el-FASL

İbn Hazm’ın (ö. 456/1064) dinler ve mezheplere dair eseri.

Müellif:

Tam adı el-Faṣl fi’l-milel ve’l-ehvâʾ ve’n-niḥal olan eser el-Faṣl (veya el-Fiṣal) diye tanınır. Müellif eserin mukaddimesinde dinler ve mezheplere dair pek çok kitap yazıldığını, fakat bazıları çok hacimli olduğundan güç anlaşıldıklarını, bazıları da muhtasar olduğundan inceledikleri konuları yeterince tahlil edip eleştiremediklerini, kendisinin ise İslâm dışı dinlerin ve İslâm içinde ortaya çıkan mezheplerin görüşlerini belirleyip değerlendirmek amacıyla orta hacimde bir kitap yazdığını söyler.

Allah’ın varlığı ve âlemin hudûsünün kanıtlanması ile başlayan eser yahudiler ve Tevrat, hıristiyanlar ve İncil, İslâmî fırkalar ve bunların belli başlı itikadî meselelere dair görüşlerinin tenkidi konularını ihtiva eder. Eserde konular bazan “fasl”, bazan “bab”, bazan da “el-kelâm fî…” başlığı altında toplanmış, düzenli bir sistem takip edilmemiştir.

İhtiva ettiği konuları dikkate alarak el-Faṣl’ı dört bölümde incelemek mümkündür. Birinci bölüm iki kısımda ele alınabilir. Birinci kısımda hakikatin bilgisine ulaştıran istidlâl metotları üzerinde durulur ve sofistlere ait karşı görüşler eleştirildikten sonra Allah’ın varlığı konusuna geçilir. Burada âlemin öncesiz olduğunu, dolayısıyla bir yaratıcısı bulunmadığını kabul edenlerce hudûs görüşüne yöneltilen itirazlar cevaplandırıldıktan sonra âlemin yaratılmış olduğuna ve yüce bir yaratıcısı bulunduğuna ilişkin çeşitli deliller zikredilir. Tabiatçı filozof Ebû Bekir er-Râzî tarafından ileri sürülen ve nefs, mekân, halâ (boşluk) ve zamanın da Allah gibi ezelî olduğunu savunan teorinin yanı sıra evrenin birden fazla yaratıcısı bulunduğunu iddia eden çeşitli dinî ve felsefî görüşler de tenkit edilir. Bu arada hıristiyanların çeşitli mezheplerince benimsenen ulûhiyyet anlayışlarına temas edilir. Âlemin bütün unsurlarıyla bir anda ve topluca yaratıldığını öne sürenlerin iddiaları cevaplandırılarak bu kısım tamamlanır. İkinci kısımda nübüvveti ve melekleri inkâr eden Brahmanizm’den söz edilerek nübüvvetin lüzumu ve mûcize ile ispatı gibi konular üzerinde durulur, mûcize ile sihir arasındaki farklara temas edilir. Hayvanlara da peygamber gönderildiğine dair görüşün tenkidinden sonra tenâsüh inancının İslâm akaidine aykırı olduğu belirtilir. Şeriatları inkâr eden felsefî görüşlerin reddedilmesinin ardından yahudi, hıristiyan ve Mecûsîler’in bir kısım peygamberleri tasdik edip bir kısmını inkâr etmelerinin yanlışlığı anlatılır.

İkinci bölümde yahudilerin Tevrat adını verip ellerinde dolaştırdıkları kitapta ve İnciller’de açık çelişkilerin bulunduğu belirtilerek bunların tahrife uğramış oldukları sonucuna varılır. Tevrat’ta Hz. Âdem’in hem bir ilâh hem de bir insan olarak gösterilmesi, Hz. Nûh ve çocuklarının yaşları konusunda farklı rakamların verilmesi, Hz. Lût’un kızlarıyla cinsî münasebette bulunduğunun iddia edilmesi, İsrâiloğulları’nın Mısır’da kalış süresiyle ilgili rivayetlerin farklılık arzetmesi, Hz. Hârûn’un İsrâiloğulları’nca tapınılan buzağıyı yapmakla itham edilmesi gibi hususlar Tevrat’ın tahrif edilmiş olduğunu gösteren çelişkili ve yanlış bilgiler arasında zikredilir. Bu bölüm Tevrat’ın nasıl tahrif edildiğini anlatan bir kısımla sona erer.

