el-HİDÂYE

Burhâneddin el-Mergīnânî’nin (ö. 593/1197) Hanefî fıkhına dair eseri.

Müellif:

Hanefî fıkhının en tanınmış ve muteber metinlerinden biri olup müellifin, Kudûrî’ye ait el-Muḫtaṣar ile Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’inde mevcut meseleleri bir araya getirmek suretiyle kaleme aldığı Bidâyetü’l-mübtedî adlı eserinin şerhidir. Mergīnânî, Bidâyetü’l-mübtedî’yi önce Kifâyetü’l-müntehî adıyla şerhetmeye başlamış, ancak eser büyük bir hacme ulaşınca okuyucuya bıkkınlık vereceğini ve kullanım zorluğu sebebiyle yeterince faydalı olmayacağını düşünerek el-Hidâye’yi hazırlamıştır. el-Hidâye’de ayrıntılarına girmediği bazı meseleler için de bu şerhe atıflarda bulunmuştur. Eseri on üç yılda yazan müellif rivayete göre bu müddet zarfında devamlı oruç tutmuş ve bunu herkesten gizlemiştir.

el-Hidâye’de el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’in tertibi esas alınmakla birlikte el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr kırk bölüm olduğu halde el-Hidâye’de bölüm sayısı elli altıya çıkmıştır. Konular incelenirken önce el-Muḫtaṣar’da, ardından el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’deki meselelere yer verilmekte, aralarında ihtilâf bulunduğu takdirde el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’den yapılan nakillere işaret edilmektedir. Meseleleri ele alırken önce Ebû Hanîfe’nin, sonra da talebeleri Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’nin görüşünü veren müellif zaman zaman Züfer b. Hüzeyl’in görüşüne de temas etmektedir. Bunların delillerini verirken tercih ettiği görüşün delilini diğerlerine cevap olması için en sona bırakmaktadır. Genellikle Ebû Hanîfe’nin görüşlerini tercih etmekle birlikte İmâmeyn’in görüşüne meylettiği durumlarda yukarıdaki sıra değişmektedir. Her meselede kime ait olursa olsun en son kaydettiği delile uygun olan görüşü benimseyen müellif bu arada muhtemel soru veya itirazlara da cevap vermektedir. Tercih ettiği görüşleri ise bazan “sahih” veya “esah” terimleriyle birbirinden ayırmaktadır. Hasan b. Ziyâd el-Lü’lüî, İbn Semâa, Tahâvî, Cessâs, Kerhî ve Şemsüleimme es-Serahsî gibi Hanefî âlimlerinin de görüşlerine yer verilen eserde ayrıca sık sık İmam Şâfiî ve bazan da Mâlik’in görüşleri delilleriyle birlikte kaydedilmektedir. Eserde Ahmed b. Hanbel’in görüşlerine hiç rastlanmaz. Gerek görüş ve delillerin sıralanışı, gerekse İmam Şâfiî ve Mâlik’in görüşlerinin zikredilmesi konusunda Mergīnânî’nin metodu ile çağdaşı olan Hanefî fakihi Kâsânî’nin Bedâʾiʿu’ṣ-ṣanâʾiʿdeki metodu aynıdır.

Mergīnânî eserinde kendine has bazı tabirler kullanır. Meselâ “el-Kitâb” kelimesiyle Kudûrî’nin el-Muḫtaṣar’ını kastetmiştir. Müellifin zikrettiği mesele hem el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr hem de el-Muḫtaṣar’da mevcutsa söze “kāle” lafzıyla başlar. Hadisleri kaydederken “el-hadîs mahmûl alâ…” tabiriyle muhaddislerin yorumunu, “nahmiluh” lafzıyla kendi yorumunu verir. Daha önce zikrettiği aklî deliller için “li-mâ beyyennâ”, âyetler için “li-mâ televnâ”, hadisler için “li-mâ reveynâ” ve sahâbe kavli için “li’l-eser” tabirlerini kullanır. Zaman zaman da hem haber hem de eser için “li-mâ reveynâ” sözüne yer verir. “el-Fıkh fîhi kezâ” lafzıyla aklî delille sabit hükmü, “an fülân” lafzıyla o şahsın rivayetini, “inde fülân” lafzıyla da ilgili âlimin görüşünü nakleden Mergīnânî kendi görüşlerini yazarken “kāle’l-abdü’z-zaîf” tabirini kullanır. Ancak ölümünden sonra bu ifade talebeleri ve müstensihler tarafından “kāle radıyallāhu anh” veya “kāle rahimehullāh” tabiriyle değiştirilmiştir. “Müellif, kālû” lafzını üzerinde ihtilâf edilen hususlarda kullanmış, “meşâyihunâ” tabiriyle Buhara ve Semerkant civarındaki Mâverâünnehir ulemâsını, “fî diyârinâ” lafzıyla da Mâverâünnehir şehirlerini kastetmiştir (, II, 265-266).

