FESEVÎ

Ebû Yûsuf Ya‘kūb b. Süfyân b. Cüvvân (Cüvân) el-Fesevî (ö. 277/890)

el-Maʿrife ve’t-târîḫ adlı eseriyle tanınan hadis hâfızı ve tarihçi.

Müellif:

190 (806) yılında doğdu. Eskiden Fars eyaletinde ve Şîraz’ın güneydoğusunda büyük bir şehir olan Fesâ’ya (Pesâ, Besâ) nisbetle Fesevî (Besevî), doğduğu eyalete nisbetle Fârisî, babasının künyesine izafetle de Ya‘kūb b. Ebû Muâviye diye anılır. Hayatının ilk dönemleri hakkında bilgi bulunmayan Fesevî 216 (831) veya 219 (834) yılında ilim tahsili için seyahate çıktı ve Mekke’ye giderek ilk haccını yaptı. 216-241 (831-856) yılları arasında on altı defa haccettiğini söylediğine göre hac mevsiminde Mekke’ye gelen âlimlerden faydalanmak için belli aylarda Hicaz’da bulunduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Irak’ta, iki defa gittiği Suriye’de ve üç defa gittiği Mısır’daki (el-Maʿrife ve’t-târîḫ, nâşirin mukaddimesi, I, 9) tanınmış muhaddislerden faydalandı. Kendilerinden hadis öğrendiği hocaların sayısının 1000’i bulduğu söylenmekle beraber Zehebî onun Meşyeḫa’sında 300 kadar hocasının zikredildiğini ve bunların içinde güvenilir olmayanların da bulunduğunu belirtmektedir. Ekrem Ziyâ el-Ömerî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ’in mukaddimesinde (I, 76-112) 405 hocasının adını tesbit etmiştir. Fesevî’nin sika hocaları arasında Ebû Âsım en-Nebîl, Ubeydullah b. Mûsâ, Ebû Müshir el-Gassânî, Ebû Nuaym Fazl b. Dükeyn, Haccâc b. Minhâl, Saîd b. Mansûr ve Ali b. Medînî gibi hadis hâfızları vardır. Ahmed b. Hanbel’den de bir miktar hadis rivayet ettiği belirtilmektedir (İbn Ebû Ya‘lâ, I, 416). Kendisinden Tirmizî, Nesâî, Hasan b. Süfyân en-Nesevî, Ebû Avâne el-İsferâyînî, İbn Huzeyme ve İbn Ebû Hâtim gibi tanınmış muhaddisler rivayette bulunmuşlardır.

Hadis tahsiline çok önem veren Fesevî, otuz yıl süren ilmî seyahatleri esnasında büyük sıkıntılara katlandı. Maddî imkânsızlıklar içinde gece mum ışığında istinsah ettiği hadisleri gündüz hocalarına okuyarak yıllarca şehir şehir dolaştı. Hayatını anlatan bazı önemli eserlerde kaydedildiğine göre, bir gece “gözlerine su indiği için” kör olduğunu farkederek artık hadis öğrenemeyeceği endişesiyle ağlamaya başlamış, rüyasında Hz. Peygamber’i görüp ona üzüntüsünü anlatmış, Resûl-i Ekrem de elini gözlerine sürerek görmesi için dua etmiş, uyanınca artık tekrar gördüğünü farkedip yine mum ışığında istinsaha devam etmiştir. Hadis okumak üzere yanında altı ay kalan bir öğrencisinin, annesinden uzun süreden beri ayrı bulunduğunu söyleyerek memleketine dönme arzusundan bahsetmesi üzerine kendisinin otuz yıldır annesini görmediğini belirtmesi onun ilim uğrunda nelere katlandığını göstermektedir. Devrin tanınmış muhaddislerinden Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, kendisinden faydalanmak üzere gelen hadis âlimlerinin içinde özellikle Fesevî’ye dikkat çekerek Iraklılar’ın onun gibi bir âlimi kolay kolay göremeyeceğini söylemiştir. İbn Hibbân ve İsmâilî onun zühdü ve sünnete bağlılığı ile tanındığını belirtmektedirler. İbn Ebû Hâtim er-Râzî’ye babasının, kendileriyle görüşemediği muhaddislere dair rivayetleri Fesevî’den almasını tavsiye ederek onun gibi bir âlimi bulamayacağını söylediği rivayet edilmektedir. Ebû Zür‘a er-Râzî Fesevî’yi çok değerli bir âlim olarak tanıtmakta, Nesâî güvenilirliğini “zararı yok” (lâ be’se bih) şeklinde değerlendirmekte, Hâkim en-Nîsâbûrî de onun Farslı muhaddislerin imamı olduğunu söylemektedir. Fesevî’nin Hz. Osman aleyhinde konuştuğu, dolayısıyla Şîa taraftarı olduğu iddia edilmişse de İbn Kesîr ve Zehebî gibi âlimler bu görüşü reddetmişlerdir. el-Maʿrife ve’t-târîḫ’te Hz. Osman lehindeki rivayetlere yer vermesi, ayrıca bazı râviler hakkında, “Sika olmakla beraber Şiî görüşü benimsemiştir” gibi ifadeler kullanması (İbn Hacer, III, 311) bu iddiayı yalanlamaktadır. Fesevî’nin Mekkeliler’in kıraat tarzına vâkıf olduğu ve bunu rivayet ettiği de bilinmektedir.

