EHL-i NAZAR

İtikadî konularda akla rol veren kelâm âlimleriyle Meşşâî geleneğine bağlı İslâm filozofları için kullanılan bir tabir.

Müellif:

Ehl-i nazar (ehlü’n-nazar) tamlaması, ehl kelimesiyle “bilinmeyeni elde etmek için bilinenleri belli bir kaideye göre sıralama” anlamındaki nazar kelimesinden meydana gelmiştir. Ehl-i nazar tabiri başlangıçta muarızları tarafından Mu‘tezile grupları için kullanılmış, daha sonra bu ismi onlar da benimsemişlerdir. İlk devirlerde Mu‘tezile tarafından sistemleştirilen kelâm ilmine ve bu ilmin metodu olan nazara karşı Selef ulemâsı aşırı bir tepki göstermiş, bunun sonucu olarak ehl-i nazar, ehl-i hadîsin prensiplerine aykırı görüş beyan eden her zümreye, bu arada özellikle ilk Mu‘tezile bilginlerine yöneltilen bir yergi ifadesi haline gelmiştir. Ancak nazar, Ehl-i sünnet kelâm ekollerinin de benimsediği bir metot haline gelince ehl-i nazar ifadesinin taşıdığı bu ilk olumsuz anlam yerini müsbet mânalara bırakmıştır. Nitekim bu gelişmelerin sonunda kelâm ilmi bazan “ilmü’n-nazar ve’l-istidlâl” şeklinde tanımlanırken nazar metodunu kullanmanın gerekliliğini ifade eden ibareler Ehl-i sünnet kelâm kaynaklarında da artık çoğunluğun benimsediği metinler arasında yer almıştır. Ehl-i sünnet’in düşünce tarihi boyunca yaşanan bu metot tartışmaları Şiî dünyasında da ortaya çıkmış, bu fikir ayrılıkları Ahbâriyye ve Usûliyye adlarıyla literatüre geçen iki zıt akımın doğmasına yol açmıştır. Ahbâriyye ekolü mensupları, Usûlî metodu benimseyen Şiî ulemâsını ehl-i nazardan sayarak reddetmişlerdir.

Ehl-i nazar, zamanla ehl-i re’y tabirinin fıkıh alanında ifade ettiği mânayı kelâm ve felsefe alanlarına aktaran bir tabir haline gelmiş ve ilmî konularda ciddi araştırmalarda bulunarak görüş belirten bütün âlim ve düşünürleri kapsamı içine almıştır. Ayrıca değişik kaynaklarda ehl-i nazar yerine “ehlü’l-kelâm, ehlü’l-bahs ve’n-nazar, ehlü’l-kıyâs, ashâbü’n-nazar” gibi terkipler de kullanılmıştır. Ancak İslâm düşünce tarihi boyunca ehl-i nazar tabirinin geçirdiği anlam değişiklikleri göz önünde bulundurulduğu takdirde, genellikle kıyası şer‘î bir delil ve istinbat metodu olarak benimsemiş fakihler için kullanılan “ehl-i kıyâs” tabiriyle eş anlamlı olmadığı görülür.


BİBLİYOGRAFYA

İbn Kuteybe, Teʾvîlü muḫtelifi’l-ḥadîs̱ (nşr. M. Zührî en-Neccâr), Kahire 1386/1966, s. 51-52, 79, 81-82.

, bk. İndeks, s. 669, 670, 676.

, s. 324-328.

, III, 270-271.

İzmirli İsmail Hakkı, İlm-i Hilâf, İstanbul 1330, s. 40-41, 44.

a.mlf., Muhassalü’l-kelâm ve’l-hikme, İstanbul 1336, s. 65-71.

G. F. Hourani, Islamic Rationalism: The Ethics of ʿAbd al-Jabbār, London 1971, s. 24-25.

Hüsnî Zeyne, el-ʿAḳl ʿinde’l-Muʿtezile, Beyrut 1978, s. 66-70.

“Ehlünnazar”, , IV, 208.

(Ed.), “Ahl al-Naẓar”, , I, 266.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1994 yılında İstanbul’da basılan 10. cildinde, 519 numaralı sayfada yer almıştır.