CEZÛLE

Sanhâce’ye mensup bir Berberî kabilesi.

Müellif:

Cezûle’nin (Cüzûle/Küzûle/İkzûlen) anayurdu, Fas’ın Sûs bölgesinde Cebelideren’in kuzey eteklerinden batıda Atlas Okyanusu’na, güneyde Vâdîder‘a’dan doğuda Re’sülvâdî’ye uzanır. Bölgenin merkezlerini gezen Abdülvâhid el-Merrâküşî, Lemta ve Cezûle kabilelerinin yaşadığı dağlık bölgeye gitmekten çekindiğini, oraya sadece kabile mensuplarının gidebildiğini söyler (el-Muʿcib, s. 292). Yâkūt da onların yurdunu halkından başkasının hâkim olamadığı dağlık bölge olarak tanıtır (Muʿcemü’l-büldân, IV, 462).

Bölgenin Habîb b. Ebû Ubeyde el-Fihrî tarafından fethedilmesinden (117/735) itibaren Cezûle mensupları arasında İslâmiyet yayılmaya başladı. Kabile Abbâsîler döneminde İdrîsîler’in, ardından Fâtımîler’in hâkimiyetinde kaldı. Aralarından Mâlikî fakihi Abdullah b. Yâsîn gibi âlimler yetişmekle birlikte geçen uzun zamana rağmen bölge halkının dinî bilgilerinin çok yetersiz olduğu zikredilmektedir. Ancak Abdullah’ın faaliyetleri bu durumu büyük ölçüde değiştirdi. Hocası tarafından Büyük Sahrâ’nın güneyinde yaşayan ve din konusunda kelime-i şehâdet dışında bilgileri olmayan Sanhâce Berberî kabilelerine İslâmiyet’i öğretmek üzere gönderilen Abdullah b. Yâsin el-Cezûlî, inşa ettirdiği bir ribâtta başlattığı eğitim öğretim faaliyetiyle aynı zamanda Murâbıtlar Devleti’nin kuruluşuna zemin hazırladı. Cezûle kuruluş yıllarından itibaren Murâbıtlar’ın hâkimiyetini tanıdı. Murâbıt Emîri Ebû Bekir b. Ömer el-Lemtûnî ve ardından Yûsuf b. Tâşfîn, Mâsse ve Târûdânt şehirlerini ele geçirip Cezûle’nin yaşadığı bölgeyi itaat altına aldılar (448/1056). Târûdânt’ta bulunan ve Beceliyye denilen Şiî Cezûleliler de zamanla Sünnîleşti (Selâvî, II, 14). Murâbıt Hükümdarı Yûsuf b. Tâşfîn’in, dağ eteklerinde yaşayan ve çok kalabalık olan Cezûle’nin şeyhi Muhammed b. İbrâhim’in sahip olduğu güçten tedirgin olduğuna ve huzuruna çağırdığı halde davetini reddetmesine rağmen üzerine gitmekten çekinip onu kendi haline bırakmayı tercih ettiğine dair aktarılan bilgiler (İbnü’l-Esîr, IV, 332) kabilenin bu yıllardaki durumu için ölçü sayılabilir.

Cezûle’den bazı gruplar Murâbıtlar döneminde, Endülüs’e giderek oraya yerleşti. Nitekim Endülüslü Kâtib Ebû Bekir İbn Mugāvir eş-Şâtıbî (ö. 587/1191), bölgedeki seyahati esnasında Kādis’e bağlı güzel bir belde dediği Kal‘atülcezûliyyîn’e (Alcalà Los Gazules) uğradığını, o sırada Muvahhidler’e bağlı olan halkın bedevî hayat tarzını devam ettirdiğini söyler (Muhammed b. Şerîfe, s. 180-181). Cezûle, Murâbıtlar’ın ordularında Muvahhidler’e karşı savaştı. Abdülmü’min el-Kûmî, Gazvetü Cezûle adı da verilen savaşta Murâbıt ordusundaki Cezûle kuvvetlerini tuzağa düşürüp ağır bir hezimete uğrattı (534/1140’tan önce). Cezûleliler 563 (1168) yılındaki savaşta Murâbıt ordusunun öncü birliklerini teşkil ediyordu. Ancak Tâşfîn b. Ali’nin yenilip geriye dönmesinin ardından Muvahhidler’in hâkimiyetini kabul ettiler (İbn Haldûn, VI, 306). Cezûle’den bazı liderler Muvahhidler zamanında isyanlar çıkardılar. Ebû Kafsa (Kasba) Abdurrahman el-Cezûlî’nin 598’de (1202) Sûs bölgesinde başlattığı isyan Muvahhid ordusu tarafından bastırıldı ve isyancı yakalanıp öldürüldü (a.g.e., VI, 331-332).