Telifinden itibaren büyük rağbet gören ve medreselerde ders kitabı olarak okutulan el-Hidâye’nin fesahat ve belâgatı müellifin Arap dili ve edebiyatına olan vukufunu göstermektedir. Bundan dolayı İslâmî literatürde Kur’an’dan sonra en fasih kitabın Buhârî’nin Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’i ile el-Hidâye olduğu (Zeylaî, I, 14), ayrıca el-Hidâye’nin Kur’ân-ı Kerîm gibi kendisinden önceki kitapların hükmünü ortadan kaldırdığı (, II, 265; , II, 2032) söylenmiştir. Nüshalarının bolluğu, üzerine yapılan şerh, hâşiye ve ta‘lik gibi çalışmaların çokluğu el-Hidâye’ye verilen önemin bir başka göstergesi olup bu kadar rağbet görmesinin sebebi güvenilirliği, muhtevasının dolgunluğu ve üslûbunun güzelliğidir. Bununla birlikte eserde muhtemelen bir kısmı müstensihlere ait bazı yanlışlara rastlanmakta, Şâfiî ve Mâlik’e atfedilen bazı görüşlerin doğru olmadığı görülmektedir (Leknevî, Müẕeyyiletü’d-dirâye, I, 2-25).

el-Hidâye birçok defa basılmıştır (Kahire 1282, 1326, 1928, 1355, I-II, 1326, 1327, 1371, nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd, I-IV, 1385/1966; Kazan 1888; I-II, Kalküta 1234; I-IV, Kanpûr 1289-1290, Leknevî’nin Müẕeyyiletü’d-dirâye’siyle birlikte, Leknev 1314; Delhi 1306, 1328, 1331). Eser Gulâm Yahyâ Han, Tâceddin Bengālî, Mîr Muhammed Hüseyin ve Şerîatullah Senbelî tarafından Farsça’ya (Kalküta 1807; I-IV, Leknev 1874), bu tercümesi esas alınarak Charles Hamilton tarafından İngilizce’ye (l-IV, The Hedaya or Guide, London 1791, Arapça metniyle birlikte; London 1870, 1957, 1963; Lahore 1870, bazı bölümleri çıkarılarak; Leiden 1977), Hasan Ege (Hidâye Tercemesi, I-III, İstanbul 1982-1984) ve Ahmed Meylânî (el-Hidâye Tercemesi, İstanbul 1991) tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir. Ayrıca Rusça tercümesinin bulunduğu da söylenmektedir (Kavakçı, s. 133).

