CÂMİU’l-BEYÂN an TE’VÎLİ ÂYİ’l-KUR’ÂN

İbn Cerîr et-Taberî’nin (ö. 310/923) Kur’ân-ı Kerîm tefsiri.

Müellif:

Zengin tefsir malzemesini bir araya toplayan eser, gerek daha sonraki tefsir çalışmaları gerekse ilmî ve tarihî tetkikler için çok değerli bir kaynak niteliğinde olup Câmiʿu’l-beyân fî tefsîri’l-Ḳurʾân ve Tefsîru İbn Cerîr, Tefsîrü’ṭ-Ṭaberî adlarıyla da bilinmektedir.

Talebelerinden Ebû Bekir Ahmed b. Kâmil, Taberî’nin bu tefsirini kendilerine 270 (883) yılında yazdırdığını söylediğine göre (Yâkūt, XVIII, 62) eserin bu tarihten önce telif edildiği anlaşılmaktadır. Ebû Bekir b. Bâlûye, onun bu eserini talebelerine 283-290 (896-903) yılları arasında yazdırdığını söylemekte ise de (Hatîb, II, 164; Yâkūt, XVIII, 42) bunun ayrı bir talebe topluluğu olduğu tahmin edilmektedir. Taberî, tefsirine yazdığı uzunca mukaddimede Kur’ân-ı Kerîm’in diğer sözlere olan üstünlüğü, Kur’an’ın Arap diliyle nâzil olduğu, Kur’an’ın tefsiri ve te’vili, yedi harf (el-ahrufü’s-seb‘a), Kur’an’ın re’y ile tefsiri, Kur’an’ı tefsir eden sahâbîler, Kur’an’ın tefsir edilmesini hoş görenler ve görmeyenler, Kur’an ve sûrelerin isimleri, sûre ve âyetin mânaları gibi konuları işlemekte, özellikle Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği dil üzerinde durarak Kur’an’da Arapça’dan başka kelimeler bulunduğunu iddia edenlerin görüşlerini reddetmektedir. Taberî’ye göre Kur’an’da mevcut olduğu ileri sürülen yabancı kelimeler lafız ve mâna itibariyle Arapça ile uyuşmuş, Kur’an’ın nüzûlünden önce Arapçalaştırılmış kelimeler olup sayıları da çok azdır ve Kur’an’ın Arap diliyle nâzil olduğu gerçeğini zayıflatacak şeyler değildir.

Taberî eserinde önce Hz. Peygamber’den gelen haberlere, sonra sahâbe ve tâbiîlerin görüşlerine dayanır. Saîd b. Cübeyr, Mücâhid, İkrime, Katâde, Hasan-ı Basrî, İbn Cüreyc, Süddî, Abdürrezzâk, Ferrâ, Ebû Ubeyde, Ali b. Ebû Talha ve daha pek çok kişinin nakillerinden ve tefsirlerinden faydalanır. Kisâî, Ferrâ, Ahfeş, Ebû Ali el-Kutrub gibi Basra ve Kûfe lugatçı ve nahivcilerinin görüşlerine yer verir. Tarih kitaplarından da faydalanarak Vehb b. Münebbih, İbn İshak ve diğerlerinden nakillerde bulunur. Muhammed b. Sâib el-Kelbî, Mukātil b. Süleyman ve Vâkıdî’den meşhur tarihinde istifade ettiği halde hadis tenkitçileri tarafından itham edilmeleri sebebiyle bunların rivayetlerini tefsirine almamıştır.

Tefsir etmek istediği âyete “el-kavlü fî te’vîli kavlihî teâlâ” diye başlar ve daha sonra âyetin tefsirini yapar. O âyet hakkında Hz. Peygamber, sahâbe ve tâbiîlerden gelen haberleri nakleder; bu rivayetleri kendi aralarında birbirine uygun olup olmama açısından tasnif eder. Âyeti âyetle ve sünnetle, eğer bunlar yoksa Arap dili kaideleriyle açıklamaya çalışır. Bu bakımdan onun bu eseri naklî (rivayete dayalı) tefsirler türüne girerse de tenkit ve tercihlere yer verilmiş olması ona ayrı bir özellik kazandırır.

