FETTÂH

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Müellif:

“Bir şeyi açmak, taraflar arasında hüküm vermek, birine yardım edip zafere ulaştırmak” anlamındaki feth kökünden mübalağa ifade eden bir sıfat olup “iyilik kapılarını açan, bütün anlaşmazlıkların nihaî hakemliğini yapmak suretiyle mutlak adaleti gerçekleştiren, hak ile bâtılı birbirinden ayırıp durumu açıklığa kavuşturan, mazlumlara yardım edip mümin kullarına zafer veren” mânalarına gelir. Fethin asıl anlamı olan “açma” eyleminin sonuçları dış duyularla algılandığı gibi kalp gözüyle de (bâtınî hisler) idrak edilebilir. Râgıb el-İsfahânî, “Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar yine de gözlerimiz boyandı, daha doğrusu biz büyülenmişler zümresiyiz diyeceklerdir” (el-Hicr 15/14-15) meâlindeki âyetleri, Allah’a nisbet edilen birinci grup açma eylemine örnek olarak göstermiştir. Sonuçları kalp gözüyle algılanan açma fiili bazan fakru zarureti ortadan kaldırmak gibi dünyevî, bazan da bilinmezliği kaldırmak türünden mânevî olabilir (bk. , “ftḥ” md.; , I, 936). Fethin “hakemlik veya hâkimlik yapmak, nusret ve zafer vermek” mânaları da “açmak” şeklindeki temel mâna ile bağlantılıdır. Çünkü hâkim iki hasım arasında kapalı kalan hak ve adalet kapısını açarak karar vermektedir. Zafere ulaştırmak da haklılık ve ganimet kapısını açmak demektir.

Kur’ân-ı Kerîm’de fetih kavramı fiil veya isim kalıplarıyla otuz sekiz yerde geçmektedir. Bunların on birinde muhtelif fiil sîgalarıyla, dört yerde ise fetih şeklinde Allah’a izafe edilmekte (bk. , “ftḥ” md.), bir yerde de gayb anahtarlarının (mefâtih) O’nun nezdinde bulunduğu belirtilmektedir (el-En‘âm 6/59). Dua üslûbu taşıyan bir âyette Allah “hükmedenlerin en hayırlısı” (hayrü’l-fâtihîn) diye anılmakta (el-A‘râf 7/89), bir âyette de “adaletle hüküm veren ve her şeyi hakkıyla bilen” (el-fettâhü’l-alîm) şeklinde tavsif edilmektedir (Sebe’ 34/26).

Hadislerde de fetih kavramı mâzi ve muzâri sîgaları ve Kur’an’daki mânaları ile Allah’a nisbet edilmiştir (bk. , “ftḥ” md.). Ahmed b. Hanbel’in rivayet ettiği bir hadiste (, VI, 24), “fâtih” ismi, esmâ-i hüsnâ listesine yer veren Tirmizî’nin es-Sünen’inde de (“Daʿavât”, 82) “fettâh” ismi Allah’a izâfe edilmiştir. İbn Mâce’nin listesinde ise fettâh ismine rastlanmamaktadır. Fetih kavramının hakiki veya mecazi mânadaki “kapı” kelimesiyle yakın ilgisi olduğu şüphesizdir. Nitekim kelimenin Kur’an ve hadislerdeki kullanımında bu husus açıkça görülmektedir. Müslim’in el-Câmiʿu’ṣ-ṣahîh’inde yer alan bir hadise göre Hz. Peygamber camiye girerken, “Allahım, bana rahmet kapılarını aç!” (“Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 68) şeklinde dua edilmesini öğütlemiştir.

Kelâm âlimleri, kelimenin sözlük anlamını ve Allah’a nisbet edilen bir isim olarak Kur’ân-ı Kerîm’deki kullanılışını göz önünde bulundurarak fettâh ismine öncelikle “hâkim” (kadı) mânasını vermeyi tercih etmişlerdir. Sebe’ sûresinde bu ismin yer aldığı âyetten önceki âyetlerde müşriklere hitap edilmekte, hidayet ve dalâletin müslümanlarla müşriklerden hangisinde bulunduğu hususu tartışılmakta (34/24-25) ve devamında şöyle denilmektedir: “De ki: Rabbimiz hepimizi bir araya toplayacak, sonra da aramızda adaletle hüküm verecektir. O âdil bir hâkimdir (fettâh), her şeyi bilendir” (34/26). Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, buradaki hâkimliğin hidayet ve dalâletin hangi tarafa ait olduğunun belirlenmesi mânasına geldiğini söylemiş ve fettâh isminin “bilinmezlik perdesini kaldırıp gerçeği ortaya koyan” anlamına gelebileceğini ifade etmiştir (Teʾvilâtü’l-Ḳurʾân, vr. 596a).