Şerhleri. el-Hidâye üzerine altmış civarında şerh ve hâşiye yazılmış olup (, II, 2031-2040) bunların en meşhurları şunlardır: 1. el-Kifâye fî şerḥi’l-Hidâye. Habbâzî’nin (ö. 691/1292) şerhi olup değişik isimler altında çok sayıda yazması bulunmaktadır (, XIV, 343). Kâtib Çelebi’nin bildirdiğine göre İbnü’r-Rabve bu kitabı Tekmiletü’l-fevâʾid adını verdiği eserle tamamlamıştır (, II, 2033). 2. en-Nihâye. Siğnâkī tarafından 700 (1301) yılında tamamlanan bu şerh üzerine Cemâleddin el-Konevî’nin Ḫulâṣatü’n-Nihâye adlı bir muhtasarı vardır (her iki eserin yazma nüshaları için bk. , I, 466; Suppl., I, 644). Bu şerhin Selef’in görüşlerini nakletmekle yetindiği gerekçesiyle eleştirildiği ve İtkānî’den yeni bir şerh hazırlaması istendiği belirtilmektedir (, II, 2033). 3. Nihâyetü’l-kifâye li-dirâyeti’l-Hidâye. Tâcüşşerîa Ömer b. Ahmed b. Ubeydullah’a ait olup bir nüshasında yeminle ilgili bölümünün Şâban 673’te (Şubat 1275) tamamlandığına dair bir kayıt bulunduğunu Kâtib Çelebi zikretmektedir (a.g.e., II, 2033). Bu şerhin Süleymaniye (Fâtih, nr. 1993; Hacı Mahmud Efendi, nr. 826; Kadızâde Mehmed, nr. 206; Serez, nr. 821, 822; Süleymaniye, nr. 567; Sâliha Hatun, nr. 78, 79), Millet (Feyzullah Efendi, nr. 902, 903), Murad Molla (nr. 973), Koca Râgıb Paşa (nr. 556), Topkapı Sarayı Müzesi (III. Ahmed, nr. 944) ve İzmir Millî (nr. 444) kütüphanelerinde nüshaları vardır. 4. Miʿrâcü’d-dirâye ilâ şerḥi’l-Hidâye. Kıvâmüddin el-Kâkî’nin 21 Muharrem 745 (4 Haziran 1344) tarihinde tamamladığı eserde diğer üç mezhep imamının görüşlerine de yer verilmiştir (yazma nüshaları için bk. , I, 466; Suppl., I, 644-645). 5. Ġāyetü’l-beyân ve nâdiretü’l-aḳrân fî âḫiri’z-zamân. Emîr Kâtib el-İtkānî’nin yazdığı bu şerh yirmi altı yıllık bir çalışmadan sonra 747’de (1346) tamamlanmıştır (yazmaları için bk. , I, 466; Suppl., I, 645). 6. el-Kifâye fî şerḥi’l-Hidâye. Celâleddin el-Kurlânî’ye (ö. 767/1366) ait olup Alâeddin İbnü’t-Türkmânî’ye (ö. 750/1349) nisbet edilen el-Kifâye adlı el-Hidâye muhtasarıyla karıştırılmamalıdır. Müstakil olarak ve Fetḥu’l-ḳadîr ile birlikte çeşitli baskıları yapılmıştır (Kalküta 1831-1836; Bombay 1279-1280, 1288; Leknev 1876-1881, 1304; Kazan 1304; Kahire 1306, 1319). 