BABA FEREC

Bâbâ Ferec b. Bedel b. Ferec-i Tebrîzî (ö. 568/1172-73)

Tebrizli sûfî.

Müellif:

Hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Tebriz’in önde gelen sûfîlerinden olduğu için Tebrîzî, hankahı ve türbesi Gecîl’de bulunduğundan Gecîlî nisbeleriyle anılır. Kemâleddîn-i Hârizmî’nin Cevâhirü’l-esrâr ve zevâhirü’l-envâr adlı Mes̱nevî şerhiyle Molla Câmî’nin Nefeḥâtü’l-üns’ünde sadece Necmeddîn-i Kübrâ ile karşılaşmalarına ve aralarında geçen bir iki konuşmaya değinilmektedir. Kübreviyye’nin Zehebiyye koluna mensup olan Hâfız Hüseyin-i Kerbelâî et-Tebrîzî’nin Ravżâtü’l-cinân ve cennâtü’l-cenân adlı eserinde onunla ilgili daha ayrıntılı bilgi yer almaktadır. Cevâhirü’l-esrâr’da gizli velîlerden, Nefehât’ta Hakk’ın meczup ve sevgili kullarından biri diye anılan, Ravżâtü’l-cinân’da “zâhid, âbid, fâzıl, kâmil, şeyhü’t-tâife, sultânü’l-ârifîn, melikü’l-ârifîn” ifadeleriyle tanıtılan Baba Ferec’in “telvîn” haline sahip olduğu, genellikle Gecîl’deki bir hamamın külhanında uzlete çekildiği, sık sık cezbe haline girdiği, bundan dolayı müridlerin terbiyesiyle pek ilgilenemediği söylenir. Fakat kendi adına bir hankahın bulunması, Şeyh Abdülazîz el-Herevî’nin yedi yıl boyunca bu hankaha ait helâların temizliğiyle meşgul olması, İbn Hafede diye tanınan hadis âlimi Ebû Mansûr Muhammed b. Es‘ad b. Attârî et-Tûsî’nin yaşadığı garip bir olay üzerine ona intisap etmesine dair (Hüseyn-i Kerbelâî, I, 287) bilgileri göz önüne alarak hayatının bir döneminde sâliklerin mânevî eğitimiyle ilgilendiği söylenebilir.

Fahreddin er-Râzî ve Fakīh Zâhid ile çağdaş olan Baba Ferec’in ilişki kurduğu şahsiyetler arasında en çok tanınanı Necmeddîn-i Kübrâ’dır. Hârizmî ve Câmî gibi müellifler, Necmeddîn-i Kübrâ’nın gençliğinde Tebriz’de İbn Hafede’den Meṣâbîḥu’s-sünne’yi okurken Baba Ferec’in ansızın bu meclise geldiğini ve onu görünce Necmeddîn’in dilinin tutulduğunu aktarırlar. Necmeddîn-i Kübrâ bu olaydan çok etkilenmiş, hocasına ve arkadaşlarına bu zatın kimliğini sormuş, onlar da Baba Ferec denilen meczup bir derviş olduğunu söylemişlerdir. Bunun üzerine hep birlikte onu ziyarete gitmişler, kapıda onları Baba Şâdân karşılamış ve “Hakk’ın huzuruna girdikleri gibi” içeri girmelerini söylemiştir. Selâm verip oturduktan sonra Baba Ferec’in yüzünde bir azamet zuhur etmiş ve giydiği kaftan parçalanmıştır. Kendine geldiği zaman kalkıp kaftanı Necmeddîn-i Kübrâ’ya giydirmiş ve ona, “Defter okuyacak vakit değildir, senin cihan defterinin başı olma vaktindir” demiştir. Baba Ferec, ziyaretten sonra hocası İbn Hafede’nin isteği üzerine tekrar hadis tahsiline koyulan Necmeddîn-i Kübrâ’yı bir daha uyarmış, Necmeddîn de Hankāh-ı Zâhide’de halvete girmiş, bu esnada yaşadığı bazı mânevî tecrübelerini yazmak isteyen Necmeddîn-i Kübrâ’ya Baba Ferec, “Şeytan bunlarla senin iç âlemini karıştırmak istiyor” diyerek engel olmuştur. Necmeddîn-i Kübrâ bunun üzerine kalemi kâğıdı bırakıp tamamen tasavvufî hayata yönelmiştir (Kemâleddîn-i Hârizmî, I, 91-93; Abdurrahman-ı Câmî, s. 477-478).

