EMÎR KÜLÂL

(ö. 772/1370)

Nakşibendiyye tarikatının kurucusu Bahâeddin Nakşibend’in mürşidi.

Müellif:

683 (1284) yılında Buhara’nın Sûhârî köyünde doğdu. Bütün hayatını orada ve Buhara’nın diğer bazı köylerinde geçirdi; dolayısıyla onun, Hâcegân’ın “sefer der-vatan” prensibine sadık kaldığı söylenebilir. Babasının adı Emîr Hamza olup kendisinin asıl adı bilinmemektedir. “Emîr” lakabı Hz. Peygamber’in neslinden olduğuna, Buhara’nın Farsça (veya Tacikçe) lehçesinde “çömlekçi” mânasına gelen “Külâl” kelimesi ise mesleğine işaret eder.

Emîr Külâl gençliğinde, Buharalılar’ın güreşi bid‘at saymalarına, özellikle kendisi gibi bir seyyide yakıştıramamalarına rağmen güreşmeyi çok seviyordu. Rivayete göre bir gün Râmîten köyünde güreşirken Hâcegân silsilesi büyüklerinden Muhammed Baba Semmâsî’nin yolu oraya düşmüş ve güreşçileri uzun uzun seyrederken maiyetindekilerden birinin bu duruma hayret ettiğini sezince, “Bu güreş alanında sohbeti bir hayli insanı kemale erdirecek biri var, ben onu seyrediyor ve onu avlamak istiyorum” demiş, bir müddet gözlerini Emîr Külâl’e dikmiş, sonra da yoluna devam etmiştir. Bunun üzerine Emîr Külâl derhal güreşi bırakıp şeyhi evine kadar takip etmiş ve Semmâsî onu mânevî evlât olarak kabul etmiş, kendisine tarikat âdâbını öğretmiştir. Bu olaydan sonra Emîr Külâl yirmi yıl kadar Semmâsî’nin halkasına devam etti. Şeyhinin yanına gitmek için her pazartesi ve perşembe günü Sûhârî köyü ile Semmâs köyü arasındaki mesafeyi zikir yaparak katederdi. Onun mânevî yetiştiricileri arasında, o dönemde Hâcegân’la içiçe bulunan Yesevî tarikatından Seyyid Ata’yı da zikretmek gerekir.

Kemale ulaştıktan sonra Emîr Külâl, Semmâsî’nin daha bebekken mânevî evlât olarak kabul ettiği Bahâeddin Nakşibend’in tasavvufî terbiyesiyle görevlendirildi. Mevcut kaynaklardan bu terbiyenin merhalelerini takip etmek pek mümkün değildir. Ancak Fahreddin Ali’nin kaydettiğine göre bu vazifeyle görevlendirildikten bir süre sonra Emîr Külâl, Sûhârî’de yapılan bir camiye tuğla taşımakta olan Hâce Bahâeddin’i çağırıp, “Ruhaniyetinin kuşu beşeriyet yumurtasından çıktı” diyerek ona sülûkünü tamamladığını bildirmiştir (, s. 80). Hâce Bahâeddin, Emîr Külâl’in halkasından ayrıldıktan sonra başka şeyhlerden de faydalanmış olmakla birlikte Emîr Külâl onun ilk ve en önemli mürşididir. Nitekim Abdurrahman-ı Câmî, Bahâeddin’in “nisbet-i sohbet taallüm-i âdâb-ı sülûk ve telkîn-i zikri”nin Semmâsî’den olduğunu vurgular (Lâmiî, s. 415).

Hâcegân’ın mânevî atası olan Yûsuf el-Hemedânî’nin (ö. 535/1140) başlattığı bir geleneğe uyan Emîr Külâl dört halife tayin etti. Bunlar ikinci oğlu Emîr Hamza ile Mevlânâ Ârif Dikgerânî, Şeyh Yâdigâr Künsürûnî, Şeyh Cemâleddin Dihestânî’dir. Emîr Külâl’in en büyük oğlu Emîr Burhan’ın mânevî terbiyesiyle görevlendirilmekle bir nevi öncülük kazanan Bahâeddin Nakşibend’in onun halifeleri arasında yer almaması dikkat çekicidir. Emîr Külâl’in Emîr Şah ve Emîr Ömer adlarında iki oğlu daha vardı. İlk iki halifesi de mürid yetiştirdiğine göre Hâcegân silsilesinin bu kolunun Nakşibendîlik’le yan yana bir iki nesil devam ettikten sonra aynı tarikatla birleştiği anlaşılmaktadır.

