ACCÂC

Ebü’ş-Şa‘sâ’ Abdullāh b. Rü’be (ö. 97/715-16)

Temîm kabilesi şairlerinden.

Müellif:

Bir mısraında “ya‘uccü” (يعجّ) ve “ac‘ace” (عجعج) kelimelerini kullandığı için kendisine Accâc lakabı verilmiştir. Muhtemelen Hz. Osman’ın hilâfetinin (644-656) ilk yıllarında Basra’da doğdu ve orada yetişti. Ebû Hüreyre ile görüşerek ondan hadis dinledi. Ebû Ubeyde ile Merzübânî onun Câhiliye devrinde doğduğunu söylerler (bk. el-İṣâbe, III, 89). Hayatının sonlarına doğru felç geçirip kötürüm olduğu rivayet edilmektedir.

Accâc, recez tarzında şiir söyleyen bir şairdir. Bu tarzda şiir söylemeyi daha önce Ağleb b. Cüşem el-İclî denemiş ve başarmıştı. Accâc ve oğlu Rü’be de söyledikleri uzun urcûzelerle bu tarzın en büyük mümessilleri sayılmışlardır. Rü’be’nin urcûzelerini daha üstün görenler yanında, Accâc’a nisbet edilen ve bir kısmı 200 mısraı bulan çok uzun bazı recezlerin o devrin imkânlarıyla tesbit edilmesinin mümkün olmadığı, üstelik bu recezler arasında üslûp ve malzeme farkı görüldüğü noktasından hareketle bunların Rü’be’ye ait olduğunu ileri sürenler de vardır (bk. R. Blachère, s. 619). Câhiz’e göre Accâc, urcûze söyleyenlerin en iyisidir. Onun urcûzeleri, İslâm öncesi kaside tarzında olduğu gibi, genel olarak geleneksel bir nesîble başlar, daha sonra çöl ve çöldeki hayatı anlatır; deve, at, yaban eşeği ve vahşi boğa gibi çöl hayvanlarının tasviri ile devam ederek şairinin veya bir başkasının methi ile sona erer.

Hicivle ve lirik şiirle uğraşmayan Accâc, urcûzeleriyle Yezîd b. Muâviye, Abdülazîz b. Mervân, Bişr b. Mervân, Süleyman b. Abdülmelik ve Haccâc b. Yûsuf gibi Emevî yöneticilerini övmüştür. Dilciler, onun sağlam bir dil yapısına sahip olan şiirlerini genellikle “şâhid” olarak kullanmışlardır. Meselâ İbn Manzûr Lisânü’l-ʿArab’da 563 beytine yer vermiştir.

Süleymaniye (Fâtih, nr. 3957, 124 varak) ve Nuruosmaniye (nr. 3983, 169 varak) kütüphanelerinde de birer nüshası bulunan Accâc’ın divanını ilk defa Ahlwardt yayımlamıştır (Berlin 1903). Daha sonra Abdülhafîz es-Satlî tarafından Asmaî’nin şerhiyle birlikte tahkik edilerek iki cilt halinde Şam’da (1971), İzzet Hasan tarafından da bir cilt olarak Halep’te (1971) neşredilmiştir. Ayrıca divandaki ilk kasidesini M. Bittner Das erste Gedicht aus dem Dîwân… (Wien 1896) adıyla, iki urcûzesini R. Geyer Altarabische Diiamben (Leipzig 1908) başlığını taşıyan çalışması içinde, sekiz urcûzesini de Muhammed Tevfik el-Bekrî Erâcîzü’l-ʿArab (Kahire 1313) adlı antolojisinde yayımlamışlardır.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 753-761.

İbn Kuteybe, eş-Şiʿr ve’ş-şuʿarâʾ, Beyrut 1964, II, 493-494.

, III, 89-90.

, I, 89, 103.

, I, 60; Suppl., I, 90.

, II, 366-367.

, I, 570-576.

, I, 297.

, II, 399-401.

Abdülvehhâb es-Sâbûnî, Şuʿarâʾ ve devâvîn, Beyrut, ts. (Mektebetü dâri’ş-şark), s. 98-100.

R. Blachère, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî (trc. İbrâhim el-Kîlânî), Dımaşk 1404/1984, s. 618-620.

A. Haffner, “Accâc”, , I, 116.

Ch. Pellat, “al-ʿAd̲j̲d̲j̲ād̲j̲”, , I, 14.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 320-321 numaralı sayfalarda yer almıştır.