BURMALI MESCİD

İstanbul Şehzadebaşı’nda XV. yüzyıl sonunda yapılan mescid.

Müellif:

Minaresinin biçiminden dolayı dikkati çeken ve bu sebeple Burmalı Mescid olarak tanınan mâbed, Şehzade Camii’nin dış avlu duvarının az ilerisinde ve Bozdoğan Kemeri’nin Marmara tarafında bulunmaktadır. Çevresindeki yerleşme bölgesinin istimlâkiyle etrafı tamamen açıldığından bugün İstanbul Belediye Sarayı’nın tam karşısında kalmıştır. Kapısı üstündeki kitâbe yeri boştur. Ayvansarâyî Hüseyin Efendi’nin yazdığına göre Mısır kadılarından Mevlânâ Emin Nûreddin Osman Efendi tarafından yaptırılmıştır. Bânisi 961 (1554) yılında ölmüş ve mescidinin yanına defnedilmiştir. Bu sebeple Burmalı Mescid’in bir XVI. yüzyıl eseri olduğu sanılmış, hatta kapının yanına adı ve 1540 yılı yazılı bir levha konulmuştur. Fakat 953 (1546) tarihinde yazıldığı bilinen İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde (, nr. 251) Emin Nûreddin Mescidi adıyla kayıtlı olduktan başka 902 yılının Şâban ayında (Nisan 1497) düzenlenmiş bir de vakfiyesinin bulunduğu bildirilmektedir. Anlaşıldığına göre İstanbul’da pek çok hücre, dükkân, ev ile Zağra Eskihisarı’nda, Gebze’de hamamlar ve Hereke’deki değirmen mescidin evkafından olduktan başka daha pek çok hayır sahibi de buraya vakıflar tahsis etmiştir. Bunlardan Ayşe Hatun’un vakfettiği mülk ile Ali Subaşı’nın bıraktığı bir başka mülk, 1543-1548 yıllarında Şehzade Camii’nin yapımı için “emr-i pâdişâhî ve izn-i şer‘ ile” istimlâke uğramıştır.

Şehzade Camii’nin Mimar Sinan tarafından inşasından çok önce var olan Burmalı Mescid’in bânisi Emin Nûreddin Efendi’nin mezarı soldaki hazîrede durmaktadır. Kitâbesinde 961 (1554) tarihi açık olarak okunur. Bu duruma göre Emin Nûreddin Efendi mescidi yirmi beş otuz yaşlarında iken yaptırıp vakfetmiş, Mısır kadılığına kadar çıktıktan sonra İstanbul’da ilerlemiş bir yaşta vefat edip buraya gömülmüş olmalıdır. Hadîkatü’l-cevâmi‘de verilen bilgiye göre, birkaç defa defterdar olduktan sonra vezirliğe yükselen, ancak 1173’te (1759-60) İzmit’te idam edilen Müezzinzâde Halîmî Mustafa Paşa’nın da mezarı mescidin yanındadır. Ayrıca burada Mustafa Paşa’nın kardeşi Mehmed Ağa’nın oğlu olan ve 1167’de (1753-54) vefat eden hattat İbrâhim Ağa’nın da kabri vardır. Mustafa Paşa’nın babası Ali Efendi Burmalı Mescid’in müezzinliğini yapmış, daha sonra rûznâmçe kesedarlığına yükselmiştir. Mustafa Paşa’nın sarayı veya konağı da mescidin karşısında bulunuyordu.

