CEM‘İYYET-i İLMİYYE-i OSMÂNİYYE

Tanzimat döneminde Osmanlı aydınları tarafından modern ilmi ve kültürü yaymak için kurulan cemiyet.

Müellif:

Tanzimat’ın getirdiği geniş çaptaki modernleşme hareketiyle Osmanlı Devleti’nde eğitimi yeniden düzenleme, bilim ve teknikte ilerleme hedefine yönelik olarak “meclis” ve “encümen” adı altında bazı resmî teşekküller kurulmuştur. Bunların ilki, Sultan Abdülmecid’in emriyle eğitim sisteminin ıslahı için kurulan Meclis-i Muvakkat’tır. Bu mecliste alınan kararları uygulamak üzere bir de Meclis-i Maârif-i Umûmiyye oluşturulmuş ve burada eğitimle ilgili bazı temel kararlar alınmıştır. Bu kararlar arasında İstanbul’da bir dârülfünun kurulması da vardı. 1851 yılında, dârülfünunda okutulacak ders kitaplarının telif ve tercümesi için Encümen-i Dâniş adıyla bir kurul oluşturulmuştur. Gerek Encümen-i Dâniş gerekse adları geçen meclisler devlet tarafından teşkil edilmiş ve devletin maarif politikasına uygun çalışmalarda bulunmuş kurumlardır. İlk defa bu sıralarda bazı Osmanlı aydınları meslekî olmayan, statü ve şekil itibariyle devlet tarafından daha önce kurulmuş meclis ve encümenlerden farklı yapıda olan Cem‘iyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye adlı bir cemiyet kurmaya karar vermişler, Petersburg sefiri Halil Bey’in imzasını taşıyan bir dilekçe ile sadârete başvurulması üzerine 24 Mayıs 1861’de çıkan irâde-i seniyye ile cemiyetin çalışmalarına izin verilmiştir.

Cemiyetin gayesi, Cem‘iyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye’nin yayın organı ve başlıca kalıcı eseri olan Mecmûa-i Fünûn’un ilk sayısında neşredilen otuz beş maddelik nizamnâmede şöyle belirtilmiştir: 1. Cem‘iyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye, kitap telif ve tercümesi ve umuma ders i‘tâsı, velhâsıl her türlü vesâit-i mümkine ile memâlik-i mahrûse-i şâhânede intişâr-ı ulûm ve fünûna sa‘y ü ikdâm edecektir. 2. Cemiyet ulûm ve maarife ve ticaret ve sanayie dair Mecmûa-i Fünûn unvanıyla beher mâh ibtidâsında bir gazete çıkaracak ve işbu mecmua… âzanın cümlesine meccanen birer nüshası i‘tâ olunacaktır. 3. Cemiyet mesâil-i dîniyye ve zamân-ı hâl politikası mebâhisinden ihtiraz edip kendisine takdim olunan lâyihaların dahi mevâdd-ı mezkûreden ârî olmasına dikkat ve itina edecektir (Mecmûa-i Fünûn, I/1, s. 2; İsmail Doğan bu maddeleri bazı yanlış okumalarla kitabına aktarmıştır, bk. Tanzimat’ın İki Ucu, s. 154). Cemiyetin gaye edindiği eğitim ve kültür faaliyetleri devletin benimsemiş olduğu faaliyetlere paralel mahiyettedir. Dâimî üye, dâimî olmayan üye ve muhabir üye olmak üzere üç ayrı statüde üyesi olan cemiyetin âzaları arasında din ve ırk farkı gözetilmemektedir. Ancak seçilebilmek için aranan şartların başında üyenin Arapça, Farsça ve Türkçe yanında Fransızca, Almanca, İngilizce, İtalyanca ve eski Yunanca gibi Batı dillerinden birini bilmesi gelmektedir. Dâimî üyeler mutlaka Osmanlı tebaasından seçilecektir. Cemiyet’in kurucu üyelerine “ruûs” verilmiştir. Üyelerin görevleri şunlardır: Dâimî üyeler “vakit ve vukufları müsait olduğu takdirde” Mecmûa-i Fünûn’a makale yazacaklar, ayrıca kendi ihtisas alanlarında ders vereceklerdir. Diğer üyeler de isterlerse makale yazabileceklerdir. Kitap telif ve tercümesinde ise fark gözetilmeksizin bütün üyeler bilgileri nisbetinde eser yazmaya çalışacaklardır.

Cemiyetin otuz üç dâimî ve sekiz dâimî olmayan üyesi vardı. Dâimî üyelerin on altısı Tercüme Kalemi’nde memur ve mütercim, on biri çeşitli memuriyetlerde, üçü Mühendishâne hocası, ikisi kurmay subay, biri de Mekteb-i Harbiyye’de subaydı. Dâimî üyelerden on biri gayri müslimdi. Kurucu üyeler arasında ulemâdan hiç kimsenin bulunmaması dikkat çekicidir. Bu husus, Tanzimat’tan önce başlayan modernleşme süreci içerisinde yetişen yeni tip aydınların eski ulemâ sınıfının toplum ve devlet kademelerindeki yerlerini hızla aldığını gösterir. Mecmûa-i Fünûn’un yöneticisi Münif Mehmed Efendi (Paşa) cemiyetin başkanı olarak bilinirse de ilk başkan Petersburg sefiri Halil Bey olup Münif Paşa “reis kāimmakām-ı evvel”i idi.

