EZÂ

Müellif:

Masdar olarak “incinmek” anlamına gelen ezâ isim olarak genellikle “acı, maddî veya mânevî zarar, eziyet” şeklinde karşılanmış ve “üzüntü, elem doğuran etken, maddî zararı dokunan şey” diye tarif edilmiştir. Râgıb el-İsfahânî’nin tanımına göre ezâ, “canlının ruhî veya bedenî varlığına yahut çevresine dokunan zarar” demektir; bu zarar dünyevî veya uhrevî olabilir (el-Müfredât, “eẕy” md.). İbnü’l-Esîr, “Yeni doğmuş çocuğun başındaki ezâyı gideriniz” (Buhârî, “ʿAḳīḳa”, 2) meâlindeki hadiste yer alan ezâ ile sabînin başında bulunan saç, kir ve rahim atıklarının; “İmanın en küçük derecesi yoldan ezâyı kaldırmaktır” (Buhârî, “Meẓâlim”, 24; Müslim, “Îmân”, 58) anlamındaki hadiste geçen ezâ ile de çalı çırpı, taş vb. zararlı nesnelerin kastedildiğini belirtir (en-Nihâye, “eẕy” md.). Zebîdî, ezânın “küçük çaplı kötülük” mânasına geldiğini, bundan daha fazlasına zarar denildiğini kaydeder (, “eẕy” md.). İslâm filozofları lezzetin karşıtı olmak üzere elem kelimesi yanında ezâyı da kullanmışlardır (meselâ bk. Fârâbî, s. 56, 81; İbn Sînâ, s. 682-683, 693-694).

Kur’ân-ı Kerîm’de ezâ kelimesi türevleriyle birlikte yirmi dört âyette geçmektedir. Bu âyetlerin bir kısmında ezâ maddî ve bedenî sıkıntı, acı veya buna sebep olan şeyi ifade eder. Buna göre kadınların hayız hali bir ezâdır (el-Bakara 2/222). Müfessirler buradaki ezâyı “tiksinti veren şey” olarak anlamışlardır (Zemahşerî, I, 134; Râzî, VI, 62; Şevkânî, I, 248). Fahreddin er-Râzî’ye göre ise hayız halinde ezâ sayılan şey bu durumda iken akan kandır. Bu kan dışarı atılmaması halinde vücuda zarar vereceği için ezâ diye adlandırılmıştır (Mefâtîḥu’l-ġayb, VI, 62-64). Başka bir âyette yağmurun yol açtığı sıkıntıya da ezâ denilmiştir (en-Nisâ 4/102). Burada savaş yüzünden böyle bir ezâya mâruz kalınması halinde savaşın durdurulmasına izin verilmektedir. Hacıların ihramda iken saçlarını kesmelerine cevaz verme imkânı sağlayan baştaki yara veya bitlenme belirtisi gibi sıkıntılı durumlarla (el-Bakara 2/196) kadınların kötü niyetli erkekler tarafından rahatsız edilmesi (el-Ahzâb 33/59), zina suçu işleyenlerin cezalandırılması (en-Nisâ 4/16), müslümanların müşrikler tarafından sıkıntı ve eziyete uğratılmaları da (Âl-i İmrân 3/195) ezâ veya aynı kökten gelen kelimelerle ifade edilmiştir.

