G. F. Güzelışık. Şeyyad Hamza, Mi`rac-name. Yüksek lisans tezi (1996)

Tez KünyeDurumu
Şeyyad Hamza Mi`rac-name /
Yazar:GÜLTEN FEŞEL GÜZELIŞIK
Danışman: PROF. DR. METİN AKAR
Yer Bilgisi: Marmara Üniversitesi / Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü / Eski Türk Edebiyatı Bilim Dalı
Konu:Türk Dili ve Edebiyatı = Turkish Language and Literature
Dizin:Şeyyad Hamza = Şeyyad Hamza
Onaylandı
Yüksek Lisans
Türkçe
1996
131 s.
Hikâye şâirin bülbülün şahsında insanlara seslenişi ile başlar. İnsanların taş gönüllü olmamalarını, içlerindeki sıkıntıyı atmalarını söyler ve şöyle devam eder: “Feleğin dönüşüne, dünyanın işine kimse akıl erdiremez. Gök durmadan döner ve bu dönüşünde hünerli, hünersiz kişilerin hepsi ölür. Felek, gül yüzlülerin bile canını alır, hiç kimseye merhamet etmez. Feleğin bütün işi insanları öldürmektir.” diyerek hikâyeye devam eder. (1-6. beyit). Şâir insanlara “Ey deli!” diye seslenerek yer ile gök arasının ölüm dolu olduğunu, eğer dünyada ölümsüzlük olsaydı Hz. Muhammed’in baki kalması gerektiğini söyleyerek asıl hikâyeye başlar. (6-8 beyit). Şâir İbni Abbas’tan rivayet ederek bir âyetin (ki bu âyet yazmada yoktur, mi’râcla alâkalı olmalıdır) yorumu meselesini ele alır. Bu konuda Resulullah şöyle cevap vermiştir. “Dinle! içinde şüphe kalmasın. Kutlu Rebiulevvel ayının pazartesi gecesi yatsı namazını ashab ile kıldım. Vitir namazını kılmak için kalkayım” dedim. Ümmühâni’nin evine geldim. Onun evindeki döşekte yatarken Cebrail’in ve kanadının sesi geldi. Hemen kalktım, ona selâm verdim.” (8.-16. beyit) Cebrail’in Resulullah’a:”Bu gece göklere göklere ayak bas, felekleri şereflendir, melekler senin yüzünü görsün, sana dua etsinler. Gez, seyret, bizim olağanüstü vasıfta olan ülkemize bak. Bu gece yerden arşa sefer eyle. Yıldızlar senin için süslenmiştir.” der. (l7.-22. beyit) Hz. Muhamtned bunun üzerine hemen Ümmühâni’nin evinden çıkar ve Harem’e varır. Orada biniti Burak’ı görür. Ona benzer bir biniti bugüne kadar hiç kimse görmemiştir. Burak’ın yüzü insan yüzüne benzer. Boyu merkep boyundan uzundur. Boynu ata benzeyen Burak’ın teni misk kokulu ve kızıl cevher renklidir. Ayakları altın, gözü kulağı da zümrüttendir. Ayaklan deveye benzer; sığır kuyruğu gibi de kuyruğu vardır. Üzengisi kırmızı akkidendir. Tüylerinin kimi kara kimi beyaz olan Burak insanoğlundan önce, cennet içinde yaratılmıştır (22.-33. beyit), Cebrail, Hz. Muhammed’e işaret ederek Burak’a binmesini ister. Hz. Peygamber Burak’a elini uzatır fakat Burak sıçrar, boynuna el vurdurmaz. Çünkü Burak yaratıldığından bu yana, Hz. Peygamber’e gelinceye dek kimse ona binmemiştir (34.-S7. beyit). Cebrail Burak’a seslenir: “Sakin ol! Yavaşça üstüne binsin! Allah, yeri göğü, iki âlem halkını, seni, bunun için yarattı.” der. Burak Cebrail’den Hz. Peygamber’in kendisi için şefaat eylemesini, Allah’ın onu Hz. Âdem gibi cennetten sürmemesini (37.-41» ieyit) -ve.kıyamet gününde de Bz. Peygamber’in kendi üstüne bineceğine dair söz vermesini ister (42.-43. beyit) Hz. Peygamber Burak’a “gönlünü hoş tatmasını, cennetten ayrılmaması için Allah’ın huzuruna vardığında şefaat dileyeceğim” söyler. Bunun üzerine Burak boyun eğer. Hz. Peygamber Burak’a biner ve önde Cebrail olmak üzere yürürler (44.-45. beyit). Burak rüzgârdan bile daha hızlı gider ve bir anda Kudüs’e varırlar. Harem kapısına vardıklarında Cebrail Hz. Peygamber’e “Burak’tan inmesini söyler. Hz. Peygamber Burak’tan iner ve çabucak Harem içine girerler. Harem’de bütün Peygamberler vardır. Hepsi Hz. Peygamber’i karşılarlar ve ona selâm verirler. Hz. Peygamber mihraba geçer ve diğer peygamberlere imam olup birlikte namaz kılarlar. Hz. Peygamber Allah’a yalvarır (46.