Üçüncü bölümde İnciller üzerinde durulur. Burada, mevcut İnciller’le Tevrat’ın mukayesesi yapılarak aralarındaki çelişkiler tesbit edilir; kırk üç fasılda incelenen bu çelişkili bilgiler İnciller’in hıristiyan azizlerince yazıldığının delili olarak zikredilir. Yine aynı bölümde hıristiyanların İnciller dışındaki dinî kitaplarında bulunan bilgilerin yanlışlığı, hıristiyanlarca müslümanlara yöneltilen tenkitlerle bunların cevapları, hıristiyanların Şiî rivayetlerine itibar etmeleri ve bunun yanlışlığı, Kur’an’ın tevâtür yoluyla sabit oluşu, mülhidlerin zayıf rivayetlere dayanarak İslâm’a yönelttikleri itirazların reddi, dünyanın küre şeklinde oluşu ve nasların bunu haber verişi, dünyanın sona eriş zamanının bilinemeyeceği gibi konulara yer verilir.

Yaklaşık üç buçuk cilt tutan dördüncü bölümde itikadî İslâm mezhepleri incelenir. Burada Ehl-i sünnet, Eş‘ariyye, Mu‘tezile, Mürcie, Şîa ve Havâric’den oluşan başlıca İslâmî mezhepler arasında doğruya en yakın olan mezhebin Ehl-i sünnet olduğu belirtilerek hak mezhebin görüşleri delillendirilmeye ve diğer mezheplerin görüşleri çürütülmeye çalışılır. Her fırkanın kelâm problemlerinden birine bağlı olarak ortaya çıkışı, Ehl-i sünnet dışındaki mezheplerin, özellikle Şîa’nın İslâm’dan uzaklaşması, Allah’ın birliği ve yaratıklara benzemekten tenzîhi, sıfat kavramının Allah’a atfedilmesinin yanlışlığı, Allah’a mekân nisbeti ve istivâ meselesi, ilâhî isim ve sıfatların mânaları bu bölümde incelenen konulardandır. Daha sonra rü’yetullah, halku’l-Kur’ân, Kur’an’ın i‘câz yönleri, kazâ ve kader, hidâyet-dalâlet, kullara ait fiillerin Allah tarafından yaratılması, ta‘dîl ve tecvîr meselesi, iman-küfür, itaat-isyan, va‘d-vaîd, günahkârlara verilen isimler ve tekfir konularına yer verilerek Ehl-i sünnet’e muhalif görüşler reddedilir. Peygamberlerin ismeti, Hârût ve Mârût’la ilgili bazı rivayetlerin asılsızlığı ve meleklerin günahsızlığı, taklidî imanın geçerliliği, fetret devrinde yaşayanlarla irtidad ettikten sonra tekrar iman edenlerin durumları, âhiret halleri, ba‘se iman etmeyenlerin kâfir oldukları, cennet ve cehennemle ilgili meseleler, imâmet, tafdîl ve ashap arasındaki ihtilâflara ilişkin tartışmalar, çocuklarla kadınların halife olamayacakları hususunda âlimlerin ittifakı, mefdûlün imâmetinin câiz oluşu, hilâfetin geçerliliğinin şartları, emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münkerin şekli, fâsık bir halifenin idaresi altında yapılan ibadetlerin geçerli oluşu gibi hususlara yer verildikten sonra ehl-i bid‘atın küfre götüren veya aklî açıdan muhal olan görüşleri, keramet ve sihir yoluyla varlıkların mahiyetlerini değiştirmenin imkânsızlığı, isimle müsemmânın farklı olduğu, tekvin ile mükevvenin aynı olduğu, mâna ve ahval gibi sıfat teorilerinin eleştirisi, yaratmanın devamlılığı ve Allah’ın evreni her an yaratması, cevher ve arazlara ilişkin hükümler, kümûn-zuhûr ve tevellüd meseleleri, ruhun cisim oluşu, cisimlerin sonsuzca bölünmesinin imkânı ve kelâmcıların atom nazariyesinin reddi, bütün bilgilerin zaruri oluşu ve tekâfüü’l-edillenin reddi gibi konular üzerinde durularak eser tamamlanır.

