Bİ’RİMAÛNE

Yetmiş kadar sahâbînin şehid edildiği olay (Safer 4 / Temmuz 625) ve bu olayın geçtiği yer.

Müellif:

Hicretin 4. yılı başlarında Âmir b. Sa‘saa kabilesi reisi Ebû Berâ Âmir b. Mâlik Medine’ye gelerek Hz. Peygamber’i ziyaret etti ve ondan İslâmiyet hakkında bilgi aldı. Kendisi müslüman olmamakla beraber Hz. Peygamber’den kabilesine İslâm’ı anlatacak bazı kimseleri göndermesini rica etti. Ancak Hz. Peygamber’in, gönderilecek davetçilerin bir tehlike ile karşılaşmasından endişe duyduğunu ifade etmesi üzerine Ebû Berâ onların emniyetini garanti etti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem bir müddet sonra, çoğu ensara mensup olan, İslâmiyet’i ve Kur’ân-ı Kerîm’i iyi bilen ve ehl-i Suffe’den olan yetmiş kadar kurrâyı adı geçen kabile halkına İslâmiyet’i tanıtmak ve Kur’an’ı öğretmekle görevlendirdi. Sayıları hakkında çeşitli rakamlar verilen, ancak sahih rivayetlere göre yetmiş kişi oldukları anlaşılan bu heyete ensardan Münzir b. Amr el-Hazrecî’yi başkan tayin etti. Ayrıca kabile ileri gelenlerine hitâben bir de mektup yazdı. Bir rivayete göre bu heyet Ri‘l, Zekvân, Usayye ve Lihyân boylarının düşmanlarına karşı Hz. Peygamber’den yardım istemeleri üzerine onlara gönderilmiştir (Buhârî, “Meġāzî”, 28).

Uhud Gazvesi’nden dört ay sonra, safer ayı başlarında (Temmuz 625) Medine’den yola çıkan heyet bir süre sonra Bi’rimaûne denilen yerde konakladı. Maûne, Medine-Mekke yolu üzerinde Benî Âmir ile Benî Süleym’in oturduğu topraklar arasında bulunan bir kuyu olup Benî Süleym’e daha yakındı. İslâm heyeti kuyunun yanındaki mağarada istirahate çekildi ve içlerinden Harâm b. Milhân adlı sahâbî Hz. Peygamber’in mektubunu Âmir b. Sa‘saa kabilesinin reisine götürmekle görevlendirildi. Bu sırada heyeti davet eden Ebû Berâ’nın öldüğüne dair bir şâyia çıktı. Bu sebeple olmalıdır ki Harâm b. Milhân Hz. Peygamber’in mektubunu Ebû Berâ’nın yeğeni Âmir b. Tufeyl’e verdi ve yanındakileri İslâm’a davet etti. Baştan beri İslâmiyet’e ve Hz. Peygamber’e karşı kin besleyen Âmir b. Tufeyl, Resûlullah’ın mektubunu açıp okumadığı gibi konuşmakta olan elçiyi arkadan mızrakla öldürttü. Onu kendisinin öldürdüğü de rivayet edilir. Daha sonra Bi’rimaûne’de bulunan İslâm heyetine saldırmak üzere kabile halkını tahrik etti. Ancak Ebû Berâ heyettekilerin hayatını garanti altına aldığını önceden ilân ettiği için halk Âmir b. Tufeyl’in saldırı teklifini reddetti. Bunun üzerine Âmir b. Tufeyl, aralarında dostluk bulunan Benî Süleym kabilesinin Ri‘l, Zekvân ve Usayye kollarına başvurdu. Bedir’de müslümanlara esir düşüp Hz. Peygamber’in emriyle öldürülen Tuayme b. Adî b. Nevfel’in öz dayısı olan ve yeğeninin intikamını almak isteyen Ri‘l reisi Enes b. Abbas derhal harekete geçti. Bunun için sadece kendi boyunu değil, hem Benî Âmir’le hem de Mekke’deki Benî Nevfel ile ittifakı bulunan Süleym’in diğer kolları Zekvân ve Usayye’yi de harekete geçirdi.

Kısa sürede bu ailelerden toplanan silâhlı gruplar, Bi’rimaûne’de beklemekte olan ve gelişmelerden habersiz bulunan müslümanlara saldırdılar; ağır yaralı olduğu için öldüğü sanılıp bırakılan Kâ‘b b. Zeyd en-Neccârî ile olay sırasında kafilenin develerini otlatmakta olan Münzir b. Muhammed ve Amr b. Ümeyye ed-Damrî hariç hepsini şehid ettiler. Bu iki sahâbîden Münzir b. Muhammed arkadaşlarının başına gelenlere tahammül edemeyerek müşriklere saldırdı ve o da şehid edildi. Esir alınan Amr b. Ümeyye ise Mudar kabilesine mensup olduğunu söyledi ve Âmir b. Tufeyl tarafından annesinin bir köle âzat etme adağını yerine getirmek için serbest bırakıldı.