Taberî Kur’an âyetlerini sadece re’y ile açıklamaktan kaçınmış ve bu şekilde hareket edenlere karşı çıkmıştır. Bir kimsenin Hz. Peygamber’den gelen bir nas veya ona delâlet edecek bir husus bulunmadıkça Kur’an’ı tefsir etmesini doğru bulmaz. Bu kişinin re’yinde isabet de etse hata etmiş olacağını söyler. Taberî bu görüşünü, Hz. Peygamber’den rivayet edilen ve hadisçiler tarafından garîb olarak değerlendirilen, “Kim Kur’an hakkında kendi re’yiyle söz söylerse, isabet etmiş de olsa, hata yapmış olur” (Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 5; Tirmizî, “Tefsîr”, 1) hadisiyle teyit etmeye çalışır.

Hadis ilmine vâkıf olan ve hadis tenkitçilerince de güvenilir bir âlim sayılan Taberî, tefsirinde yer verdiği rivayetlerin isnadlarını genellikle tam olarak ve titizlikle zikreder; hatta bazı râviler hakkında bilgiler verir ve râvinin adını unutmuşsa bunu da açıkça söyler (meselâ bk. Câmiʿu’l-beyân, I, 32). Ancak zaman zaman ilk şeyhinin adını zikretmeden, “haddesenî ba‘zu ashâbinâ” diyerek rivayette bulunduğu da olur. Dil yönünden kelimelerin sözlük anlamları üzerinde durur ve onların Arap dilindeki kullanılışlarını inceler. Sarf ve nahiv meselelerinde Basra ve Kûfe âlimlerine dayanır. Ancak genelde Kûfe nahivcilerinin görüşlerini tercih eder. Zaman zaman kelimelerin i‘rabları üzerinde önemle durur ve nahivcilerin mânayı açıklayıcı mahiyetteki görüşlerine yer verir. Kelimelerden kastedilen mânayı açıklamak için bazan şairin adını zikrederek, bazan da zikretmeden eski Arap şiirlerinden bol miktarda örnekler (şevâhid) getirir.

Aynı zamanda bir kıraat âlimi olan Taberî, yeri geldikçe kıraat ihtilâflarına işaret eder ve bunlar arasında tercihler yapar. Bu tercihlerinde genellikle Kûfe kurrâsının okuyuşlarını dikkate aldığı görülür. Bazan da her iki kıraati uygun bulduğundan tercihi okuyuculara bırakır (meselâ bk. Câmiʿu’l-beyân, IV, 328-329; VIII, 351). Zaman zaman “cedelciler” diye adlandırdığı kelâmcıların görüşlerini ele alıp tartışan Taberî esas olarak Selefiyye görüşünü benimser (el-Havfî, s. 140). Fıkıhta ise müstakil bir mezhep sahibi olup (Abdülhalîm Mahmûd, s. 39) bu sahada ayrı eserler vermiş olmasına rağmen tefsirinde bilhassa ahkâm âyetlerinde fıkhî görüşlere yer verir. Burada önce âlimler ve mezhepler arasındaki tartışmaları nakleder, sonra bunlardan tercih ettiğine işaret eder; bu görüşlerden hiçbirini beğenmiyorsa kendi görüşünü delilleriyle birlikte ortaya koyar.

Taberî, tefsirinde pek fazla olmasa da İsrâiliyat’a yer vermiştir. Genellikle bu gibi haberlerin isnadı Kâ‘b el-Ahbâr, Vehb b. Münebbih, İbn Cüreyc, İbn İshak ve Süddî’ye dayanmaktadır. Tarihinde daha çok olan bu tür rivayetleri Taberî sadece bir haber olarak nakletmiş, isnadlarını vererek bunları değerlendirmeyi genellikle okuyucuya bırakmıştır.

Taberî’nin eseri, gerek ilk devirlere ait olan ve günümüze intikal etmemiş bulunan tefsirlere ulaşmak, gerekse lugat, tarih, fıkıh, kıraat, kelâm, nahiv ve eski Arap şiiri konularında araştırma yapmak isteyenler için vazgeçilmez bir kaynaktır. Eserin önemi sadece bu devirlere ait bilgi ve haberleri toplayıp daha sonraki nesillere aktarmasında değil, aynı zamanda değerli bir âlim olan müellifinin görüş ve tercihleriyle daha da zengin bir kaynak haline gelmiş olmasındadır. Bu bakımdan onun naklî tefsirin en mükemmel ve hacimli örneğini teşkil ettiğini söylemek gerekir. Nitekim İbnü’l-Kıftî bu eserden daha büyük ve faydalı bir tefsir görülmediğini söyler. Süyûtî de bunu tefsirlerin en değerlisi olarak nitelendirir (İnbâhü’r-ruvât, III, 89; el-İtḳān, IV, 212; el-Havfî, s. 157).