Cem‘iyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye, tanınmış birçok ilim adamı ve devlet ricâli ile Joseph von Hammer, J. Redhouse gibi bazı yabancı bilginlerin üye olduğu Encümen-i Dâniş’in etrafında oluşan fikir hareketlerine karşı bir tavır geliştirmiştir. Encümen-i Dâniş’in en faal üyesi olan Ahmed Cevdet Paşa’nın temsil ettiği muhafazakâr ilim zihniyetine karşı Münif Mehmed Paşa fen zihniyetini öne çıkarmıştır. Türk kültür ve eğitim tarihinin önemli meseleleriyle ilgili daha sonraki bütün gelişmelerde bu iki zıt anlayışın tesiri görülmüştür (Berkes, s. 232).

Cemiyet belirli bir merkezi olmaksızın Mecmûa-i Fünûn’un ilk dört sayısını yayımlamış, ikinci sayının bir nüshasını devrin padişahı Sultan Abdülaziz’e takdim ederek onun dikkatini çekmiştir. 12 Ağustos 1862 tarihli irâde-i seniyyede Mecmûa-i Fünûn’un padişah tarafından görüldüğü belirtilmektedir. Daha sonra devrin sadrazamı Fuad Paşa tarafından Çiçekpazarı’ndaki Taş Mektep binası cemiyete merkez olarak tahsis edilmiştir.

Avrupa dilleri ve “fünûn-ı nâfia” ile ilgili ücretsiz derslerin de verildiği cemiyet merkezinde bir kütüphane ve okuma salonu açılmış, bu salonda otuzdan fazla Türkçe, Fransızca, İngilizce, Rumca ve Ermenice gazete ve dergi okuyuculara sunulmuştur. Ayrıca kütüphanede müsbet ilimlere dair yabancı dilde yazılmış 1000 kadar kitap bulundurulmuştur.

Cem‘iyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye, şimdiye kadar sanıldığı gibi Avrupa’da kurulan Royal Society ve Académie des Sciences benzeri, ilim adamlarının oluşturduğu bir ilmî cemiyet olmayıp daha ziyade Batı kültürünü tanıma imkânı bulan ve lisan bilen devlet adamlarından teşekkül eden bir kuruluştur. Müessese olarak da uzun süre devam edebilecek şekilde planlanmamıştır.

Cemiyetin faaliyetleri, Avrupa’da gelişen modern bilimleri genç aydınlara tanıtmak şeklinde özetlenebilir. Kuruluşun içinde mütehassıs ilim adamı ve araştırmacıların bulunmaması, faaliyetlerin daha verimli hale gelmesini engellemiştir. Esasen cemiyetin ilmî araştırmaları hedef alan bir gayesi olmamıştır. Aslî görevlerinden saydığı “ma‘lûmât-ı nâfia”ya dair kitap ve risâle telif ve neşri gibi faaliyetlerini ise yerine getirememiştir. Cemiyet başkanı Halil Bey’in ve diğer üyelerin memuriyetlerinden dolayı başka yerlere tayini de cemiyetin çalışmalarını olumsuz yönde etkilemiş, bu sebeple cemiyet beş yılı aşkın bir süre faaliyet gösterdikten sonra kapanmıştır.

Büyük bir heyecan ve romantik üslûp içerisinde “ulûm ve fünûn”u her türlü problem ve sıkıntının çaresi sayan Cem‘iyyet-i İlmiyye-i Osmâniyye üyeleri, modern fizik ilimlerini Türk okuyucusuna âdeta metafizik dogmatik gerçekler olarak sunmuşlardır.


BİBLİYOGRAFYA

B. Lewis, The Emergence of Modern Turkey, London 1961, s. 432.

a.mlf., “D̲j̲emʿiyyet-i ʿIlmiyye-i ʿOt̲h̲māniyye”, , II, 532.

Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, İstanbul 1975, s. 66.

Niyazi Berkes, Türkiye’de Çağdaşlaşma, İstanbul 1978, s. 232.

Yeşim Işıl, Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmûa-i Fünûn (lisans tezi, 1986), İÜ Siyasal Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü.

Ekmeleddin İhsanoğlu, “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri”, Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri, İstanbul 1987, s. 200-220.

a.mlf., “Modernleşme Süreci İçinde Osmanlı Devletinde İlmî ve Meslekî Cemiyetleşme Hareketlerine Genel Bir Bakış”, a.e., s. 1-31.

a.mlf., “Osmanlı Devletine 19. y.y.’da Bilimin Girişi ve Bilim-Din İlişkisi Hakkında Bir Değerlendirme Denemesi”, Toplum ve Bilim, sy. 29/30, İstanbul 1985, s. 79-102.

İsmail Doğan, Tanzimat’ın İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi, İstanbul 1991, s. 154-155.

Ebüzziya Tevfik, “Münif Paşa”, Yeni Tasvîr-i Efkâr, 28-30 Kânunusâni 1910 / 10-12 Şubat 1910, s. 251, 252, 253.

Mecmûa-i Fünûn, sy. 1-47, İstanbul 1279-84.

İsmail Eren, “Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye’nin Faaliyet ve Tesirleri”, , II (1973), s. 689-693.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 333-334 numaralı sayfalarda yer almıştır.