BÜSTÎ, Ebü’l-Feth

Ebü’l-Feth Alî b. Muhammed (Ahmed) b. Hüseyn (Hasen) b. Yûsuf b. Muhammed b. Abdilazîz el-Büstî (ö. 400/1010)

Hikemiyatıyla tanınan şair, edip ve kâtip.

Müellif:

330-335 (941-946) yılları arasında Afganistan’ın güneyindeki Büst şehrinde doğdu (M. Mürsî el-Hûlî, s. 41-42). IV. (X.) yüzyılda iki dilde de (Arapça-Farsça) şiir yazdığı için “Zü’l-lisâneyn” lakabıyla tanındı. Büst’e mensup olması ve Farsça şiirlerinde İran’dan söz etmesi onun Fars kökenli olduğu izlenimini verirse de (Sezgin, II, 640) bir şiirinde Arap asıllı olmakla övünmüş, atalarının Abdüşems kabilesine mensup bulunduğunu, amcasının Hâşim, dayısının Abdülmedân (eski Yemen kralı) olduğunu belirtmiştir (M. Mürsî el-Hûlî, s. 40). Büst’te hadis, fıkıh, dil ve edebiyat tahsili yaptı. 340-354 (951-965) yıllarında burada yaşayan ünlü hadis âlimi İbn Hibbân’dan uzun süre ders okudu, onun gözde öğrencileri arasında yer aldı, bu arada hadis âlimi Hattâbî ile yakın ilişki kurdu. Şiirlerinde Kur’ân-ı Kerîm’den zengin iktibasların bulunması, bunlarda fıkıh, nahiv, mantık, astronomi, tıp, felsefe, tarih, coğrafya, matematik, sosyoloji ve psikoloji gibi ilimlere ilişkin iktibas ve işaretlerin yer alması onun geniş bir ilim ve kültür birikimine sahip olduğunu gösterir. Aynı zamanda hadis hâfızı olan Büstî’nin rivayetlerini aktarmak için Nîşâbur’da teşkil ettiği meclise Şeyhülislâm Ebû Osman İsmâil es-Sâbûnî devam etti; Hâkim en-Nîsâbûrî, Hüseyin b. Ali el-Berdaî de onun öğrenci ve râvilerindendir.

Büstî başlangıçta bir süre hocalık yaptı, ardından Büst Emîri Batyûz’un sarayına intisap ederek kâtiplik makamına kadar yükseldi. Gazneliler hânedanının kurucusu Sebük Tegin’in Büst’ü zaptetmesinden (366/977) sonra hükümdarın emriyle gönderildiği Büst’ün doğusundaki Ruhhâc nahiyesinde altı ay müddetle sakin bir hayat yaşadı. Ardından yine hükümdarın emriyle Büst’e döndü, onun hizmetine girdi ve saraydaki yüksek makamını daima korudu (Muhammed b. Abdülcebbâr el-Utbî, I, 68-71). Batyûz ve Sebük Tegin’in saraylarındaki kâtiplik görevini Sebük Tegin’in oğlu Sultan Mahmud’un hükümdarlığının (998-1030) başlarında da sürdürdü. Ancak saray görevlileri arasındaki kıskançlık ve rekabetin kurbanı olarak ya da bilhassa Sultan Mahmud’la İyilik Han arasındaki ihtilâfta İyilik Han tarafını tutması sebebiyle görevinden uzaklaştırıldı. İyilik Han’la birlikte Mâverâünnehir’e gitti ve onun yönetimindeki Semerkant’ı Sultan Mahmud’un yönetimindeki Belh’e tercih etti. Daha sonra yaptığına pişman olarak Sultan Mahmud’dan bağışlanmasını istediyse de özrü kabul edilmedi. Ardından gurbet elde Özkent veya Buhara’da öldüğü, kabrinin de Özkent’te mâruf olduğu kaydedilir (a.g.e., I, 72). Büstî, Gazneli devlet erkânı ve görevlileri arasındaki ihtilâflarda daima ara bulucu rolü üstlenmiş, bu görevini Sebük Tegin ile Sicistan Emîri Halef es-Saffâr arasındaki anlaşmazlıkta da yerine getirmiştir.

