EBÛ AMR eş-ŞEYBÂNÎ

Ebû Amr İshâk b. Mirâr eş-Şeybânî (ö. 213/828 [?])

Kûfe dil mektebi âlimlerinin önde gelen simalarından biri.

Müellif:

Baba tarafından İran asıllı, anne tarafından Nabatî’dir. Kûfe’nin Remâde köyünde doğdu. Çocukluğu ve hayatının büyük bir kısmı Kûfe’de geçti. Şeybânî nisbesini almasının sebebi, Benî Şeybân ile olan ilişkisinden dolayıdır. Ancak bu ilişkinin ne olduğu hususunda ihtilâf vardır. Benî Şeybân’a mensup bir kişinin âzatlısı olmasından dolayı bu nisbe ile anıldığını söyleyenler bulunduğu gibi Halife Hârûnürreşîd’in Yezîd b. Mezyed eş-Şeybânî’ye emanet edilmiş olan çocuklarına mürebbilik yaptığı için bu nisbeyi aldığını söyleyenler de vardır. Ancak Hârûnürreşîd ve oğullarından bahseden kaynaklarda Emîn ve Me’mûn’un hocaları arasında Ebû Amr’ın adı geçmediğinden bu yorum pek isabetli görülmemektedir. Herhalde Ebû Amr’ın bu nisbeyi almasının sebebi, bazı kaynaklarda da belirtildiği gibi Benî Şeybân’a komşu olması ve onların çocuklarının tahsil ve terbiyesiyle ilgilenmesidir.

Nahiv ilmini Ebû Amr b. Alâ, şiire dair bilgileri de Mufaddal ed-Dabbî gibi Kûfe mektebinin en tanınmış üstatlarından öğrenen Ebû Amr, Kûfe’ye gelip giden bedevîlerle münasebet kurmak ve aralarında yaşamak suretiyle şiir ve dile dair malzeme elde etti. Nitekim Sa‘leb, Ebû Amr’ın topladığı malzemenin çokluğunu ifade etmek için, iki testi dolusu mürekkeple bâdiyeye gittiğini ve bunları bitirmeden dönmediğini söyler. Öyle anlaşılıyor ki topladığı malzemeden seçmeler yaparak bunlardan sağlam olanlarını rivayet ediyordu.

Fazilet sahibi bir insan, ahbâr, eyyâmü’l-Arab ve lugat sahalarında büyük bir âlim olan Ebû Amr, tesbit ve rivayetlerinin doğruluğu ile hem çağdaşları nezdinde haklı bir itibar kazanmış, hem de daha sonraki âlimlerce güvenilir bir kişi olarak kabul edilmiştir. Derlediği dil malzemesi ve şiirlerle “râviye” (büyük râvi) unvanını aldı ve hayatının ilk dönemlerinde Arap kabile şairlerinin şiirlerinden meydana gelen önemli mecmuasını telif etti. Yazdığı her cildini Kûfe Mescidi Kütüphanesi’ne koyduğu, Kitâbü Eşʿâri’l-ḳabâʾil diye anılan ve günümüze kadar ulaşmayan bu büyük eser, her birine ayrı bir cilt (mishaf) tahsis ettiği seksenden fazla kabilenin şiirlerini ihtiva ediyordu. Daha sonra eski Arap şiirini tedvin edenlerin büyük ölçüde faydalandığı bu şiirler, Câhiliye devriyle hicrî II. yüzyıl ortalarına kadarki dönemi kapsıyordu. Asmaî (ö. 216/831) gibi birçok Basralı âlime göre Ebû Amr, eski şiirlerde geçen tarihî hadiselerle ilgili imaların anlaşılması ve izahı hususunda, Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ dışındaki çağdaşı âlim ve ediplerden daha ileri bir merhaledeydi.

