es-SÂHİBÎ

İbn Fâris’in (ö. 395/1004) Arapça’da fıkhü’l-lugaya dair ilk çalışma olan eseri.

Müellif:

Tam adı eṣ-Ṣâḥibî fî fıḳhi’l-luġa ve süneni’l-ʿArab fî kelâmihâ’dır. Müellifin olgunluk döneminde yazılan eser (382/992) Büveyhî Veziri Sâhib b. Abbâd adına kaleme alındığı için bu şekilde isimlendirilmiştir. Eser kısa bir girişle irili ufaklı 132 babdan oluşur. İbn Fâris mukaddimede, fıkıh ve usûl-i fıkıh ilminden esinlenerek Arap dil biliminin pratiğini ve fer‘î meselelerini ele alan bir lugat ilmi bulunduğu gibi konunun ilkeleri ve nazariyesini (usul) inceleyen bir fıkhü’l-luga ilminin de (lengüistik) olması gerektiğini belirtir. Ona göre Arapça’nın fürûu isim ve sıfatlardan ibaretken usulü dilin konusu, tarihi, menşei, nahvi, sarfı, belâgat ve şiir bilgisi, hakikat-mecaz ile Araplar’ın hitap ve ifade tarzları gibi hususları kapsar. Fer‘î meselelerdeki bilgi eksikliği fazla önemli olmadığı halde esası ve ilkeleri ilgilendiren konuların bilinmemesi büyük hatalara yol açar. Özellikle Kur’an ve hadisle uğraşanların esasa taalluk eden şeylere vâkıf olmaması bu kaynakların doğru anlaşılmasını engeller. İbn Fâris’in bu açıklamasından ve kitapta zikrettiği âyet, hadis ve şiir kanıtlarından onun eserini Kur’an ve hadis dilinin anlaşılmasına yardımcı olmak amacıyla yazdığı anlaşılmaktadır.

