnî Sultan Süleyman’a gönderilmesi uygun görüldü. Yolculuk çok gizli olarak İsviçre üzerinden yapıldı. Venedik’e gelen Aramon buradan Ragusa’ya, oradan da kara yoluyla Edirne’ye geçti ve 14 Mayıs 1547’de İstanbul’a ikinci defa ayak bastı. 1534’te gelen Jean de Laforest’den sonra Fransa’nın gönderdiği ikinci elçi oluyordu. Aramon’un beraberinde gayet kalabalık bir hizmetkâr topluluğundan başka bazı İtalyan ve Ragusalılar da vardı. İlk ziyaretini Sadrazam Rüstem Paşa’ya yaptı. Birkaç gün sonra padişahın huzuruna kabul edildiğinde kralın hediyesi olarak değerli taşlarla bezenmiş ve kendi rivayetine göre 15.000 duka altın değerinde olan bir saat ile kıymetli kumaşlar takdim etmişti. Aramon Osmanlı Devleti’ni Avusturya’ya karşı sefer açmaya zorluyor, Alman olmakla beraber bazı sebeplerden dolayı yurdundan çıkarak Türk hizmetine geçmek isteyen ve bir anlaşmazlık üzerine Fransa’nın hizmetine giren Christophe von Rogendorf da Viyana’nın Türkler tarafından kolayca alınabileceğini, hatta kendisinin de bu hususta yardımcı olacağını söyleyerek onu destekliyordu. Bu sırada I. François’nın ölüm haberinin gelmesi üzerine Aramon yeniden zor durumda kaldı.

Yeni kral II. Henri babası François’nın Türk-Fransız dostluğu siyasetine dönmeyi gerekli gördüğünden Aramon’a gönderdiği bir yazı ile onun Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1548’de İran’a karşı yaptığı sefere katılmasını istedi. Ancak Fransız elçisinin orduyla birlikte değil ayrı bir yoldan Erzurum’a gitmesi uygun görülmüştü. Van’ın Türk ordusu tarafından fethini gören elçi, kış için Halep’te konaklayan padişahın yanından ayrılarak gösterişli maiyetiyle birlikte Kudüs ve Mısır’a geçti. 1550’de İstanbul’a geldikten sonra 1551’de Fransa’ya gitti, buradan dönüşünde ise Cezayir ve Malta’ya uğrayarak Sinan Paşa tarafından kuşatılan Trablus’a ulaştı. Burada kendisinden, esir alınmış olan bazı Malta şövalyelerini Malta’ya götürerek karşılığında otuz Türk esirini kurtarması istendi. Fakat Malta’da gayet kötü bir muamele ile karşılandığı gibi otuz Türk’ü de alamadı. Ayrıca Akdeniz’de iki kadırgası ile Andrea Doria’nın eline düşme tehlikesi geçirdi ve güçlükle kurtularak ancak 21 Eylül 1551’de İstanbul’a varabildi. Kışı Edirne’de olan padişahın yanında geçirdikten sonra 1552 yazında Turgut Reis idaresindeki Türk donanmasına katılma emrini aldı. Bu deniz seferi her ne kadar Türk ve Fransız donanmalarının ortak bir harekâtı ise de Aramon Hıristiyanlığa zarar gelmemesi için gayret gösterdi ve bu arada Fransa kralının müttefiki olan Salerno prensinin topraklarının vurulmasını önledi. Aramon sağlığı iyice bozulduğundan 1553’te Fransa’ya döndü. Doğu’daki on yıla yakın hizmetinin karşılığı olarak topraklarını geri alabileceğini sanıyordu. Halbuki bu topraklar II. Henri tarafından metresi Diane de Poitiers’nin mülkiyetine geçirilmişti. Aramon’a sadece kralın verdiği iki kadırga ile C. von Rogendorf’tan intikal eden Hyères adaları kaldı.

Gabriel d’Aramon usta bir diplomat ve Fransız çıkarlarının güvenilir bir koruyucusu olarak tanınmıştı. Kendi parası ile Fransız esirlerinin fidyelerini vererek kurtarılmalarını sağlıyor, vatandaşlarını koruyup barındırıyordu. Osmanlı topraklarında ilmî araştırmalar yapan ve eser yazan Pierre Belon, Pierre Gilles, Guillaume Postel ve Nicolas de Nicolay gibi ilim adamlarını himaye ederek yardımcıları olmuş, seyahatinde onları yanında götürmüştür. Bu ilim adamları da bir taraftan Fransa kralı için değerli yazma kitaplarla çeşitli eşya toplarken diğer taraftan da eserlerinde elçiye şükranlarını bildirmişlerdir. Andrea Arrivabene adında bir İtalyan tarafından tercüme edilerek L’Alcorano di Maometto nel qual si contiene la doctrina, a vita, i costumi e le legge sue. Tradotto nuovamente d’ all’arabo in lingua İtaliana başlığı ile 1547’de Venedik’te bastırılan Kur’an tercümesinin başında Aramon’dan büyük bir sitayişle bahsedilmektedir.