Kâinatta vuku bulan her şey ilâhî kudretin ürünü olmakla birlikte Allah madde dünyasında meydana gelen her şey için bir maddî sebep yaratmıştır. Buna bağlı olarak O’nun fettâh ismiyle açtığı her kapının duyularla algılanabilen bir açıcısı ve yakın sebebi mevcuttur. Bunu göz önünde bulunduran esmâ-i hüsnâ müellifleri fettâh isminin tecellî örneklerini mâna âleminden vermeye özen göstermişlerdir. Ebû Süleyman el-Hattâbî, fettâhı “kullarına rızık ve rahmet kapılarını açan, işlerinin ve teşebbüslerinin önündeki tıkanıklığı gideren, gerçeği görebilmeleri için kalpleri ve basiretlerinin üzerindeki perdeleri kaldıran” diye tefsir etmiştir (Tefsîrü’l-esmâʾ ve’d-daʿavât, vr. 12b). Gazzâlî, fettâha, “yardımıyla her kapalı şeyin açıldığı ve hidayetiyle her müşkülün çözüldüğü isim” şeklinde mâna verdikten sonra şöyle demektedir: “Bazan ülkeleri düşmanlarının ellerinden çıkarıp peygamberleri için fetheder ve, ‘Biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik’ (el-Feth 48/1) der. Bazan da velîlerinin kalplerinden perdeyi kaldırıp yüceliğinin iklimine ve azametinin güzelliğine giden kapıları onlar için açar ve, ‘Allah’ın insanlara açacağı rahmeti kimse tutamaz, O’nun tuttuğu rahmeti de kimse salıveremez (Fâtır 35/2) der. Gayb ve rızık anahtarlarını elinde bulunduran Allah elbette fettâh olmaya lâyıktır” (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 91-92). Ebû Bekir İbnü’l-Arabî ise fettâhın üç ilgi alanı olduğunu söyler. a) Yokluk kilidini açıp nesne ve olaylara varlık kazandırmak; b) Bilinmeyeni kelâmı ile açıklamak ve her müşkülü çözmek; c) Rızık ve nasip kilitlerini açmak. Bu sonuncu tecellî kıtlıktan sonra yağmur, fakirlikten sonra zenginlik vermek suretiyle maddî alanda olabileceği gibi üzüntüyü sevince, sapıklığı hidayete, mâsiyeti taate, günahkârlığı tövbeye, mağlûbiyeti zafere ve cehaleti ilme çevirmek suretiyle mânevî alanda da gerçekleşebilir (el-Emedü’l-aḳṣâ, vr. 99b). İmam Kuşeyrî’ye göre Allah’ın fettâh olduğunu bilen bir insana yakışan, O’nun lutuf ve kereminin mutlaka geleceğini ummak, acele etmeyip ilâhî hükmün yerini bulmasına hazır olarak beklemek ve O’nun hükmünde zaman açısından herhangi bir değişikliğin olmayacağını bilmektir (et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr, s. 42).

Esmâ-i hüsnâyı kendine özgü bir yöntemle tasnife tâbi tutan Ebû Abdullah el-Halîmî (bk. ESMÂ-i HÜSNÂ), fettâhı Allah’ın kâinatı yönetmesini ifade eden isimler grubu içinde mütalaa etmiştir (el-Minhâc, I, 202). Bu tesbit isabetli olmakla birlikte yukarıda söz konusu edilen mânaları göz önünde bulundurarak fettâha ait tecellilerin insana yönelik olduğunu söylemek gerekir. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’ye göre fettâh, “anlaşmazlıkları çözen (hâkim), hak ile bâtılı birbirinden ayıran” mânasına alındığı zaman kelâm sıfatı yoluyla tecelli edeceğinden zatî sıfat niteliği taşır. “Zafer veren, rızıklandıran, kalp gözünü açıp hidayet lütfeden” anlamına geldiği yerlerde ise fiilî sıfatlar grubuna girer (el-Emedü’l-Aḳṣâ, vr. 99b). Ayrıca fettâh “hâkim” mânasıyla, doksan dokuz isimden olan hakem ve muksıt isimleri ve Kur’an’da Allah’a nisbet edilen “kazâ” ve “fasl” kavramlarıyla (bk. , “ḳży”, “fṣl” md.leri) belli bir ilgi içinde bulunduğu gibi “rızık ve rahmet kapılarını açan” mânası yönünden bâsıt, muğnî, mukīt, rezzâk, rahmân ve rahîm isimleri ve “zafer veren” anlamıyla da mevlâ ve nasîr isimleriyle mâna yakınlığına sahip bulunmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

, “ftḥ” md.

, “ftḥ” md.

, “ftḥ” md.

, I, 936.

, “ftḥ” md.

, “ftḥ”, “ḳży”, “fṣl” md.leri.

, VI, 24.

Müslim, “Ṣalâtü’l-müsâfirîn”, 68.

Tirmizî, “Daʿavât”, 82.

Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, Meʿâni’l-Ḳurʾân (nşr. Ahmed Yûsuf Necâtî – M. Ali en-Neccâr), Beyrut 1980, I, 385.

Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1399/1979, s. 39.

Mâtürîdî, Teʾvîlâtü’l-Ḳurʾân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 596a.

Ebû Süleyman el-Hattâbî, Tefsîrü’l-esmâʾ ve’d-daʿavât, Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 1142, vr. 12b.

, I, 202.

, s. 49.

Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 154b-155a.

, I, 113-114.

Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 42.

, s. 91-92.

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aḳṣâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 499, vr. 99a-101a.

, s. 461-463.

, s. 236-237.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 482-483 numaralı sayfalarda yer almıştır.