AHMED SIRRI BABA

(1895-1963)

Bektaşî tarikatının Mısır’daki son şeyhi.

Müellif:

Arnavutluk’un Leskovik şehrine bağlı Glina köyünde doğdu. Babası, Çoçoli Efendi’nin oğlu Şâhin Efendi’dir. İlk öğrenimini köyünde yaptı. On yedi yaşında babasının rızasıyla Bektaşî tarikatına intisap etti. Leskovik Bektaşî Tekkesi’nin şeyhi Süleyman Baba’nın yanında bir yıl kaldıktan sonra Yunanlılar’ın Leskovik’i ele geçirip civardaki şehirlere saldırmaları üzerine Şeyh Süleyman Baba ve diğer dervişlerle birlikte Yanya’ya göç etti. Burada da kısa bir süre kaldı; ardından Priştine Bektaşî Tekkesi şeyhi Şâban Baba’ya hitaben yazılmış bir mektupla birlikte Priştine’ye gitti ve kendisinden el aldı. 1913’te Yunanlılar bu bölgeyi de ele geçirince Şâban Baba ile birlikte İtalya’ya gidip dört ay kadar Salsomaggiore kasabasında kaldı. Daha sonra Kahire’ye geçerek Kaygusuz Sultan Bektaşî Tekkesi’ne yerleşti ve tekkenin şeyhi Mehmed Lutfi Baba’ya intisap etti. Ardından şeyhinin izniyle Anadolu’ya gidip Hacı Bektâş-ı Velî’nin türbesini ziyaret etti. Anadolu’da bulunduğu iki yıl boyunca tarikat büyüklerinin meclislerine katıldı. 1922’de Tarsus’a gitti. Tarsus Bektaşî Tekkesi’nin şeyhi Sâdık Baba vefat edince Mehmed Lutfi Baba’dan aldığı icâzetle burada şeyhlik makamına geçti. Kaygusuz Sultan Bektaşî Tekkesi şeyhi Mehmed Lutfi Baba’nın kendisine bir mektup yazarak artık iyice yaşlandığını ve Mısır’a gelip tekkenin bazı işlerini üstlenmesini istediğini bildirmesi üzerine Kahire’ye döndü. 1925’te hastalandı. Doktorların hava değişimi tavsiye etmeleri üzerine Arnavutluk’a gitti. Altı ay sonra Bağdat, Kerbelâ ve Necef’i ziyaret edip tekrar Mısır’a döndü. Ancak nükseden sağlık sorunları yüzünden Selânik’e gitti. Bu sırada Selânik yakınlarında bulunan Katerina Bektaşî Tekkesi’nin şeyhi Câfer Baba vefat edip şeyhlik makamı boş kaldığından bu tekkeye şeyh tayin edildi. Sağlığı düzelinceye kadar yaklaşık iki yıl burada kaldı ve Şeyh Mehmed Lutfi Baba’nın davetine uyarak Mısır’a döndü.