Ezâ kelimesi Kur’an’da bu maddî anlamları yanında mânevî ve ruhî sıkıntı, acı, üzüntü, incinme veya bunlara sebep olan etkenleri ifade edecek şekilde de kullanılmıştır. Âl-i İmrân sûresinde (3/111) Ehl-i kitabın müslümanlara ezâdan başka bir zarar veremeyecekleri belirtilmektedir. Müfessirler buradaki ezâya yalan, tahrif, iftira, kınama gibi sözle sataşma anlamı vermişlerdir (Zemahşerî, I, 210; Şevkânî, I, 413). Aynı sûrenin 186. âyetinde müslümanların can ve mal kaybı için “belâ” kökünden gelen bir fiil kullanılırken Ehl-i kitabın ve müşriklerin müslümanlar hakkındaki incitici sözlerine ezâ denilmesi dil âlimlerinin “küçük çaplı kötülük” şeklindeki ezâ tanımını hatırlatmaktadır. Hz. Peygamber’e karşı davranışları hususunda ashabı eğitmeyi amaçlayan bir âyette izinsiz olarak onun evine girilmesinin kendisine ezâ verdiği belirtilmektedir (el-Ahzâb 33/53). Bu âyetteki hükmün Resûl-i Ekrem’le sınırlı olmadığı, müslümanların birbirine ve özellikle büyüklerine karşı davranışlarını da düzenlediği açıktır. Aynı sûrenin 57. âyetinde Allah ve resulüne ezâ edenlerden söz edilmiştir ki insanın Allah’a gerçek anlamda ezâ etmesi mümkün olmadığından bu âyeti mecazi olarak “küfür, isyan, peygamberliğin inkârı ve dine muhalefet” gibi mânalarda anlamak gerekir (farklı anlamlar için bk. Zemahşerî, III, 246; Râzî, XXV, 228-229). Bundan sonra gelen âyette, mümin erkeklere ve kadınlara bir kötülük işlemedikleri halde ezâ edenlerin iftirada bulundukları ve apaçık bir günah yüklendikleri bildirilmiştir. Zemahşerî’nin kaydettiğine göre bu âyet insanlara olduğu gibi hayvanlara da eziyet edilmemesi gerektiğini gösterir (el-Keşşâf, III, 246).

Sadaka ve infak kavramlarıyla ifade edilen malî yardımın önemini, usulünü, ahlâkî ilkelerini, dünyevî ve uhrevî faydalarını anlatan, bu arada İslâm ahlâkının çıkarcılık ve egoizm karşıtı sevgi ve fedakârlığa dayalı karakterini ortaya koyan âyetlerde (el-Bakara 2/261-274) malî yardımların ahlâkî değer kazanması ve makbul olması için sadece Allah rızâsı gözetilerek yapılması, bundan dolayı da söz konusu yardımların “men” (minnettarlık beklentisi, başa kakma) ve ezâ kelimeleriyle ifade edilen ayıplardan arınmış olması gerektiği bildirilir. Aksi halde, “Güzel bir söz ve bağışlama, arkasından ezâ gelen sadakadan daha hayırlıdır” (el-Bakara 2/263). Çünkü münafıkların gösteriş için yaptıkları hayırlar gibi başa kakarak ve eziyet ederek verilen sadakalar da boşa gidecektir (el-Bakara 2/264).

Ezâ ile ilgili benzer açıklamalar hadislerde de geçmektedir (bk. , “eẕy” md.). Bu hadislerde genellikle insanlara maddî veya mânevî olarak zarar veren, onları inciten; meclisler, yollar, helâlar ve mescidler gibi umuma ait yerlerde insanlara sıkıntı ve üzüntü veren; aile, komşuluk, arkadaşlık ve dostluk ilişkilerini zedeleyen; zayıfları ve sakatları sıkıntıya sokan sözler, tutum ve davranışlarla zararlı nesneler ezâ kavramıyla ifade edilir; bu münasebetle de İslâmî edep ve ahlâk kurallarının örnekleri verilir. “Allah mümine eziyet edilmesini hoş karşılamaz” (Tirmizî, “Edeb”, 59); “Ölülere sövüp saymayınız, çünkü hayattaki yakınlarını incitirsiniz” (Tirmizî, “Birr”, 51; Nesâî, “Ḳasâme”, 23); “İnanmış kimse komşusuna eziyet etmemelidir” (Buhârî, “Riḳāḳ”, 23, “Nikâḥ”, 80); “İnsanları inciten melekleri de incitir” (Müslim, “Mesâcid”, 72, 74; Nesâî, “Mesâcid”, 16) anlamındaki hadisler, Hz. Peygamber’in yerleştirmeyi amaçladığı sosyal düzenin ahlâkî niteliğini vurgulayan zarif ifadelerden bazılarıdır.