7. el-ʿİnâye. Bâbertî tarafından yazılan bu eser Anadolu’da çok meşhur olmuştur. Başta Siğnâkī’nin en-Nihâye’si olmak üzere çeşitli şerhlerden faydalanılarak sade bir dille kaleme alınan, dil, gramer ve fıkıh usulü yönünden tahlillerin yapıldığı, delillerin değerlendirildiği eserde yer yer diğer şerhler tenkit edilmiştir. Eserde diğer mezheplerin görüşlerine temas edildiği gibi Ebû Hanîfe ve talebelerinin ictihad ve delilleri değerlendirilirken sonraki Hanefî âlimlerin tercihlerine de yer verilmiştir. Sâdî Çelebi ve Muhammed b. İbrâhim ed-Dürûrî’ye ait iki hâşiyesi bulunan eserin çeşitli baskıları yapılmıştır (Bulak 1315-1318; I-VIII, Kahire 1356, İbnü’l-Hümâm’ın Fetḥu’l-ḳadîr’i, Sâdî Çelebi’nin hâşiyesi ve Ahmed Şemseddin Kadızâde’nin Fetḥu’l-ḳadîr tekmilesi Netâʾicü’l-efkâr ile birlikte; I-IX, Kahire 1306, 1319, I-IX, Kurlânî’nin el-Kifâye’si, Fetḥu’l-ḳadîr, Sâdî Çelebi hâşiyesi ve Kadızâde tekmilesiyle birlikte; I-X, Kahire 1970, Fetḥu’l-ḳadîr, Sâdî Çelebi hâşiyesi ve Kadızâde tekmilesiyle birlikte; Kalküta 1831, 1837, 1840). 8. el-Binâye fî şerḥi’l-Hidâye. Bedreddin el-Aynî’nin 817-850 (1414-1446) yılları arasında kaleme aldığı eser el-Hidâye’deki kapalı ifadeleri açması, fıkhî konuları derli toplu bir şekilde ele alması ve hadisleri incelemesi bakımından önemlidir. Dört mezhep imamının görüşlerinin anlaşılır bir dille açıklandığı bu şerhte özellikle ahkâm hadisleri geniş bir şekilde izah ve tahriç edilmiştir. Başta el-Hidâye’nin müellifi ve şârihleri olmak üzere Hanefî ulemâsı ile diğer mezheplerin imam ve âlimlerini zaman zaman eleştiren Aynî kendi tercihlerini de belirtir. el-Hidâye’nin en hacimli şerhi olan bu eserin çeşitli baskıları vardır (I-IV, Leknev 1293; I-X, Kahire 1980-1981; I-XII, Beyrut 1990). Kahire baskısı hatalarının çokluğu sebebiyle dikkatle kullanılmalıdır. 9. Fetḥu’l-ḳadîr. İbnü’l-Hümâm’a (ö. 861/1457) ait olup daha çok hadisleri değerlendirmesi ve hükümleri istidlâl tarzı bakımından dikkat çeker. el-Hidâye’nin en geniş hacimli şerhlerinden biridir. Telifine 829 (1426) yılında başlanan ve müellifin vefatıyla eksik kalan eser, “Kitâbü’l-Vekâle”den itibaren Kadızâde Ahmed Şemseddin tarafından Netâʾicü’l-efkâr fî keşfi’r-rumûz ve’l-esrâr adlı eserle tamamlanmıştır. Aynî’nin Müeyyediyye Medresesi’ndeki hadis derslerinde mukarrir olarak bulunan İbnü’l-Hümâm’ın (Sehâvî, VIII, 127) şerhinde hocası gibi daha çok hadis tahlillerine ağırlık vermesi bir tesadüf olmamalıdır. Bu iki eserde birbirine yapılan atıflara rastlanmaması her ikisinin de aynı dönemde kaleme alınmasıyla izah edilebilir. Fetḥu’l-ḳadîr’in birçok baskısı yapılmıştır (Bulak 1318; I-III, Leknev 1292, Kadızâde’nin tekmilesi Netâʾicü’l-efkâr ile; Bulak 1315-1318; I-VIII, Kahire 1356, Kadızâde’nin tekmilesi, Bâbertî’nin şerhi ve Sâdî Çelebi’nin hâşiyesiyle; I-IX, Kahire 1306, 1319, Kadızâde, Kurlânî, Bâbertî ve Sâdî Çelebi’nin eserleriyle; I-X, Kahire 1970, Kadızâde, Bâbertî ve Sâdî Çelebi’nin eserleriyle).

