AHZÂB SÛRESİ

Kur’ân-ı Kerîm’in otuz üçüncü sûresi.

Müellif:

Tamamı Medine devrinde nâzil olan sûre yetmiş üç âyetten ibarettir. Fâsılası, 4. âyetin sonundaki “lâm” harfi dışında “elif”tir. Adını, 20 ve 22. âyetlerinde geçen ahzâb kelimesinden almıştır. Ahzâb, “parça, kısım; cemaat; silâh ve harp aleti” gibi anlamlara gelen hizb kelimesinin çoğuludur. Bir Kur’an cüzünün dörtte birine de hizb adı verilir. “Onlar şeytanın hizbidirler” (el-Mücâdile 58/19) âyetinde olduğu gibi, bir kimsenin özel askerlerine, yakın adamlarına da hizb denmekle beraber sûrede geçen ahzâb kelimesiyle, Hz. Peygamber’e karşı savaşmak üzere toplanıp Medine’yi kuşatmaya gelen ve Hendek Gazvesi’ne sebep olan müttefik düşman kuvvetleri kastedilmiştir. Bu sebeple Hendek Gazvesi’nin bir adı da Ahzâb Gazvesi’dir. Bu savaşta Medine’yi ele geçirmeyi, Hz. Peygamber’i ortadan kaldırıp müslümanları toptan imha etmeyi hedef alan yahudilerle Mekkeli müşriklerin planı, Hz. Peygamber’in Medine çevresine kazdırmış olduğu bir hendekle engellendi. Bu olaydan sonra müşrikler bir daha müslümanlara karşı taarruza geçemediler. Neticede Müslümanlık Arabistan’da hızla yayılmaya başladı (geniş bilgi için bk. HENDEK GAZVESİ).

Sûrenin bazı âyetlerinin (12-27) bu olay üzerine nâzil olduğu görülmekle beraber sûre içinde daha sonraki olaylarla ilgili âyetler de bulunmaktadır. Meselâ, “Artık bundan sonra kadın almak sana helâl değildir” meâlindeki 52. âyetin, çok kadınla evliliğe sınır koyan Nisâ sûresinden sonra geldiği anlaşılmaktadır. Buna göre, denilebilir ki sûrenin bütünüyle tamamlanması hicretin 9. senesine kadar sürmüştür.

Ahzâb sûresinde müslümanlar, İslâm düşmanlarının İslâmiyet’i yıkmaya ve zayıf düşürmeye yönelik saldırılarına karşı uyarılmakta ve onların ayrı din ve milletlerden olsalar dahi müslümanlara karşı birlikte harekete geçebilecekleri, silâh ve kuvvet zoruyla müslümanları imhaya kalkışabilecekleri belirtilmektedir. Silâh ve kuvvete başvurmadıkları barış zamanlarında da Hz. Peygamber’in şahsı ve aile hayatıyla ilgili iftira ve dedikodular yayarak İslâmiyet’i gözden düşürmeye, onu zihinlerden ve gönüllerden silmeye çalışacakları ifade edilmektedir.

Daha önce Mekke devrinde nâzil olan sûreler İslâmiyet’in parlak geleceğini müjdelerken, Müslümanlığın güçlenmeye başladığı sıralarda gelen bu sûre müslümanlara yönelik maddî ve kültürel tehlikelere dikkat çekmekte, çeşitli dinî cemaatler arasında kendilerine mahsus özelliklerle ayrı bir sosyal yapıya sahip olan müslüman toplumunun sağlam temellere dayanması gereğini ortaya koymaktadır. Bundan dolayıdır ki sûre içinde nesep, miras, nikâh, boşanma, giyim kuşam, görgü ve eğitim gibi hukuk ve ahlâkla ilgili âyetler bulunmaktadır. Gelenekçi ve dar çerçeveli aşiret düzeninden iman, eğitim, ahlâk ve hukuk temelleri üzerine kurulu geniş çerçeveli ve ileri bir toplum düzenine geçişin cihanşümul ilkelerini getiren Ahzâb sûresi, dokuz ana konuyu ele almaktadır.

