CERÂCİME

Toros ve Amanos dağlarında yaşayan ve Bizans İmparatorluğu’na asker olarak hizmet veren hıristiyan bir topluluk.

Müellif:

Cerâcime cürcümânî kelimesinin çoğuludur. Amanos dağının Karadağ tepesinde kurulmuş olan Cürcüme şehrinde yaşayan halka müslüman Araplar Cürcümânî, Bizanslılar ise Mardaites (Merdeîler) derlerdi. Bazı kaynaklarda yanlış olarak Cürâcime ve Harâcime şeklinde kaydedildiği görülmektedir. Cerâcime’nin bir kısmı da Kuzey Suriye’nin bazı müstahkem mevkileriyle Antakya civarında yerleşmişti. Etnik menşeleri bilinmeyen ve Bizans Devleti’ne karşı yarı bağımsız bir topluluk olan Cerâcime, İslâm-Bizans sınırı boyunca, bir Bizans tarihçisinin ifadesiyle, Anadolu’nun savunmasında “tunçtan bir duvar” teşkil ediyordu. Cerâcime’nin, ilk fetihler sırasında İslâm ordularının Suriye’nin kuzey taraflarına doğru ilerleyişinin durdurulmasında Bizans’ın sınır muhafızı olarak önemli rol oynadığı anlaşılmaktadır.

Bizans kaynaklarında Cerâcime’ye “âsi, dinsiz, eşkıya” anlamında Mardaites denilmektedir. Yağma ve savaşlarla geçimlerini sağlayan ve yarı göçebe hayatı yaşayan bu hıristiyan zümreler dindar bir topluluk değildi. Honigmann onları, Amanoslar’da oturan hıristiyan çapulcu kavim olarak tanıtırken Runciman bu zümrelerin Araplar’la dinleri için değil gururları ve vahşi bağımsızlık duyguları için savaştıklarını söyler.

Hz. Ömer zamanında Ebû Ubeyde b. Cerrâh Antakya’yı fethedince Cerâcime korkup Bizans’a sığınmayı düşündü. Ancak müslümanlar bu durumu farketmedikleri için onlara dokunmadılar. Antakya halkı müslümanlarla yapılan antlaşmayı bozup ihanet edince Suriye Valisi Ebû Ubeyde şehri ikinci defa fethetmek üzere Habîb b. Mesleme el-Fihrî kumandasında yeni bir ordu daha gönderdi. Şehri fetheden Habîb b. Mesleme Cürcüme şehri üzerine yürüdü; Cerâcime barış istemek zorunda kaldı. Yapılan antlaşmaya göre Cerâcime gerektiğinde asker vermeyi, Amanos dağı ile Suriye’ye giriş çıkış noktalarına hâkim geçitlerdeki küçük kalelerde bulunduracağı kuvvetlerle müslümanlara bilgi vermek ve casusluk yapmak suretiyle yardımcı olmayı kabul etti. Buna karşılık bu zümreler cizye vergisinden muaf tutuldular; ayrıca müslümanlarla birlikte katılacakları savaşlarda öldürecekleri kimselerin üzerlerindeki eşya da kendilerine bırakılacaktı. Bu arada Cerâcime’nin yaşadığı köy ve şehirlerde bulunan tâcirlerle diğer zümreler de bu antlaşmaya dahil edildiler.

Ancak bu antlaşmaya rağmen Cerâcime, kendilerine kim daha fazla para verirse onun hesabına çalışıyor, bazan Bizans, bazan da İslâm devleti lehine faaliyet gösteriyordu. Dağlık bölgelerde yaşadıkları için bu zümreler kolay kolay itaat altına alınamıyordu. Hatta bazı Bizans tarihçileri, İslâm ordularının Toroslar’ı geçip Anadolu içlerine ve İstanbul’a doğru ilerlemesinin durdurulmasında en önemli âmil olarak Cerâcime’nin faaliyetlerini gösterirler. Bizans kaynaklarında yer alan bir rivayete göre, Muâviye zamanında (yaklaşık 46 [666] yılında) Bizans’ın teşviki ve birkaç süvari birliğinin desteğiyle harekete geçen Cerâcime Filistin’e kadar ilerleyerek belli başlı stratejik noktaları ele geçirmiş, müslüman idaresinden memnun olmayan bazı gayri müslim zümrelerle esirler de kendilerine katılmışlardı. Muâviye bu tehlikeli hareketi durdurmak için Cerâcime’yi teşvik ve tahrik eden Bizans imparatorunun istediği yıllık 3000 dinar ile elli at vermeyi ve 8000 esiri serbest bırakmayı kabul etmek zorunda kalmıştır.