Ebû Amr, her ne kadar nebîz içtiğinden dolayı birtakım sahte şiirleri otantikmiş gibi rivayet etmekle itham edilmişse de kaynaklar onun dindar, güvenilir, duyduklarını tesbit ve rivayette dürüst davranan bir âlim ve râvi olduğu hususunda ittifak etmektedirler. Aslında Ebû Amr’ı bundan dolayı aşırı şekilde eleştirenler, son zamanlarda Arap şiirinin mevsukıyetini kabul etmeyip bunların ilk devir râvilerinin uydurması olduğunu söyleyenlerdir. Dil ve edebiyat malzemesi ihtiva eden kitaplarını az bularak, “İlmin bundan mı ibaret?” diye soran Yûnus b. Habîb’e, “Bunlar doğru ve güvenilir kitaplar olarak az değildir” diye cevap vermesi, bu hususa bilhassa dikkat ettiğini göstermektedir. Ayrıca Ahmed b. Hanbel gibi bir hadis âliminin onun meclislerine devam edip rivayet ettiği hadisleri titizlikle kaydetmesi de dindarlığını, rivayet sahasındaki güvenilirliğini ve aleyhinde söylenen şeylerin doğru olmadığını göstermektedir.

Hârûnürreşîd’in hilâfeti zamanında Kûfe’den Bağdat’a gidip ömrünün sonuna kadar orada kalan ve Bağdat’ta Ahmed b. Hanbel, Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm gibi kişileri yetiştiren Ebû Amr’ın, 90-119 yıl gibi uzun bir ömür sürdüğü hususunda kaynaklar ittifak halindedir. Muhtemelen 213 (828) yılında vefat etmiştir; 205 (820), 206 (821), 210 (825), 215 (830), 216 (831) yıllarında öldüğü de rivayet edilmektedir. Ebû Amr ile sık sık görüştüğünü belirten İbnü’s-Sikkît, onun, vefatına kadar kendi eliyle yazı yazabildiğini ve 118 yaşında öldüğünü söylemektedir.

Eserleri. Ebû Amr’ın günümüze ulaşan tek eseri Kitâbü’l-Cîm’dir. Arap dilinin ilk sistematik sözlüğü olan bu eser Kitâbü’l-Ḥurûf ve Kitâbü’l-Luġāt adlarıyla da anılır. Bir kısım tabakat kitaplarında ise bunların her biri ayrı eser olarak gösterilmektedir. Müellifin sadece bu kitabı günümüze ulaştığı için bunların gerçekten bir kitabın değişik adları mı, yoksa her birinin ayrı bir kitap mı olduğu tesbit edilememektedir. Mevcut nüshada müellifin eserine hangi adı verdiği hususunda bilgi de bulunmamaktadır. Ayrıca Ebû Amr eş-Şeybânî’nin çağdaşları olan Nadr b. Şümeyl ile Ebû Amr Şemir b. Hamdeveyh el-Herevî’ye nisbet edilen Kitâbü’l-Cîm adlı eserlerin günümüze ulaşmaması sebebiyle bütün bu kitaplara bu adın niçin verildiğini tesbit etmek mümkün olmamaktadır. Onun, Kitâbü Eşʿâri’l-ḳabâʾil’indeki şiirlerin birçoğunu Kitâbü’l-Cîm’de malzeme olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Muhtemelen Ebû Amr Kitâbü’l-Cîm ile, bu şiirlerdeki garîb kelimelerin bir sözlüğünü yapmak istemiştir. Esasen Kûfe mektebi dilcilerinin âbidevî bir eseri olan Kitâbü’l-Cîm’in asıl değeri de muhtelif kabilelere ait bol miktarda şiir, şair ismi, kelime ve tabir ihtiva etmesidir. Eser böylece başka yerlerde nakledilen çeşitli şiirlerin tashihinde esas malzeme vazifesi de görmüştür.

