DARUGA

Moğol devlet teşkilâtında idarî, askerî ve malî yetkilere sahip büyük memurlara verilen unvan.

Müellif:

Farsça metinlerde ve sözlük kitaplarında dârûga şeklinde geçen daruga (daruha, darugaçi, darugaçin) Moğolca’da “basmak, sıkmak, daraltmak”, mecazi olarak da “mühürlemek” anlamına gelen daruḫu kelimesinden türemiştir. Terim olarak Türkçe’de yargan, baskak, Arapça ve Farsça’da ise hâkim ve şahne ile aynı anlamda kullanılmıştır.

Moğol idarî geleneğinde darugalığın çok önemli bir yeri vardır. Başlangıçta yeni zaptedilen şehirlere tayin edilen darugalar hem sivil hem de askerî işlerden sorumlu idiler. Darugalık XIII-XVIII. yüzyıllar arasında Moğollar’da ve Moğollar’ın halefi olan bütün devletlerin idarî teşkilâtında yaygın olarak vardır. Darugalar nüfus sayımını organize etmek, mahallî orduyu düzenlemek, posta teşkilâtını kurmak, vergileri toplamak ve bunları merkeze ulaştırmakla yükümlü idiler.

Kaynaklara göre Cengiz Han ilk defa 1218 yılında Karahıtay Hükümdarı Küçlüğ Han tarafından kuşatılan Almalığ (Kulca) şehri hâkimi Bozan oğlu Suğnak Tegin’i daruga olarak tayin etmiştir. Cengiz Han’ın Çin ve batı seferleri sırasında zaptettiği veya kendi istekleriyle Moğol hâkimiyetini tanıyan şehirlerin hemen hepsinde büyük hanın nâibi durumunda olan birer daruga vardı. Darugalar askerî ve malî işler yanında büyük hanlığın istihbarat işlerini de yürütürlerdi. Moğol istilâsı sırasında büyük han adına hizmetleri yürüten darugalar daha sonraki devirlerde bu görevlerden bir veya birkaçını birlikte üstlenmişlerdir. Darugalar görev ve yetkilerinin işareti olarak özel mühür (nişan, damga) taşırlardı. Cengiz Han’ın batı seferinden itibaren Batı Türkistan, İran ve Kafkasya’da da daruga ve baskak unvanlı memurlara rastlanmaktadır. Öte yandan Moğollar’ın daha Cengiz Han’dan itibaren hâkimiyetleri altına aldıkları siyasî teşekküllerin memurlarından istifade ettikleri ve bu hususta Uygurlar’ın ilk sırayı aldığı bilinmektedir. Cengiz İmparatorluğu’nun Yakındoğu’daki temsilcisi olan İlhanlı Devleti de idaresi altında bulunan Türkler’den faydalanmış, bu durum İlhanlılar’ın kısa bir zaman sonra Türkleşip İslâmlaşması ile sonuçlanmıştır. İlhanlılar’dan sonra kurulan Celâyirliler, Timurlular, Karakoyunlular ve Akkoyunlular’da daruga tabirinin, herhangi bir şehrin veya idarî birimin idare, inzibat ve malî işlerine bakan büyük memur mânasında kullanıldığı bilinmektedir. Tarihî kayıtlara göre sadece büyük şehirlerin değil küçük kasabaların da darugaları vardı. Darugalık unvanı Timurlular ile Bâbürlüler gibi Hindistan’da hüküm süren Türk devletlerinde de mevcuttu. Özellikle Bâbürlüler’de daruga çeşitli dairelerin başındaki emîrler ve bazı saray görevlileri için yaygın olarak kullanılan bir terim olmuştur. Devlet teşkilâtında dârûga-i herkâre, dârûga-i tophâne, dârûga-i ferrâşhâne, dârûga-i arâiz, dârûga-i dak, dârûga-i havâs ve dârûga-i adâlet gibi unvanlarla anılan görevliler vardı.

Özellikle yeni fethedilen toprakların kontrol ve idaresinde önemli fonksiyonlar ifa eden darugalar bu bölgelerde idarenin aynı zamanda en büyük sorumluları idi. Ancak yetkileri sınırsız değildi. Gerektiği anlarda sultan tarafından tayin edilen divan görevlileri tarafından teftiş edilebilirlerdi. Kısacası Moğollar’da olduğu gibi Timurlular’da da darugalar sultanın bir çeşit mahallî temsilcileri durumunda idiler.

XIV. yüzyılda Hîve Hanlığı’nda da görülen darugalık Akkoyunlular zamanında vali ve sancak beyi karşılığı olarak bilinirdi. Daruga tabiri daha yaygın olarak Akkoyunlular’dan sonra İran’da hüküm süren Safevîler’in devlet teşkilâtında da görülmektedir. Bu dönemde şehirler yanında kasabalara ve hatta köylere dahi daruga tayin edilmiştir. Merkezî idarede görevli büyük memurların gelirlerini arttırmak maksadıyla herhangi bir yerin darugalığının bu gibi memurlara tevcihi söz konusu idi. Bu durumda daruga adına vekili olan kimse görevi yürütürdü. XVIII-XIX. yüzyıllarda İran’da genellikle şehrin inzibat ve asayişiyle belediye işlerine de bakan darugaların bu ve benzeri hususlarda kazaî yetkileri de vardı ve suçluları cezalandırabiliyorlardı. Bunların dışında çeşitli kabilelerin ve dinî grupların başlarına da birer daruga tayin edilirdi.


BİBLİYOGRAFYA

Moğolların Gizli Tarihi (trc. Ahmet Temir), Ankara 1948, s. 242.

, I, 83-85.

Reşîdüddin Fazlullāh-ı Hemedânî, Câmiʿu’t-tevârîḫ (nşr. K. John), London 1940, s. 225-229, 257.

Nizâmeddîn-i Şâmî, Zafernâme (trc. Necati Lugal), Ankara 1987, s. 208, 220.

GrekovIakoubovski, La Horde d’Or, Paris 1939, s. 211.

René Grousset, L’Empire Mongol, Paris 1941, s. 523-530.

, s. 265-282.

B. Y. Vladimirtsov, Moğolların İçtimaî Teşkilâtı (trc. Abdülkadir İnan), Ankara 1944, s. 154, 204, 324.

P. Pelliot, Notes sur l’histoire de la Horde d’Or, Paris 1950, s. 73.

, s. 341-346, 353-360.

A. Yu. Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü (trc. Hasan Eren), Ankara 1976, s. 110-112.

, s. 571-572.

E. Chavannes, “Inscriptions et Pieces de Chancellerie Chinoises”, , V (1905), s. 389.

Ahmet Caferoğlu, “Uygurlarda Hukuk ve Maliye Istılahları”, , IV (1934), s. 29-30.

István Vásáry, “The Golden Horde Term Daruga and its Survival in Russia”, , XXX/2 (1976), s. 187-197.

Beatrice Forhes Manz, “The Office of Dârûgha Under Tamerlane”, Journal of Turkish Studies, IX (1985), s. 59-69.

M. Fuad Köprülü, “Daruga”, , III, 486-489.

A. K. S. Lambton, “Dārūg̲h̲a”, , II, 162-163.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 8. cildinde, 505-506 numaralı sayfalarda yer almıştır.