Emîr Külâl’in Timur’un mürşidi olduğu veya ona müsbet baktığı yolundaki rivayetler sağlam bir kaynaktan gelmeyip sadece Timur’a atfedilen sıhhati şüpheli hâtıralara (Tūzūkât-i Timūrī, s. 32) dayanmaktadır. Torununun oğlu Mevlânâ Şehâbeddin, Emîr Külâl’in Timur için dua etmekten çekindiğini ve onu Semerkant’ta ziyaret etmeyi reddettiğini söyler (Menâkıb-ı Emîr Külâl-i Sûhârî, vr. 29b-31a). Bazı araştırmacılar, bir müddet Timur’un yanında kalan ve daha sonra Şehr-i Sebz’de vefat edip oraya defnedilen Şemseddin Külâl’in Emîr Külâl ile aynı kişi olduğunu sanmışlardır. Bu hataya düşenlerden biri de meşhur Rus şarkiyatçısı Barthold’dur (Socineniya, II/2, s. 426). Öte yandan Ni‘metullāhiyye tarikatının kurucusu Şah Ni‘metullāh-ı Velî’nin (ö. 834/1431) menâkıbnâmesinde ifade edildiğine göre bu zat, Emîr Külâl’in Timur nezdindeki bir teşebbüsü sonucu Mâverâünnehir’den sürülmüştür (Aubin, s. 12-15). Ancak başka kaynaklarda teyit edilmeyen bu iddiayı ihtiyatla karşılamak gerekir.

Emîr Külâl 8 Cemâziyelevvel 772 (28 Kasım 1370) tarihinde doğduğu köyde vefat etti ve orada defnedildi. Türbesi kısa zamanda ziyaretgâh haline geldi. Orada türbedarlık yapan soyu kurulan vakıflardan sağlanan gelirler, yapılan bağışlar ve hediyelerle geçindiler. Zamanla köyün asıl adı unutularak Mîr Külâl diye tanınmaya başlandı (Sadreddin Aynî, s. 1049).

Bursa evliyalarından Emîr Sultan’ın (ö. 833/1429) Emîr Külâl’in oğlu olduğu yolundaki rivayetler tamamen asılsızdır. Nitekim kaynaklarda Emîr Sultan’ın babasının Hâcegân’a değil Nurbahşiyye tarikatına mensup gösterilmiş olması da bu rivayetlerin asılsız olduğunu göstermektedir.


BİBLİYOGRAFYA

Ebü’l-Hasan Muhammed Bâkır b. Muhammed Ali, Maḳāmât-ı Şâh-ı Naḳşibend, Buhara 1327, s. 8-9.

Tuzūkāt-i Timūrī (nşr. M. Davy), Oxford 1783, s. 32.

Salâh b. Mübârek el-Buhârî, Enîsü’ṭ-ṭâlibîn, Oxford Bodleian Library, nr. Persian e 37, vr. 4a, 51a-51b.

Câmî, Nefeḥât (nşr. Mahmûd Âbidî), Tahran 1370 hş., s. 387-388.

, s. 415-416.

Safî, Reşeḥât, Taşkent 1329, s. 43-47.

, s. 64-66, 80.

Muhammed b. Hüseyin el-Kazvînî, Silsilenâme-i Hâcegân-ı Naḳşibendiyye, Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1381, vr. 11a-12a.

Mevlânâ Şehâbeddin, Menâkıb-ı Emîr Külâl-i Sûhârî, Tavşanlı Zeytinoğlu Ktp., nr. 169.

Gulâm Server-i Lâhûrî, Ḫazînetü’l-evliyâʾ, Leknev 1873, I, 546-548.

Mehmed Şemseddin, Yâdigâr-ı Şemsî, Bursa 1327, s. 4.

Sadreddin Aynî, Vospominaniya, Moscow 1960, s. 1049.

V. Barthold, “O Pogrebenii Timura”, Socineniya, Moscov 1964, II/2, s. 426.

J. Aubin, Matériaux pour la biographie de Shah Ni’matullah Wali Kirmani, Tahran-Paris 1983.

Hamid Algar, “A Brief History of the Naqshbandi Order”, Naqshbandis (ed. M. Gaborieau v.dğr.), İstanbul-Paris 1990, s. 10-11.

a.mlf., “Political Aspects of Naqshbandi History”, a.e., s. 124-125.

J. Paul, Die Politische und soziale Bedeutung der Naqšbandiyya in Mittelasien im 15. Jahrhundert, Berlin-New York 1991, s. 9, 19, 21, 43, 44, 54, 65, 85, 239, 241.

a.mlf., “Scheiche und Herrscher im Khanat Čaġatay”, , LXVII/2 (1990), s. 291-294.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 11. cildinde, 137-138 numaralı sayfalarda yer almıştır.