DÂRÜNNEDVE

Kureyş kabilesinin önemli meseleleri görüşüp karara bağladığı toplantı yeri.

Müellif:

Kureyş kabilesinin atası sayılan Kusay (ö. 480), Huzâa kabilesiyle giriştiği mücadele sonucu Kâbe’ye bakma ve Mekke’yi idare etme işini üzerine alınca Kureyş kabilesinin kollarını birleştirdi; daha önce çadırlarda yaşayan Mekkeliler’i Kâbe merkez olmak üzere Mekke ve çevresine yerleştirerek onların meskenlerde yaşamalarını sağladı. Bu arada bazı Arap kabilelerinin elinde bulunan dinî vazifeleri, değiştirilmemesi gereken dinî gelenekler olarak gördüğü için yine onlara bıraktı. Kâbe, hac ve Mekke idaresiyle ilgili sidâne, hicâbe, sikāye, rifâde ile nedve ve livâ görevlerini ise kendi üzerine aldı. Yaklaşık 440 yılında Kâbe’nin kuzeyine, tavafa başlanan yerin arka tarafına Dârünnedve denilen toplantı yerini yaptırdı ve kapısını da Kâbe’ye doğru açtırdı.

Dârünnedve esas itibariyle bir asiller (mele’) meclisiydi. Her türlü savaş ve barış kararının alındığı, görüşlerin belirlendiği, nikâh merasimi ve ergenlik çağına gelmiş genç kızların gömlek (dir‘) giyme törenlerinin yapıldığı bu meclise Kusayoğulları’ndan başka Mekke’deki Kureyş boylarının kırk yaşından yukarı başkanları katılabilirdi. İbn İshak’a göre (bk. İbn Hişâm, I, 132) Kusay Dârünnedve’yi yaptırmadan önce bu toplantılar onun evinde yapılıyordu. Kureyşliler kendisine o kadar bağlıydılar ki nikâh merasimi onun evinde yapılır, başlarına gelen herhangi bir olay burada konuşulur, başka kabilelere karşı savaş bayrağı yine burada açılırdı. Ergenlik çağına gelen kızlara gömlek giydirme işi de onun evinde yapılır, gömleğin açık bırakılması gereken yeri burada yırtılıp kızın üzerine giydirilirdi. Kureyş kabilesi, başta ticaret kervanlarının gönderilmesi olmak üzere bütün önemli işlerini burada konuşup kararlaştırırdı.

Müslümanların Medine’de günden güne güçlendiklerini gören Mekkeli müşrikler, Ebû Cehil’in teklifiyle Hz. Peygamber’in, her kabilenin birer temsilcisinden oluşacak bir topluluk tarafından evinden hicret için çıkar çıkmaz öldürülmesini de burada kararlaştırmışlardı.

Hz. Peygamber ve Hulefâ-yi Râşidîn zamanında ne maksatla kullanıldığı bilinmeyen Dârünnedve’yi Muâviye b. Ebû Süfyân, Kusay’ın oğlu Abdüluzzâ’nın torunlarından Hakîm’den veya Kusay’ın büyük oğlu Abdüddâr’ın torunu İkrime’den (Yâkūt, II, 423) satın almış ve burası hac için Mekke’ye gelen Emevî ve ilk Abbâsî halifelerinin ikametine ayrılmıştır. Bu durum Hârûnürreşîd’in, “dârülimâre” (hükümet konağı) adı verilen daha geniş bir binayı ikametgâh olarak seçmesine kadar devam etmiştir. Halife Mu‘tazıd-Billâh zamanında ise (892-902) sütunlar eklenerek bina Mescid-i Haram’a katılmıştır. Bugün Dârünnedve’nin yerinde müezzin mahfili bulunmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 124, 125, 126, 132.

, I, 70.

, I, 104 vd.; II, 66, 109, 110.

, I, 1096 vd.

, II, 423.

, II, 21.

Âmirî, Behcetü’l-meḥâfil ve buġyetü’l-emâs̱il (nşr. Muhammed Sultan en-Nemnekânî), Kahire 1330-31, I, 37.

, I, 238.

, II, 326.

, II, 117, 124.

, IV, 47 vd.; V, 226 vd., 234 vd.

Neşet Çağatay, İslâm Öncesi Arap Tarihi ve Cahiliye Çağı, Ankara 1982, s. 90 vd., 120-121.

, I, 78-80.

T. H. Weir, “Dârünnedve”, , III, 492-493.

R. Paret, “Dār al-Nadwa”, , II, 128.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 8. cildinde, 555-556 numaralı sayfalarda yer almıştır.