Fesevî 13 Receb 277 (31 Ekim 890) tarihinde Basra’da vefat etti. Fesâ’da öldüğünü söyleyen, vefat tarihini 280 (893) ve 281 (894) olarak kaydeden kaynaklar da vardır.

Eserleri. 1. el-Maʿrife ve’t-târîḫ. Fesevî’nin talebesi Arap dil âlimi İbn Dürüsteveyh’ten (ö. 347/958) başka râvisi bilinmeyen eser et-Târîḫu’l-kebîr diye de anılmaktadır. Tanınmış âlimlerin övdüğü bu kitabı Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, Hatîb el-Bağdâdî, Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir ve Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî gibi müellifler hocalarından okumuşlar ve eserlerinde ondan rivayette bulunmuşlardır. Fesevî el-Maʿrife’yi kaleme alırken en çok Urve b. Zübeyr, İbn Şihâb ez-Zührî, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, İbn Cüreyc, İbn İshak, Ma‘mer b. Râşid, Süfyân es-Sevrî, Leys b. Sa‘d, Mâlik b. Enes, Abdullah b. Mübârek, İbn Vehb, Süfyân b. Uyeyne, Abdürrezzâk es-San‘ânî, Ali b. Medînî, Ebû Bekir b. Ebû Şeybe, Ahmed b. Hanbel ve Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī gibi muhaddis ve tarihçilerin eserlerinden faydalanmıştır. İki bölümden meydana gelen eserin el-Maʿrife ve’t-târîḫ diye adlandırılmasının sebebi, kronolojik sıraya göre düzenlenen birinci bölümün tarihî bilgileri, şahıslara göre tertip edilen ikinci bölümün ise muhaddislere dair bilgileri (ma‘rifetü’r-ricâl) ihtiva etmesidir. Ancak eserin birinci bölümünün önemli bir kısmını ihtiva eden I. cildi henüz ele geçmemiştir. el-Maʿrife ve’t-târîḫ’i neşre hazırlayan Ekrem Ziya el-Ömerî, başta Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir ve İbn Kesîr olmak üzere Hatîb el-Bağdâdî, Zehebî ve İbn Hacer gibi tarihçilerin eserlerini tarayarak I. cildin Asr-ı saâdet, Hulefâ-yi Râşidîn ve Emevîler devri ile Abbâsîler’den Ebü’l-Abbas es-Seffâh dönemini (750-754) kapsadığını tesbit etmiştir. Günümüze ulaşan II. cildin baş tarafı, 136 (754) yılından 242 (856) yılına kadar meydana gelen önemli olayları, özellikle hac emirliği yapmış kişileri ve bu yıllarda vefat eden önemli şahsiyetlerin adlarını ihtiva etmekte, bu cildin devamında eserin ikinci bölümü başlamaktadır. Bu bölümde hadis rivayetiyle tanınan ashap, tâbiîn ve daha sonraki râviler ele alınmakta, ashap dışındaki râvilerin cerh ve ta‘dîl durumu belirtilmektedir. Bazı yönleriyle İbn Sa‘d’ın eṭ-Ṭabaḳātü’l-kübrâ’sını andıran bu bölümde râviler Medineliler, Basralılar, Şamlılar ve Kûfeliler gibi başlıklar altında anlatılmakta, Abdullah, Selmân, Kâ‘b gibi aynı adı taşıyanlar bir arada verilmekte, eserin son kısmında ise künyesiyle tanınan kimseler zikredilmektedir. Hadis, tarih ve râvilere dair bilgisiyle tanınan bir âlimin kaleminden çıkması, ayrıca hicrî ilk üç asrın tarihini ihtiva eden ve günümüze gelebilen pek az kitaptan biri olması el-Maʿrife ve’t-târîḫ’in önemini büyük ölçüde arttırmaktadır. 1700 kadar hadis ve eseri ihtiva eden kitapta bazı zayıf, hatta mevzû haberler bulunmakla beraber rivayetlerin birçoğu Kütüb-i Sitte’de veya bu kitaplardan birinde yer almaktadır. Yazma nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan eser (Revan Köşkü, nr. 1554) Ekrem Ziya el-Ömerî tarafından üç cilt halinde yayımlanmış (Bağdat 1394-1396/1974-1976) daha sonra yeniden gözden geçirilerek indeksi müstakil bir cilt haline getirilmek suretiyle dört cilt olarak basılmıştır (Medine 1410/1990).

