AKLİYYÂT

Aklın bilgi edinme alanları veya akılla elde edilen bilgiler mânasında kullanılan terim.

Müellif:

Selef âlimlerinin âyet ve hadislere dayanarak açıkladıkları konuların çoğu, kelâm ilminin ortaya çıktığı hicrî II. yüzyıldan itibaren aklın bilgi sınırı içine alınmaya başlanmış; özellikle Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’nin, dinî hakikatlerin akıl ve sem‘ (Kitap ve Sünnet) vasıtasıyla bilinebileceğini belirterek (bk. Kitâbü’t-Tevḥîd, s. 4 vd.) din ile ilgili bilgi kaynaklarını bu iki temel noktada toplamasından sonra kelâm ilminin problemleri “akıl ile bilinebilenler” ve “nakil (sem‘) ile bilinebilenler” şeklinde iki kısma ayrılmıştır. Bunlardan ilki akliyyât, ikincisi de sem‘iyyât veya şer‘iyyât terimleriyle ifade edilmiştir. Mu‘tezile kelâmcısı Kādî Abdülcebbâr’ın eserlerinde açık bir şekilde görülen akliyyât-sem‘iyyât taksimi, daha sonra Cüveynî (bk. el-ʿAḳīdetü’n-Niẓâmiyye, s. 77), Gazzâlî (bk. İḥyâʾ, I, 16), Râzî, Îcî, Teftâzânî, Cürcânî, İbnü’l-Hümâm, Beyâzîzâde Ahmed Efendi gibi Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye kelâmcıları tarafından da kullanılan yaygın bir metot haline gelmiştir. Geliştirilen bu yeni anlayışla, daha önce selefin âyet ve hadislerde verilen bilgilerle iktifa ettikleri birçok dinî konu akliyyât içinde değerlendirilerek bu konulara çeşitli aklî izah ve yorumlar getirilmiştir. Bu metoda göre kelâmcıların üç ana esasta topladıkları inanç problemleri aklî açıdan şöyle değerlendirilmiştir: Allah’ın varlığı akılla bilinebilir. Akıl onun zât ve mâhiyetini yanılgısız kavrayamazsa da sıfatlarını ve bu sıfatların eserlerini idrak eder; peygamberlik müessesesini ve insanlığın bu müesseseye ihtiyacını izah edebilir. Akıl dünya hayatından sonra başlayacak ikinci bir hayat olan âhiretin varlığını, mutlak adaletin gerçekleşmesi açısından gerekli görür. İlk devir kelâm kitaplarında fazla yer tutmayan akliyyât bahisleri, felsefenin kelâm ilmi içinde eritilmesinden sonra özellikle Beyzâvî, Teftâzânî ve Cürcânî’nin eserlerinde muhtevanın üçte ikisini teşkil edecek şekilde genişlemiştir.

Akliyyât, kelâm ilmindeki bu muhtevası yanında, ilimlerin tasnifinde felsefe ve mantığı da içine alacak şekilde geniş kapsamlı epistemolojik bir terim olarak da anlaşılmıştır. Ayrıca daha özel anlamda, aklî bilgilerden bedîhiyyâtın diğer bir adı şeklinde (bk. Gazzâlî, el-İḳtiṣâd, s. 16) veya “aklî hükümler” mânasında da kullanılmıştır (bk. Kādî Abdülcebbâr, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân, s. 33).


BİBLİYOGRAFYA

, “şerʿ” ve “ḥissî” md.leri.

, s. 4 vd.

Kādî Abdülcebbâr, Müteşâbihü’l-Ḳurʾân (nşr. Adnân M. Zerzûr), Kahire 1969, s. 33, 35-36.

a.mlf., el-Muġnî, XII (nşr. İbrâhim Medkûr), Kahire 1382/1962, s. 168, 169.

a.mlf., el-Muḥîṭ bi’t-teklîf (nşr. Ömer es-Seyyid Azmî – Ahmed Fuâd el-Ehvânî), Kahire, ts. (ed-Dârü’l-Mısriyye), s. 11, 24, 25, 33, 34.

Cüveynî, el-ʿAḳīdetü’n-Niẓâmiyye (nşr. Ahmed Hicâzî es-Sekkā), Kahire 1398/1978, s. 77.

, I, 16.

a.mlf., el-İḳtiṣâd, s. 16.

Ebû Abdullah İbnü’l-Vezîr, Îs̱ârü’l-ḥaḳ ʿale’l-ḫalḳ, Beyrut 1403/1983, s. 103-106.

İbnü’l-Hümâm, el-Müsâyere, Kahire 1317, s. 212.

, s. 287-288.

, I, 46.

L. Gardet, “ʿAḳliyyāt”, , I, 342-343.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 280 numaralı sayfada yer almıştır.