Tâcüşşerîa’nın, torunu Sadrüşşerîa için el-Hidâye’den seçmelerle telif ettiği, kısaca el-Viḳāye adıyla tanınan Viḳāyetü’r-rivâye fî mesâʾili’l-Hidâye, Hanefî mezhebinde “mütûn-i erbaa” diye bilinen dört muteber kaynaktan biridir. Eser, Sadrüşşerîa’nın kendi lakabıyla şöhret bulan Şerḥu’l-Viḳāye’si (Leknev 1872-1873, 1883; Dehli 1888, 1889; Kahire 1318) başta olmak üzere pek çok şerh ve hâşiye çalışmasına konu olmuştur (, I, 468; Suppl., I, 646-647). el-Hidâye’nin yine Sadrüşşerîa tarafından en-Nuḳāye adıyla yapılan muhtasarına da (Kalküta 1858; Leknev 1873, 1888, 1889; Lahor 1314, 1323, 1326; Kahire 1218) çeşitli şerhler yazılmıştır.

Bazı âlimlerin el-Hidâye’de zayıf hadislerle istidlâl edildiğini ileri sürmeleri üzerine eserdeki hadislerin tahrîci için muhtelif çalışmalar yapılmıştır ki bunlardan en önemlisi Cemâleddin ez-Zeylaî’nin Naṣbü’r-râye fî eḥâdîs̱i’l-Hidâye’sidir (I-IV, Leknev 1301; Kahire 1357, 1393; sonunda Zeynüddin İbn Kutluboğa’nın Münyetü’l-elmaʿî fîmâ fâte min taḫrîci eḥâdîs̱i’l-Hidâye li’z-Zeylaʿî [nşr. M. Zâhid el-Kevserî, Kahire 1369] adlı hâşiyesi olarak). Bu eserde, el-Hidâye’nin tertibine uyularak her babda geçen hadisler kaynakları zikredilip sıhhat dereceleri bakımından değerlendirilmekte, kaynağı bulunamayanlar ise ayrıca belirtilmektedir. Daha sonraki dönemlerde el-Hidâye’yi şerheden âlimler Naṣbü’r-râye’den büyük ölçüde faydalanmışlardır. İbn Hacer el-Askalânî ed-Dirâye fî taḫrîci eḥâdîs̱i’l-Hidâye adıyla ihtisar ettiği bu kitaptan (Delhi 1299; Leknev 1301; Kahire 1384), başta Taḫrîcü eḥâdîs̱i Şerḥi’l-Vecîz’i olmak üzere çeşitli eserlere yaptığı hadis tahrîclerinde de istifade etmiştir. Bu konudaki diğer bir çalışma da Alâeddin İbnü’t-Türkmânî’nin Taḫrîcü eḥâdîs̱i’l-Hidâye’sidir (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 261). Kâtib Çelebi bu eseri el-Kifâye fî maʿrifeti eḥâdîs̱i’l-Hidâye adıyla kaydetmektedir (, II, 2035).

el-Hidâye’nin metni olan Bidâyetü’l-mübtedî, Ebû Bekir b. Ali el-Hâmilî tarafından en-Naẓmü’l-mens̱ûr (Dürrü’l-mühtedî ve ẓuhrü’l-muḳtedî) adıyla manzum hale getirilmiş, Ebû Bekir el-Haddâd da bu manzumeyi Sirâcü’ẓ-ẓalâm ve bedrü’t-tamâm adıyla şerhetmiştir (el-Hidâye üzerine yapılan muhtelif çalışmalar ve bunların yazma nüshaları için bk. , II, 2032-2040; , I, 466-469; Suppl., I, 644-649).


BİBLİYOGRAFYA

Mergīnânî, el-Hidâye (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), I-IV, Kahire 1385/1966.

Zeylaî, Naṣbü’r-râye, Kahire 1393/1973, mukaddime, I, 14-16.

, VIII, 127.

, II, 264-270.

a.mlf., , I, 724-734.

, II, 2031-2040.

, I, 38.

, s. 141-142.

a.mlf., Müẕeyyiletü’d-dirâye li-muḳaddimeti’l-Hidâye (Mergīnânî, el-Hidâye içinde), Leknev 1314, I, 2-25.

M. Seyyid Bey, Usûl-i Fıkıh, İstanbul 1333, I, 59.

G. Pfannmüller, Handbuch der Islam-Literatur, Berlin-Leipzig 1923, s. 241.

, II, 1739-1740.

, I, 466-469; Suppl., I, 644-649.

, I, 142.

A. G. Ellis, Catalogue of Arabic Books in the British Museum, London 1967, I, 227-229.

Yusuf Ziya Kavakcı, XI ve XII. Asırlarda Karahanlılar Devrinde Māvarā’ al-Nahr İslâm Hukukçuları, Ankara 1976, s. 133.

J. Schacht, İslâm Hukukuna Giriş (trc. Mehmet Dağ – Abdülkadir Şener), Ankara 1977, s. 289.

Abdülvehhâb İbrâhim Ebû Süleyman, Kitâbetü’l-baḥs̱i’l-ʿilmî, Cidde 1403/1983, s. 338-342.

, s. 353-354, 362.

Osman Keskioğlu, Fıkıh Tarihi ve İslâm Hukuku, Ankara 1984, s. 104-105.

Sâlih Yûsuf Ma‘tûk, Bedrüddîn el-ʿAynî ve es̱eruhû fî ʿilmi’l-ḥadîs̱, Beyrut 1407/1987, s. 94.

Ahmet Özel, Hanefi Fıkıh Âlimleri, Ankara 1990, s. 57-58, 95-97.

Hüseyin Kayapınar, “Merğinânî ve Eseri Hidâye”, Diyanet Dergisi, XXII/2, Ankara 1986, s. 30-41.

Heffening, “Merginânî”, , VII, 761, 762.

Mahmud Rıdvanoğlu, “Habbâzî”, , XIV, 343.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 17. cildinde, 471-473 numaralı sayfalarda yer almıştır.