DEŞTEKÎ, Sadreddin

Ebü’l-Meâlî Mîr Sadrüddîn Muhammed b. Gıyâsiddîn Mansûr ed-Deştekî eş-Şîrâzî (ö. 903/1498)

İranlı âlim.

Müellif:

2 Şâban 828’de (19 Haziran 1425) Şîraz şehrinin Deştek mahallesinde doğdu. Zeyd b. Ali b. Hüseyin yoluyla Hz. Ali soyuna bağlandığı rivayet edilen ve yetiştirdiği âlimlerle tanınan Deştekî sülâlesine mensuptur. Atalarının Şîraz’a V. (XI.) yüzyılda geldiği nakledilir. Seyyidülhükemâ, Sadrülulemâ gibi lakaplarla tanınır. Emîr Sadreddin veya kendisiyle aynı ismi taşıyan Molla Sadrâ’dan (Sadreddîn-i Şîrâzî) ayırt edilmesi için Sadreddin Kebîr diye anılır. Babası Gıyâseddin Mansûr ve amcası Seyyid Nizâmeddin Ahmed’den hadis, yeğeni Seyyid Habîbullah’tan Arapça ve fıkıh, Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin talebesi Kıvâmüddin Muhammed Gülbârî’den (Gurbâlî) mantık ve felsefe dersleri aldı. Kelâm ve felsefe hocalarının silsilesi Kutbüddîn-i Şîrâzî, Nasîrüddîn-i Tûsî, Fahreddin er-Râzî, Gazzâlî ve İbn Sînâ şeklinde sıralanır. Başta aklî ilimler olmak üzere çeşitli alanlarda derinleşen Sadreddin ed-Deştekî döneminin önemli düşünürlerinden biri haline geldi. Kaynaklarda ondan bahsedilirken “on birinci akıl, insanlığın üstadı, üçüncü muallim, filozofların sonuncusu” gibi ifadeler kullanılır (DİA, XXX, 125). Hayatına dair oğlu ve talebesi Mîr Gıyâseddin Mansûr vasıtasıyla az da olsa bilgi edinilmektedir. İsmi Molla Sadrâ ile karıştırıldığı gibi yeni bazı çalışmalarda oğlu, hatta torunuyla da karıştırıldığı dikkat çekmektedir. Nitekim Oliver Leaman’ın The Biographical Encyclopaedia of Islamic Philosophy’de “Al-Dashtakī, Sadr al-Dīn (d. 903/1497-8)” başlığıyla kaleme aldığı yazıda tamamen oğlu Gıyâseddin’in hayatı anlatılmaktadır. İhsanoğlu ve Rosenfeld da ortak çalışmalarında (bk. bibl.) Deştekî’yi kendisiyle aynı ismi taşıyan torunuyla (Cevâhirnâme müellifi) karıştırarak onu mineralog diye tanıtmışlardır (bk. bibl.). Ayrıca birçok yerde Sadreddin’in Şah Tahmasb zamanında sadâret makamına getirildiği kaydedilse de bu bilgi doğru değildir. Zira Sadreddin ed-Deştekî, Şah Tahmasb zamanında yaşamadığı gibi bu görevi üstlenen kendisi değil oğlu Mîr Gıyâseddin Mansûr’dur (DİA, XXX, 126).

Deştekî, oğlu Mansûr’un adını taşıyan Mansûriyye Medresesi’ni kurarak burada ders verdi. Aynı dönemde Şîraz’da yaşayan Celâleddin ed-Devvânî ile birlikle şehrin felsefe merkezi haline gelmesinde önemli rol oynadı. XV. yüzyılın son çeyreğinde Sadreddin ed-Deştekî ve henüz on dört yaşındaki oğlu Mîr Gıyâseddin Mansûr ile Celâleddin ed-Devvânî arasında meydana gelen ilmî tartışmalar bu coğrafyada geniş yankılar uyandırmıştır. Akkoyunlular’ın son dönemlerinde ortaya çıkan siyasî karışıklıklar Fars eyaletinin merkezi olan Şîraz’ı ve buradaki ilim çevrelerini de etkiledi. Nitekim Celâleddin ed-Devvânî önce hapsedildi, ardından Şîraz’dan çıkarıldı. Sadreddin ed-Deştekî de 12 Ramazan 903’te (4 Mayıs 1498) Akkoyunlular’ın Bayındırlı oymağı mensuplarınca öldürüldü, naaşı Şîraz’da Mansûriyye Medresesi’nin bahçesine defnedildi.

