BEYAZIT HAMAMI

İstanbul Beyazıt’ta Sultan II. Beyazıt Külliyesi’ne ait hamam.

Müellif:

Şehrin merkezinde Sultan II. Beyazıt Camii’nin biraz uzağında (Edebiyat Fakültesi yanında) bulunmakla beraber külliyenin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Son yıllarda halk arasında bir ara Patrona Hamamı adıyla da anılan binanın inşa kitâbesi olmadığından yapım tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Başbakanlık Arşivi’ndeki XVI. yüzyıla ait bir tapu tahrir defterinde, Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun’un (ö. 911/1505-1506) Trabzon’daki imareti evkafına gelir sağlayan mülk ve araziler listesinin sonunda “İstanbul’da Sultan Beyazıt Camii yanındaki Yenihamam mukātaası, senede 75.000 akçe” kaydına rastlanmıştır. Bu bilgiden anlaşıldığına göre XVI. yüzyılda Yenihamam denilen Beyazıt Hamamı padişahın zevcesi olan Gülbahar Hatun’un evkafına gelir sağlamak üzere inşa ettirilmiştir. Ancak Sultan II. Bayezid’in vakfiyelerinden birinde (İstanbul İnkilâp Ktp. [Atatürk Kitaplığı]) “İstanbul’da Yenicami civarında bina olunan çifte hamam” kaydı görüldüğü gibi Başbakanlık Arşivi’ndeki 913 (1507-1508) tarihli diğer vakfiyesinde de aynı bilgiye ilâve olarak, “üstü örtülü evlerden ol iki hamamlara müteallik olanları ol evkafdandır” denildikten sonra hepsinin bir yılda 70.000 akçe geliri olduğu bildirilmektedir. Burada adı geçen Yenicami Beyazıt Camii’nden başkası olmadığına göre hamamın da bu külliyenin bir parçası olarak aynı yıllarda inşa edildiği, gelirinin ise Gülbahar Hatun vakfına tahsis edildiği anlaşılmaktadır. Fransa kralının özel emriyle incelemeler yapmak üzere 1544 yılında İstanbul’a gelen Albili Pierre Gylli (Gyllius), Sultan Bayezid tarafından yaptırılan Yenihamam’ın inşası sırasında, kendisinin bu şehre gelişinden yaklaşık kırk yıl kadar önce Theodosios Anıtı’nın yıktırılmış olduğunu bazı yaşlı kişilerden öğrendiğini yazar. Böylece hamamın 1500-1505 yılları arasında yapıldığı bir başka kaynakla da teyit edilmiş olmaktadır.

Beyazıt Hamamı, benzeri yapılar arasında en gösterişli ve büyüklerinden biri olduğundan Hamâm-ı Kebîr olarak da adlandırılmıştır. Evliya Çelebi eserinin hamamlar bölümünde bunun hakkında faydalı bir bilgi vermez. Her hamamın adına göre uydurduğu yakıştırmalardan birini de burası için yaparak Beyazıt Hamamı’nın “velî”lere mahsus olduğunu bildirir. Binanın İstanbul’un geniş bölgelerini tahrip eden yangınlardan zarar gördüğü dış cephelerindeki izlerden bellidir. Nitekim Râşid Târihi’nden öğrenildiğine göre 7 Safer 1127’de (12 Şubat 1715) Beyazıt Camii etrafındaki dükkânların birinden çıkan yangında Hamâm-ı Kebîr ve Simkeşhâne de yanmıştır. Fakat Simkeşhâne gibi hamamın da derhal tamir ettirildiği kaynaklardan anlaşılmaktadır.

