FETHİ AHMED PAŞA YALISI

İstanbul Kuzguncuk’ta Osmanlı sivil mimarisinin günümüze ulaşan nâdir eserlerinden biri.

Müellif:

Boğaziçi’nin Kuzguncuk sahilinde (Anadolu) bulunan ve halk arasında renginden ötürü “Pembe Yalı” adıyla tanınan binanın inşa tarihi tesbit edilememekte, Sedat Hakkı Eldem plan özelliklerine dayanarak III. Ahmed devrine (1703-1730) veya biraz daha öncesine ait olabileceğini ileri sürmektedir. Tophane Müşiri Rodosîzâde Damad Fethi Ahmed Paşa yapıyı II. Mahmud devrinin sonlarında (1835-1840 arası) İsmet Bey adında bir şahıstan satın alarak esaslı bir onarımdan geçirmiştir; bu tarihten itibaren onun adıyla anılan yalı halen aynı soydan gelen kişilerin mülkiyetindedir. Bu onarım sırasında eski plana büyük ölçüde sadık kalındığı, ancak mimari ayrıntıların, süsleme programının ve özellikle geleneksel pencere düzeninin devrin zevkine hâkim olan empire üslûbu çerçevesinde yenilendiği anlaşılmaktadır. Aynı yıllarda yalının güneyine harem dairesi olarak kullanılmak üzere ikinci bir bina inşa ettirilmiş ve bahçenin doğusundaki istinat duvarına paralel (kuzey-güney doğrultusunda) gelişen uzun bir koridorla diğerine bağlanıp koridorun önüne de (batı yönünde) harem bahçesine bakan küçük bir köşk yaptırılmıştır. Aslında harem ve selâmlık bölümlerini içermesine rağmen bu tarihten itibaren yalnız selâmlık vazifesi gören eski (bugünkü) yalının arkasında, selâmlık bahçesinin ve sandal limanının gerisine düşen yerde bağımsız bir mutfak binası bulunuyordu. Cumhuriyet’in ilk yıllarında harem binası, küçük köşk ve mutfak yangınlar sonucunda ortadan kalkmış, asıl yalı ise en önemlileri 1927-1928, 1948 ve 1959-1960 yıllarında gerçekleştirilen çeşitli onarımlar sayesinde sağlam biçimde günümüze ulaşmıştır.

İki katlı ahşap binada Türk sivil mimarisinin geleneksel plan çözümlerinden olan iç sofalı şemanın değişik bir şekli uygulanmış, gerek zemin katta gerekse üst katta yer alan mekânlar, yalının merkezinde Boğaziçi’ne paralel gelişen birbirine bitişik iki sofanın kara ve deniz taraflarına dizilmiştir. Söz konusu plan, İstanbul’da ve özellikle Boğaziçi yalılarında öteden beri uygulanan, merkezî sofası kıyıya dik, önü denize, arkası gerideki koruluğa açılan “karnıyarık” adlı planın sofa ekseni 90° çevrilmiş bir türü olarak da yorumlanabilir.

Zemin katın kuzey cephesindeki ana kapıdan dikdörtgen planlı büyük selâmlık sofasına girilir. Mermer selsebillerle donatılmış olan bu sofanın yanlarına farklı boyutlarda odalar sıralanmıştır; gerisinde ise (güneyinde) daha ufak boyutlu harem sofası yer almakta, bağımsız girişe sahip bu küçük sofanın kara (doğu) tarafında da yalının hamamı ile bağlantılı soğukluk (camekân) niteliğinde bir oda bulunmaktadır. Ana kapının ardındaki sahanlıktan başlayan çift kollu merdiven selâmlığın üst kattaki sofasına ulaşır; ayrıca harem sofasından da üst kata çıkan tek kollu bir merdiven mevcuttur. Yalının üst katında yine zemin kattaki plan düzeninin tekrar edildiği görülür. Ancak deniz yönündeki odalardan üçü, kavisli eliböğründelerin taşıdığı çıkmalarla genişletilmiş, kuzey yönündeki iki oda da cepheden ileriye doğru taşırılarak ahşap dikmelere oturtulmuştur. Söz konusu dikmelerin bastığı setlerin zemini “rodoskârî” denilen, siyah ve beyaz çakıllarla meydana getirilmiş bir bezeme ile kaplıdır; aynı bezemeye hamama geçit veren mekânın zemininde de rastlanmaktadır. Çoğu dikdörtgen olan pencerelerin sıralandığı, çıkmaların hareketlendirdiği cephelerde herhangi bir bezeme yoktur. Ana kapının üzerinde ve yanlarında yer alıp iki kat boyunca yükselerek merdiveni aydınlatan yuvarlak kemerli üç adet devâsâ pencere dikkat çeker. İç mekânlarda çoğunlukla empire üslûbuna bağlanan tavan bezemelerinin bulunduğu, sofalarla odaların devrin modasına uygun mefruşat ve kıymetli eşya ile döşendiği görülmektedir.

