CEBELE

Suriye’de Lazkiye’nin güneydoğusunda küçük bir liman şehri.

Müellif:

Nusayriye dağı eteklerinde kurulmuş olan Cebele, eski tarihlerden beri önemli bir ticaret merkezi ve Ortaçağ’ın müstahkem şehirlerinden biriydi. Hz. Ömer zamanında Ebû Ubeyde b. Cerrâh’ın kumandanlarından Ubâde b. Sâmit tarafından fethedildi (17/638). O sırada Bizans İmparatorluğu’nun hâkimiyetinde bulunan Suriye’nin sahil şehirlerinden Lazkiye’nin fethi üzerine Rumlar Cebele’yi tahliye ettikleri için İslâm ordusu hiçbir mukavemetle karşılaşmadan şehre girerek surları ve kaleyi tahrip etti. Daha sonra Muâviye b. Ebû Süfyân surların dışında yeni bir kale inşa ettirerek buraya müslümanları yerleştirdi.

Uzun yıllar İslâm hâkimiyetinde kalan şehir 245’te (859-60) vuku bulan depremde büyük zarar gördü. Hamdânî Emîri Seyfüddevle’nin ölümü üzerine 968’de Bizans İmparatoru Nikephoros Phokas, 975’te de Iohannes Çimiskes tarafından işgal edildi. Kadı İbn Suleyha (Ebû Muhammed Ubeydullah b. Mansûr) 1080’de Rumlar’ı kovarak şehre hâkim oldu ve Trablusşam’da hüküm süren Ammâroğulları’nı metbû tanıyarak hâkimiyetini sürdürdü. Antakya’yı işgal eden Haçlı reislerinden Godefroi de Bouillon ile Robert de Flandre 1099 yılı Şubat ayı sonunda Cebele’yi ele geçirdiler ve buradan Arka’ya hareket ettiler.

Kadı İbn Suleyha daha sonra Ammâroğulları’yla ilişkilerini kesti ve Fâtımîler yerine Abbâsîler adına hutbe okutmaya başladı. Bunun üzerine Fahrülmülk İbn Ammâr Dımaşk Selçuklu Meliki Dukak’a haber gönderip onu Cebele’yi zaptetmesi için tahrik etti. Dukak Atabegi Tuğtegin ile birlikte şehri kuşattıysa da sonuç alamadı (1100). Ardından Haçlılar şehre göz diktiler. Tancred Lazkiye çevresini işgal ederek daha güneyde bulunan Cebele’yi ele geçirmeye teşebbüs etti. 1100’de Bahemund da Cebele’ye başarısız bir sefer düzenledi. Tancred 1101’de şehri tekrar kuşatınca İbn Suleyha Haçlılar’la başa çıkamayacağını düşünerek Atabeg Tuğtegin’e haber gönderip Cebele’yi Dukak’a teslim etmeye karar verdiğini bildirdi, ailesi ve ağırlıklarıyla Bağdat’a ulaşıncaya kadar bir muhafız birliğinin kendisine refakat etmesini istedi. Tuğtegin bu teklifi kabul ederek oğlu Böri’yi gönderip şehri teslim aldı. Bu gelişmelerden haberdar olan Trablusşam Hâkimi Kadı İbn Ammâr Dukak’a, İbn Suleyha’yı kendisine teslim etmesi halinde 300.000 dinar vereceğini bildirdi. Ancak Dukak böyle bir davranışı tasvip etmedi (1101).

Cebele’yi teslim alan Böri ve adamları halka çok kötü davranmaya başladılar. Halkın şikâyeti üzerine İbn Ammâr asker göndererek Cebele’yi zaptetti ve Böri’yi esir aldı. Önce Trablusşam’a götürülen Böri burada İbn Ammâr’dan yakın ilgi gördü ve daha sonra babasının yanına gönderildi. İbn Ammâr bu hareketinden dolayı Tuğtegin’den özür diledi ve şehrin Haçlı istilâsına mâruz kalmasından endişe ettiği için böyle davranmak zorunda kaldığını bildirdi. Böylece Cebele tekrar Ammâroğulları’nın hâkimiyetine girdi. Haçlılar’a karşı yardım sağlamak niyetiyle Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar ve Abbâsî Halifesi Müstazhir-Billâh ile görüşmek için Bağdat’a giden İbn Ammâr dönüşünde Trablusşam’ın Haçlılar tarafından işgal edildiğini duyunca Cebele’ye gitti. Tancred 1109 Mayısında şehri kuşatınca İbn Ammâr onun vasalı sıfatıyla burada kalması şartıyla teslim oldu. Ancak Tancred sözünde durmadı ve onu şehri terketmek zorunda bıraktı (23 Temmuz 1109).

