ATTAR

Eskiden bir nevi eczacılık yapan, güzel kokular satan, bugün ise baharat, şifalı otlar ve kurutulmuş çeşitli gıda maddeleri ticareti yapan kimselere verilen ad.

Müellif:

Türkçe’de daha çok aktar şeklinde söylenen kelime, “güzel koku” anlamındaki Arapça ıtrdan gelmektedir. Ancak attar yalnız güzel kokular değil her türlü şifalı bitkileri ve bunlardan yaptığı ilâçları da (akkār, çoğulu akākīr) satardı. Nitekim bu kelime Arapça’da saydalî veya saydalânî (eczacı) ile eş anlamda kullanılmıştır. Attarlık İslâm dünyasında Hz. Peygamber devrinden beri bilinen bir meslektir. Hatta Ṣaḥîḥ-i Buḫârî’de attar ve güzel koku satışı ile ilgili olarak “Bâb fi’l-ʿaṭṭâr ve beyʿi’l-misk” (Buhârî, “Büyûʿ”, 38) adıyla ayrı bir başlığa yer verilmiştir. Eskiden beri serbest ticaret yapan attarların dükkânları eczanelerin ilk örnekleridir. Bazı attarların uygun olmayan veya özelliklerini yitirmiş malzemeleri satmaları, hatta hastalara zaman zaman başka ilâç vermelerinin görülmesi üzerine Halife Mu‘tasım-Billâh zamanından itibaren attarların imtihan edilerek faaliyetlerinin belgeye bağlanması yoluna gidilmiş ve attar dükkânlarının kontrolü hisbe teşkilâtının görevleri arasında yer almıştır. Birçok şehirde yalnız attarların faaliyet gösterdikleri çarşı ve pazarlar vardı. Bunların en meşhurları Fustat’taki Sûku’l-attârîn, Şam’daki Sûku’l-ıtr ve İstanbul’daki Mısır Çarşısı idi.

Bir eczacı gibi bazı temel bilgilere sahip olması gereken attarın gerek sağlık gerekse ticaret bakımından maddelerin korunma usullerini bilmesi, çabuk bozulan maddeleri de tanıması gerekiyordu. Kurutulmuş çeşitli otlar, yapraklar, kökler, çiçekler, tohumlar, meyvalar ve diğer şifalı otların önemli bir kısmı kuru olarak satılırken bazı ilâçların yapılmasında kullanılan nebatî, hayvanî ve madenî maddeler (droglar) ise daha çok basit ve iptidai şekliyle (müfred ilâçlar) tek tek satılırdı. Fakat attarlar eskiden bugünkü eczanelerde yapıldığı gibi, suda kaynatılmış ve pişirilmiş ilâçlar dışında hekim reçetelerindeki formüllere göre tıbbî maddeleri birleştirerek müshil, macun, merhem ve kuvvet verici bazı mürekkep ilâçlar da hazırlarlar, ancak ilâçları bugünkü eczacılıkta olduğu gibi sabit bir terkiple düzenleyemezlerdi.

Tıp ve akrâbâzînle ilgili eserlerde ilâçların yapımında kullanılan bitkiler ve özellikleri, ilâç yapım metotları anlatıldığı gibi (bk. ECZACILIK; AKRÂBÂZÎN), Kûhîn el-Attâr lakabıyla tanınan Dâvûd b. Ebü’n-Nasr’ın (ö. 658/1260’tan sonra) Minhâcü’d-dükkân ve düstûrü’l-aʿyân li’l-edviyeti’n-nâfiʿa li’l-ebdân adlı meşhur eseri gibi attarların el kitabı olarak kullandıkları bazı kitaplar da yazılmıştır.

Attar “ecza deposu sahibi” anlamında da kullanılmıştır. Bunlar eczacılar gibi ilâç hazırlamaz, ya iptidai maddeleri ayrı ayrı veya hazır ilâçları toptan satarlardı. Eczaneler açıldıktan sonra attarlar tütün ve kahveden boyaya kadar çeşitli şeyler satmaya başladılar.

Eczacılığın gelişmesiyle birlikte attarların faaliyetleri kısıtlanmaya başladı. 1861 tarihli eczacılık nizamnâmesi, ellerinde çalışma izni olan ispençiyarlardan (eczacı) başka hiç kimsenin hiçbir şekilde, parça parça, etkisi güçlü ilâç satamayacağı ve tabip, cerrah, baytar reçetesi düzenleyemeyeceği esasını getirdi. Bu yasak toptan ecza satan tıbbî ecza tüccarlarıyla attar ve kökçülere de uygulandı. 1883 tarihli ecza tüccarları ve Mısır Çarşısı hakkındaki tâlimatla ise aktarların eczane açmaları yasaklandı ve satacakları maddeler de sınırlandırıldı. 1885 tarihli nizamnâmede aktar, “sanayie ve eczacılığa ait ilâç ve kimyevî maddeleri toptan satan esnaf” olarak tarif edilmiştir. Böylece bütün Şark’ta olduğu gibi Türkler’de de attarın ot toplama, kurutma ve bazı ilâç terkipleri yapma gibi faaliyetleri zamanla gerilemiş ve attarın eczacılık yönü gittikçe zayıflayarak tüccar yönü ön plana çıkmıştır.

İslâm dünyasında Kûhîn el-Attâr gibi tanınmış bazı tıp ve eczacılık âlimlerinin bu mesleğe nisbetle anılmaları yanında, muhtemelen bir geçim vasıtası veya ek bir gelir temini maksadıyla ıtriyat ve ilâç ham maddesi ticareti yapan, yahut bu işle uğraşan baba ve dedelerine nisbetle “Attâr” lakabıyla anılan birçok âlim ve edip vardır. Bunlar arasında en meşhuru Ferîdüddin Attâr’dır.


BİBLİYOGRAFYA

A. Süheyl Ünver, Türkiye Eczacılık Tarihi, İstanbul 1952, s. 10.

a.mlf., Türk Eczacılık Tarihine Bir Nazar, İzmir 1971, s. 4.

a.mlf., “Aktar-Akkar”, Dirim, XXII/9, İstanbul 1947, s. 1-2.

Ayşegül Demirhan, Mısır Çarşısı Drogları, İstanbul 1975, s. 12-13.

Sami K. Hamarneh, Health Sciences in Early Islam (nşr. Munawar A. Anees), Blanco 1984, II, 44-46, 63 vd., 90.

Turhan Baytop, Türkiyede Bitkiler ile Tedavi, İstanbul 1984, s. 47.

Rengin Bütün Dramur, 1838-1908 Yıllarında Osmanlılarda Eczacılık ve Deontolojisi, İstanbul 1984, s. 51-53.

Abdülazîz b. İbrâhim el-Ömerî, el-Ḥiref ve’ṣ-ṣınâʿât fi’l-Ḥicâz fî ʿaṣri’r-Resûl, [baskı yeri yok] 1405/1985, s. 296 vd.

Max Meyerhof, “Esquisse d’histoire de la pharmacologie et botanique chez les Musulmans d’Espagne”, al-Andalus, III, Madrid 1935, s. 1-41.

Bedi N. Şehsuvaroğlu, “Anadolu Türklerinde Eczacılık Tarihçesi”, Eczacılık Bülteni, III/8, İstanbul 1961, s. 158.

E. Dietrich, “ʿAttār”, , I, 751-752.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1991 yılında İstanbul’da basılan 4. cildinde, 94-95 numaralı sayfalarda yer almıştır.