Aramon’un Osmanlı topraklarındaki seyahati, kâtipliğini yürüten ve İstanbul’da bir süre temsilci olarak görev yapan Jean Chesneau [de la Regnardière] tarafından kaleme alınmıştır. Elçinin İstanbul’dan ayrılmasından sonra bir süre burada kalan Chesneau, onu selefinin adamı olarak gören M. de Codignac ile uyuşamadığından Fransa’ya dönmüş ve burada bazı büyük ailelere kâhya olarak hayatını sürdürmüştür. Chesneau Aramon’un hâtıralarını Sultan II. Selim’in (1566-1574) ilk yıllarında yazmıştır. Bu hâtıraların beş yazma nüshası Paris’te Bibliothèque Nationale’de, bir tanesi ise Bibliothèque de l’Arsenal’dedir. Seyahatnâme metni eksik biçimde ve hatalı notlarla birkaç defa basıldıktan sonra Ch. Schefer tarafından 1887’de Paris’te etraflı bir önsöz, çok zengin açıklama notları ve konuyu ilgilendiren birçok belgelerin ilâvesiyle yayımlanmıştır. Schefer, Arsenal Kütüphanesi’ndeki yazmayı esas alarak hazırladığı bu baskıya, konu ile devri bakımından bağlantılı olan bazı eski gravürleri de koymuştur.

Seyahatnâmede yol üstünde rastlanan yerlerden kısaca bahsedildikten sonra Edirne üzerinde biraz daha etraflı durulur ve İstanbul’da saray, Ayasofya, Fâtih Külliyesi, Süleymaniye Camii ve Atmeydanı ile anıtları anlatılır. Şehirde Türkler’den başka Rum ve yahudilerin yaşadığı, çok sayıda İtalyan tüccar ile daha az Fransız’ın bulunduğu kaydedilmiştir. Bedesten ve esir pazarından başka çeşitli vahşi ve egzotik hayvanların bulunduğu yerleri de anlatan eserde tersane ve tophâneden bahsedildikten sonra oldukça etraflı bir şekilde saray teşkilâtı ve İstanbul’da karşılaşılan cambazların şaşılacak mârifetleri hakkında bilgi verilir.

Aramon’un padişahın peşinden giden elçilik heyeti kırk deve, on sekiz katır, on iki yük beygiri, çift katırlı iki tahtırevan ile yetmiş beş seksen kadar atlı refakatçiden meydana gelmişti. Bunlar Türk usulü silâhlı olup bazılarında tüfek, bazılarında mızrak vardı; başlarında ise Fransa Krallığı’nın üç zambaklı sancağı bulunuyordu. Böylece bu debdebeli elçilik heyeti, Osmanlı Devleti topraklarında ilk defa hıristiyanların koruyucusunun yalnız Fransa Krallığı olduğunu gösteriyordu. Aramon ve yanındakiler 2 Mayıs 1548’de başladıkları Anadolu yolculuğunda Üsküdar, Maltepe, Darıca, İzmit, Sapanca, Geyve, Taraklı, Düzce, Bolu, Hendek, Gerede, Çerkeş, Karacalar, Koçhisar, Tosya, Hacı Hamza, Osmancık, Merzifon, Lâdik, Sepetli, Niksar, Hisarcık, Koyulhisar, Çardaklı, Erzincan, Divriği ve Çobanköprüsü üzerinden Erzurum’a ulaşırlar, daha sonra da Van ve Hoy üzerinden Tebriz’e giderler. Dönüşte Van Kalesi kuşatılır ve elçinin tavsiyesi üzerine yerleştirilen toplarla yapılan atışlar sonunda kale teslim olur. Elçi ve yanındakiler Adilcevaz, Muş ve Bitlis üzerinden Diyarbekir’e gelirler. Burada bir süre kaldıktan sonra Malatya ve Harput’a geçerek yeniden Diyarbekir’e dönerler; buradan da Urfa, Harran ve Birecik üzerinden Suriye’ye gidip 23 Kasım’da Halep’e varırlar. Seyahatnâmede bütün bu yerler hakkında bazan çok kısa, bazan daha etraflı şekilde bilgiler verilir; ancak yer adları güç teşhis edilebilecek derecede bozuk yazılmıştır. Özellikle seferde kurulan padişah otağı ve etrafındaki ordugâhın düzeni hakkında verilen bilgiler değerlidir. Seyahatnâmede rastlanan ilgi çekici bilgilerden biri de zafer sırasında Türkler’in parasını ödemeden hiçbir şey almadıkları, düşman toprağında bile tarla çiğnemedikleri, hıristiyanların da kaybolan hayvanlarını derhal bulduklarıdır. 18 Temmuz’da Kudüs’te, 10 Ağustos’ta Kahire’de ve 2 Eylül’de İskenderiye’de olan Aramon ile yanındakiler sonra tekrar Kudüs’e dönerek buradan hareket edip Trablusşam, Lazkiye, Antakya, Misis ve Adana üzerinden Toroslar’ı aşarak Ereğli’ye gelirler. Daha sonra Konya, Akşehir, Ilgaz, Eskişehir, Söğüt ve Bilecik’ten geçerek İznik’e, buradan da Dil İskelesi’nden hareketle İzmit körfezini aşıp Gebze ve Kartal’dan geçerek 28 Ocak 1550’de İstanbul’a varırlar.

Aramon’un elçiliği sırasında imzalanan bazı antlaşmalar Baron de Testa’nın külliyatında yayımlanmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

J. Chesneau, Le voyage de Monsieur d’Aramon (ed. Ch. Schefer), Paris 1887.

Baron de Testa, Recueil des traités de la Porte Ottomane, Paris 1864, I, 37, 47-66.

J. Ebersolt, Constantinople byzantine et les voyageurs du Levant, Paris 1918, s. 84-86.

C. Dana Rouillard, The Turk in French History Thought and Literature, Paris 1940, s. 122-126, 195-200, 212-213, 521.

L. Farges, “Aramon”, La Grande encyclopédie, III, 538.

Semavi Eyice, “Aramon”, , II, 965-966.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 3. cildinde, 270-272 numaralı sayfalarda yer almıştır.