İlk dönem şiirlerinden anlaşıldığına göre Büstî gençliğinde şarap ve eğlence meclislerinde bulunmuş, daha sonra tövbe etmiş, bazı fakihlerin helâl saydığı nebîz içmekle yetinmiş, bu konuda yine de eleştirilere mâruz kalmıştır. Aynı şekilde Kerrâmîler’i öven bir şiirinden dolayı eleştirileri üzerine çekmişse de bu onun Kerrâmîler’in itikad esaslarını benimsediği anlamına gelmekten ziyade iktidar ve güç sahiplerine methiyeler yazma geleneğine, ayrıca o dönemde güçlü bir konumda bulunan Kerrâmîler’le ilişkilere dair siyasal ve sosyal sebeplere bağlı görülmelidir. Gerçekte Büstî birçok şiirinde Allah’a tevekküle, dine sarılmaya, kadere inanmaya davet etmekte, Allah’a bağlılığı güçlü, dinî inancı sağlam bir mümin hüviyeti ortaya koymaktadır. Önceleri Hanefî iken Şâfiî mezhebine geçmiş, her iki mezhep imamı için de methiyeler yazmıştır (M. Mürsî el-Hûlî, s. 50-52). Yakın dostu Seâlibî eserlerinde Büstî’nin nesirlerinden örnekler vermiştir. Bunlar seciin bütün türleriyle süslü hikemiyat ve emsal tarzında kısa özdeyişlerdir. Büstî’nin üslûbu garip ve anlaşılmaz kelimelerden, muğlak ve kapalı ibarelerden arınmış saf ve ince bir üslûp karakterine sahiptir. Şiirlerinin çoğu sanatının bütün inceliklerini yansıtan kıtalar ve münferit beyitler halindedir. Nâdir olan uzun şiirlerinde başarılı sayılmaz. Halef es-Saffâr için yazdığı uzun kaside bu türdendir (a.g.e., s. 161-162). Büstî gazel, hamriyyât, ihvâniyyât, i‘tizâr gibi temalarda yazdığı şiirlerde ince ve tatlı, özenle seçilmiş lafızlar, güzel teşbih ve istiarelerle tıbâk, tasdîr, hüsn-i ta‘lîl, tecrîd gibi bedîî sanatlarla ve bilhassa cinasın her türüyle süslü bir üslûp özelliği ortaya koymuştur. Hatta bazı cinas türlerinin ilk defa kendisi tarafından kullanıldığı ifade edilir. Seâlibî onu “kurgusu hârika ve me’lûf cinaslar ortaya koymada zarif bir yönteme sahip” diye nitelemiştir. Büstî’nin henüz derlenmemiş hayli Farsça şiiri vardır (bu şiirler için bk. Atalay, s. 105-109).

