FİLÂLÎLER

FİLÂLÎLER (الفلاليّون) XVII. yüzyıldan günümüze kadar Fas’ı yöneten bir İslâm hânedanı.

Müellif: Muhammed Razûk

Aleviyye (Aleviyyûn) adıyla da anılan Filâlîler, VII. (XIII.) yüzyılın ortalarında Hicaz’daki Yenbu‘dan Sicilmâse’ye göç eden Hasan ed-Dâhil’in soyundan gelmektedir. Hasan ed-Dâhil Hz. Ali’nin oğlu Hasan’ın neslinden olup soyu Fas şeriflerinin önemli bir kolunu meydana getirmektedir. Fazilet ve takvâ sahibi, âlim bir kişi olarak tanınan Hasan ed-Dâhil Şeyh Ebû İbrâhim’in kızı ile evlendi ve Maslah’a yerleşti; 706 veya 707 (1306-1307) yılında vefat edince Sicilmâse’ye defnedildi.

Hasan ed-Dâhîl’in ahfâdından Mevlây I. Ali eş-Şerîf, XV. yüzyılda Sebte ve Tanca’da Portekizliler’e karşı yapılan savaşlara katıldı ve hizmetleriyle Filâlî ailelerinin prestijini arttırdı. Ancak bu yıllarda Filâlîler’in belli bir siyasî amacı yoktu. Tâfîlâlt bölgesinde önemli bir güç ve nüfuz sahibi olmalarına rağmen Sa‘dîler’in son sultanı Ahmed el-Mansûr’un XVII. yüzyılın başında ölümüne kadar idareyi ele geçirme mücadelesine girmediler. XVII. yüzyılın başlarında Filâlîler siyasî faaliyetlere başladıklarında Sûs bölgesi, Batı Sahra ve Der’â bölgesi Ebû Hassûn es-Simlâlî’ye bağlı idi. Der‘â ve Târûdânt’tan geçen Batı Afrika ticaret yolu da Ebû Hassûn’un kontrolünde bulunuyordu. Fas şehri ve yakınlarındaki Orta Atlas’ın iç kesimlerine kadar olan yerler ise Dilâîler’in elindeydi. Dilâîler ile Sûs bölgesine hâkim olan Simlâlîler birbirine düşmandı. Bunların dışında kırsal kesimde Şeyh A‘râs ve Merakeş’te Şebbâne kabilesi etkiliydi. Sebte, Melîle, Cüzürü’l-Ca‘feriyye, Arâîş ve Asîlâ İspanyollar’ın, Berîce de Portekizliler’in elinde bulunuyordu. Bu bölgelerin dışında kalan göçebe kabileler ise siyasî gruplardan güçlü olanın safında yer alıyordu.

Filâlîler 1630’lardan itibaren Şerîf b. Mevlây III. Ali ile siyaset alanına çıktılar ve Güney Fas’ta Sicilmâse, Sûs ve diğer bazı yerlerin yönetimini elinde bulunduran Emîr Ebû Hassûn’a karşı siyasî mücadele başlattılar. Bu mücadele 1045’ten (1635-36) itibaren oğlu Mevlây Muhammed b. Şerîf ile devam etti. Mevlây Muhammed, Ebû Hassûn taraftarlarını 1050 (1640) yılında Sicilmâse’den çıkardı ve orada otoritesini kurdu. Halktan görmüş olduğu destek sayesinde Ebû Hassûn kuvvetlerini Der‘â’dan ve çevresindeki Sahrâ’dan da çıkarmayı başardı. Fakat Fas ve yöresine hükmeden Dilâîler Mevlây Muhammed’in Fas’a hücum etmesinden korktular ve Sicilmâse çevresindeki bazı noktalara birlikler yerleştirerek Melviyye vadisine doğru çekildiler. 1056 (1646) yılındaki Kâa Savaşı’nda Mevlây Muhammed’in kuvvetlerini hezimete uğratarak Muhammed el-Hâc liderliğinde Sicilmâse şehrine girdiler. Ancak 1059’da (1649) Mevlây Muhammed Fas halkının zımnî biatını aldı. Böylece Fas’ın çevresinde Filâlîler’le Dilâîler arasında savaşlar başladı. Bu arada Mevlây Muhammed ile kardeşi Reşîd arasında çatışmaya varan anlaşmazlıklar çıktı ve 1664’te Reşîd’in galibiyetiyle sonuçlandı.