Mukaddimeden sonra Arap dilinin menşeinin Allah’ın bildirmesine mi (tevkīfî), yoksa insanların kendi aralarında anlaşmasına mı (ıstılahî) dayandığı, Arap yazısı, Arapça’nın dillerin en üstünü ve en zengini olduğu, lehçe farklarının sebepleri, Kureyş dilinin en fasih lehçe kabul edilmesi, Kur’an’da yabancı kelimelerin bulunup bulunmadığı, Kur’an tefsirinde Arap dilinden şâhid getirme, ilim ve fetva ehlinin Arapça’yı bilme ihtiyacı, Arap dilinde kıyas ve iştikak, lugavî ve şer‘î mâna, önceden var olan ve İslâm’da devam eden isimler, İslâm ile doğan isimler ve lafızlar, isim yerine kullanılan lakaplar, mücâveret ve sebep ilgisiyle oluşan (mecazi) isimler, aslî / kıyasî anlam, fer‘î anlam (tek anlamlı, çok anlamlı, eş anlamlı, karşıt anlamlı isimler), en az iki sıfatın birleşmesiyle meydana gelen isimler, isimlere mübalağa, teşvih ve takbih anlamı katmak için zâit harf ekleme gibi lengüistik ve filolojik meseleler örnekleriyle anlatılmıştır. Ardından harfler konusunu ele alan İbn Fâris, aslî-fer‘î (mütevellid) harfler, Araplar’a özgü harfler ve harf-i ta‘rifin anlamlarından sonra alfabe harflerini tek tek inceleyip asıl-ziyade, ibdâl ve mahreç durumlarını ve hurûf-ı mukattaa hakkındaki görüşleri açıklamıştır. Daha sonra “Mâna Harfleri / Edatlar” başlığı altında doksan edatın anlamı alfabetik sıraya göre verilmiş; dil, edebiyat, meânî, beyân, bedî‘, dil bilimi, filoloji ve üslûp çeşitleriyle ilgili dağınık meseleler zengin Kur’an tanıklarıyla açıklanmıştır. “Kelâmın Mânaları”nda haber, istihbâr, istifhâm, emir ve çeşitleri, iğrâ-ḥas̱s̱, temennî, taaccüb üslûpları ele alınmış, ardından müzekker hitabın iki cinsi de kapsaması, tekil-ikil-çoğulun birbirinin yerine kullanılması; kelimelerde hareke, i‘rab ve sarf kalıplarına göre anlam değişmesi; mâna, tefsir ve te’vilin etimolojileri ve farkları; mutlak-mukayyed hitap, iki vasıflı şeyin bir vasfına göre hüküm verilmesi, hakikat-mecaz, tek, çok ve yakın anlamlı lafızlar; kalb, ibdâl, istiare, hazif, umum-husus, fiilin gayri hakiki fâile izâfesi, iltifat üslûbu, mâzi, hal ve istikbalin birbiri yerine kullanılması; fiil, sülâsî masdar ve sıfat kalıplarının anlamları, hem lâzım hem müteaddî olan fiiller, vezin zaruretiyle kelimeye harf ekleme ve harf düşürme gibi konular kısaca işlenmiştir. Ayrıca “Kur’an’daki Bazı Nazım Şekilleri” başlığı altında diğer âyetlerde anlatılan hususların kısa değinmelerle hatırlatılması (iktisâs), birinin beyanı imiş gibi gelen sözün iki ayrı kāile veya muhataba ait olması zengin tanıklarla açıklanmıştır. Daha sonra bir şeyin kendine ve sıfatına izâfeti, ittisâl izâfeti, masdarın mef‘ûlüne izâfeti, leff ü neşr, takdim-tehir, i‘tiraz (parantez cümlesi), îmâ, cansız ve akılsıza akıllı muamelesi, cüzü anıp bütünü kastetme (mecaz), tekili olmayan ikil ve çoğullar, kelimeyi alay için zıt anlamında kullanma (istiâre-i tehekkümiyye), tafdîl kastedilmeyen ism-i tafdîl lafızları, tam gerçekleşmeyen eylem ve sıfatın yokmuş gibi ifade edilmesi, medh bimâ yüşbihü’z-zemm, ifrat, zımnında ispat olan nefy, iştirak, naht, işbâ‘ ve tekit, fiili olmayan sıfatlar, fiil yerine sıfatla ihbarın daha güçlü anlatım olduğu gibi ilginç konular ele alınmıştır. Eserine şiir konusuyla son veren İbn Fâris şiirin tanımından sonra Kur’an’ın şiir olmadığı, Hz. Peygamber’e şairliğin yakışmama sebepleri, şiirin Arap’ın divanı (bilgi ve kültür arşivi) sayıldığı gibi meselelere değinmiştir.

eṣ-Ṣâḥibî’nin geniş yelpazesi, İbn Fâris’in fıkhü’l-luga tabiriyle günümüzde bu ilim dalının sahasına giren meselelerin tamamını kapsam içine aldığını göstermektedir. Eserde konuların çok ve dağınık olması, babların diziminde çok defa mantıkî bir bağın görülmemesinin sebebi söz konusu ilmin henüz teşekkül devresinde bulunmasıdır. Gramer ve belâgata, özellikle Kur’an ve hadisin anlaşılmasına dair verilen bilgiler son derece sağlam ve dil mantığına uygun olmakla birlikte dillerin menşei, en zengin dilin hangisi olduğu, Arapça’nın diğer dillerle mukayesesi gibi hususlarla ilgili bilgiler sübjektif olup dönemin zihniyetini yansıtmaktadır. İbn Fâris, kitabını önceki âlimlerin eserlerinde dağınık haldeki bilgileri bir araya getirmek, tafsilâtlı olanı ihtisar etmek, muhtasarı açıklamak, müşkil olanı izah etmek suretiyle meydana getirdiğini belirtmiş, hiçbir eser adı zikretmeden sadece eski müelliflerin isimlerine atıfta bulunarak zengin rivayet ve alıntılara yer vermiş, naklettiği görüşlerin çok defa tartışmasını da yapmıştır.