Kitâbü’l-Cîm’de kelimeler, “elif”ten “yâ”ya kadar ilk aslî harflerine göre yirmi sekiz bab halinde tertip edilmiştir. Buna göre Ebû Amr, Arapça’da kelimeleri aslî birinci harflerine göre tertip eden ilk âlimdir. Birinci harflerine göre sıralanan kelimeler ayrıca kendi aralarında alfabetik değildir. Dolayısıyla herhangi bir kelimeyi arayıp bulmak için aynı harfle başlayan bütün kelimelerin gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Kaynaklar, Ebû Amr’ın Kitâbü’l-Cîm’ini rivayet etmek istemediği için herhangi bir kimsenin bu eseri ondan okumadığını kaydetmektedir. Ancak bunun sebebi, onun kitabını rivayet konusunda cimri davranması değil eserinin henüz son şeklini almamış olmasıdır. Esasen eserde bir mukaddimenin bulunmaması da bunu göstermektedir. Kitaplarını tamamladığı gün başkalarına gösterip okutan, hatta yazdığı Kitâbü Eşʿâri’l-ḳabâʾil’i Kûfe Mescidi’ne vakfeden Ebû Amr’ın Kitâbü’l-Cîm’i rivayet konusunda cimri davranmış olması mümkün değildir.

Yegâne nüshası Escurial Library’de bulunan Kitâbü’l-Cîm, İbrâhim el-Ebyârî (I, Kahire 1394/1974), Abdülalîm et-Tahâvî (II, Kahire 1395/1975) ve Abdülkerîm Azbâvî (III, Kahire 1395/1975) tarafından yayımlanmıştır. Fihrist cildini ise Muhammed ez-Zemitî, Muhammed Abdülazîz el-Kalmavî ile Abdülvehhâb İvedullah hazırlamışlardır (Kahire 1403/1983).

Ebû Amr eş-Şeybânî’nin günümüze ulaşmayan diğer eserleri şunlardır: Kitâbü Eşʿâri’l-ḳabâʾilKitâbü’n-Nevâdiri’l-kebîr (en önemli çalışmalarından biri olduğu anlaşılan bu eserin “kübrâ”, “vüstâ” ve “suğrâ” adlı üç nüshası bulunduğu söylenmektedir), Kitâbü’l-İbilKitâbü’l-ḤurûfKitâbü Ḫalḳı’l-insânKitâbü Şerḥi’l-FaṣîḥKitâbü’n-Naḫle (en-Naḫl ve’l-ʿasel). Ayrıca şu eserler hem ona hem de oğlu Amr’a nisbet edilmektedir: Kitâbü Ġarîbi’l-ḥadîs̱Kitâbü’l-ḪaylKitâbü Ġarîbi’l-MuṣannefKitâbü’l-LuġātKitâbü’n-Nevâdir. Kaynaklarda bu kitapların muhtevaları ve adları hakkında farklı rivayetler bulunmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Ebû Amr eş-Şeybânî, Kitâbü’l-Cîm (nşr. İbrâhim el-Ebyârî v.dğr.), Kahire 1394-95/1974-75, nâşirlerin mukaddimesi, I, 5-48.

Ebû Bekir ez-Zübeydî, Ṭabaḳātü’n-naḥviyyîn ve’l-luġaviyyîn (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire 1973, s. 194-195.

, s. 74-75; a.e. (eş-Şüveymî), s. 308-311.

, VI, 329-332.

İbnü’l-Enbârî, Nüzhetü’l-elibbâʾ (nşr. Muhammed Ebü’l-Fazl), Kahire, ts. (Matbaatü’l-Medenî), s. 93-96.

, VI, 77-84.

, I, 256-264.

, I, 201-202.

, VII, 7-8.

, VIII, 425-426.

, XII, 182-184.

, I, 439-440.

, I, 119; Suppl., I, 179.

, II, 238.

a.mlf., el-Müstedrek, Beyrut 1406/1985, s. 118.

, VIII, 121-123.

, II, 175.

, II, 412-413.

, I, 296.

Ahmed Abdülgafûr Attâr, Muḳaddimetü’ṣ-Ṣıḥâḥ, Beyrut 1404/1984, s. 71-76.

F. Krenkow – Nihad M. Çetin, “Şeybânî, Ebû Amr”, , XI, 450-453.

G. Traupeau, “Abū Amr al-S̲h̲aybānī”, , s. 15-16.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 98-99 numaralı sayfalarda yer almıştır.