Türkiye’de tarikatların yasaklanmasından sonra Bektaşî tarikatının merkezi haline dönüşen Arnavutluk’ta Sâlih Niyazi Dedebaba 1942’de İtalyanlar tarafından öldürülmüş, ardından halifesi Abbas Hilmi Baba da vefat edince tarikat şeyhsiz kalmıştı. Bu süreçte Bektaşîlik içerisinde yaşanan ayrışma ve bunun neticesinde ortaya çıkan problemlere çözüm bulmak amacıyla, 30 Ocak 1949’da Kahire’de Kaygusuz Sultan Tekkesi’nde Bektaşî tarikatı temsilcilerinin katılımıyla Arnavutluk’ta yaşanan olayların değerlendirildiği bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda Arnavutluk’taki komünist rejimin tayin ettiği bir kişinin Bektaşîliği temsil edemeyeceğine ve dedebabalık makamı için en uygun adayın Ahmed Sırrı Baba olduğuna karar verildi. Bu gelişmenin ardından Kaygusuz Sultan Tekkesi bütün dünyadaki Bektaşîliğin merkezi durumuna geldi ve Ahmed Sırrı Baba bu seçim sonrasında dünya Bektaşîler’inin lideri unvanını aldı. Ahmed Sırrı Baba, 1950’de seçimleri kazanan Demokrat Parti’nin daveti üzerine Türkiye’ye gitti. Bu sırada böbrek rahatsızlığı yüzünden bir süre İstanbul’da tedavi gördü. Yalova’da Cumhurbaşkanı Celâl Bayar ile görüştü. 4 Ekim 1952’de İstanbul’da Merdivenköy’de bir dostunun evinde Bektaşî âyini icra ettikleri gerekçesiyle yaklaşık otuz kişiyle birlikte tutuklandı. Bu olayın ardından mahkeme kararıyla Türkiye’den sürgün edildi. 1953 yılı Aralık ayında kırgınlık içinde Kahire’ye döndüğünde Bektaşîliğin Mısır’daki çöküşü başlamıştı. 1952’de Mısır’da gerçekleştirilen askerî darbeyle tekkenin başlıca hâmisi olan Kral Fârûk tahtından indirilip sürgüne gönderilmiş, bir diğer destekçisi Arnavutluk’un devrik kralı Ahmed Zogu, Mısır’ı terketmek zorunda kalmıştı. Ayrıca önemli mevkilerde bulunup tekkeyle bağlantıları olan kimseler yeni yönetimle birlikte bu mevkilerini kaybetmişlerdi. Vakıflarla ilgili yeni kanunların çıkarılmasıyla tekke gelirlerinden mahrum kaldı, yönetimin tutumu yüzünden daha önce tekkeye gelip gidenlerin sayısında da önemli ölçüde azalma oldu.

1957 yılı başlarında Süveyş savaşının hemen ardından tekkenin asıl çöküşü gerçekleşti. Tekkenin bulunduğu arazi istimlâk edilip askerî alan haline getirildi. Tekkede son olarak kalmakta olan Ahmed Sırrı Baba’ya ve beş müridine, daha önce Mısır kraliyet ailesine ait olan Kahire’nin güneyindeki Meâdî semtinin dış mahallelerinde bulunan bir villa tahsis edilmiş, ayrıca kendilerine peşin olarak 1000 cüneyh verilmiş, diğer giderleri için de 50 cüneyh aylık bağlanmıştı. Ancak ödeme Vakıflar Bakanlığı tarafından 1959 yılının Mayıs ayına kadar askıya alındı. Aynı yılın Aralık ayında ödenmeye başlanan söz konusu aylık bu defa 10 cüneyhe düşürüldü. Bu da her anlamda tekkenin sonunun geldiğine işaret ediyordu. Ahmed Sırrı Baba dönemin Vakıflar bakanına durumun düzeltilmesi için çeşitli dilekçeler gönderdi. Bunlardan bir sonuç alamayınca bizzat Devlet Başkanı Cemâl Abdünnâsır’a hitaben dilekçeler kaleme aldı. Ancak bütün teşebbüsler sonuçsuz kaldı. Bu arada dervişlerinden üçü vefat etti, diğer ikisi de bu sıkıntılı duruma daha fazla dayanamayacaklarını ileri sürüp Amerika’daki yakınlarının yanına göç etti. Ahmed Sırrı Baba birkaç akraba ve dervişin ara sıra yaptığı ziyaretler dışında yalnız kaldı. Bu arada uzun süreden beri mustarip olduğu şeker hastalığı yüzünden bir ayağı kesildi. 1963 yılının Ocak ayı başlarında vefat etti; tekke hazîresinde Bektaşî tacı şeklinde yaptırdığı türbeye özel izinle defnedildi. Böylece Bektaşîlik Mısır’da sona ermiş oldu. Mezar taşına yazılan şiir, Ömer Hayyâm’ın rubâîlerini Arapça’ya tercüme edip yayımlayan dönemin ünlü şairlerinden Ahmed Râmî tarafından kaleme alınmıştır.