Çeşitli zarar ve sıkıntılardan bütünüyle kurtulmak mümkün olmadığından hadislerde, mâruz kalınan ezâlar karşısında sabırlı ve metanetli olmanın önemine de işaret edilmiştir (Buhârî, “Edeb”, 110; “Enbiyâʾ”, 27; Müslim, “Fiten”, 23). Baba-evlât arasındaki duygusal ilişkiyi vurgulaması açısından ilginç olan bir hadiste Hz. Peygamber, Hz. Ali’nin Fâtıma üzerine evlenmesi için yapılan bir girişime kesin bir tavırla karşı çıkarken, “Çünkü Fâtıma benden bir parçadır; onu endişelendiren beni endişelendirmiş olur; ona ezâ veren bana da ezâ vermiş sayılır” demiştir (Buhârî, “Nikâḥ”, 109; Müslim, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 93, 94).

Birçok hadiste yollarda, sokaklarda, evlerin önünde geçişi zorlaştıran, insanları rahatsız eden şeylere, söz ve davranışlara da ezâ denilmiş, konunun öneminden dolayı bazı hadis kitaplarında “İmâṭatü’l-eẕâ ʿani’ṭ-ṭarîḳ” (rahatsızlık veren şeyleri yoldan kaldırmak) başlığını taşıyan bablara yer verilmiştir. Nevevî Şerḥu Müslim’de (XVI, 171) el-Câmiʿuʿṣ-ṣaḥîḥ’teki başlıkla ilgili açıklamasında bu hadislerin gelip geçenlere sıkıntı veren ağaç, dikenli dal, geçişe engel olan taş, tiksinti veren pislik ve süprüntü gibi nesnelerden yolları temizlemenin önemini ortaya koyduğunu belirtir ve “Burada genel olarak müslümanlara yararı dokunan, ayrıca onları zarara uğramaktan koruyan her türlü çabanın faziletli olduğuna dair bir tembih vardır” der.


BİBLİYOGRAFYA

, “eẕy” md.

, “eẕy” md.

, “eẕy” md.

, “eẕy” md.

, “eẕy” md.

, “eẕy” md.

, I, 28; II, 420; V, 151, 176.

Buhârî, “Meẓâlim”, 22, 23, 24, “Edeb”, 110, 115, “Riḳāḳ”, 23, “Kefâlet”, 4, “Meġāzî”, 34, “Enbiyâʾ”, 27, “Nikâḥ”, 80, 109, “ʿAḳīḳa”, 2.

Müslim, “Îmân”, 58, “Mesâcid”, 71, 72, 74, “Birr”, 129, 131, “Fiten”, 23, “Feżâʾilü’ṣ-ṣaḥâbe”, 93, 94.

İbn Mâce, “Mesâcid”, 8.

Tirmizî, “Nikâḥ”, 62, “Eṭʿime”, 14, “Birr”, 51, 83, “Edeb”, 59.

Nesâî, “Ḳasâme”, 23, “Mesâcid”, 16.

Fârâbî, Fuṣûl müntezeʿa fî ʿilmi’l-aḫlâḳ (nşr. Fevzî Mitrî Neccâr), Beyrut 1986, s. 56, 81.

İbn Sînâ, en-Necât (nşr. M. Takī Dânişpejûh), Tahran 1364 hş., s. 682-683, 693-694.

, I, 134, 210; III, 246.

, VI, 62-64; XXV, 228-229.

, XVI, 2-4, 171.

Şevkânî, Fetḥu’l-ḳadîr, Beyrut 1412/1991, I, 248, 413.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 35-36 numaralı sayfalarda yer almıştır.