2. Meşyeḫa. Zehebî’nin bir cilt olduğunu ve Fesevî’nin hocalarından 300 kadar âlimin ismini ihtiva ettiğini söylediği bu eser ilk meşyehalardan biridir. Altı cüz halinde beldelere göre düzenlendiği ileri sürülen (Kettânî, s. 298) Meşyeḫa’nın günümüze gelen ikinci ve üçüncü cüzlerinde (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Umumi, nr. 7418, 7419, ikinci cüz 29 varak, üçüncü cüz 22 varak) böyle bir tasnif usulü bulunmamakta, müellifin, biyografilerini bile vermediği hocalarından rivayet ettiği hadislerden bir veya ikisini zikretmekle yetindiği görülmektedir.

3. Kitâbü’l-Müsned. Sem‘ânî bu eseri hocası Enmâtî’den okuduğunu söylemektedir (bk. , IV, 1283).

4. Kitâbü’s-Sünne. Zehebî’nin küçük bir kitap olduğunu belirttiği eserin günümüze gelip gelmediği bilinmemekle beraber, Fesevî gibi selefî olup aynı adla kitap yazan çağdaşlarının eserlerine kıyasla bunun da akaid konusuna ve sünnete sarılmaya dair hadisleri ihtiva ettiğini söylemek mümkündür.

5. Kitâbü’l-Bir ve’ṣ-ṣıla. Eserin rikāka dair rivayetleri ihtiva ettiği sanılmakta ve Fesevî’nin bunları Ebû Zür‘a er-Râzî’den olan rivayetlerinden derlediği anlaşılmaktadır (İbn Hacer, XI, 387).

6. Kitâbü’z-Zevâl. Namaz vakitlerine dair olduğu tahmin edilen bu eseri Fesevî’den Ahmed b. İbrâhim b. Şâzân rivayet etmiştir (Hatîb, IX, 393).

İbnü’l-Cevzî’nin Nevâsiḫu’l-Ḳurʾân adlı eserinde Fesevî’nin ulûmü’l-Kur’ân’a dair görüşlerinden birçok nakiller yapması onun nâsih ve mensuha dair bir eser yazdığı kanaatini uyandırmaktadır (el-Maʿrife ve’t-târîḫ, nâşirin mukaddimesi, I, 19).


BİBLİYOGRAFYA

Fesevî, el-Maʿrife ve’t-târîḫ (nşr. Ekrem Ziyâ el-Ömerî), Medine 1410, nâşirin mukaddimesi, I, 6-75.

, IX, 208.

, IX, 287.

, IX, 393.

, I, 416.

, IX, 305.

Yâkūt, Muʿcemü’l-büldân, Beyrut 1410/1990, IV, 296-297.

, XXXII, 324-335.

, XIII, 180-184.

a.mlf., Teẕkiretü’l-ḥuffâẓ, II, 582-583; IV, 1283.

Safedî, Nektü’l-himyân (nşr. Ahmed Zeki), Kahire 1329/1911, s. 312.

, XI, 59-60.

, II, 390.

, III, 311; XI, 385-388.

, II, 171.

, s. 298.

, III, 43.

, III, 373.

, I, 319.

F. Rosenthal, A History of Muslim Historiography, Leiden 1968, s. 72, 392, 406, 453, 501, 510.

Şâkir Mustafa, et-Târîḫu’l-ʿArabî ve’l-müʾerriḫûn, Beyrut 1983, I, 222-223.

, II/1, s. 259-261.

Fikrî Zekî el-Cezzâr, Medâḫilü’l-müʾellifîn ve’l-aʿlâmi’l-ʿArab, Riyad 1994, III, 1162-1164.

Cl. Huart, “Fesâ”, , IV, 575.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 424-426 numaralı sayfalarda yer almıştır.