Çok sayıda yabancı dil bildiği ve entelektüel bir kimliğe sahip olduğu belirtilen Ahmed Sırrı Baba’nın eserindeki ifadelerinden ve kendisini tanıyanların verdikleri bilgilerden hareketle aşırılıktan uzak bir tasavvufî görüşe sahip olduğu ve yine bu doğrultudaki Bektaşîlik anlayışından yana tavır aldığı söylenebilir. Muhtemelen bu yaklaşımı sebebiyle postnişinliği döneminde Kahire’deki Bektaşî Dergâhı, Kral Fârûk ve Kahire’de ikamet etmekte olan devrik Arnavutluk kralı Ahmed Zogu başta olmak üzere Mısır’ın birçok devlet adamı ve bürokratı ile edebiyat ve sanat dünyasının ünlü simalarının zaman zaman bir araya geldiği bir mekân haline gelmişti. Bu süre içinde kendisine intisap edenler arasında İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin ilk kadrolarında yer alan eski valilerden İhsan Adil Serter ve Kavalalılar hânedanına mensup Hidiv İsmâil’in torunu Prens Kemâleddin Hüseyin gibi önemli şahsiyetlerin varlığı bilinmektedir. Bu bağlantı sebebiyle Kral Ahmed Zogu’nun kız kardeşi Prenses Rûhiye ile Prens Kemâleddin Hüseyin tekke hazîresine defnedilmiştir.

Ahmed Sırrı Baba’nın Hacı Bektâş-ı Velî’nin hayatı, tarikatın tarihî gelişimi ve Mısır Bektaşîliği hakkında bilgiler ihtiva eden er-Risâletü’l-Ahmediyye fî târîhi’t-tarîkati’l-aliyyeti’l-Bektâşiyye adlı eseri 1934 yılında Kahire’de Türkçe ve Arapça olarak bir arada neşredilmiştir. Bu baskıda, müellifin otobiyografisiyle kendisinden önceki postnişin Mehmed Lutfi Baba’nın biyografisi de yer almaktadır. Dördüncü ve son baskıda müellif esere tarikatın âdâb ve erkânına dair bölümler eklemiş ve Arapça olarak yayımlamıştır (Kahire 1959). Sırrı Baba’nın Mısır’daki Bektaşî Dergâhı’na mensup dervişlerin künyeleri, tekke kütüphanesinde bulunan kitapların listesi, burayı ziyaret eden meşhur simaların kayıtları, bazı üst makamlara hitaben yazılmış dilekçelerin nüshaları ile bir kısmı kendisine ait şiirlerin yer aldığı defterler ve diğer evrakı ihtiva eden koleksiyon 1972’de Frederick de Jong tarafından Kahire’de bir pazarda bulunarak satın alınmış ve Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’ne bağışlanmıştır (kayıt nr. MS, Or. 14385).

BİBLİYOGRAFYA :

Ahmed Sırrı Baba, er-Risâletü’l-Aḥmediyye fî târîḫi’ṭ-ṭarîḳati’l-ʿaliyyeti’l-Bektâşiyye, Kahire 1353/1934, Arapça bölüm, s. 29-32, Türkçe bölüm, s. 24-28; İhsan Adlî (Serter), Şiirlerim, Kahire 1950-55, I-III, tür.yer.; Von E. Bannerth, Islamische Wallfahrtsstätten Kairos, Wiesbaden 1973, s. 65; F. de Jong, Sufi Orders in Ottoman and Post-Ottoman Egypt and the Middle East, İstanbul, ts. (The Isis Press), s. 39-54, 176-178; İsmet Dâvistâşî, er-Remletü’l-beyżâʾ: Ẕikreyâtü Sekenderî (1943-1963), İskenderiye 2004, I, 41-67; Frances Trix, The Sūfī Journey of Baba Rexheb, Philadelphia 2009; J. J. Witkam, “Catalogue of Arabic Manuscripts in the Library of Leiden and Other Collections in the Netherlands”, Codices Manuscripti, XXI/5, Leiden 1989, s. 473-479; Hüseyin Yazıcı, “Unutulmuş Bir Şair: İhsan Adlî Serter”, ŞM, sy. 10 (2008), s. 71-104; Salih Çift, “Çağdaş Mısır’da Bektâşîlik İzleri”, UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XX/2, Bursa 2011, s. 127-152; a.mlf., “Mısır’da Bir Bektâşî Dergâhı Kütüphanesi”, Tasavvuf, sy. 28, İstanbul 2011, s. 13-39; a.mlf., “Opposition to Bektāshī Order in Egypt”, Ilahiyat Studies: A Journal on Islamic and Religious Studies, III/1, Bursa 2012, s. 51-72.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 52-53 numaralı sayfalarda yer almıştır.