1-8. âyetler kâfir ve münafıkların dedikodularına değil, Allah’tan gelen vahye uymayı emreder. Câhiliye dönemine ait olan zıhâr ve evlât edinme âdetleriyle soy üstünlüğü ve asâlet unvanlarını ortadan kaldırır. Tevhid inancına dayalı yeni düzende bütün müslümanların dost ve kardeş olduklarını, birbirlerine eşit ve aynı haklara sahip bulunduklarını anlatır. 9-20. âyetlerde müttefik kuvvetlerin (ahzâb) Medine’ye hücumu, savaş karşısında münafıklarla korkakların durumu, savaştan kaçmak için bahane uydurmaları, müminlerin bu savaşla imtihan edilmeleri dile getirilmektedir. 21-27. âyetlerde savaş karşısında müminlerin tavrı anlatılmakta, münafıklarla korkakların aksine onların savaştan dolayı yılgınlık göstermedikleri, Hz. Peygamber’i örnek aldıkları, karşılarındaki düşman birliklerini kendileri için bir imtihan saydıkları, bundan dolayı iman ve teslimiyetlerinin arttığı, sonunda da Allah’ın vaad ettiği zafere ulaştıkları belirtilmektedir. Bu savaşın en önemli sonucu, Medine ve çevresindeki yahudi tehlikesinin ortadan kalkmış olmasıdır. 28-34. âyetlerde Hz. Peygamber’in örnek aile hayatı ortaya konmaktadır. Hendek Gazvesi’nden sonra müslümanların iktisadî durumları düzelip de Peygamber hanımlarının bu refahtan nasiplerini almak istemeleri üzerine Ahzâb sûresinin 28-29. âyetleri nâzil oldu ve şayet refaha yönelik isteklerinde ısrar ederlerse Hz. Peygamber’in onları boşayıp istedikleri şeyleri kendilerine vereceği belirtildi. Fakat onlar peygamber hanımı olarak kalmayı ve onun dilediği şekilde yaşamayı tercih ettiler. 35-40. âyetlerde Hz. Peygamber’in aile hayatının dindarlık ve iffet temeli üzerine kurulduğunu gösteren, aynı zamanda müslümanlarda da bulunması istenen on özelliğe işaret edildikten sonra, onun Zeyneb ile evlenmesi olayı ve bu evlilikten elde edilen sonuçlar anlatılmaktadır. Buna göre âzatlı bir köle, Câhiliye devrindeki uygulamanın aksine, soylu bir kadını nikâhlayabileceği gibi müminler de evlâtlıklarının boşadığı kadınlarla evlenebileceklerdir (ayrıca bk. ZEYNEB bint CAHŞ). 41-52. âyetlerde Allah’ı anmanın gereği belirtildikten sonra Hz. Peygamber’in yalnızca iman ve ibadet konularında değil, insanoğlunun faaliyet alanına giren bütün konularda özellikle aile hayatında ve sosyal ilişkilerde örnek bir şahsiyete sahip olduğuna işaret edilmektedir. 53-58. âyetlerde Hz. Peygamber ve onun hanımları karşısında müminlerin riayet etmesi gereken belli başlı muaşeret kaideleri zikredilmektedir. 59-68. âyetlerde yalan haber yayan, iffetli kadınları rahatsız eden ve toplumun huzurunu bozmaya çalışan ahlâksız, münafık, iftiracı ve bozgunculara karşı müminlerin uyanık bulunmaları ve tedbirli olmaları tavsiye edilmekte, sözü edilen bu kişilerin feci âkıbetleri anlatılmaktadır. 69-73. âyetlerde önce müminlerin Hz. Mûsâ’yı üzen yahudilerle münafıklara benzememeleri emredilmektedir. Bu kısım sûre girişindeki âyetlerin bir bakıma tekrarı ve tekidi mahiyetindedir. Ancak orada sevgi ve din kardeşliği açısından ele alınan iman, burada o sevgi ve kardeşliğin canlı ve müşahhas ifadesi olan itaat ve disiplin açısından değerlendirilmekte ve görevlerin yerine getirilmesi sonucuna bağlanmaktadır. İtaat âyetinden sonra emanet âyetinin gelmesi, emre itaat etmenin emanete riayet anlamı taşıdığını gösterir. Sûrenin en son âyeti de ilk âyetiyle ilgilidir. Çünkü ilk âyet kâfirlerle münafıklara uymamayı emretmekte, son âyet ise onların Allah tarafından azaba uğratılacaklarını bildirmektedir. Sûre, müminlerden günah işleyenlerin tövbelerinin kabul edilip bağışlanacaklarını müjdeleyerek sona ermektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, “ḥzb” md.

, “ḥzb” md.

Taberî, Tefsîr, XII, 74-99; XXII, 2-38.

, s. 116-118.

Kurtubî, Tefsîr, XIV, 113-258.

Turayhî, Mecmaʿu’l-baḥreyn, Beyrut 1985, II, 38-39.

, VII, 2-111.

, II, 12-27.

Ömer Rıza Doğrul, Tanrı Buyruğu, İstanbul 1980, s. 476-489.

, VI, 3864-3936.

Hasan Muhammed Bâcûde, Teʾemmülât fî sûreti’l-Aḥzâb, Mekke 1403.

D. B. Macdonald, “Ḥizb”, , V/1, s. 547-548.

a.mlf., “Ḥizb”, , III, 513-514.

a.mlf., “Ḥizb”, , VIII, 168-170.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 195-196 numaralı sayfalarda yer almıştır.