Doğu Fas’ın tamamının biatını alarak nizamî bir ordu kurma yolunda önemli adımlar atan Mevlây Reşîd, Doğu Mağrib’e giden yolu emniyet altına almak için önce Tâzâ şehrini ele geçirdi, sonra da Fas’a yöneldi. O sıralarda Fas tefrikalar ve karışıklıklar sebebiyle en kötü günlerini yaşıyordu. 1076’da (1666) gerçekleşen dördüncü hücum neticesinde Mevlây Reşîd Yeni Fas’ı ele geçirdi. Hemen ardından 40.000 kişilik bir ordu ile Kasrü’l-Kutâme’ye yürüdü. Bu harekâttan haberdar olan bölge hâkimi Hızır Gaylân kaçarak önce Asîlâ’ya, oradan da mülteci sıfatıyla Cezayir’e geçti. Bu esnada Selâ şehrinden biat haberi geldi, bunu diğer şehirler takip etti ve Sultan Reşîd hâkimiyet sahasını Atlas Okyanusu sahillerine kadar yaydı. 1669’da Merakeş’e girdi, Sûs ve Anti Atlas’ı aldı. Ancak Mevlây Reşîd bu başarılarını pekiştiremeden 1672’de Merakeş’te vefat etti ve yerine kardeşi Mevlây İsmâil geçti. Mağrib onun devrinde (1672-1727) siyasî yönden en güçlü dönemini yaşadı. Toplumda mevcut güç odaklarına dayanarak uzun süre başarılı olamayacağını düşünen Mevlây İsmâil, sadece kendine bağlı olan bir ordu kurdu. Çoğunluğunu Araplar’dan meydana getirdiği bu ordu, çekirdeğini Merakeş yakınlarında oturan Vedâye Arap kabilesi oluşturduğu için Vedâye adıyla da anılmıştır. Bu kabileden sonra ordudaki en önemli grup Ma‘kıl Arapları’ydı. En kalabalık ve güçlü grubu ise siyah kölelerden oluşturulan ve “Abîd alayları” (Abîdü’l-Buhârî) olarak bilinen, sayıları 150.000 civarındaki köle ordusu teşkil ediyordu. Sultan ayrıca Orta Atlas’ta yerleşmiş bulunan kabileleri korumak için yeni kasabalar inşa ettirdi. Böylece ticaret yollarını da güven altına almak istedi. Her kasabaya çok sayıda köle ve muhafız yerleştirdi. Mevlây İsmâil Orta Atlas bölgesindeki kuvvetlerine yakın olan Miknâse’yi başşehir yaptı. Sultan ülke çapında yönetimi ele geçirirken Tanca (1678), Ma‘mûre (1681), Arâîş (1689) ve Asîlâ (1691) gibi bölgeleri de yabancılardan geri aldı. Fakat Mevlây İsmâil’in 1727’de ölümünden sonra Mağrib taht kavgaları sebebiyle otuz yıl süren anarşi dönemine girdi. Bunun asıl kaynağı ise Abîd alayları ile Vedâye kabileleriydi. Siyasî istikrarsızlık ekonomik çöküntüye sebep oldu ve binlerce kişi açlıktan öldü. Ülke yeniden rahat ve huzura ancak Muhammed b. Abdullah döneminde (1757-1790) kavuşabildi. Sultan birbirine karşıt grupların gücünü kırarak ülkede güvenliği sağladığı gibi gelir seviyesini arttırmayı da başardı. Seleflerinden farklı olarak ulemânın güvenini kazandı ve vergi toplamada ulemânın desteğiyle önemli başarılar elde etti. Bu dönemin en belirgin özelliği ticarî hareketin Atlas sahillerine intikal etmesidir. Avrupalı tüccarlara kolaylıklar sağlanmış, onlardan öşür vergisi kaldırılmış, böylece bölgede kalmaları teşvik edilmiştir.

