EŞREFÎ

Memlükler tarafından Mısır’da basılan ve daha sonra diğer İslâm devletlerinde de basılıp kullanılan altın sikke.

Müellif:

Memlükler’den başka Irak, Suriye, İran, Hindistan ve Anadolu’da birçok beylik ve hânedan tarafından kullanılan eşrefînin adı ve menşei, el-Melikü’l-Eşref Barsbay (1422-1438) tarafından darbedilmesine veya genel olarak “el-eşref” unvanını taşıyan sultanların ortak sikkesi olmasına dayandırılır. Bu isim altında ilk altın paranın 810’da (1407-1408) basıldığı bilinmektedir. İlk sikkeler 3,45 gram ağırlığında olup Venedik dukası ile Floransa florinine tekabül etmekteydi. Dinardan kolayca ayırt edilebilen eşrefî, kısa sürede Mısır’la siyasî ve ticarî bağı olan İslâm ülkelerinde yayıldı. Bilhassa Suriye ve Irak bölgeleriyle Doğu Anadolu’da bulunan devlet ve hânedanlar tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Ancak bunların ağırlık ve ayarında bazı farklılıklar vardı. Karakoyunlu Devleti’nde 3,9 gramlık, Akkoyunlu Devleti’nde 3,4 gramlık eşrefîler kullanılmıştır. Şah I. İsmâil döneminde (1501-1524) İran sahasında 3,52 gramlık eşrefîler kestirilmiş, yine aynı standartta çeyrek eşrefîler de bastırılmıştır. Özellikle XVII. yüzyıldan XVIII. yüzyıl ortalarına kadar eşrefî İran’da en tanınmış altın sikke durumundaydı. I. Abbas’a ait Abbâsî sikkeleri ondan sonra geliyordu. Nâdir Şah 1737’de yeni bir altın para darbettirdiğinde buna “mühr-i eşrefî” adı verilmişti. Yüzyılın ikinci yarısında ayrıca çeyrek mühr-i eşrefîler de kesildi. Zend hânedanının kurucusu Kerim Han zamanında (1750-1779) eşrefî darbı sürdü. Bu dönemde basılan eşrefîlere “eşrefî-i Kerîm Hânî” veya sadece eşrefî deniliyordu. 1768’de basılan mühr-i eşrefî ile Feth Ali Şah zamanında 1830-1834’te basılan eşrefîler tümen (tuman) değerindeydi ve 10.000 gümüş dinara tekabül ediyordu. Duka altını kıymetinde eşrefîler XVI. yüzyılda Hürmüz Boğazı’nı kontrol eden Portekizliler tarafından da darbedilmiş, buranın Safevî hâkimiyetine geçmesinden sonra (1622) Hürmüz eşrefîleri (sarafino, serafin) kullanımdan kaldırılmıştır.

Hindistan’da Bâbürlüler döneminde eşrefî veya “şerîfî” denilen bir altın sikkenin kullanıldığı bilinmektedir. Bâbür’ün eserinde eşrefî adına altın sikke olarak rastlanmaktadır (Vekāyi‘, II, 285, 294). Muhtemelen Mısır ve İran ile olan ticarî münasebet ve XVI. yüzyıl başlarından itibaren denizlerdeki baharat ticaretini kontrolleri altında tutan Portekizliler’in aynı ad altında para bastırmaları eşrefînin bu ülkede yayılmasına yol açmıştır.