Burmalı Mescid, Osmanlı devrinde devlet ileri gelenlerinin konaklarının toplandığı bir bölgede bulunuyordu. XIX. yüzyılda da önündeki arazide Rifat Paşa ile Ahmed Muhtar Paşa’nın konakları vardı. Şehrin en büyük yangın felâketlerinden biri olan 1911 Uzunçarşı-Mercan yangınında Burmalı Mescid’in çevresi kül olmuş ve mâbed her ne kadar fazla zarar görmeden kurtulmuşsa da cemaatsiz kalmıştır. Cumhuriyet devrinde “Türkiye Cumhuriyeti Dahilindeki Cevâmi ve Mesâcidin Tasnifi ve Kadrolarının Tesbiti Hakkındaki 8 Kânunusâni 1928 tarih ve 6061 numaralı Tâlimatnâmeyi Muaddil Tâlimatnâme” başlığı ile çıkan camilerin sayılarını kısıtlayan yönetmeliğe uyularak Burmalı Mescid Şehzade Camii’ne yakınlığı dolayısıyla kadro dışı bırakılınca harap olup yıkılmaya terkedilmiştir. Nitekim 1936’da mescid, içi moloz dolu dört duvardan ibaret bir harabe halinde idi. Ayrıca şehir imar planında Bozdoğan Kemeri altından geçen Atatürk bulvarının önce buradan geçmesi ve mescidin yıktırılması da düşünülmüştür. Sonra bu projeden vazgeçilince Burmalı Mescid’in üzeri çinko bir çatı ile kapatılıp revak sütunlarının araları duvar örülerek marangoz atölyesi halinde kiraya verilmiştir. Burmalı Mescid’in sanat değerinin nihayet takdir edilmesi üzerine 1961’de Vakıflar tarafından tamirine başlanmıştır. Çalışmaları yüksek mimar Cahide Tamer yürütmüş ve mescid ihya edilmiştir. Bugün iyi durumda ve namaza açıktır. Ancak etrafı yakın yıllarda tanzim edilen parkın ağaçlarıyla kapandığından görünmez haldedir.

Burmalı Mescid’in minare kürsüsü ile pabuç kısımları ve ana mekânın duvarları kesme küfeki taşından, son cemaat yeri ise taş ve tuğla dizileri halinde karma teknikte yapılmıştır. Dört mermer sütunlu son cemaat yerindeki sütunlarla başlıkları devşirme malzemelerdir. Bunlar çok yıprandığından 1961-1962 yıllarındaki tamirde çıkarılarak yerlerine, yine devşirme sütun gövdeleriyle şehrin çeşitli yerlerinden toplanmış başlıklar konulmuştur. Namaz mekânı basit bir kare biçimindedir, üstü ise sakıfla örtülüdür. Kanaatimize göre çatının saçaklarının çok daha geniş olarak dışarı taşması gerekirdi. Aydın Yüksel, bir ihtimal olarak bu mescidin aslında kubbeli olarak yapılmış olabileceğini de ileri sürer; fakat şimdiye kadar bu hususu destekleyecek hiçbir iz bulunamamıştır.

Burmalı Mescid’in İstanbul için en önemli özelliği, yuvarlak gövdeli minaresinin dış yüzünün burmalı biçimde şerefeye kadar uzanan çubuklar halinde örülmüş olmasıdır. Bunun için özel yapılmış yarım yuvarlak kenarlı tuğlalar kullanılmıştır. Minarenin bir benzeri Amasya’da Burmalı Minare Camii’ndedir. Diğer benzeri ise Edirne’de Üç Şerefeli Cami minarelerinden biridir. Bu minare, gövdesini süsleyen burmalı çubukları ile eski Türk mimarisinde görülen çubuklu ve yivli minarelerin son ve İstanbul’daki nâdir örneğidir. Düz çubuklu tek minare Vefa’da Molla Gürânî (Kilise) Camii’ndedir.

Burmalı Mescid’in vakfiyesinde kayıtlı olan ve yanında bulunması gereken sıbyan mektebiyle çeşmeler zamanla ortadan kalkmıştır. Yalnız mescidin yanındaki küçük hazîresi halen mevcuttur. Etrafındaki mahallenin istimlâkiyle büyük ve boş bir arazinin ortasında yalnız kalan Burmalı Mescid, komşusu Şehzade Camii’nin muhteşem ve büyük mimarisi tarafından gölgelenmekteyse de güzel ve âhenkli nisbetleri, değişik biçimli ve çok eski Türk geleneklerini sürdüren minaresiyle İstanbul’un en merkezî yerini küçük mescid mimarisinin zarif bir örneği olarak süslemektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 65.

a.mlf., Mecmûa-i Tevârih (haz. Fahri Ç. Derin – Vahid Çabuk), İstanbul 1985, s. 189, 355 (Halîmî Mustafa Paşa ve Hattat İbrahim Nâmık Efendi hak.).

, s. 237-239.

, s. 245-247.

Eminönü Camileri (nşr. Eminönü Müftülüğü), İstanbul 1987, s. 46-47.

Semavi Eyice, “İstanbul’da Bazı Cami ve Mescid Minareleri”, , X (1953), s. 251-252, rs. 10.

a.mlf., “İstanbul Minareleri”, Türk San‘atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 47-48, rs. 35.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1992 yılında İstanbul’da basılan 6. cildinde, 443-444 numaralı sayfalarda yer almıştır.