1790’da Mevlây III. Muhammed’in ölümüyle ülkede yeni bir kargaşa dönemi başladı. Yoğun taht kavgalarından sonra Yezîd iki yıllık saltanatı döneminde (1790-1792) İspanya ile mücadele etti ve Güney Fas’taki isyanlarla uğraştı. 1792’de kardeşi Mevlây Süleyman başa geçti ve otuz yıl süren saltanatı boyunca Mevlây Muhammed’in kurmaya çalıştığı ekonomik yapıyı geliştirdi. Kabilelere karşı şehir halkını ve sûfîlere karşı da ulemâyı destekleyen Mevlây Süleyman, saltanatının son yıllarına kadar ciddi bir muhalefetle karşılaşmadı. Ancak 1819’da başlayan Berberî isyanları sultanın otoritesini iyice zayıflattı. Mevlây Süleyman 1822’de vefat etti. Onun döneminin dikkat çeken özelliklerinden biri Fas’ın içine kapanık bir ülke haline gelmesidir. Avrupa ile ihtilâftan kaçınmak isteyen sultan dış ülkelerle ilişkilerini asgariye indirdi. Dinî sebeplere dayandırarak ihracatı yasakladı ve ithalâtta yüzde elli vergi arttırımına giderek Avrupa ile ticarî ilişkileri zayıflattı.

Süleyman’dan sonra tahta geçen Abdurrahman b. Hişâm (1822-1859), Muhammed b. Abdurrahman (1859-1873) ve Mevlây Hasan (1873-1894) dönemlerinde Avrupa’nın nüfuzu giderek arttı. 1844’te Fransa, 1860’ta İspanya karşısında alınan yenilgiler, Fas’ın Avrupa ülkeleriyle baş etmesinin mümkün olmadığını açıkça ortaya koydu. Bu yenilgiler aynı zamanda ülke içindeki muhalif güçleri de harekete geçirdi. Özellikle 1860 yenilgisinden sonra güneyde ve kuzeyde çıkan isyanlar iki yıl süreyle ülkenin geleceğini tehdit etti. Bu olaylardan sonra Filâlî sultanları Avrupa güçleri arasında denge politikası takip ederek ülkenin bağımsızlığını korumaya çalıştılar. Bu politikanın en başarılı uygulayıcısı olan Mevlây Hasan’ın 1894’te ölümünden sonra yerine on dört yaşındaki oğlu Abdülazîz geçti. Yeni sultanın işlerini veziri Bâ Ahmed yürütmekteydi. Bâ Ahmed 1900’de vefatına kadar istikrarı korudu ve ülkede iç karışıklıklara meydan vermedi. Onun ölümünden sonra Sultan Abdülazîz otoritesini tam olarak tesis edemedi. Özellikle 1904’te patlak veren Cilâlî b. İdrîs ez-Zerhûnî’nin (Bû Hamâre er-Rûkî) isyanları sultanı güç durumda bıraktı. Ülke içindeki muhalif gruplara karşı kendini koruyamayan Abdülazîz gittikçe Fransızlar’a yaklaşmaya başladı. Onun yönetiminden hoşnut olmayanların başlattığı isyanlar üzerine sultanlıktan ayrılan Abdülazîz’in yerine kardeşi Abdülhafîz geçti. Abdülhafîz döneminde (1907-1912) Fas’ta iç karışıklıklar giderek yoğunlaştı. Bunun üzerine ülkeye müdahalesini arttıran Fransa 1912’de Fas’ı himayesine aldı. Ancak Fas’ın kuzey, güneybatı ve İfni bölgesi İspanya’ya verildi. 1956 yılına kadar süren himaye döneminde Fransa zaman zaman anlaşamadığı Filâlî sultanlarını değiştirdiyse de hânedanın devamına izin verdi. Fas’ın bağımsızlık mücadelesine önemli katkılarda bulunan Sultan V. Muhammed bağımsızlıktan sonra kral unvanını aldı. Kral Muhammed’in 1961’de vefat etmesiyle de halen tahtta bulunan II. Hasan hükümdar oldu. Kral II. Hasan 1962 yılında ilân ettiği anayasa ile meşrutî monarşi idaresini kurdu. 1972’de üzerinde önemli değişiklikler yapılan bu anayasa Fas’ta hâlen yürürlüktedir.