Cezûle, Muvahhidler’in son dönemlerinden itibaren yaklaşık bir asır Benî Yedder hânedanının hâkimiyeti altına girdi. Çok sayıda kolu olan Cezûle’nin büyük kısmının Sûs bölgesinde göçebe olarak yaşadığını ve komşuları Lemta kabilesiyle rekabet ve savaş halinde olduklarını belirten İbn Haldûn (a.g.e., VI, 270-271), 651 (1253) yılında Muvahhidler’e isyan ederek Sûs bölgesinde Târûdânt’ta hüküm süren Ali b. Yedder’in egemenliğini kabul ettiğini, Benî Ma‘kıl’in bir kolu olan Yedder hânedanının Merînî Hükümdarı Ebü’l-Hasan Ali el-Mansûr döneminde (1331-1351) yıkılışından itibaren Merînîler’e tâbi olduğunu zikreder. Bu dönemde, Cebelideren’e yakın bölgede oturan Lemta’nın Şebbânât ile çöle yakın bölgede oturan Cezûle’nin Zû Hassân Arapları ile ittifak kurduğunu söyler (a.g.e., VI, 370). Makrîzî ise (ö. 845/1442) Cezûle’nin kollarının sayısının 300’ü aştığını, her kabilenin yaklaşık 30.000 nüfusa sahip olduğunu söyler ve Mislât, Ernes, Benî Câbir, Heştûke gibi kollarının isimlerini zikreder (el-Beyân, s. 35).

XV. yüzyılın sonlarında Portekiz işgaline karşı bölgedeki zâviye ve ribâtlarda başlayan direniş hareketinde Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî tarafından kurulmuş olan Cezûliyye tarikatı etkin rol oynadı ve özellikle Sa‘dîler’in kuruluşuna katkı sağladı. Bu sırada Cezûliyye tarikatı şeyhinin tavsiyesiyle Sûs bölgesine çağrılan Ebû Abdullah Mevlây Muhammed b. Muhammed es-Sa‘dî, Kāim-Biemrillâh lakabıyla, Târûdânt yakınındaki Tîdsî köyünde yaklaşık elli kabile reisinden bölgenin cihad emîri olarak biat aldı (916/1511). Cezûle, Sa‘dîler’in son zamanlarında Îlîğ şehrinde müstakil emirlik kuran Ebû Hassûn Ali es-Simlâlî’yi (ö. 1070/1659-60) destekledi. 1670’ten itibaren de Filâlî şeriflerinin hâkimiyeti altına girdi. Cezûleliler, sultanlara gösterdikleri bağlılık sayesinde ilk yıllardan itibaren muhafız birliklerinde görevlendirildiler. XIX. yüzyılın başlarında yine Îlîğ’de kurulan Benî Hâşim (Hişâm) emirliğine tâbi olan Cezûle, yaklaşık bir asır onların egemenliğinde kaldı.

Günümüzde Cezûle, Antiatlas bölgesinde yaşayan kabileler arasındaki iki etnik-politik kabile birliğinden birinin adıdır. Amâziğ dili, Amâziğ örf, âdet ve geleneklerini devam ettiren, birbirlerine kan veya nesep yönüyle bağlı olan bir kabileler federasyonunu ifade eder. Cezûle, Simlâle, Buakīliyye, Cerrâre, Şebbâne, Hilâle, Megāfire ve Vâdinûn kabilelerinin içinde bulunduğu bu ittifakta örf (elvâh) kanun yerine geçer. Emhammed el-Osmânî, müttefiklerin örflerini İslâmî teşrî‘ ışığında incelediği Elvâḥu Cezûle isimli kitabında (s. 40-43) Agādîr vilâyeti dahilinde kalan Cezûle bölgesinin, 5500’den fazla köyün bulunduğu Ekelmîm (Guelmîm), İnezgân, Târûdânt ve Tîznît adlarını taşıyan dört daireye ayrıldığını, halkın tamamının Sünnî-Mâlikî geleneklerini sürdüren güzel ahlâk sahibi insanlar olduğunu, müttefik kabilelerden her birinin özerk bir statüde bulunduğunu söyler.