Çok sayıda talebe yetiştiren Sadreddin ed-Deştekî’nin talebeleri arasında oğlu Mîr Gıyâseddin Mansûr, torunu Mîr Sadreddin (II), İmâdüddin Mes‘ûd, Emîr İbrâhim b. Emîr Selâmullah sayılabilir. Ayrıca yazdığı eserlerle başta hemşerisi Molla Sadrâ olmak üzere pek çok düşünürü etkilemiştir. Deştekî ile Devvânî arasında geçen ilmî tartışmalar kendilerinden sonraki dönemlerde de etkili olmuş, onun vefatının ardından oğlu Gıyâseddin bu tartışmaları devam ettirmiştir. Deştekî ve Devvânî’nin birbirlerine reddiyeler yazmaları eṭ-Ṭabaḳātü’ṣ-Ṣadriyye ve’l-Celâliyye adıyla anılan bir literatürün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Tartışmanın başlangıcı, Nasîrüddîn-i Tûsî’nin pek çok şerh ve hâşiyeye konu olan Tecrîdü’l-iʿtiḳād’ına (Tecrîdü’l-kelâm) Ali Kuşçu’nun yazdığı eş-Şerḥu’l-cedîd’e Celâleddin ed-Devvânî’nin bir hâşiye yazmasına dayanır. Sadreddin ed-Deştekî de aynı eser için bir hâşiye kaleme almış ve burada Devvânî’yi eleştirmiştir. Kâtib Çelebi, Sadreddin ed-Deştekî’nin bu hâşiyesini II. Bayezid’e hediye olarak gönderdiğinden bahseder. Celâleddin ed-Devvânî, Deştekî’nin hâşiyesine bir reddiye yazmış, Deştekî de cevap mahiyetinde bir hâşiye daha kaleme almıştır. Devvânî’nin buna yönelik son reddiyesine o sıralarda Sadreddin ed-Deştekî öldürüldüğü için oğlu Gıyâseddîn-i Şîrâzî cevap vermiştir (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 200-202). Şiîlik’teki Ahbâriyye anlayışını sistemleştiren Muhammed Emîn el-Esterâbâdî (ö. 1033/1624), el-Kitâb fi’r-red mâ aḥdes̱ehü’l-fâḍılân fî ḥavâşi’ş-Şerḥi’l-cedîd li’t-Tecrîd başlıklı eserinde Deştekî ve Devvânî arasındaki tartışmaları ele almıştır. Buradaki eleştirilerinde özellikle Devvânî’yi hedef aldığı görülür (Scripturalist Islam, s. 39; Kakaie, sy. 5 [2014], s. 22). Kaynaklar, Devvânî ile Deştekî arasındaki tartışmaların Tecrîd’e yazdıkları hâşiyelerle sınırlı kalmadığını göstermektedir.

Gıyâseddin Mansûr babasıyla Devvânî arasında geçen tartışmaları konu edinen Muḥâkemât adıyla bir eser kaleme almıştır (Anay, Celâleddin Devvânî, s. 161-162). Deştekî ile Devvânî’nin tartışmaları sonraki dönemlerde mizah konusu olmuş, bıktıracak derecede uzayan tartışmalar için, “Tabakāt-ı Sadriyye ve Celâliyye rütbesine ermek” şeklinde darbımesel haline gelmiştir (Kâtib Çelebi, Mizânü’l-hak, s. 123). Bu polemiğin ilmî olmaktan ziyade Sadreddin ed-Deştekî’nin Şiî, Celâleddin ed-Devvânî’nin Sünnî olmasından kaynaklandığına dair iddialar bulunmakla birlikte (Anay, Celâleddin Devvânî, s. 85) mezhebî arka planı ispatlayan bir bilgi bulunmamaktadır. Her ne kadar H. Corbin, Sadreddin ed-Deştekî’nin IX. (XV.) yüzyılın önde gelen Şiî âlimlerinden olduğunu söylese de (History of Islamic Philosophy, s. 336) Deştekî ailesinin Şiî hadis külliyatını XV. yüzyılın sonlarına doğru kullanmaya başladığı düşünülürse (Abisaab, s. 18) bunun mezhep kökenli bir tartışma olmadığı tezi güçlenir. Ayrıca bu âlimlerin yaşadıkları dönemde bölgede hâkim hânedanların Sünnî olup henüz Şiîliği benimsememiş olmaları da önemlidir.

