ÂSIM b. SÂBİT

Ebû Süleymân Âsım b. Sâbit b. Ebi’l-Aklah el-Ensârî el-Evsî (ö. 3/624)

Hamiyyü’d-debr (arıların koruduğu kişi) lakabı ile tanınan sahâbî.

Müellif:

Âsım b. Ömer b. Hattâb’ın dayısı olup (İbn Hacer anne tarafından dedesi olduğunu söylüyorsa da bu yanlıştır) Medineli ilk müslümanlardandır. Hicretten sonra Hz. Peygamber onunla Abdullah b. Cahş arasında kardeşlik bağı (muâhât) kurdu. Bedir Savaşı’nda müşriklerin elebaşılarından Ukbe b. Ebû Muayt’ı öldüren Âsım, Uhud Savaşı’nda müslümanlar dağıldığında Hz. Peygamber’in yanında kaldı. Bu savaşta azılı müşrik kadınlardan Sülâfe’nin iki oğlunu öldürdüğü için Sülâfe onun başını getirene yüz deve vereceğini vaad etmiş, ayrıca kafatasıyla şarap içmeye yemin etmişti. Âsım b. Sâbit ok atmakta maharet sahibi olduğu için müslümanlar arasında Hz. Peygamber’in okçusu olarak da ün yaptı. Onun kumandasında yedi (veya on) kişilik bir heyet, istek üzerine Hz. Peygamber tarafından muallim olarak Adal ve Kare kabilelerine gönderildi. Bu heyet, Kureyş’in Uhud’dan sonra müslümanlara bir daha saldırıp saldırmayacağını öğrenmekle de görevliydi. Yolda, adı geçen kabilelerin elçilerinden biri, müslümanlarca öldürülmüş olan Hâlid b. Süfyân’ın intikamını almak için fırsat kollayan Lihyânoğulları’na -önceden yaptıkları bir anlaşmaya göre- gizlice haber ulaştırdı. Bunun üzerine Lihyânlılar’dan yüz kadar okçu, Mekke ile Usfân arasındaki Recî‘ suyu yakınlarında müslümanları kuşatarak teslim olmalarını istedi. Ancak Âsım b. Sâbit, “Allahım! Peygamberini durumumuzdan haberdar et!” diye dua ettikten sonra teslim olmayı reddederek savaşa girdi. Önce ok, sonra mızrak, daha sonra da kılıçla savaşan Âsım müşriklerden bir kişiyi öldürmüş, iki kişiyi de yaralamıştı. Çantasında yedi ok bulunduğu, her biriyle bir kişi öldürdüğü de rivayet edilmiştir. Çetin bir mücadele sonunda, “Allahım! Ben ilk günler senin dinini korudum, sen de bugün benim cesedimi koru!” dedi ve ardından şehid oldu. Âsım’ın başını Sülâfe’ye götürüp yüz deveyi almak isteyen Lihyânlılar, âniden üzerlerine saldıran arılar yüzünden onun naaşına yaklaşamadılar. Arıların dağılması için geceyi beklemeye mecbur kalan Lihyânlılar bu defa da birdenbire yağmaya başlayan yağmurun meydana getirdiği sellerin Âsım’ın naaşını sürüklemesiyle emellerine kavuşamadılar. Âsım’ın cesedi daha sonra da bulunamadı. Bu hadiseden dolayı Âsım “Hamiyyü’d-debr” (arıların koruduğu kişi) lakabıyla meşhur olmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

Buhârî, “Meġāzî”, 28.

, I, 355-356.

, III, 178-180.

, III, 463.

Taberî, Târîḫ (nşr. Yusuf Bey – Muhammed Efendi), Kahire 1326, III, 31.

, Haydarâbâd 1318, II, 512.

, II, 120; III, 111.

Zehebî, Tecrîdü esmâʾi’ṣ-ṣaḥâbe, Kahire, ts., I, 281.

, III, 569.

, I, 454-455.

Abdülcelîl Şelebî, “ʿÂṣım b. S̱âbit eṣ-Ṣaḥâbî eş-Şehîd”, Mecelletü’l-Ezher, XLVIII/3, Kahire 1397/1976, s. 331-335.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 3. cildinde, 479-480 numaralı sayfalarda yer almıştır.