Osmanlı Devleti’nde Mısır eşrefîlerinin II. Murad (1421-1451) ve Fâtih Sultan Mehmed (1451-1481) dönemlerinde kullanıldığı bilinmektedir. 1476’dan sonra hazinenin altın mevcudu içinde eşrefîler, % 13,66 ile Avrupa menşeli ve ifrencî altınının ardından ikinci sırayı alıyordu. II. Bayezid döneminde (1481-1512) muhtemelen iki devlet arasındaki münasebetlerin bozuk olmasının da rolü ile hazine mevcudu içinde eşrefî altın miktarı oldukça azaldı (% 4,24). Ancak Mısır’ın fethinden sonra miktar biraz daha yükseldi ve % 9,22’yi buldu. Yavuz Sultan Selim’in “sultânî” denilen altın parası Mısır’da eşrefî olarak da anılmaya başlandı. Böylece eşrefîler artık bir Osmanlı parası niteliği kazanmış oldu. Hazine mevcudu dışında Osmanlı piyasasında da yine Fâtih Sultan Mehmed devrinden itibaren eşrefî altının geçerli olup ticarî faaliyette kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Bursa sicillerinde XV. yüzyıla ait miras taksimiyle ilgili kayıtlar incelendiğinde, özellikle 1487-1488 yılından itibaren miras malı arasında eşrefî altınların payının giderek arttığı görülür. Bu sırada % 23,35 olan miktar 1510-1512’de % 52,05, 1513’te % 46,79 olmuştu (Sahillioğlu, s. 7). Ayrıca önceleri Memlük nüfuzunun hâkim olduğu bölgelerin sancak kanunnâmelerinde para birimi olarak yine Memlük eşrefîleri üzerinden hesaplamalar yer alır. Yavuz Sultan Selim dönemine ait 1518 tarihli Urfa Kanunnâmesi’nde, Akkoyunlu kanunu uyarınca her deve yükü kumaştan iki Kayıtbay eşrefîsi veya 100 Osmanlı akçesi alınacağı kayıtlıdır. Buna göre eşrefî altını 50 akçeye tekabül etmekteydi. Kanûnî Sultan Süleyman devrine ait Mısır Kanunnâmesi’nde de sık sık eşrefî altını tabiri geçer. Kanunnâmedeki bilgilere göre, Osmanlı idaresinin kurulduğu ilk yıllarda Hayır Bey’in valiliği sırasında eşrefî altının değeri konusunda birtakım meseleler ortaya çıkmıştır. Mısır eşrefîsi 25 para yani 50 Osmanlı akçesi olduğu halde Hayır Bey zamanında basılan akçelerle değeri 12,5 paraya (25 akçe) inmiş ve mukātaa hesaplamaları bu rayiç üzerinden yapılınca şikâyetler başlamıştır. İbrâhim Paşa’nın Mısır ıslahatı sırasında yeniden eski rayicine döndürülerek eşrefînin değeri arttırılmış ve 50 akçe olmuştur (Barkan, s. 372-373). Bu durum muhtemelen Yavuz Sultan Selim’in para siyasetiyle yakından ilgili olup eşrefî altının değerinin düşük tutularak piyasadan çekilmesi ve yeni bir para rejiminin yerleşmesi amacına yöneliktir. Ancak Kanûnî döneminde bu tür uygulamalara son verildiği anlaşılmaktadır.

Eşrefîlerin darbı XVI. yüzyılın ikinci yarısında da sürdü; II. Selim’in İstanbul’da eşrefî altını bastırdığı, ayrıca II. Mustafa zamanında (1695-1703) cedîd eşrefî adıyla yeni bir altın sikke kestirildiği bilinmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, II, 285, 294.

Süleyman Sûdî, Usûl-i Meskûkât-ı Osmâniyye ve Ecnebiyye, İstanbul 1311, tür.yer.

, s. 152, 154, 156, 222, 359, 372-373.

Nuri Pere, Osmanlılarda Mâdenî Paralar, İstanbul 1968, s. 103.

, II, 504.

Halil Sahillioğlu, “Osmanlı Para Tarihinde Dünya Para ve Maden Hareketlerinin Yeri (1300-1750)”, Gelişme Dergisi (özel sayı), Ankara 1978, s. 7, 29-34.

B. Fragner, “Social and Internal Economic Affairs”, , VI, 491-567.

a.mlf., “Ašrafī”, , II, 797-798.

A. Dîânet, “Eşrefî”, Âyende, IX/3-4, Tahran 1362 hş./1983, s. 177-193.

, I, 564.

“Eşrefî”, , XV, 475.

“Eşrefî”, , IV, 396.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 11. cildinde, 477 numaralı sayfada yer almıştır.