Sadreddin ed-Deştekî Fârâbî, İbn Sînâ, Fahreddin er-Râzî, Nasîrüddîn-i Tûsî ve Seyyid Şerîf el-Cürcânî, hatta muhalifi Celâleddin ed-Devvânî gibi âlimlerden çok etkilenmiş, yazdığı şerhlerde ve tenkidî/cevabî eserlerde de bunu göstermiştir. İhsan Fazlıoğlu’na göre Meşşâî geleneğe sahip Deştekî çizgisi, hem Semerkant Okulu’nun hem de İstanbul’un İbn Sînâcılığa olan uzaklığına bir tepki olarak ortaya çıkmıştır (Türkiye’de/Türkçe’de Felsefe Üzerine Konuşmalar, s. 231-237). Deştekî’nin eserlerinin Osmanlı ülkesindeki yaygınlığı ve onun çizgisindeki âlimlerin yazdığı kitapların Osmanlı medreselerinde ders kitabı olarak okutulması kendisinin Osmanlı coğrafyasındaki etkisi hakkında bir fikir verebilir.

Eserleri. Sadreddin ed-Deştekî’nin tamamına yakını yazma halinde bulunan eserlerinin çeşitli nüshaları Türkiye ve İran kütüphanelerinde mevcuttur (Muʿcemü’l-maḫṭûṭâti’l-mevcûde, s. 1599-1600 [burada bazı kitapların müellifi olarak yanlışlıkla Sadreddin ed-Deştekî gösterilmiştir]; İran kütüphanelerindeki nüshaları için bk. Bâharzâde, Ḫirâdnâme-i Ṣadrâ, sy. 66 [1378 hş./1999], s. 139-160). 1. Risâle fî is̱bâti’l-vâcib (er-Risâletü’l-ittiṣâfiyye [fî is̱bâti’l-vâcib], Risâle fî is̱bâti’l-bârî) (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2137, vr. 121b-139a; Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 1596, müstensih Sâdî Çelebi, vr. 63-83); Risâle fî is̱bâti’l-bârî (Köprülü Ktp., Mehmed Âsım Bey, nr. 233, vr. 91-124). Müellifin oğlu Gıyâseddin esere bir hâşiye yazmıştır. 2. Ḥâşiye ʿale’ş-Şerḥi’l-Cedîd li’t-Tecrîd (el-Ḥâşiyetü’ṣ-Ṣadriyye-Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’t-Tecrîdi’l-cedîd). Ali Kuşçu’nun Şerḥu Tecrîdi’l-kelâm’ına yazılan şerhtir (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2027, müstensih Ahmed b. Mustafa Taşköprizâde, 350 varak; Âtıf Efendi Ktp., Âtıf Efendi, nr. 1279, 309 varak; Nuruosmaniye, nr. 56, 264 varak; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 597, 362 varak; Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 600, 150 varak). Kataloglarda Ḥâşiye s̱âniye ʿale’ş-Şerḥi’l-Cedîd ismiyle de geçer (Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 3629, 296 varak; Köprülü Ktp., Fâzıl Ahmed Paşa, nr. 801, 303 varak). 