İbnü’l-Fuvatî’nin Mecmaʿu’l-âdâb’ında (III, 68), Necmeddîn-i Kübrâ’nın 569 (1174) yılının Ramazan ayında İbn Hafede’den Meṣâbîḥu’s-sünne icâzeti aldığına dair bir bilgi yer almaktadır. Bu durumda yukarıda anlatılan olayın bu tarihte gerçekleştiği söylenebilir. 540’ta (1145) dünyaya gelen Necmeddîn-i Kübrâ da bu sırada yirmi dokuz yaşındadır. Kübreviyye’nin Nurbahşiyye kolunun kurucusu Seyyid Muhammed Nurbahş, Necmeddîn-i Kübrâ’nın, “Tarikat ilmini Rûzbihân’dan, aşkı Kadı İmam İbn Asrûn ed-Dımaşkī’den, halvet ve uzlet ilmini Ammâr’dan, hırkayı İsmâil Kasrî’den ve nazarı Baba Ferec’den aldım” şeklindeki sözünü nakletmiştir. Hâfız Hüseyin Kerbelâî, Baba Ferec’in Necmeddîn-i Kübrâ’nın sadece “pîr-i nazar”ı olmadığını, aynı zamanda terbiye ve hırka pîri de olduğunu söylemektedir. Çünkü Necmeddîn-i Kübrâ, Baba Ferec’in tavsiyesiyle halvete girmiş ve yine onun elinden hırka giymiştir. Ravżâtü’l-cinân müellifinin, Baba Ferec’in Şeyh Ahmed Maraştî ve Şeyh Muhammed Sâlim vasıtasıyla Cüneyd-i Bağdâdî’ye ulaşan bir silsilesinin bulunduğunu söylemesi (I, 377) tarih açısından mümkün görünmemektedir. Çünkü 297’de (909) vefat eden Cüneyd-i Bağdâdî ile Baba Ferec arasında 250 yıldan fazla bir zaman dilimi vardır. İlk Azerbaycan atabegi İldeniz döneminde vefat eden Baba Ferec’in merkadi ve türbesi Tebriz’deki Gecîl Kabristanı’ndadır (Müstevfî, s. 667). Kerbelâî buranın 755 (1354) yılında yeniden inşa edildiğini ve güneşten daha parlak bir görünümü olduğunu, Baba Ferec bir cumartesi günü vefat ettiği için aradan asırlar geçmesine rağmen pek çok insanın özellikle bugünde şeyhin türbesini ziyarete geldiğini, mezarı başında dua ve niyazda bulunduğunu, onun tasarrufunun öldükten sonra da devam ettiğine inandığını anlatır.

Şebüsterî’nin Saʿâdetnâme’sindeki iki pasaj (s. 198-199, 224), Baba Ferec’in düşünceleriyle ilgili bir fikir vermektedir. Bunlardan biri kötülük kavramının kişiden kişiye değiştiği, diğeri ise âlemin kadîm veya muhdes olduğuyla alâkalıdır. Baba Ferec bir gün, “Bizzat kötü diye bir şey yoktur, senin kötü olarak gördüğün aslında kötü değildir” deyince adamın biri insan öldürmüş bir kâfiri örnek gösterip, “Bunda ne hayır var ki?” diye sorar. Şeyh de onu öldüren kişinin gazi, onun tarafından öldürülenin de şehid olacağını söyleyerek böyle bir kişide bile iki hayrın gizli bulunduğunu belirtir. Diğer bir yerde kendisine, “Âlem muhdes mi yoksa kadîm mi?” diye soran Hâce İmam’a Baba Ferec ancak yakîn bilgisiyle anlaşılabilecek bir cevap verir: “Ferec gözlerini açtığından beri onun nazarı cihana değmemiştir. Kalbinin ve gözünün kapalı olduğu bir şey hakkında ona niçin soru soruyorsun?” Bu sözlerinden Baba Ferec’in bu tür kelâmî spekülasyonlara itibar etmediği anlaşılmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA :

Necmeddîn-i Kübrâ, Fevâʾiḥu’l-cemâl ve fevâtiḥu’l-celâl (nşr. F. Meier), Wiesbaden 1957, s. 23-33; Şebüsterî, Saʿâdetnâme (Mecmûʿa-i Âs̱âr-ı Şeyḫ Maḥmûd Şebüsterî içinde, nşr. Samed Muvahhid), Tahran 1371 hş., s. 198-199, 224; İbnü’l-Fuvatî, Mecmaʿu’l-âdâb fî muʿcemi’l-elḳāb (nşr. Muhammed el-Kâzım), Tahran 1416, III, 68; Müstevfî, Târîḫ-i Güzîde (Nevâî), s. 667; Kemâleddîn-i Hârizmî, Cevâhirü’l-esrâr ve zevâhirü’l-envâr (nşr. M. Cevâd Şerîat), Tahran 1384 hş., I, 91-93; Abdurrahman-ı Câmî, Nefeḥâtü’l-üns (nşr. Mahmûd Âbidî), Tahran 1375 hş., s. 423-424, 477-478; Hüseyn-i Kerbelâî, Ravżâtü’l-cinân (nşr. Ca‘fer Sultân el-Kurrâî), Tahran 1344-49 hş., I, 287-288, 376-386; II, 168-169, 322-324; L. Lewisohn, Beyond Faith and Infidelity: The Sufi Poetry and Teachings of Mahmūd Shabistarī, Richmond 1995, s. 121-125; E. R. Alexandrin, “The Sciences of Intuition and the Riches of Inspiration: Najm al-Dīn Kubrā in Jāmī’s Nafahāt al-uns”, Reason and Inspiration in Islam: Theology, Philosophy and Mysticism in Muslim Thought: Essays in Honour of Hermann Landolt (ed. T. Lawson), London-New York 2005, s. 284-297; Süleyman Gökbulut, Necmeddîn-i Kübrâ, İstanbul 2010, s. 89; Mes‘ûd Celâlî Mukaddem, “Bâbâ Ferec Tebrîzî”, DMBİ, XI, 1; Devin DeWeese, “Bābā Faraj”, The Encyclopaedia of Islam Three, Leiden 2013, fas. 3, s. 41-43.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 159-160 numaralı sayfalarda yer almıştır.