EBÛ TÂŞFÎN I

Ebû Tâşfîn Abdurrahmân b. Ebî Hammû Mûsâ b. Ebî Saîd Osman b. Yağmurasan ez-Zeyyânî (ö. 737/1337)

Abdülvâdîler Devleti hükümdarı (1318-1337).

Müellif:

692’de (1293) doğdu. Henüz yirmi beş yaşında iken babası I. Ebû Hammû’yu öldürterek 23 Cemâziyelevvel 718 (23 Temmuz 1318) tarihinde başkumandan Mûsâ b. Ali’nin desteğiyle tahta çıktı ve taht üzerinde hak iddia edebilecek bütün yakınlarını Endülüs’e sürdü. Devlet idaresi, Katalon asıllı azatlısı ve aynı zamanda veziri olan Hilâl’in eline geçti.

Ebû Tâşfîn hükümdarlığının ilk zamanlarında Muhammed b. Yûsuf el-Mağrâvî’nin isyanıyla uğraşmak zorunda kaldı. Mağrâve ve Tûcîn kabilelerinin katılmasıyla daha da güçlenen âsi Muhammed b. Yûsuf, Vânşerîs dağı ve civarındaki bölgeyi ele geçirdi. Ebû Tâşfîn Zenâte ve Arap kabilelerinden topladığı kuvvetlerle isyanı bastırıp Mağrâvî’yi idam ettirdi (719/1319-20).

Ebû Tâşfîn dönemi daha çok Hafsîler’le mücadele içinde geçti. Tahta çıktığı tarihlerde Hafsîler, özellikle Konstantin’de (Constantine) meydana gelen olaylar ve iç karışıklıklar yüzünden sarsıntı geçiriyordu. Topraklarını Hafsîler aleyhine genişletmek isteyen Ebû Tâşfîn bu olayları fırsat bilerek harekete geçti ve Hafsîler’in Yağmurasan zamanında (1236-1283) işgal ettikleri Tilimsân’ı ve Bicâye’yi almak üzere seferber oldu. Hafsîler’le Abdülvâdîler arasındaki bu mücadelenin ilk safhası Abdülvâdîler’in zaferiyle sonuçlandı (729/1328-29).

Ebû Tâşfîn Hafsîler aleyhindeki faaliyetlerini daha sonraki yıllarda da sürdürdü. Belirli merkezlerde ordugâhlar kurdu. Bunların en önemlisi Sûmâm vadisindeki ordugâh olup 3200 süvari burada bekletiliyordu. Ebû Tâşfîn’in Tunus’u istilâ etmesi üzerine Hafsîler, Fas Sultanı Ebû Saîd el-Merînî’den kaybettikleri toprakların geri alınması hususunda yardım istediler. Ancak Ebû Tâşfîn, Ebû Saîd’in zaptedilen toprakların geri verilmesi isteğini reddetti. Hafsîler bu taleplerini daha sonra Ebû Saîd’in yerine geçen oğlu Ebü’l-Hasan’a da ilettiler. Ebü’l-Hasan hazırladığı bir donanmayı derhal Mağrib-i Evsat sahillerine gönderdiği gibi 735’te (1334-35) kendisi de harekete geçti; Nedrûme ve diğer bazı şehirleri ele geçirdi. Merînî donanması da Oran, Cezayir ve Tenes’i zaptetti. Ebü’l-Hasan Mansûre’ye kadar gelip burada ordugâh kurdu. Merînî kuvvetleri iki yıllık bir kuşatmadan sonra Tilimsân’a girdiler (30 Ramazan 737 / 2 Mayıs 1337). Ebû Tâşfîn sarayını müdafaa ederken Ebü’l-Hasan’ın oğlu Abdurrahman’ın emriyle öldürüldü. Üç oğlu ve devlet adamlarından birçoğu da bu savunma sırasında öldürüldüler. Ebû Tâşfîn’den sonra Abdülvâdîler Devleti geçici bir süre istiklâlini kaybederek Merînîler’e tâbi bir hale geldi.

Abdülvâdî sultanları içinde ülkesini en çok imar eden Ebû Tâşfîn olmuştur. Hayatı boyunca fakirlik ve cehaletle mücadele etmiş, onun döneminde ilim ve sanat, tarım ve ticaret büyük bir gelişme göstermiştir. Ebû Tâşfîn zamanında Tilimsân’da yaşayan âlim ve edipler arasında Ebü’l-Abbas Ahmed b. Ebû Bekir ile Mâlikî fakihi Muhammed b. Yahyâ b. Ali en-Neccâr çok meşhurdu. Ebû Tâşfîn Tilimsân’ı saraylar, güzel bahçeler ve mesire yerleriyle donatmıştır. Kendi adını taşıyan bir medrese yaptırmış, ancak burayı daha ziyade kendisine methiye yazan şairlerin hizmetine tahsis etmiştir. Ayrıca Cezayir’i surlarla çevirmiş ve Cezayir Camii’ni genişletmiştir. Onun eserlerinden günümüze sadece Tilimsân’daki büyük sarnıç intikal edebilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Lisânüddin İbnü’l-Hatîb, el-Lemḥâtü’l-Bedriyye fi’d-devleti’n-Naṣriyye, Beyrut 1400/1980, s. 96.

Yahyâ b. Haldûn, Buġyetü’r-ruvvâd, Cezayir 1321/1903, I, 132-134.

, VII, 104-114.

, VI, 115.

, IV, 115.

Abdülhamîd Hâciyât, Ebû Ḥammû Mûsâ ez-Zeyyânî: Ḥayâtühû ve âs̱âruh, Cezayir 1394/1974, s. 17-19.

Âdil Nüveyhiz, Muʿcemü aʿlâmi’l-Cezâʾir, Beyrut 1400/1980, s. 56.

Abdurrahman el-Cîlânî, Târîḫu’l-Cezâʾiri’l-ʿâm, Beyrut 1400/1980, II, 160.

Muhammed b. Amr et-Tammâr, Tilimsân ʿabre’l-ʿuṣûr: Devrühâ fî siyâse ve ḥaḍâreti’l-Cezâʾir, Cezayir 1984, s. 123-131.

G. Marçais, “ʿAbd al-Wādids”, , I, 93.

A. Bel, “Abū Tās̲h̲ufīn I”, a.e., I, 155.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 240 numaralı sayfada yer almıştır.