3. el-Ḥâşiye ʿale’l-Ḥâşiyeti’ş-Şerîfiyye ʿale’ş-Şerḥi’l-ḳadîm li’t-Tecrîd. Deştekî’nin Celâleddin ed-Devvânî’nin bir önceki esere yazdığı hâşiye için kaleme aldığı cevabî hâşiyedir. 4. Ḥâşiye ʿalâ Ḥâşiyeti’l-Meṭâliʿ li’s-Seyyid (Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’l-Meṭâliʿ). Sirâceddin el-Urmevî’nin Meṭâliʿu’l-envâr adlı mantık kitabına Kutbüddin er-Râzî’nin yazdığı Levâmiʿu’l-esrâr adlı şerh için Seyyid Şerîf el-Cürcânî bir şerh kaleme almıştır. Bu hâşiyeye Sadreddin ed-Deştekî ve Celâleddin ed-Devvânî ikişer hâşiye yazmıştır. Her ikisinin de ilk hâşiyeleri el-Ḥâşiyetü’l-ḳadîme, ikinci hâşiyeleri el-Ḥâşiyetü’l-cedîde adını taşımakta, Deştekî’nin hâşiyelerine Ṭabaḳātü’ṣ-Ṣadriyye, Devvânî’ninkilere Ṭabaḳātü’l-Celâliyye de denilmektedir. Anay ilk hâşiyeyi Devvânî’nin yazdığını, Deştekî’nin hâşiyelerinin ona cevap mahiyetinde olduğunu belirtir (Celâleddin Devvânî, s. 161-162). Deştekî’nin ilk hâşiyesinin yazmaları mevcuttur (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 3270, müstensih Ahmed b. Yûsuf el-Hasenî, 67 varak). 5. Ḥâşiye ʿalâ ḥâşiyeti Levâmiʿi’l-esrâr fî şerḥi Meṭâliʿi’l-envâr. Sadreddin ed-Deştekî’nin bir önceki eserle ilgili olarak yazdığı ikinci şerhtir. 6. Ḥâşiye ʿalâ Ḥâşiyeti Şerḥi’ş-Şemsiyye (el-Ḥâşiyetü ʿale’ş-Şerḥi’l-Ḳuṭbî li’r-Risâleti’ş-Şemsiyye) (Süleymaniye Ktp., Giresun Yazmalar, nr. 3571, müstensih Muîd Mehmed Efendi, vr. 38b-48b). Kataloglarda Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’ş-Şemsiyye ismiyle de geçer (Kastamonu Yazma Eserler Ktp., nr. KHK 5776/01). Bu eser, Kutbüddin er-Râzî’nin Ali b. Ömer el-Kâtibî el-Kazvînî’nin mantığa dair risâlesi er-Risâletü’ş-Şemsiyye’ye yazdığı Taḥrîrü’l-ḳavâʿidi’l-manṭıḳıyye fî şerḥi’r-Risâleti’ş-Şemsiyye başlıklı şerhi için kaleme alınan hâşiyedir. 7. el-Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi Muḫtaṣari’l-Uṣûl. İbnü’l-Hâcib’in Müntehe’s-sûl ve’l-emel fî ʿilmeyi’l-uṣûl ve’l-cedel adlı eserinin Muḫtaṣarü’l-uṣûl olarak tanınan özetine Adudüddin el-Îcî’nin yazdığı Şerḥu Muḫtaṣari’l-Müntehâ’sı için Sadreddin ed-Deştekî’nin kaleme aldığı hâşiyedir. Son dönemlerde Sadreddin ed-Deştekî hakkında yapılan çalışmaların sayısı artmış (bk. bibl.), Abdullah Şekîbâ da Berresî-yi Âs̱âr u Efkâr-i Felsefî-yi Mîr Ṣadreddîn Deştekî adıyla bir doktora tezi hazırlamıştır (1355 hş./1976, Tahran Üniversitesi).

BİBLİYOGRAFYA :

