AHMED AMİŞ EFENDİ

(1807-1920)

Mutasavvıf, şeyh, Fâtih türbedarı.

Müellif:

Doğum yeri olan Tuna vilâyetine bağlı Tırnova’da medrese tahsili gördü. Aynı yerde sıbyan mektebi muallimliği yaptı. İsmail Fenni Ertuğrul ile hattat Hasan Rızâ Efendi, “Amiş’in mektebi” adıyla anılan bu mektebin talebelerindendi. Tabur imamı olarak 1853 Kırım Harbi’ne katıldı.

Yirmi yaşında iken, Şâbâniyye tarikatının Kuşadaviyye (İbrâhimiyye) kolunun kurucusu Kuşadalı İbrâhim Efendi’nin Tırnova’ya nâib olarak gönderdiği Ömer Halvetî’ye intisap eden Amiş Efendi, 1846’da irşada mezun oldu. Gördüğü bir rüya üzerine mürşidi Ömer Halvetî’nin de izniyle İstanbul’a gitti ve Kuşadalı İbrâhim Efendi’nin vefatından sonra onun irşad makamına geçen Zeyrek civarındaki Çinili Hamam’ın sahibi Bosnevî Şeyh Mehmed Tevfik Efendi ile görüştü. Tırnova’ya dönünce bir hamam kiralayarak onun gibi hamam işletti. Bosnevî Mehmed Tevfik Efendi’nin 1866’da vefatı üzerine ikinci defa İstanbul’a gitti. Şeyhin önde gelen müridlerinden Üsküdarlı Hoca Ali Efendi, Rifat Efendi, Üsküdar’da Nalçacı Dergâhı Şeyhi Mustafa Enver Bey, Kâşgar hükümeti temsilcisi Fuṣûṣ şârihi Yâkub Han ve Fâtih türbedarı Niğdeli Bekir Efendi ile tasavvufî sohbetlerde bulundu. Bir süre sonra tekrar memleketine döndü. 1877’de Tuna vilâyetinin elden çıkması üzerine Tırnova’yı terketti. İstanbul’a gittiği zaman Fâtih türbedarı Bekir Efendi türbedarlık görevini Ahmed Amiş Efendi’ye devretti. Amiş Efendi bundan sonra “Fâtih türbedarı” unvanıyla tanındı.

Tarikat silsilesi, Mehmed Tevfik Bosnevî, Kuşadalı İbrâhim, Beypazarlı Ali, Çerkeşiyye kolunun kurucusu Mustafa Çerkeşî, Nasûhiyye kolunun kurucusu Seyyid Mehmed Nasûhî, Karabaşiyye kolunun kurucusu Ali Karabaş-ı Velî vasıtasıyla tarikat pîri Şeyh Şâbân-ı Velî’ye ulaşır.

Tırnova’da bulunduğu yıllarda bir istekte bulunmaksızın, Nakşibendiyye-i Hâlidiyye’den Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddin Efendi, İstanbul’dan kendisine Nakşibendî icâzetnâmesi gönderdi. 1886 yılında Üsküp’te üçüncü devre Melâmîliğinin pîri Seyyid Muhammed Nûrü’l-Arabî ile görüştü. Muhammed Nûrü’l-Arabî kendisine “teberrüken” icâzet verdi. Amiş Efendi, Nûrü’l-Arabî’den sonra zamanın en büyük Melâmîsi olarak tanındı.

Amiş Efendi aslen Şâbâniyye tarikatına mensuptu. Kırk yılı aşan irşad faaliyeti süresince tâliplere Halvetî, nâdir olarak da Nakşibendî icâzetnâmesi verdi. Tarikatların merasim, âdâb ve erkânından uzak kalarak sâlikleri melâmetle irşad etti. Böyle olmasına rağmen müridlerinin bu adı kullanmalarını şiddetle yasaklardı. Kendisinden ders ve inâbe isteğinde bulunanlara tevbe ve istiğfar etmelerini, Kur’ân-ı Kerîm okumalarını söyleyen Amiş Efendi müridlerini halvet, riyâzet gibi bedenî mücadelelerle meşgul etmez, onların mâneviyatını terbiye etmek için kendi teveccühünü yeterli görürdü. “Mücâhedâtın bir kısmını Kuşadalı kaldırdı, mütebâkisini de ben ref‘ettim” dediğini nakleden Sâdık Vicdânî, ona bir tarikat kurucusu nazarıyla bakılabileceğini söylemektedir. Ahmed Amiş Efendi’nin müridleri ve yakınları arasında Bursalı Mehmed Tâhir, müderris Babanzâde Ahmed Naim, Ahmed Avni Konuk, Hüseyin Avni Konukman, İsmail Fenni Ertuğrul, Abdülaziz Mecdi Efendi [Tolun] gibi önemli şahsiyetler yer almaktadır. Yaklaşık 113 yaşında, damadı Ahmed Naim Bey’in Şehzadebaşı’ndaki evinde 9 Mayıs 1920 tarihinde vefat etti. Vefatına Evrenoszâde Sâmi Bey, “Gitti gülzâr-ı cemâle pîr-i efrâd-ı cihân” (1338) mısraıyla tarih düşürmüştür. Cenaze namazını Abdülaziz Mecdi Efendi kıldırdı ve türbedarı olduğu Fâtih Camii hazîresine defnedildi. Mezar taşındaki yazı, müridlerinden Evrenoszâde Sâmi Bey’indir. Ahmed Amiş Efendi eser bırakmadı. Abdülbaki Gölpınarlı, Ahmed Avni Konuk’un Amiş Efendi’nin sohbetlerinde tuttuğu notların kendisinde olduğunu kaydetmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, Bâbıâli Evrak Odası, nr. 347-352.

, IV, 110.

Sâdık Vicdânî, , s. 101-104.

a.mlf., , s. 81-82.

Osman Nuri Ergin, Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Tolun: Hayatı ve Şahsiyeti, İstanbul 1942.

Abdülbâki Gölpınarlı, Tasavvuftan Dilimize Geçen Atasözleri ve Deyimler, İstanbul 1977, s. 380.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 43-44 numaralı sayfalarda yer almıştır.