Fakat Bizans kaynaklarının bu haberi İslâm kaynaklarında zikredilmemektedir. Nitekim J. Wellhausen, bu antlaşmanın Abdülmelik b. Mervân devrindeki antlaşma ile karıştırılmış olduğunu ileri sürer. Belâzürî ise Abdülmelik b. Mervân döneminde Cerâcime’ye ait gelişmeleri anlatırken, Abdülmelik’in Iraklılar’la savaştığı sırada Bizanslılar’la bir antlaşma yapan Muâviye’nin siyasetini takip ettiğini söyler (Fütûḥ, s. 189-190). Ancak Belâzürî bu hadiseyi Bizans kaynaklarından daha önceki bir devreye, onun Hz. Ali ile mücadele zamanına ait gösterir. Nitekim Halîfe b. Hayyât, Muâviye’nin Bizans ile 41 (661) yılında bir antlaşma yaptığını zikreder (et-Târîḫ, I, 236).

Cerâcime Abdülmelik b. Mervân zamanında (685-705), Abdullah b. Zübeyr’in Mekke’deki hilâfet iddiası ve Amr b. Saîd el-Eşdak’ın Dımaşk’taki isyanı sırasında 69-70 (688-689) yıllarında yeniden ortaya çıktı. Bizans İmparatoru II. Iustinianos bu karışıklıklardan faydalanarak Cerâcime’yi Suriye’ye saldırmaya teşvik etti, onlara silâh ve asker verdi. Bu saldırı sonucunda Bizanslı askerlerle Cerâcime Filistin’e kadar ilerlemişlerdir. Zor durumda kalan Abdülmelik, Muâviye’ninkinden çok daha ağır şartlarla yeni bir antlaşma yapmaya mecbur oldu.

Velîd b. Abdülmelik zamanında (705-715) Cerâcime’nin Bizans ile yeniden iş birliği yaptığının duyulması üzerine Mesleme b. Abdülmelik b. Mervân bir ordu ile onların üzerine gönderildi ve Amanos bölgesi kesin olarak müslümanların eline geçti. Anadolu’ya kaçan Cerâcime Bizans İmparatoru II. Iustinianos tarafından Antalya ve çevresine yerleştirildi. Aynı zamanda denizci olan bu zümreler korsanlık yaparak sahillerdeki İslâm topraklarına ve Akdeniz’deki gemilere saldırılar düzenliyorlardı. Bunlardan İslâm devleti hâkimiyeti altında yaşamayı kabul edenlerle yeni bir antlaşma yapıldı. Emevîler zamanında oldukça önemli rol oynayan ve Abbâsîler devrinde bazı imtiyazlara sahip olan Cerâcime, Halife Mütevekkil-Alellah döneminde (847-861) cizye ödemek zorunda kaldı ve sınır boylarında istihdam edildi.


BİBLİYOGRAFYA

, “cerâcime” md.

, I, 236.

, s. 189-193.

, II, 796, 1185.

, II, 123.

A. A. Vasiliev, Bizans İmparatorluğu Tarihi (trc. Arif Müfit Mansel), Ankara 1943, I, 273.

J. Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1963, s. 88 (burada Merdeîler yerine yanlışlıkla Maronîler yazılmıştır).

, I, 588.

E. Honigmann, Bizans Devleti’nin Doğu Sınırı (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1970, s. 37-38 (burada da Merdeîler yerine Mârûnîler yazılmıştır).

G. Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1981, s. 109, 115-116, 123.

, II, 324.

a.mlf., Târîḫu Sûriye ve Lübnân ve Filisṭîn (trc. Kemâl Yâzicî), Beyrut 1959, II, 52-54.

, I, 16-17.

“Cerâcime”, , III, 104.

H. Lammens, “Merdeîler”, a.e., VII, 757-759.

M. Canard, “D̲j̲arād̲j̲ima”, , II, 468-469.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 7. cildinde, 389-390 numaralı sayfalarda yer almıştır.