Eserleri. 1. Dîvân. Büstî’nin şiirleri hakkında ilk derleme, Ebû Mansûr es-Seâlibî’nin zamanımıza ulaşmayan eṭ-Ṭuraf min şiʿri’l-Büstî adlı eseridir (Safedî, XIX, 100). Onun bir divanının bulunduğunu ilk defa Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî söylemiş, İbn Kesîr de kaliteli ve güçlü şiirler içeren bir divanının olduğunu belirtmiştir (el-Bidâye, XI, 278). Divanın Zâhiriyye ve Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 2463) kütüphanelerindeki nüshalarıyla 1925 yılında Bârûdî ailesinin sattığı Briston Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki nüshası bilinmektedir. Eserin ilk baskısı (Beyrut 1294/1877) bu sonuncu nüshadan yapılmış olmalıdır. Divanın M. Mürsî el-Hûlî tarafından yapılan ilk ilmî neşrindeki (Ebü’l-Fetḥ el-Büstî ḥayâtühû ve şiʿrüh içinde, Beyrut 1969, 1980) eksiklikler ek çalışmalarla telâfi edilmiştir (Sâlihiyye, I, 476-477; M. Cebbâr el-Muaybid – İsâm M. eş-Şentî, s. 29-30). İkinci ilmî neşrini Şâkir el-Âşûr gerçekleştirmiştir (Bağdat 1984). Divanın Dürriyye el-Hatîb ve Lutfî es-Sakkāl tarafından yapılan son ilmî neşrindeki (Dımaşk 1410/1989) eksiklikler Mustafa el-Hadrî (“Taṣḥîḥu Dîvâni’l-Büstî”, MMLADm., LXV/3 [1990], s. 503-518), Hilâl Nâcî (“el-Müftî fi’l-müstedrek ʿalâ Dîvâni’l-Büstî”, a.g.e., LXX/1 [Dımaşk 1995], s. 111-154) ve Abdullah Selîm er-Reşîd (“Ḥavle Dîvâni Ebi’l-Fetḥ el-Büstî”, a.g.e., LXXII/4 [1997], s. 779-786) tarafından tashih edilmiştir. Ahmed Tâhâ Ali Halîfe de divanı Şiʿru Ebi’l-Fetḥ el-Büstî adıyla yayımlamıştır (2001). Seâlibî, Büstî’nin şiirlerini gazel, hamr, kitap, hat, belâgat, fıkıh, edebiyat, hekimlik, felsefe, astronomi, medih, ihvâniyyât, şikâyet, itâb, hiciv, yaşlılık, emsal, nevâdir, mev‘iza ve hikmet temalarına ayırmış, nâşir Hûlî ise şiirleri dört ana başlık altında toplamıştır (s. 104-140): Lirik şiirler (fahr, gazel, hamr, gençlik-ihtiyarlık, şekvâ), sosyal şiirler (övgü-yergi, mersiye, dostluk vb.), siyasî şiirler, edep, ahlâk ve hikmet şiirleri. Divandaki şiirlerin çoğunu hikmet, vecize, özdeyiş, mev‘iza, emsal ve nevâdire dair kıta ve beyitler teşkil eder. Eserde yer alan övgü ve dostluk şiirlerinin çoğunun muhatabı belli değildir. Sicistan Emîri Halef es-Saffâr’ı, Büst Kadısı Ali b. Dâvûdî’yi, Horasan Kadısı Zafer b. Abdullah’ı, Nîşâbur Kadısı Ebû Bekir Abdullah el-Büstî’yi övmüş, çağdaşı tarihçi Utbî’den şikâyet etmiştir. Methiyelerinde isim anılmadığından Sebük Tegin ile oğlu Sultan Mahmud için övgüleri bilinmemektedir. İhtiyarlık-gençlik ve zamandan şikâyet şiirleri güzel ve gerçekçi olmasına rağmen birkaç kısa parçadan ibaret olan gazel ve hamriyyâtı ruhsuz ve tekellüflüdür. Onun mersiyeleri de Sebük Tegin için yazdığı ikişer beyitlik parça dahil birkaç kıtadan ibarettir. Büstî’de bilinen anlamıyla hiciv yoktur. 2. el-Ḳaṣîdetü’n-nûniyye. Büstî’nin en meşhur, en güzel ve en uzun şiiridir. Hikmetli söz ve özdeyişlerle ahlâkî öğütler içerdiğinden ʿUnvânü’l-ḥikem diye de anılır. Divanında dağınık vaziyette bulunan ahlâkî öğüt ve özdeyişler bu kasidede toplanmıştır. Altmış üç beyitlik kasidede ihsan, hoşgörü, kibarlık, zarafet, güler yüzlülük, tevazu, sevgi, şefkat, lutuf gibi erdemlerden; Allah yoluna tâbi olmak, dinin emir ve yasaklarına uymak, zalimden uzak durmak, akla sarılıp nefsin arzularına uymamaktan; kanaat ve zühd gibi ilkelerden, eğitime, öğrenmeye ve dile özen göstermekten söz edilmiştir. Kaside doğal edebî sanatlar, uygun teşbih ve istiarelerle süslü, yalın ve anlaşılır bir üslûba sahiptir. el-Ḳaṣîdetü’n-nûniyye Seâlibî (Nes̱rü’n-naẓm ve ḥallü’l-ʿiḳd), Mahmûd en-Necâtî, Nukrekâr (geniş şerh), Abdurrahman el-Mîlâvî, Abdülkādir b. Ayderûs (ilk iki beyit) ve Arapkirli Hüseyin Avni (İstanbul 1312) gibi birçok kişi tarafından şerhedilmiştir (diğer şerhleri için bk. Hüseyin b. Kāsım b. M. en-Nuaymî – Hamza b. Hüseyin b. Kāsım en-Nuaymî, VII, 217-221). Kaside Demîrî’nin Ḥayâtü’l-ḥayevân’ı, Tâceddin es-Sübkî’nin Ṭabaḳātü’ş-Şâfiʿiyyeti’l-kübrâ’sı, Luvîs Şeyho’nun Mecâni’l-edeb’i, Sücâî’nin Bulûġu’l-ereb’i gibi birçok eserin içinde kısmî şerhiyle birlikte yayımlanmış, Abdülfettâh Ebû Gudde tarafından ʿUnvânü’l-ḥikem adıyla neşredilmiştir (Beyrut 1404/1984), ayrıca onun Min Edebi’l-İslâm adlı eseri ile birlikte yayımlanmıştır (Beyrut 1412/1992). Abdurrahman Kâmil Yetkin, Büstî’nin kasidesini 1904 yılında Arapça şerhetmiştir (Hâtırât-ı Abdurrahmân Kâmil [Diplomatike], Kâmil Şahin Kitaplığı, vr. 29b-31b). el-Ḳaṣîdetü’n-nûniyye’yi Diyarbekirli Said Paşa (ilk 45 beyti; takdim: Süleyman Nazîf, Mahfil, sy. XXVI [İstanbul 1340], s. 31-32; sy. XXVII [İstanbul 1341], s. 53-54), Avni Ömer Lütfioğlu (İslâmî Edebiyat, sy. 51 [İstanbul 2010], s. 57-62) manzum olarak Türkçe’ye çevirmiş, M. Sadi Çöğenli de (bk. bibl.) günümüz Türkçe’sine aktarmıştır. Kasideyi Bedreddin el-Câcermî Farsça’ya, J. von Hammer Almanca’ya tercüme etmiştir. el-Ḳaṣîdetü’n-nûniyye Ebü’l-Bekā er-Rundî’nin Ris̱âʾü’l-Endelüs adlı meşhur kasidesini etkilemiş, bazı mısraları aynen tazmin edilmiştir (krş. Makkarî, VI, 232-234). 3. Şerḥu Muḫtaṣari’l-Cüveynî (Mûsâ b. Abbas) (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 1626; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 685).

