EBÛ KÂLÎCÂR

Emîrü’l-Ümerâ Muhyiddîn Ebû Kâlîcâr Merzübân b. Sultâniddevle b. Bahâiddevle (ö. 440/1048)

Büveyhî hükümdarı (1044-1048).

Müellif:

Şevval 399’da (Mayıs-Haziran 1009) Basra’da doğdu. Henüz on iki yaşında iken babası Sultânüddevle tarafından Ahvaz valiliğine tayin edildi. Babasının ölümü üzerine hânedanın Fars kolunun başına geçti (415/1024), fakat amcası Kirman Emîri Ebü’l-Fevâris Kıvâmüddevle Türk askerlerinin desteğiyle Fars’ı ele geçirdi. Bir süre Fars’ı kaybeden Ebû Kâlîcâr, Kıvâmüddevle ile iki yıl mücadele ettikten sonra nihayet 417’de (1026) Fars’a tekrar hâkim oldu. Ancak diğer amcası Müşerrifüddevle’nin 416’da (1025) ölümü üzerine Büveyhîler’in Irak kolunun başına geçmesi için Abbâsî halifesi ve Türk askerlerince sağlanan desteği değerlendiremedi. Bununla beraber Aralık 1025’te bu kolun başına geçen amcası Celâlüddevle’nin iktidarının ilk on yedi ayında Bağdat’ta onun adına hutbe okundu. Ebû Kâlîcâr 1027’de Kirman’ı ele geçirmek için harekete geçtiyse de başarılı olamadı ve Ebü’l-Fevâris Kıvâmüddevle’ye yıllık 20.000 dinar haraç vermek şartıyla aralarında anlaşma sağlandı. Fakat ertesi yıl Kıvâmüddevle’nin ölümü üzerine Kirman’ı kolayca topraklarına kattı.

Ebû Kâlîcâr daha sonra Irak Büveyhî tahtını da ele geçirmek için seferber oldu. 419’da (1028) Basra’yı, ertesi yıl Vâsıt’ı topraklarına kattı. Ancak daha sonra Celâlüddevle ile yaptığı savaşta yenildi ve Ahvaz’a çekilerek Vâsıt’ı rakibine bırakmak zorunda kaldı. Celâlüddevle 421’de (1030) Batîha, Mezâr ve Basra’yı ele geçirdiyse de Ebû Kâlîcâr son iki şehri geri almayı başardı. 423 (1032) ve 428 (1036-37) yıllarında Celâlüddevle’ye karşı isyan eden Türk askerleri her iki isyanda da hutbeyi Ebû Kâlîcâr adına okutarak onu Bağdat’a davet ettiler. Ebû Kâlîcâr, Bars Doğan liderliğinde yapılan ikinci isyanı desteklemek için Irak’a bir ordu gönderdi. Bu ordu Vâsıt’ı ele geçirmekle beraber daha ileri gidemedi. Zira Celâlüddevle, Bağdat’ta zayıf bir Büveyhî emîrinin iş başında bulunmasını tercih eden mahallî emîrlerin yardımıyla tahtına geri dönmeye ve hatta Vâsıt’ı tekrar ele geçirmeye muvaffak oldu. Bu mücadelelerden sonuç alamayan taraflar 428’de (1036-37) evlilik bağlarıyla da güçlendirilen dostluk ve saldırmazlık antlaşması imzaladılar.

Ebû Kâlîcâr, 433 (1041-42) yılında çıkan karışıklıklar sebebiyle Uman’ı doğrudan kendi idaresine aldı. Aynı yıl Oğuzlar’ın Hemedan’a yaptıkları bir saldırıyı püskürttü. Kâkûyîler’den (Kâkeveyhîler) Alâüddevle’nin ölümünden sonra çıkan taht kavgalarından faydalanarak İsfahan’ı ele geçirmek istediyse de başarılı olamadı.

Mart 1044’te Celâlüddevle’nin ölümü üzerine oğlu el-Melikü’l-Azîz’e biat eden Türk askerlerini büyük paralar vererek kendi tarafına çekti ve Eylül 1044’te Bağdat’ta adına hutbe okuttu. Büveyhîler’e tâbi olan Annâzîler, Mervânîler ve Mezyedîler de onu metbû tanıdılar. Böylece Büveyhî hânedanının başına geçen Ebû Kâlîcâr aynı yıl Bağdat’a girdi ve Abbâsî halifesinden Muhyiddin unvanını alarak emîrü’l-ümerâ oldu.