FİLÂLÎ HÜKÜMDARLARI
I. Muhammed eş-Şerîf (Tâfîlâlt’ta)1041 (1631)
II. Muhammed1045 (1635)
Reşîd1075 (1664)
İsmâil1082 (1672)
Ahmed1139 (1727)
Abdullah1141 (1729)
Abdullah’ın tahtı ele geçirmek isteyen
çeşitli zümrelerle mücadelesi
1147-1158 (1735-1745)
III. Muhammed1171 (1757)
Yezîd1204 (1790)
Hişâm1206 (1792)
Süleyman1207 (1793)
Abdurrahman1238 (1822)
IV. Muhammed1276 (1859)
I. Hasan1290 (1873)
Abdülazîz1311 (1894)
Abdülhafîz1325 (1907)
Yûsuf1330 (1912)
V. Muhammed (birinci hükümdarlığı)1345 (1927)
Muhammed b. Arefe1372 (1953)
V. Muhammed (ikinci hükümdarlığı)1375 (1955)
II. Hasan1381 (1961)

BİBLİYOGRAFYA

İbn Zeydân, İtḥâfü aʿlâmi’n-nâs bi-cemâli aḫbâri ḥâḍırati Miknâs, Rabat 1933, I-V.

a.mlf., el-ʿİz ve’ṣ-ṣavle fî meʿâlimi nüẓumi’d-devle, Rabat 1962, I-II.

a.mlf., el-Menzeʿu’l-laṭîf fi’t-telmîḥ li-mefâḫiri Mevlây İsmâʿîl b. eş-Şerîf, Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 595 C.

Ebü’l-Kāsım ez-Zeyyânî, et-Tercümânü’l-muʿrib ʿan düveli’l-meşriḳ ve’l-maġrib, Rabat, el-Hizânetü’l-âmme, nr. 658 D.

a.mlf., el-Bustânü’ẓ-ẓarîf fî devleti evlâdi Mevlây ʿAlî eş-Şerîf (nşr. Reşîd ez-Zâviye), Rabat 1992.

Muhammed er-Rabâtî ed-Daîf, Târîḫu’d-devleti’s-Saʿîde (nşr. Ahmed el-Umârî), Rabat 1986.

Kādirî, Neşrü’l-mes̱ânî, I-IV.

Selâvî, el-İstiḳṣâ, VII-VIII.

Muhammed Ekensûs, el-Ceyşü’l-ʿaremremü’l-ḫumâsî fî devleti Mevlânâ ʿAlî es-Sicilmâsî, Rabat 1336.

Ahmed el-Alevî, el-Envârü’s-seniyye fî nisbeti men bi-Sicilmâse mine’l-eşrâfi’l-Muḥammediyye, Muhammediye 1966.

E. Aubin, Le Maroc d’aujourd’hui, Paris 1904.

E. Lévi-Provençal, Les Historiens de Chorfas, Paris 1922.

Zambaur, Manuel, s. 81.

H. Terrasse, Histoire du Maroc, Casablanca 1951, I-II.

a.mlf., “Alawis”, EI2 (Fr.), I, 366-369.

Les Sources inédites de l’histoire du Maroc, deuxième série, dynastie filalienne, archives et bibliothèques de France, Paris 1953, I-V.

J. L. Miège, Le Maroc et l’Europe (1830-1894), Paris 1961-63, I-IV.

Ch. A. Julien, Histoire de L’Afrique du nord de la conquête arabe à 1830, Paris 1975.

Muhammed el-İfrânî, Nüzhetü’l-ḥâdî fî aḫbâri mülûki’l-ḳarni’l-ḥâdî, Rabat 1977.

Muhammed el-Ahdar, el-Ḥayâtü’l-edebiyye fi’l-Maġrib ʿalâ ʿahdi’d-devleti’l-ʿAleviyye, Dârülbeyzâ 1977.

Bosworth, İslâm Devletleri Tarihi, s. 47-50.

İbrâhim Harekât, el-Maġrib ʿabre’t-târîḫ, Dârülbeyzâ 1985, I-III.

Jamil M. Abun-Nasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 228-247, 297-313, 369-393, 416-419.

L. Mezzine, Le Tafilalt, contribution à l’histoire du Maroc aux XVIIe et XVIIIe siècle, Casablanca 1987.

R. Montagne, Les Berbers et le Makhzen dans le sud du Maroc, Casablanca 1989.

Allen R. Meyers, “Slave Soldiers and State Politics in Early Alawi Morocco, 1668-1727”, International Journal of African Historical Studies, XVI/1, Boston 1983, s. 39-48.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 13. cildinde, 71-73 numaralı sayfalarda yer almıştır.