Ortadan kalkan harem binası da iki katlı ve ahşaptı. Eldeki bilgilere göre burada asıl yalıdan farklı olarak yapı kitlesi derinliğine gelişmekte ve Türk sivil mimarisinin en eski tasarım şemasını teşkil eden merkezî sofalı – dört eyvanlı divanhâne planı sergilenmekteydi. Üst katta tasarlanan beyzî planlı merkezî sofa, Batı kaynaklı barok etkilere bağlanan ve ilk örneklerine III. Selim devrinde rastlanan bir modanın ürünüdür. Gerçek anlamda karnıyarık planının uygulandığı katlarda, sofanın merkezinde kesişen eksenler üzerine dört adet eyvan oturtularak daha derin tutulan doğu eyvanına merdiven yerleştirilmiş, diğerleri ise sedirlerle donatılmıştı. Yalının kuzey ve güney kanatları, sofanın ortasından geçen doğu-batı eksenine göre simetrik biçimde tasarlanmış, eyvanların arasında kalan köşelere, binanın yan cephelerinde ve deniz cephesinde taşkınlık yapan yüklüklü odalar yerleştirilmişti. Bu yapıda da cepheler son derecede sade görünümlü idi ve denize bakan eyvanların pencereleri yuvarlak kemerli, ötekiler dikdörtgen açıklıklı olarak tasarlanmıştı.

Yalı halkının “uzun yol” dediği harem ve selâmlık binalarını birbirine bağlayan koridor asıl yalının güneydoğu köşesindeki hamamın yanından başlamakta, Paşalimanı caddesi boyunca uzanan istinat duvarını izledikten sonra harem binasının arka (doğu) cephesine saplanmaktaydı. Koridorun, harem bahçesine bakan batı duvarı bir dizi dikdörtgen pencere ile donatılmıştı. Bu duvara bitişen köşk ortadaki çıkma teşkil eden üç adadan ibaretti ve harem bahçesine dahil selsebilli bir setin üzerinde yükselen ahşap dikmelere oturuyordu. Eskiden deniz yönünden sağır bir duvarla sınırlandırılmış olan harem bahçesinde, bu selsebilli setin eksenine rastlayan ortası fıskıyeli büyük bir havuz, havuzun çevresinde de geometrik taksimatlı çiçek tarhları yer almaktadır; yine deniz yönünde pencereli bir duvarın kuşattığı selâmlık bahçesinde de diğerlerine benzer çiçek tarhları görülür. Yalının arkasındaki Kuzguncuk sırtlarına tırmanan büyük koru ise günümüzde belediye tarafından Fethi Paşa Korusu adıyla halka açık bir dinlenme alanı haline getirilmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Sedat Hakkı Eldem, Türk Evi Plan Tipleri, İstanbul 1968, s. 198.

a.mlf., Boğaziçi Yalıları-Anadolu Yakası, İstanbul 1994, II, 233-245.

Halûk Y. Şehsuvaroğlu, “Fethiahmetpaşa Yalısı”, , X, 5709-5711.

Cengiz Bektaş, “Fethi Ahmed Paşa Yalısı”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul 1994, III, 299.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 457-458 numaralı sayfalarda yer almıştır.