Yaklaşık seksen yıl Haçlı işgali altında kalan Cebele, Kadı Mansûr b. Nebîl’in davet ve teşvikiyle Selâhaddîn-i Eyyûbî tarafından fethedildi (18 Cemâziyelevvel 584 / 15 Temmuz 1188). Selâhaddin Cebele’de işleri yoluna koyduktan sonra şehri Şeyzer Hâkimi Sâbıkuddin Osman b. Dâye’ye tevdi ederek oradan ayrıldı. Eyyûbî Hükümdarı el-Melikü’l-Kâmil 1221’de Dimyat’ı tahliye etmeleri şartıyla Cebele ile birçok sahil şehrini Haçlılar’a bırakacağını bildirdiyse de Haçlılar bunu kabul etmediler. 1192-1285 yılları arasında Templier ve Hospitalier şövalyeleri şehri ele geçirmek için sürekli mücadele verdiler. 628’de (1230-31) Cebele’ye girip birçok esir ve ganimet aldılar, fakat daha sonra üzerlerine gönderilen kuvvetler karşısında esir ve ganimetleri iade etmek zorunda kaldılar. Memlük Sultanı Kalavun 1285’te şehri zaptederek idarî açıdan Hama’ya bağladı. Yavuz Sultan Selim 1516’da Cebele’yi de Osmanlı topraklarına kattı. XIX. yüzyılda Cebele Beyrut vilâyetinde Lazkiye sancağına bağlı ve 5000 nüfuslu bir kaza merkezi olup 216 köyü vardı. Bugün Cebele bölgesinin merkezi olan Cebele’de şehir nüfusuna kayıtlı 32.000 kişi vardır. Ancak dışarıdan gelenlerle bu rakam 45.000-50.000’i bulmaktadır. Küçük bir limanı olan şehrin ekonomik hayatı tarım ve ticarete dayanmaktadır. Cebele’de dört lise, dört ortaokul ve on iki ilkokul vardır. 1968’de kurulan Kültür Merkezi’nin 8000 ciltlik bir kütüphanesi mevcut olup merkez tarafından et-Türâsü’l-İslâmî adlı aylık bir dergi yayımlanmaktadır. Şehirdeki on iki cami ve mescidin en önemlileri Memlük Sultanı Kalavun (1280-1290) adına yaptırılmış olan el-Câmiu’l-Mansûrî ile meşhur sûfî İbrâhim b. Edhem’in (ö. 161/777-78) adını taşıyan Câmiu’s-Sultân İbrâhim’dir. İbrâhim b. Edhem’in mezarının burada olduğu rivayet edilmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, s. 190-191.

, s. 325.

, s. 76, 98.

, IX, 243.

, s. 165, 178.

Azimî Tarihi: Selçuklular Dönemiyle İlgili Bölümler: H.430-538 (nşr. ve trc. Ali Sevim), Ankara 1988, s. 26, 27, 30.

, s. 226, 527.

, II, 105-106.

, II, 492; VII, 87; X, 308, 311-312, 411, 454; XII, 7, 9, 12, 49, 50, 110, 329, 504.

, II, 448, 509.

, III, 1770.

, I, 281.

Philip K. Hitti, Târîḫu Sûriye ve Lübnân ve Filisṭîn, Kahire 1958-59, II, 195, 203, 228.

, I, 581.

Kemal M. Salibi, Syria under Islam, New York 1977, s. 70.

Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara 1983, s. 252-254, 258.

Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 105-132.

Coşkun Alptekin, Dimaşk Atabegliği (Tog-teginliler), İstanbul 1985, s. 16, 17, 26, 29, 38, 87.

, I, 24, 208, 231-232, 250; II, 9, 27, 44, 47, 53, 54, 95, 151, 256, 260, 394; III, 70, 75, 86, 89, 151, 181.

Fr. Buhl, “Cebele”, , III, 36-37.

N. Elisséeff, “D̲j̲abala”, , II, 353.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 183-184 numaralı sayfalarda yer almıştır.