ÂFET

İslâm ahlâkı, fıkıh ve hadis alanlarında farklı anlamlarda kullanılan bir terim.

Bölümler İçin Önizleme
  • 1/3Müellif: MUSTAFA ÇAĞRICIBölüme Git
    Sözlükte “belâ, musibet, hastalık, kusur, genellikle isabet ettiği şeyi faydalı olmaktan çıkaran durum” gibi mânalara gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de bulunma…
  • 2/3Müellif: AHMET ÖZELBölüme Git
    FIKIH. Fıkıh âlimleri âfet terimiyle genellikle insan müdahalesi bulunmadan meydana gelen musibet ve zararları kastederler. Meyve, sebze gibi ziraî ür…
  • 3/3Müellif: ABDULLAH AYDINLIBölüme Git
    HADİS. Hadisin zayıf olmasının sebep ve illetini ifade eder. Bu terimin bir başka kelimeyle birlikte kullanılması zayıflığın derecesini bildirirse de …

Müellif:

Sözlükte “belâ, musibet, hastalık, kusur, genellikle isabet ettiği şeyi faydalı olmaktan çıkaran durum” gibi mânalara gelir. Kur’ân-ı Kerîm’de bulunmamakla birlikte hadislerde bu anlamlar yanında “ölüm, bir kabiliyet veya hasletin fayda ve değerini ortadan kaldıran ârızî hal” gibi mânalarda da geçmektedir.

AHLÂK. İslâm ahlâkında âfet insan nefsinin kötü eğilimleri ile dış organların kötü fiil ve hareketleri hakkında kullanılmıştır. Riya, kin, kıskançlık gibi insan nefsinin kötü eğilimleri ile yalan, gıybet gibi kötü sözler ve diğer yanlış ve haksız fiiller insanın selim fıtratını bozduğu, ahlâkî kemale ulaşmayı engellediği ve mutsuzluğa götürdüğü için İslâm ahlâkçıları bunlara çoğunlukla âfât (âfetler), bazan da emrâz (hastalıklar) adını vermişlerdir. Daha çok Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn ve Kimyâʾü’s-saʿâde adlı kitaplarına dayanan ve bunlardaki konuları yeniden sistemleştiren sonraki bazı müelliflerin ahlâk ve nasihat kitaplarında bu kötülükler, ârız oldukları meleke veya organlara göre sekiz bölümde incelenmiştir. Bunların ilki olan kalbin âfetleri, başta inkâr, şirk ve nifak olmak üzere düşünce ve inanç alanındaki yanlışlıklarla riya, kin, kıskançlık gibi duygu alanındaki fenalıkları ifade eder. İkinci sırada yer alan dilin âfetleri Gazzâlî’nin İḥyâʾü ʿulûmi’d-dîn’inde yirmi maddede toplanmıştır. Bunlar yalan, gıybet, sövüp sayma gibi genellikle ferdin ahlâkî şahsiyetine, toplumun dirlik ve düzenliğine zarar veren, adalet ilkesine, edep kurallarına aykırı düşen sözlü kötülüklerdir. Geri kalan âfetler grubu ise kulak, göz, el, karın, cinsel organ ve ayaklar ile ilgili ahlâkî kötülükleri ihtiva eder. Son olarak, herhangi bir meleke ve organa nisbet edilmeyen, ancak dinin ve ahlâkın kötü saydığı tutum ve davranışlar da “bedenin bir organa bağlı olmayan âfetleri” başlığı altında dokuzuncu âfetler kümesi olarak gösterilmiştir. Sıla-i rahmi terketme, vesvese, insanlar arasında ihtilâf ve çekişme, bid‘at, hurafeler vb. fenalıklar bu kısımda incelenir.


BİBLİYOGRAFYA

, III, 48-162.

Birgivî, eṭ-Ṭarîḳatü’l-Muḥammediyye ve’s-sîretü’l-Aḥmediyye, İstanbul 1307.

Ebû Saîd el-Hâdimî, Berîḳatü’l-Maḥmûdiyye fî şerḥi Ṭarîḳati’l-Muḥammediyye, İstanbul 1318.

, “evf” md.

, “evf” md.

, “evf” md.

Kâmil Miras, “Âfat”, , I, 112-113.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 398-399 numaralı sayfalarda yer almıştır.

Müellif:


FIKIH. Fıkıh âlimleri âfet terimiyle genellikle insan müdahalesi bulunmadan meydana gelen musibet ve zararları kastederler. Meyve, sebze gibi ziraî ürün ve mallara zarar veren bu âfetler için câiha tâbirini, bunların tesiri hakkında da genellikle helâk ve telef kelimelerini kullanırlar. Fıkıh usulü âlimlerinin ise âfet kelimesini “insanın irade ve ihtiyarını bozan veya ortadan kaldıran ehliyet ârızaları” mânasına kullandıkları görülür. Bu mânada âfet, insanın bizzat kendi elinde olmayarak meydana gelen baygınlık, bunama, delirme gibi âfetlerle insanın kendi iradesinin söz konusu olduğu sefeh (akılsızlık), sarhoşluk ve cehalet gibi âfetler olmak üzere ikiye ayrılır.

Usul âlimleri âfeti daha çok insan irade ve ihtiyarına tesiri, fakihler de mala tesiri açısından ele alarak dinî ve hukukî sorumluluk bakımından sonuçları üzerinde durmuşlardır. Gerek insanın irade ve ihtiyarına, gerekse mala yönelik âfetler ibadetlerde, muhtelif akid ve muamelelerde, haksız fiillerde, duruma göre sorumluluğun hafifletilmesi veya tamamen kalkması, muhayyerlik sübûtu, fesih, red, butlân, cezanın tehiri veya düşürülmesi gibi sonuçlar doğurmaktadır (ayrıca bk. AVÂRIZ; CÂİHA; EHLİYET).


BİBLİYOGRAFYA

, II, 201-202, 212-213.

, IV, 118-119.

, II, 11-12.

, VI, 110-118, 191-192.

, I, 52-56.

, I, 96-97.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 399 numaralı sayfada yer almıştır.

Müellif:


HADİS. Hadisin zayıf olmasının sebep ve illetini ifade eder. Bu terimin bir başka kelimeyle birlikte kullanılması zayıflığın derecesini bildirirse de mutlak kullanılması halinde bu zayıflığın derecesini tesbit etmek güçtür. Bu durumda “âfetühû fülân” tâbiri hadisin uydurma olmasından kinaye olabileceği gibi, o hadisin hangi sebeple reddedildiğini de ifade edebilir. Rivayetinden bahsedilirken hakkında âfet tâbiri kullanılmış olan râvinin rivayet ettiği hadis i‘tibar için bile alınmaz. Sehâvî ve Sindî’ye göre böyle bir râvi, cerhin ikinci derecesinde yer alır.


BİBLİYOGRAFYA

Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1379/1959, I, 347.

Leknevî, er-Refʿ ve’t-tekmîl (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Halep 1388/1968, s. 125.

Maddenin bu bölümü TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 399 numaralı sayfada yer almıştır.