BİBLİYOGRAFYA :

Muhammed b. Abdülcebbâr el-Utbî, et-Târîḫu’l-Yemînî (Ahmed el-Menînî, el-Fetḥu’l-vehbî ʿalâ Târîḫi Ebî Naṣr el-ʿUtbî içinde), Kahire 1286, I, 67-72; Seâlibî, Yetîmetü’d-dehr, II, 20; IV, 302-304, 345-347; Sem‘ânî, el-Ensâb (Bârûdî), I, 349; İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam, VII, 72; İbn Hallikân, Vefeyât, III, 376-378; Zehebî, Aʿlâmü’n-nübelâʾ, XVII, 147; a.mlf., el-ʿİber fî ḫaberi men ġaber (nşr. Selâhaddin el-Müneccid), Küveyt 1960, III, 75; Safedî, el-Vâfî, XIX, 100; Sübkî, Ṭabaḳāt (Tanâhî), II, 305; İbn Kesîr, el-Bidâye, XI, 278; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, IV, 106; Makkarî, Nefḥu’ṭ-ṭîb, VI, 232-234; Keşfü’ẓ-ẓunûn, I, 772; II, 1336, 1626; İbnü’l-İmâd, Şeẕerât (Arnaût), IV, 324-326; Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât (nşr. Esedullah İsmâiliyyân), Tahran 1390, I, 274; Brockelmann, GAL Suppl., I, 445; a.mlf., İA, II, 842-843; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 685; Şevkī Dayf, Târîḫu’l-edeb, V, 632-634; Sezgin, GAS, II, 640; M. Mürsî el-Hûlî, Ebü’l-Fetḥ el-Büstî ḥayâtühû ve şiʿrüh, [baskı yeri yok] 1980 (Dârü’l-Endelüs), s. 40-42, 50-52, 104-140, 161-162; Sâlihiyye, el-Muʿcemü’ş-şâmil, I, 476-477; Ömer Rızâ Kehhâle, Muʿcemü’l-müʾellifîn, Beyrut 1414/1993, VII, 186; Ömer Ferruh, Târîḫu’l-edeb, III, 49-51; M. Cebbâr el-Muaybid – İsâm M. eş-Şentî, Fihrisü devâvîni’ş-şuʿarâʾ ve’l-müstedrekât fi’d-devriyyât ve’l-mecâmiʿ, Kahire 1419/1998, s. 29-30; Mehmet Atalay, Başlangıçtan Gaznelilere Kadar İran Edebiyatı Tarihi, Erzurum 2000, s. 105-109; Hüseyin b. Kāsım b. M. en-Nuaymî – Hamza b. Hüseyin b. Kāsım en-Nuaymî, İstidrâkât ʿalâ târîḫi’t-türâs̱i’l-ʿArabî, Cidde 1422, VII, 217-221; Dürriyye el-Hatîb – Lutfî es-Sakkāl, “Ebü’l-Fetḥ ʿAlî b. Muḥammed el-Büstî”, et-Türâs̱ü’l-ʿArabî, III/9, Dımaşk 1982, s. 165-177; M. Sadi Çöğenli, “Ebü’l-Feth el-Büstî ve ʿUnvânü’l-Ḥikem Tercümesi”, Akademik Araştırmalar Dergisi, sy. 2, İstanbul 1999, s. 121-131; Recep Dikici, “Türk Şair el-Bustî’nin Kaside-i Nûniyyesinde Verdiği Mesaj”, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, XI/27, Erzurum 2005, s. 145-154; J. W. Fock, “el-Bustī”, EI2 (İng.), I, 1340; Mehrân Erzende – Âzertâş Âzernûş, “Ebü’l-Fetḥ Büstî”, DMBİ, VI, 95-100; a.mlf.ler, “Abū al-Fatḥ al-Bustī”, Encyclopaedia Islamica, London 2008, I, 748-756.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 226-228 numaralı sayfalarda yer almıştır.