Sultan III. Ahmed’in tahttan indirilmesi ve Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa ile diğer devlet ricâlinin öldürülmelerine yol açan 1730 yılındaki ayaklanmanın bu hamamda hazırlandığı söylenir. Ayaklanmanın elebaşısı Patrona lakabıyla tanınan Arnavut asıllı Halil adlı sabıkalı bu hamamda tellâk olduğu sırada (Ferâizîzâde Said, II, 1248) isyanı kendisi gibi ayak takımı arkadaşları ile hazırlamış ve 12 Rebîülevvel 1143 (25 Eylül 1730) günü Beyazıt Camii önünden harekete geçmişlerdir. Halil’in Beyazıt Hamamı tellâklarından olduğu söylentisi, son yıllarda bu hamamı yıktırmak hususunda çok büyük gayret gösterenler tarafından hamamın adı “Patrona Hamamı”na çevrilmek suretiyle desteklenmek istenmiş ve bu eski eserin tek tarihî öneminin Patrona Halil’in burada tellâklık etmesinde toplandığı ileri sürülmüştür. Bu konuda basının da desteği sağlanarak bu XVI. yüzyıl eserinin adının Patrona Hamamı olarak zihinlere yerleşmesine çalışılmıştır.

I. Dünya Harbi içinde 1916-1917 yıllarında Avusturyalı H. Glück tarafından incelenerek planı yayımlanan Beyazıt Hamamı’nın dikkatle alınmış ölçülerle daha doğru bir rölövesi son yıllarda Aydın Yüksel tarafından ortaya konmuştur.

1930 yıllarına kadar çalışan Beyazıt Hamamı bu tarihlerden sonra caddeye komşu büyük kubbeli soyunma yerleri (camekânlar) bir şahsın mülkiyetine geçince deri deposu olarak kiraya verilmiş, arkadaki sıcaklık bölümleri ise kısmen demirci atölyesi olmuş, kısmen de kendi haline terkedilmiştir. Bu arada hamamı tahrip eden müdahaleler devam etmiş, kurşunları soyulmuş, tepe camları kırılmış, mermerler ve kurnalar götürülmüş, duvarlarda delikler ve geçitler açılmıştır. 1950-1960 arasında yıktırılması için gösterilen büyük gayretler başarılı olamayınca hamamın büyük mekânlarının İstanbul Üniversitesi tarafından alınması yoluna gidilmiştir. Rektör Nâzım Terzioğlu, cadde üzerindeki kubbeli iki soyunma yerini kütüphane ve okuma salonuna dönüştürülmek üzere tamir ettirmiş, fakat onun rektörlükten ayrılması, arkasından da vefatı üzerine bu proje gerçekleşmeden kalmıştır. Bugün hamamın içi eskisinden daha beter bir harabe haline gelmiş bulunmaktadır.

Beyazıt Hamamı erkekler ve kadınlar kısımlarına sahip bir çifte hamamdır. Yan yana olan kısmen taştan inşa edilmiş bu iki bölümün büyük kubbeli soyunma yerleri cadde kenarında olmakla beraber erkekler kısmının yüksek sivri kemerli bir taçkapı karakterinde olan girişi caddeye açılır. Çifte hamamlarda usulden olduğu gibi kadınlar kısmının kapısı ise yan sokak (Derviş Paşa sokağı) ile bağlantılıdır. Her iki kısım da aynı planda yaptırılmıştır. Yalnız kadınlar kısmının camekân bölümü diğerinden biraz ufak ölçüdedir. Soğukluk bölümlerinde giriş eyvanlarının iki yanlarında kubbeli hücreler vardır. Esas soğukluklar (ılıklık) ise üçer kubbelidir. Sıcaklık bölümleri dört eyvanlı tipte olup köşelerde halvet hücreleri bulunur. Arkada ise boydan boya külhan uzanır. Beyazıt Hamamı’nın bir diğer özelliği, suyunun aynı yerdeki çok derin ve geniş bir kuyudan dolapla çekilmesidir. 1920’lere kadar duran bu ağaç dolap bugün ortadan kalkmışsa da bu muazzam kuyu hamamın külhanı ile Hasan Paşa Medresesi arasında kurumuş olarak durmaktadır.