Kâtib Çelebi, Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak, İstanbul 1306, s. 123; a.mlf., Keşfü’ẓ-ẓunûn (nşr. ve trc. G. Flügel), Leipzig 1837, II, 200-202; Hediyyetü’l-ʿârifîn, II, 222; Abdullah Şekîbâ, Berresî-yi Âs̱âr u Efkâr-i Felsefî-yi Mîr Ṣadreddîn Deştekî (doktora tezi, 1355 hş./1976), Dânişgâh-i Tahrân; H. Corbin, History of Islamic Philosophy (trc. L. Sherrad), London – New York 1993, s. 335-337; Harun Anay, Celâleddin Devvânî: Hayatı, Eserleri, Ahlak ve Siyaset Düşüncesi (doktora tezi, 1994), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 83-86, 161-162, ayrıca bk. tür.yer.; a.mlf., “Mîr Gıyâseddin Mansûr”, DİA, XXX, 125-126; J. Cooper, “From al-Tusi to the School of Isfahan”, History of Islamic Philosophy (ed. Seyyid Hossein Nasr – O. Leaman), London 1996, s. 585-596; B. A. Rosenfeld – Ekmeleddin İhsanoğlu, Mathematicians, Astronomers and Other Scholars of Islamic Civilization and Their Works (7th-19th c.), Istanbul 2003, s. 298-299; R. J. Abisaab, Converting Persia: Religion and Power in the Safavid Empire, London – New York 2004, s. 18-19; O. Leaman, “al-Dashtaki, Sadr al-Din (d. 903/1497-8)”, The Biographical Encyclopaedia of Islamic Philosophy (ed. O. Leaman), London – New York 2006, I, 97-98; R. Gleave, Scripturalist Islam: The History and Doctrines of the Akhbārī Shī’ī School, Leiden 2007, s. 39; Muʿcemü’l-maḫṭûṭâti’l-mevcûde fî mektebâti İstânbûl ve Ânâṭûlî (haz. Ali Rıza Karabulut), [baskı yeri ve tarihi yok], III, 1599-1600; İhsan Fazlıoğlu, “Osmanlı Dönemi Türk-Felsefe Bilim Hayatının Çerçevesi”, Türkiye’de/Türkçe’de Felsefe Üzerine Konuşmalar (haz. M. Cüneyt Kaya), İstanbul 2009, s. 201-255; Reza Pourjavady, Philosophy in Early Safavid Iran: Najm al-Dīn Mahmūd al-Nayrizi and His Writings, Leiden 2011, s. 16-24, ayrıca bk. tür.yer.; Ali Ekber Velâyetî, Ṣadreddîn Deştekî Şîrâzî, Tahran 1393 hş.; Pervîn Bahârzâde, “Ṣadreddîn Muḥammed Deştekî Şîrâzî: Zindegî, Âs̱âr ve Ârâ-yi Felsefî”, Ḫiradnâme-i Ṣadrâ, sy. 66, Tahran 1378 hş./1999, s. 139-160 (http://icnc.ir/index.aspx?PageSize=10&KEY=%D8%A7%D8%AF%D8%A8%D9%8A%D8%A7%D8%AA %20%D8%B9%D8%B1%D8%A8&PageIndex=0&STYPE=2&BOOKID=12010&PID=287) (28.01.2015); a.mlf., “The Life, Works and Philosophical Views of Sadr al-Dīn Muhammad Dashtakī Shīrāzī”, Ishraq: Islamic Philosophy Yearbook, sy. 5, Moskova 2014, s. 53-60; Zekeriyyâ Bahârnejâd, “Pejûheşî Pîrâmûn Endîşehâ-yi Felsefî Ṣadreddîn Deştekî Şîrâzî”, Târîḫ-i Felsefe, II/2, Tahran 1390 hş., s. 109-133 (http://www.sid.ir/fa/VEWSSID/J_pdf/4012413900605.pdf) (28.01.2015); Kasem Kakaie, “Shiraz-The Cradle of Wisdom”, Ishraq: Islamic Philosophy Yearbook, sy. 5, Moskova 2014, s. 20-27; Ahad Faramarz Qaramaleki, “The Liar Paradox in Shīrāz Philosophical School”, a.e., s. 41-52; Ahab Bdaiwi, “Some Remarks on the Confessional Identity of the Philosophers of Shiraz: Sadr al-Dīn Dashtakī (d. 903/1498) and His Students Mullā Shams al-Dīn Khafrī (d. 942/1535) and Najm al-Dīn Mahmūd Nayrīzī (d. 948/1541)”, a.e., s. 61-85.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2016 yılında İstanbul’da basılan (gözden geçirilmiş 2. basım) EK-1. cildinde, 320-322 numaralı sayfalarda yer almıştır.