İtikadî İslâm mezhepleriyle İslâm dışı din ve mezhepleri tasvirci bir metot yerine tenkitçi bir yaklaşımla inceleyen el-Faṣl’ın objektifliği ve orijinalliği konusunda araştırmacılar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. M. Watt ve Sweetman gibi bazı müsteşrikler el-Faṣl’ın objektif ve orijinal bir eser olmadığını ileri sürerken Muhammed Ebû Leylâ ve Israel Friedlaender gibi bazı yazarlar bu iddiayı reddederek âlimlerin çoğunun el-Faṣl’ın objektifliği ve orijinalliği hususunda birleştiğini söylerler. Gerçeğin bilinmesine katkıda bulunacağı düşüncesiyle dinleri ve mezhepleri incelemeden önce epistemoloji ve ontoloji konularına yer verilen el-Faṣl’da, daha önceki benzer kitaplarda bulunmayan İslâm dışı din ve mezheplerin mukayeseli olarak incelenmesi, ayrıca kaynakları arasında bulunan Chrysostum, Atricanus ve Saadiya Gaon’un (veya Saîd b. Yûsuf el-Feyyûmî) eserlerinden doğru iktibaslarda bulunulması, nihayet kutsal kitap metinlerini karşılaştırmada modern hıristiyan bilimcilerinin dikkatini çekerek onlara öncülük yapması, eserin objektifliği ve orijinalliğine ait deliller arasında gösterilebilir. Sistematik bir metot kullanılarak birden fazla tanrıya inanan çeşitli din ve mezheplerin ortak noktalarının belirlenip buna göre tasnifler yapılması ve kelâmcıların özellikle tabiat felsefesinin tenkidine yer verilmesi el-Faṣl’ın dikkat çekici özelliklerindendir.

el-Faṣl’da zikredilen isbât-ı vâcib delillerinin Kemâleddin el-Enbârî’ye ait ed-Dâʿî ile’l-İslâm adlı eserde bazı kelime farklılıklarıyla aynen tekrar edilmesi, eserin daha sonraki âlimlerin başvurduğu önemli bir kaynak olduğunu gösterir. Bununla birlikte eserde, ilâhî sıfatlara dair görüşlerinden dolayı şiddetle eleştirilen Eş‘ariyye’ye yer yer hatalı görüşlerin atfedilmesi, bir iki Eş‘arî âlimine ait kanaatlerin bütün mezhebe teşmil edilmesi, ayrıca zaman, mekân ve nefsin kıdemi meselesi daha önce Ebû Hâtim er-Râzî (ö. 322/933-34) tarafından incelendiği halde (Aʿlâmü’n-nübüvve, s. 10-14) bu konulara ilk defa el-Faṣl’da yer verildiğinin iddia edilmesi, eserin ihtiva ettiği bazı bilgilerin güvenilirliğini zedeleyici mahiyette görülmüştür.

Süleymaniye Kütüphanesi’nde yazma nüshaları bulunan (Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 824; Cârullah Efendi, nr. 1267) el-Faṣl ilk defa Kahire’de yayımlanmış (1317-1320), daha sonra Muhammed İbrâhim Nasîr ve Abdurrahman Umeyre tarafından tahkik edilerek büyük boy beş cilt halinde neşredilmiştir (Cidde 1402/1982).


BİBLİYOGRAFYA

.

Ebû Hâtim er-Râzî, Aʿlâmü’n-nübüvve, Tahran 1397/1967, s. 10-14.

, I, 696.

Kemâleddin el-Enbârî, ed-Dâʿî ile’l-İslâm, Beyrut 1409/1988, s. 212.

Yusuf Şevki Yavuz, İslâm Akaidinin Üç Şahsiyeti, İstanbul 1989, s. 105-108, 111-114, 120.

Muhammed Ebu Laila, “An Introduction to the Life and Work of Ibn Hazm”, , sy. 29 (1985), s. 93-170.

Abdülkādir Mahmûd, “el-Faṣl fi’l-milel ve’l-ehvâʾ ve’n-niḥal”, , VII, 542-561.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 215-216 numaralı sayfalarda yer almıştır.