Cezûle kabilesine mensup âlimlerin en meşhurları şöylece sıralanabilir: Abdullah b. Yâsîn, nahivde el-Muḳaddimetü’l-Cezûliyye müellifi Ebû Mûsâ Îsâ b. Abdülazîz b. Yelelbaht, Kuzey Afrika’nın tanınmış mutasavvıflarından Hamâdu Mûsâ, döneminde en önemli Mâlikî fakihi sayılan Ebû Zeyd Abdurrahman b. Affân, Cezûliyye tarikatının kurucusu Şeyh Muhammed b. Süleyman, Mâlikî fakihi tarihçi Abdullah b. Ya‘kūb, mutasavvıf Ebü’l-Abbas Ahmed b. Abdullah b. Ya‘kūb es-Simlâlî el-Cezûlî, Mâlikî fakihi Ahmed b. Süleyman er-Resmûkî, mutasavvıf ve fakih Ebü’l-Abbas el-Heştûkî, Şam muhaddisi Bedreddin el-Hasenî. Yine Cezûle’nin önemli âlimlerinden olan Muhammed Muhtâr es-Sûsî (ö. 1963) Sûs bölgesindeki kültür merkezlerini ve yetişen ilim adamlarını tanıtan eserler hazırlamıştır.

BİBLİYOGRAFYA :

Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, IV, 462; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 332; Abdülvâhid el-Merrâküşî, el-Muʿcib fî telḫîṣi aḫbâri’l-Maġrib (nşr. M. Zeynühüm M. Azeb), Kahire 1994, s. 292; İbn Haldûn, el-ʿİber (nşr. Halîl Şehhâde), Beyrut 1421/2000, VI, 91, 270-271, 306, 331-332, 367-370; Makrîzî, el-Beyân ve’l-iʿrâb ʿammâ bi-arżi Mıṣr mine’l-ʿArab (nşr. F. Wüstenfeld), Göttingen 1847, s. 35; Himyerî, er-Ravżü’l-miʿṭâr, I, 76; Hasan el-Vezzân, Vaṣfü İfrîḳıyye, I, 30, 36, 144-146; Selâvî, el-İstiḳṣâ, II, 14; Abdullah Ali Allâm, ed-Devletü’l-Muvaḥḥidiyye bi’l-Maġrib fî ʿahdi ʿAbdilmüʾmin b. ʿAlî, Kahire 1971, s. 104-117; Luis del Mármol Carvajal, İfrîḳıyâ (trc. Muhammed Haccî v.dğr.), Rabat 1404/1984, II, 40, 69-70; M. Muhtâr es-Sûsî, Sûsü’l-ʿâlime, Dârülbeyzâ 1404/1984, tür.yer.; Muhammed b. Şerîfe, İbn Muġāvir eş-Şâṭıbî ḥayâtühû ve âs̱âruh, Dârülbeyzâ 1415/1994, s. 180-181; Ahmed el-Hâşimî, “Aʿlâm coġrâfiyye bi-minṭaḳati Sûs ve’ṣ-Ṣaḥrâʾ vichetü naẓar luġaviyye”, eṣ-Ṣaḥrâʾ ve Sûs min ḫilâli’l-ves̱âʾiḳ ve’l-maḫṭûṭât, Dârülbeyzâ 1422/2001, s. 53-71; Emhammed el-Osmânî, Elvâḥu Cezûle ve’t-teşrîʿu’l-İslâmî, Rabat 2004, tür.yer.; G. S. Colin, “D̲j̲azūla”, EI2 (Fr.), II, 539-540; Mustafa Bâ Amâ, “Cezûle”, Maʿlemetü’l-Maġrib, Rabat 1429/2008, IX, 2999-3002; Hasan el-Fukeykî, “Cezûle”, a.e., IX, 3002-3004.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 257-258 numaralı sayfalarda yer almıştır.