Ebû Kâlîcâr daha sonraki dört yıl boyunca, süratle genişleyen Selçuklu gücüne karşı topraklarını korumaya çalıştı. Şîraz’ın etrafını surlarla çevirdi. 1044’te Hemedan, 1045’te İsfahan Kâkûyîler’i Ebû Kâlîcâr’ı metbû tanıyarak Tuğrul Bey’in adına okunmakta olan hutbeye son verdiler. Ebû Kâlîcâr, aynı yıl Cibâl’in güneybatısına karşı saldırıya geçen İbrâhim Yinal’ın emrindeki Selçuklu kuvvetlerine karşı koymak istediyse de salgın hastalık yüzünden nakil hayvanlarından çoğunun telef olması sebebiyle planını gerçekleştiremedi. Fakat daha sonra Selçuklular’la baş edemeyeceğini anlayarak 439’da (1047-48) Tuğrul Bey ile bir barış antlaşması imzaladı ve kızını Tuğrul Bey’e verip Selçuklular’la akrabalık kurdu. Bunun üzerine Tuğrul Bey İbrâhim Yinal’a, Büveyhî topraklarına bir askerî harekete kalkışmaması tâlimatını verdi. Ancak bu barış imparatorluğun doğusunda bozuldu. 1048’de Kavurd Bey kumandasındaki Selçuklu kuvvetleri Kirman’a saldırdı. Büveyhîler’in Kirman valisi Kavurd’un emrine girdi. Bunun üzerine Ebû Kâlîcâr, âsi valiyi cezalandırmak ve Kirman’da otoritesini yeniden kurmak için harekete geçti; fakat hedefine ulaşamadan 4 Cemâziyelevvel 440’ta (15 Ekim 1048) Kirman’ın Cennâb mevkiinde vefat etti.

Ebû Kâlîcâr Şîraz’da iken Müeyyed-Fiddîn adlı bir Fâtımî dâîsinin etkisinde kalarak bir kısım Deylemli askerlerle birlikte İsmâilîliğe girmişti; fakat dört yıl sonra bu hareketin Abbâsî halifesiyle olan münasebetlerine zarar vereceğini düşünerek söz konusu dâîyi topraklarından uzaklaştırdı.

Ebû Kâlîcâr’ın vefatından sonra büyük oğlu Hüsrev Fîrûz, el-Melikü’r-Rahîm lakabıyla Bağdat’ta emîrü’l-ümerâ olurken diğer bir oğlu Ebû Mansûr Fülâd Sütûn da Büveyhîler’in Fars kolunun başına geçti.


BİBLİYOGRAFYA

İbnü’l-Belhî, Fârsnâme (nşr. G. le Strange – R. A. Nicholson), London 1921, s. 119, ayrıca bk. İndeks.

, VIII, 21, 62-65, 96, 108, 119, 139.

, IX, 323, 337-339, 346-347, 355, 359-360, 367-368, 374-376, 403, 406-409, 414, 423, 430-431, 453-455, 467-469, 495-496, 510-511, 516-517, 524-531, 534, 536, 540, 547-548.

Kirmânî, ʿİḳdü’l-ʿulâ li’l-mevḳıfi’l-aʿlâ (nşr. Ali Muhammed Âmirî Nâînî), Tahran 1311, s. 69.

, XVII, 631.

Müstevfî, Târîḫ-i Güzîde (Nevâî), Tahran 1364, s. 424-425.

, IV, 172, 174-177.

Hândmîr, Ḥabîbü’s-siyer, Tahran 1333, s. 436-437.

Mafizullah Kabir, The Buwayhid Dynasty of Baghdad (334/946-447/1055), Calcutta 1964, s. 98, 100-101, 104-106, 109-113.

H. Busse, Chalif und Grosskönig: Die Buyiden im Iraq (945-1055), Beyrut 1969, s. 98 vd., 110 vd., ayrıca bk. İndeks.

, s. 119-120.

a.mlf., “The Political and Dynastic History of the Iranian World (A.D. 1000-1217)”, , VI, 39-40, 5859.

Harold Bowen, “The Last Buwayhids”, (1929), s. 227-235.

a.mlf., “Abū Kālīdjār”, , I, 131-132.

A. D. H. Bivar – S. M. Stern, “The Coinage of Oman under Abû Kâlîcâr the Buwayhıd”, Numismatic Chronicle, XVIII, seri 6, London 1958, s. 146-156.

Henri Laoust, “Les Progrès du Sunnisme Sous le Califat d’al-Qaim de 422/1031 A 450/1058”, , XXXVI (1968), s. 77, 79, 84-86.

Cl. Huart, “Ebû Kâlîcâr”, , IV, 32-33.

Erdoğan Merçil, “Büveyhîler”, , VI, 497.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 171-172 numaralı sayfalarda yer almıştır.