Nöldeke’nin 1860’lı yıllara kadar tam bir yazma nüshasının bulunmadığına işaret ederek, “Bu kitap elimizde olsaydı daha sonra yazılmış tefsir kaynaklarının hepsinden müstağni olurduk” (bk. Goldziher, s. 108) dediği Taberî tefsiri, nâşir Mustafa b. Muhammed el-Bâbî el-Halebî’nin anlattığına göre (bk. Fihrist, s. 2), Necid emîrlerine ait özel bir nüsha esas alınarak Mısır’daki Hidiv ve Halep’teki Ahmediyye kütüphanelerinde mevcut nüshalarla karşılaştırılmış ve eser Ezher âlimlerinden bir heyet tarafından tashih edilerek kenarında Nizâmeddin Hasan b. Muhammed en-Nîsâbûrî’nin (ö. 850/1446) Tefsîru ġarâʾibi’l-Ḳurʾân ve reġāʾibi’l-furḳān adlı eseri olduğu halde fihristle birlikte otuz bir cüz olarak basılmıştır (Kahire 1321). Daha sonra bu matbu nüsha Hidiv Kütüphanesi’nde mevcut yazma nüsha ile tekrar karşılaştırılıp gerekli tashihler yapıldıktan sonra Mısır Hidivi II. Abbas Hilmi Paşa’nın himaye ve desteğiyle otuz cüz olarak tekrar basılmıştır (Kahire 1323-1330). Eser için Hermann Haussleiter Register zum Qurʾânkommentar des Tabarî adıyla bir fihrist hazırlamıştır (Strassbourg 1912). Câmiʿu’l-beyân Mustafa es-Sekkā’nın tahkikiyle Mustafa el-Bâbî el-Halebî müessesesi tarafından otuz cüz halinde iki defa daha basılmıştır (Kahire 1373-1376/1954-1957). Son olarak Ahmed Muhammed Şâkir ve Mahmûd Muhammed Şâkir kardeşler, eserin matbu ve Kahire’de mevcut yazma nüshalarını, ayrıca daha sonraki tefsir kaynaklarında Taberî’den nakledilen metinleri karşılaştırarak eserin yaklaşık üçte birini (Enfâl sûresinin 47. âyetine kadar) tahkik ve tahriç edip on üç cilt halinde basmışlarsa da (Kahire 1955-1958) bu ortak çalışma Ahmed Muhammed Şâkir’in 1958’de ölümü üzerine Mahmûd Muhammed Şâkir tarafından tek başına sürdürülmüş, o tarihten bu yana üç cilt daha (İbrâhîm sûresinin 27. âyetinin sonuna kadar) neşredilmiştir (Kahire 1958-1969).

Muhtasarları ve Tercümeleri. Câmiʿu’l-beyân, Ebû Yahyâ Muhammed b. Sumâdıh et-Tücîbî (ö. 419/1028) tarafından Muḫtaṣar min Tefsîri’l-İmâm eṭ-Ṭaberî adıyla ve eserdeki garîbü’l-Kur’ân’la ilgili metin ve açıklamaların bir araya getirilmesi suretiyle ihtisar edilmiştir. Yazma bir nüshası San‘a’da (Mütevekkiliyye Ktp., nr. 107, 242 varak) bulunan eserin birinci cüzü Muhammed Hasan ez-Zefîtî’nin tahkikiyle el-Hey’etü’l-Mısrıyyetü’l-âmme tarafından Kahire’de neşredilmiştir (bk. Muhammed Abdülganî Hasan, s. 5). Fuat Sezgin bu muhtasarın bir heyet tarafından Farsça’ya tercüme edildiğini söylerse de (GAS, I, 328) Farsça’ya tercüme edilen eserin Tücîbî’ye ait olan bu eser değil Sezgin’in müellifi meçhul olarak kaydettiği aşağıdaki muhtasar olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim eser Mansûr b. Nûh es-Sâmânî’nin (ö. 366/977) emriyle kurulan bir heyet tarafından senedleri, bazı rivayet ve haberleri çıkarılarak Farsça’ya tercüme edilmiştir. Çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları bulunan ve Terceme-i Tefsîr-i Ṭaberî adını taşıyan eser Habîb Yağmâî tarafından yedi cilt olarak neşredilmiştir (Tahran 1339 hş./1960). İşte Fuat Sezgin bu eseri müellifi bilinmeyen bir muhtasarın tercümesi olarak zikretmekte ise de bu Farsça eserin Arapça muhtasar bir aslından söz etmenin doğru olmadığı, Câmiʿu’l-beyân’ın Bağdat’tan getirilen Arapça nüshasının bir heyet tarafından ihtisar edilerek doğrudan Farça’ya tercüme suretiyle meydana getirildiği anlaşılmaktadır (bk. Kerâmet Ra‘nâ Hüseynî, s. 646-650). Muhammed Ali es-Sâbûnî ve Sâlih Ahmed Rızâ’nın birlikte yaptıkları ihtisar çalışması ise Muḫtaṣaru Tefsîri’ṭ-Ṭaberî adıyla iki cilt olarak basılmıştır (Beyrut 1403/1983).