Hadiseyi vahiy yoluyla öğrenerek ashabına haber veren Hz. Peygamber, hiçbir felâket karşısında hissetmediği derecede bir üzüntü duymuş, otuz veya kırk gün süreyle sabah namazlarında Bi’rimaûne faciasına yol açan kabilelere beddua etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesi (el-Enbiyâ 21/107) ve Resûlullah’ın kendi beyanıyla da sabit olduğu gibi (Müslim, “Feżâʾil”, 126; Tirmizî, “Daʿavât”, 118; , IV, 138, 395) “rahmet peygamberi” olarak gönderilen Hz. Muhammed’in, kendisine ve ashabına yöneltilen birçok haksızlık ve tecavüz karşısında bedduaya tevessül etmediği halde Bi’rimaûne hadisesi sebebiyle bedduada bulunması dikkat çekicidir. Söz konusu olayda savaş maksadıyla değil tamamen insanî ve ahlâkî mülâhazalarla gönderilen seçkin ve kalabalık bir irşad heyetinin, hem de kendileri için can güvenliği verildiği halde, genel ahlâk kurallarına ve Araplar arasında son derece önemli kabul edilen geleneklere aykırı olarak savunmasız bir şekilde öldürülmesi Hz. Peygamber’i fazlasıyla infiale sevketmiş olmalıdır. Bazı rivayetlere dayanılarak Âl-i İmrân sûresinin 128. âyetiyle Hz. Peygamber’in bu bedduadan menedildiği ileri sürülmüşse de tercih edilen görüşe göre söz konusu âyet Bi’rimaûne münasebetiyle değil Resûlullah’ın yaralandığı Uhud Savaşı münasebetiyle nâzil olmuştur (, VII, 195-203; Râzî, VIII, 217-218).

İslâm Ansiklopedisi’nin birinci baskısında “Biʾr Maʿūna” maddesini yazmış olan müsteşrik H. Lammens, bu kıssanın Bi’rimaûne’deki askerî başarısızlığı örtbas etmek, eskiden beri çok sayıda Kur’an ehlinin bulunduğu görüşünü pekiştirmek ve onlara velîlik isnat etmek maksadıyla muhaddisler tarafından sonradan uydurulduğunu iddia etmiştir (, I, 741). Bu kısım eserin Türkçe tercümesinde (, II, 608-609) yer almamıştır. Arapça tercümesinde ise Ahmed Muhammed Şâkir tarafından iddianın asılsız olduğu belirtilmiştir. Müslümanların zaferiyle sonuçlanan seriyye ve gazvelerin yanı sıra onların mağlûbiyetiyle sona eren savaşlar siyer ve megāzî kitaplarında ayrıntılarıyla yer almıştır. Nitekim Uhud ve Huneyn gazvelerinde müslümanların başına gelen büyük sıkıntılar Kur’ân-ı Kerîm’de de anlatılmıştır (bk. et-Tevbe 9/25). Kaldı ki muhaddisler haberlerin en sıhhatli şekilde intikali hususunda tarihte benzeri görülmeyen bir tenkit metodolojisi geliştirmişken onları “büyük bir askerî başarısızlığı” örtbas etmek için hadis uydurmakla suçlamanın ilmî bir değeri yoktur. “O devirde Medine’de bu kadar kurrânın bulunmadığı” iddiası da rivayetler ne kadar sağlam olursa olsun onlara değer vermemek gibi bir peşin hükümden kaynaklanmaktadır. H. Lammens bu iddiasını takviye etmek maksadıyla el-Eġānî’den (VI, 9, 19), “bu nevi durumlarda Hz. Peygamber’in bir veya iki kāri gönderdiği”ne dair bir nakil yapmaktadır. Ahmed Muhammed Şâkir, el-Eġānî’nin çeşitli baskılarında maddede gösterilen yeri ve ayrıca bulunması muhtemel diğer yerlerde bu bilgiyi araştırdığını, fakat böyle bir cümleye rastlamadığını belirtmektedir. Maddenin devamında Ebû Berâ’nın, rakibi Âmir b. Tufeyl’e karşı kendini desteklemesi için Hz. Peygamber’den yardım istemiş olabileceği ileri sürülmekte, sonra da, “Peygamber’in politikası böyle dinî olmayan savaşlara bile müdahale etmesini gerektiriyordu” denmektedir. Bu kısım eserin Türkçe baskısında, “Bu gibi dünyevi münazaalara karışmak Peygamber’in siyasetine uygun gelmemekte idi” şeklinde tercüme edilmiştir. Gerçekte ise İslâm’da dinî savaş-dinî olmayan savaş şeklinde bir ayırım mevcut olmayıp böyle bir değerlendirme, birçok Batılı gibi H. Lammens’in de cihadı “mukaddes harp” şeklinde yanlış yorumlamasından kaynaklanmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

, IV, 138, 395.

Buhârî, “Cihâd”, 9, 19, 184, “Meġāzî”, 26, 28.

Müslim, “Feżâʾil”, 126, “Mesâcid”, 294-308.

Tirmizî, “Daʿavât”, 118.

, I, 346-353.

, III, 183-189.

, II, 51-54.

, II, 545-550.

a.mlf., Câmiʿu’l-beyân (Şâkir), VII, 195-203.

, VI, 9, 19.

, VIII, 217-218.

, I, 302.

, IV, 71-74.

, VII, 437-453.

, III, 231-248; VIII, 264-268.

, II, 256-257.

Zürkānî, Şerḥu’l-Mevâhib, Kahire 1325, II, 74-79.

L. Caetani, İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul 1925, IV, 101-107.

W. Arafat, “The development of a dramatic theme in the story of Khubaib b. Adiyy and the related poems”, , XXI, Hertford 1958, s. 15-30.

M. J. Kister, “The expedition of Bi’r Ma’ûne”, Arabic and Islamic Studies in Honor of Hamilton A. R. Gibb, Leiden 1965, s. 337-357.

H. Lammens, “Biʾr Maʿūna”, , I, 741.

a.mlf., “Bi’r Me’ûne”, , II, 608-609.

Ahmed Muhammed Şâkir, “Biʾrmaʿûne”, , IV, 387-388.

Abdülkayyûm, “Biʾr-i Maʿûne”, , V, 244-246.

C. E. Bosworth, “Biʾr Maʿūna”, , I, 1269.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 6. cildinde, 195-196 numaralı sayfalarda yer almıştır.