Beyazıt Hamamı önünden geçen cadde 1955-1957 yıllarında genişletildiğinde zemin seviyesi de çok indirildiğinden hamamın kapısı yüksekte kaldıktan başka temelleri de meydana çıkmıştır. Bu durum, her gün önünden geçen tonlarca vasıtanın yarattığı sarsıntı ile bilhassa erkekler kısmının cephesini tehlikeye sokmuştur. Nitekim kubbeden itibaren temele kadar inen çatlak bu değerli eserin geleceğini tehdit etmektedir. Yapıldığında herhalde muhteşem bir süslemesi olan Beyazıt Hamamı’nın, erkekler bölümünün camekân kısmının ortasını Glück tarafından da görülen ve Türk taş işçiliğinin bir şaheseri olarak tarif edilen mermerden büyük bir şadırvan süslüyordu. Konyalı Âşık Mehmed adında bir halk şairinin bu hamam hakkında 1918-1920 yılları arasında düzenlediği destanda, “Câmegâh ortası fıskıye havuz” mısraı ile tarif edilen bu muhteşem fıskıye ve havuz 1950’li yıllarda hâlâ ayaktaydı. Ortadaki zengin işlemeli fıskıyesi barok üslûpta olduğundan XVIII. yüzyılda ilâve edilmiş olmalıdır. Bina restorasyonu için üniversiteye devredilmeden bu şadırvan yok edilmiştir. İç kısımların duvarlarında malakârî sıva süslemelerinin son kalıntıları bugün de görülmektedir. Gylli’nin ileri sürdüğü ve Evliya Çelebi tarafından da başka vesile ile tekrarlanan efsaneye göre evvelce hamamın yerinde bulunan İmparator Theodosios Anıtı, hamam yapılırken yıktırılmış olmalıdır. Evliya Çelebi bu anıtın şehri veba salgınından koruyan bir tılsım olduğunu da ilâve eder. Anıtın ne sebeple yıktırıldığı bilinmezse de hamamın temel kısmında, gövdesinin dış yüzü kabartmalarla süslü olan bazı parçalarının inşaat taşı olarak kullanılmış olduğu görülmektedir. Bugün bunlardan birkaçı hâlâ temelde durduğu gibi birkaç parça da İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne götürülmüştür.

Beyazıt Hamamı, İstanbul’da Türk hamam mimarisinin bugün ayakta kalabilmiş mimari nisbetlerin âhengi bakımından en gösterişli örneğidir. Bu husus bilhassa cadde üzerindeki cephesinde belirlidir. Aynı zamanda şehrin en büyük ve âbidevî karakterde hamamı olan Beyazıt Hamamı, Türkleşen İstanbul’da yeni bir şehircilik anlayışına göre kurulan Beyazıt Külliyesi’nin bir parçası ve onu tamamlayan bir eleman olarak da değerlidir. Bu bakımdan korunması ve dikkatle tamir edilerek ömrünün uzatılması gerekir.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 63.

, IV, 95.

Ferâizîzâde Said, Gülşen-i Maârif, 1248, II.

P. Gyllius, De Topographia Constantinopoleos, Lyon 1561, III, 6.

Ingil, The Antiquities of Constantinople (trc. J. Ball), London 1729, s. 193-194.

H. Glück, Die Bäder Konstantinopels, Wien 1921, s. 69-71, 152-153.

K. Ahmet Aru, Türk Hamamları Etüdü, İstanbul 1949, s. 67-69.

(Vakfiyeler kısmı), s. 32, 172.

a.mlf., “XVI. Yüzyıl Başlarında Trabzon Livası…”, , XXVI/102 (1962), s. 308-309.

Emin Ali Çavlı, Bayezit Hamamı Meselesi, İstanbul 1957.

a.mlf., “Patrona Halil Hamamı Değil, Bayazid Hamamı”, , sy. 186-187 (1957), s. 6-7.

Münir Aktepe, Patrona İsyanı 1730, İstanbul 1958, s. 131 vd.

Mustafa Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar”, Türk San‘atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 346.

, s. 213-215; çizim 73-74, rs. 318-327.

Semavi Eyice, “Türk Hamamları ve Bayazıd Hamamı”, , sy. 244 (1955), s. 849-855.

R. Ekrem Koçu, “Bayazıd Hamamı”, , IV, 2240-2243.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 6. cildinde, 52-54 numaralı sayfalarda yer almıştır.