Câmiʿu’l-beyân J. Cooper tarafından giriş ve notlar ilâvesiyle İngilizce’ye de muhtasar olarak tercüme edilmiştir. W. F. Madelung ve A. Jones tarafından The Commentary on the Qur’an, Being an Abridged Translation of Jami‘ al-Bayan ‘an ta’wil al-Qur’an adıyla neşredilmekte olan bu tercüme, Câmiʿu’l-beyân’ın Ahmed Muhammed Şâkir ve Mahmûd Muhammed Şâkir baskısına dayanılarak yapılmış, Kur’an âyetlerinin tercümesinde genellikle Arbery, bazan da M. Pickthall’ın İngilizce Kur’an tercümeleri esas alınmıştır. Tamamı beş cilt olarak planlanan bu çalışmanın Bakara sûresinin 103. âyetine kadar gelen birinci cildi yayımlanmıştır (Oxford 1987). Câmiʿu’l-beyân’ın Pierre Godé tarafından yapılan ve ilk cildi Paris’te 1983 yılında basılan muhtasar Fransızca tercümesinin de (Commentaire du Coran, Abrégé, traduit et annoté) şimdiye kadar üç cildi basılmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Ebû Dâvûd, “ʿİlim”, 5.

Tirmizî, “Tefsîr”, 1.

.

, s. 291-293.

, II, 162-168.

, VI, 170.

, XVIII, 40-94.

, III, 89-90.

, II, 710-716.

a.mlf., Mîzânü’l-iʿtidâl, III, 498-499.

, II, 106-108.

, V, 100-103.

, IV, 212.

, I, 437.

Mustafa b. Muhammed el-Bâbî el-Halebî, Fihrist, Kahire 1321, s. 2.

, II, 1231.

, I, 149; Suppl., I, 217.

, I, 323-328.

E. Montet, Le Coran (Introduction), Paris 1949, s. 59.

I. Goldziher, Meẕâhibü’t-tefsîri’l-İslâmî (trc. Abdülhalîm Neccâr), Kahire 1374/1955, s. 107-120.

M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1381/1961-62, I, 205-224.

Ahmed Muhammed el-Havfî, eṭ-Ṭaberî, Kahire 1390/1970, s. 85-172.

, I, 363-368.

Abdülhalîm Mahmûd, Menâhicü’l-müfessirîn, Kahire 1978, s. 39-46.

, s. 372-374.

Kerâmet Ra‘nâ Hüseynî, “Nüsḫa-i Kühen ez Terceme-i Tefsîr-i Ṭaberî”, Yaġmâ, XX/12, Tahran 1346 hş., s. 646-650.

Muhammed Abdülganî Hasan, “Aḥdes̱ü mâ nüşire fi’l-maḫṭûṭâti’l-ʿArabiyye”, Mecelletü’l-Kitâbi’l-ʿArabî / Arabic Book Journal, sy. 53, Kahire 1971, s. 5.

Ahmed Hattâb el-Ömer, “eṭ-Ṭaberî en-Naḥvî el-Kûfî min ḫilâli tefsîrih”, Âdâbü’r-Râfideyn, IX, Musul 1978, s. 235-263.

Fikret Işıltan “Taberî”, , XI, 595.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 105-107 numaralı sayfalarda yer almıştır.