Ebû Mansûr es-Seâlibî, Fıḳhü’l-luġa adlı kitabında isim ve içerik olarak eṣ-Ṣâḥibî’den yararlanmış, daha sonra gelen âlimler de filoloji ve lengüistiğe dair teliflerinde genellikle “fıkhü’l-luga” başlığını kullanmışlardır. Kitap ayrıca İbn Cinnî’nin el-Ḫaṣâʾiṣ’i ve Süyûtî’nin el-Müzhir fî ʿulûmi’l-luġa’sı gibi klasik dönem eserlerinin temel kaynaklarından biri olmuştur. Süyûtî, kitabına eṣ-Ṣâḥibî’nin mukaddimesini aktardığı gibi bölümlerinden birçoğunu da aynen nakletmiştir. Eser günümüzde de modern filoloji ve lengüistik çalışmalarında başvurulan kaynakların başında gelmektedir. Ferîd Muhammed Bedevî en-Niklâvî, el-Mesâʾilü’l-belâġıyye fî Kitâbi’ṣ-Ṣâḥibî li’bn Fâris adıyla bir monografi yazmış (Kahire 1987), Münîre Fâûr da “el-İstifhâmü’l-mecâzî fî Kitâbi’ṣ-Ṣâḥibî li’bn Fâris” başlıklı bir makale yayımlamıştır (et-Türâs̱ü’l-ʿArabî, XXVI/101 [Dımaşk 1427/2006], s. 75-95).

Beyazıt (Veliyyüddin Efendi, nr. 3129, müellif nüshası), Süleymaniye (Ayasofya, nr. 4715) ve Sivas Rızâ Bey (nr. 206, 851) kütüphanelerinde yazma nüshaları bulunan eser ilk defa Muhibbüddin el-Hatîb ve Abdülfettâh el-Katlân tarafından yayımlanmış (Kahire 1328/1910), daha sonra Mustafa eş-Şüveymî, Süleymaniye ve Beyazıt kütüphanelerindeki nüshalara dayanarak eserin ilmî neşrini gerçekleştirmiştir (Beyrut 1382/1963). Kitap ayrıca Seyyid Ahmed Sakr (Kahire 1977), Ömer Fârûk et-Tabbâ‘ (Beyrut 1414/1993) ve Ahmed Hasan Besec (Beyrut 1418/1997) tarafından neşredilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA
İbn Fâris, eṣ-Ṣâḥibî (nşr. Muhibbüddin el-Hatîb – Abdülfettâh el-Katlân), Kahire 1328/1910, neşredenlerin girişi, s. a-k; a.e. (nşr. Mustafa eş-Şüveymî), Beyrut 1382/1963, neşredenin girişi, s. 17-20; a.e. (nşr. Seyyid Ahmed Sakr), Kahire 1977, yayınevinin girişi, s. c-h; a.e. (nşr. Ahmed Hasan Besec), Beyrut 1418/1997, neşredenin girişi, s. 8-9; Zekî Mübârek, en-Nes̱rü’l-fennî fi’l-ḳarni’r-râbiʿ, Beyrut, ts., II, 44-57; Sezgin, GAS, VIII, 211; a.e. (Ar.), VIII, 384; Brockelmann, GAL (Ar.), II, 266; Abdüh er-Râcihî, Fıḳhü’l-luġa fî kütübi’l-ʿArabiyye, Beyrut, ts. (Dârü’n-nehdati’l-Arabiyye), s. 42-47; M. Ahmed Ebü’l-Ferec, Muḳaddime li-dirâseti fıḳhi’l-luġa, Beyrut, ts., s. 36-49; Emîl Bedî‘ Ya‘kūb, Fıḳhü’l-luġati’l-ʿArabiyye ve ḫaṣâʾiṣuhâ, Beyrut 1986, s. 40-43; Ramazan Abdüttevvâb, Fuṣûl fî fıḳhi’l-luġati’l-ʿArabiyye, Kahire 1420/1999, s. 13-15; M. Es‘ad en-Nâdirî, Fıḳhü’l-luġa menâhilühû ve mesâʾilüh, Beyrut 1425/2005, s. 41-50; A. Roman, “L’origine et l’organisation de langue arabe d’après le Ṣāḥibī d’ibn Fāris”, Arabica, XXXV/1, Leiden 1988, s. 1-17; Abdülazîz Abdülkerîm et-Tüveycirî, “eṣ-Ṣâḥibî fî fıḳhi’l-luġa ve süneni’l-ʿArab fî kelâmihâ li-Aḥmed b. Fâris”, ed-Dirʿiyye, sy. 29, Riyad 1426/2005, s. 189-242.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2008 yılında İstanbul’da basılan 35. cildinde, 521-522 numaralı sayfalarda yer almıştır.