-S3. beyit) Cebrail Hz. Peygamber’e seslenir ve “Kim çağırırsa ona hemen bakma (iltifat etme).” der. Bu sırada Hz. Peygamber’in sağ tarafından “Yâ Muhammed, yâ Muhammed bana dön!” diye bir ses gelir. Fakat Hz. Muhammed gözünü önünden ayırmaz ve dönüp bakmaz. Bu sefer de sol yanımdan “Yâ Muhammed yâ Muhammed bana dön!” diye ses gelir. Hz. Muhammed bu sese de dönüp bakmaz ve konuşmaz.Bunun üzerine Cebrail bu seslerden birinin Hristiyan’a, birinin de Yahudi’ye ait olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam eder. “Eğer sen bunlara baksaydın ya da birine cevap verseydin, ümmetinin kimi Yahudi kimi Hıristiyan olurdu.” der (S4.-62. beyit) Daha sonra küçük ağızlı boylu, çok süslü, ziynetleri olan, uzun lüle lüle saçları ve alnında ben olan bir kadın gelir. Kadın Hz. Muhammed’e “Yâ Muhammed, yâ Muhammed bana dön ve bak!” Sana ihtiyacım var!” diye seslenir. Hz. Peygamber dönüp kadına bakmaz ve ona cevap vermez. Cebrail bu hareketinden dolayı Hz. Muhammed’i takdir eder (63.-67. beyit) ve şöyle der: “Bu dünyadır. Eğer ona bağlanırsan cefa çekersin, üstelik o sana vefa da kılmaz, sen ona rağbet etseydin, Müslümanlar dünya zevklerine tapar, ibadetlerden uzaklaşırlardı” (6V.-68. beyit) der. Hz. Muhammed, Cebrail’in bu sözlerini duyunca rahatlar ve “Ben Allah’a şükrettim, O da benim yardımıma koştu” diyerek sevinir (69.-71. beyit). Hz. Peygamber ve Cebrail yollarına devam ederler. Sahra’ya vardıklarında orada melekleri görürler. O sırada ay yüzlü, gonca ağızlı, misk kokulu bir oğlan seslenir. Oğlanın yüzünün ışığı arşa kadar çıkmıştır. O ışık ile yedi kat gök aydınlanmıştır. Oğlan, Hz. Muhammed’in yanına gelir, eğilir ve onun elini öperek kucaklar. Hz. Peygamber’e “Sana ve ümmetine hayır bağışlandı” diye müjde verir. Hz. Muhammed Cebrail’e bu ay yüzlü oğlanın kim olduğunu sorarak ona meylettiğini söyler. Cebrail oğlan için “O, İslâm dinidir. Ümmetinin elinden tutacak, onları cennete ulaştıracak olan bu oğlandır” der. Hz. Peygamber hemen orada Allah’a şükredip ve ümmeti için duada bulunur (72.-81. beyit). Sonra hemen bir merdiven getirilir ve yerden gökyüzüne doğru dikilir. Merdivenin ışığı bütün dünyayı sarar. Merdivenin direklerinden biri gümüş, biri kızıl altındandır. Ayaklarının ise kimi la’l kimi incidir. Cebrail, Hz. Peygamber’e yürümesini söyler. Hz. Peygamber Allah adını anarak adımını atar ve gökyüzüne doğru yürür. Giderken yolda suyu gayet tatlı bir denize uğrar. Denizin havada asılmış, boşta durmakta olduğunu gören Hz. Muhammed Cebrail’e “Bu nasıl denizdir? Niçin havada asılmıştır?” diye sorar. Cebrail ise; bu denizden yerlere yağmur yağdığını, Allah’ın kullarına rahmet yağmurunu bu denizden yağdırdığını söyler ve yollarına devam eder (S2.-93. beyit). Birinci kat göğe ulaşırlar. Birinci kat göğün adı Rafi’dir ve kapıcısının adı da İsmail’dir. Cebrail kapının bağlı olduğunu görür ve kapıyı çalar. İsmail “Gece vakti11 kapıyı çalan kimdir?” diye sorar. (93.-96. beyit) Cebrail “Kapıyı açın!” Hakk’ın sevdiği, peygamberlerin imamı Hz. Muhammed Mustafa ile ben geldim.” diye seslenir. Kapı hemen açılır. Karşılarına melekler çıkar. Hz. Peygamber hemen İsmail’e selâm verir. Bütün melekler O’na “Ey keramet sahibi peygamberlerin şahı ! Hoş geldin!” diye karşılık vererek Hz. Peygamber’i Âdem katına ulaştırırlar. Hz. Peygamber, Hz. Âdem’in sağ yanında bütün evliyanın ve müminlerin canını görür. Sol yanında ise günahkârların canları vardır. Hz. Adem sağa baksa neşelenip gülerler. Sola baksa ağlayıp üzülürler. O katta melekler ayakta saf tutup teşbih okurlar. Hz. Peygamber bu sırada bin başlı, bin yüzlü, bin ağızlı, bin dilli ve bin diliyle bin lügat söyleyen ve her lügat ile de teşbih eden bir melek görür. Cebrail ile Hz. Peygamber oradan ayrılarak yollarına devam ederler. (123.-138. beyit) İkinci kat göğe ulaştıklarında Cebrail kapıyı açmaları için seslenir. Melekler “Merhaba!” diyerek kapıyı açarlar. Mihyâ’il adlı bir melek Hz. Peygamber’i çağırır. Hz. Peygamber Mihyâ’il’e karşı ayakta duran dört ulu melek görür. Bunların isimleri Mi’yâil, ‘Arâyil, Mi’râyil ve Arâyil’dir. Her birinin emrinde bin dizi melek vardır. Ayrıca bunların yanında yüzleri nurlu, ay yüzlü, lâtif iki de yiğit görür (139.-148 beyit). Cebrail’e bunların kim olduklarını sorar. Cebrail bu yiğitlerin Meryem oğlu İsa ve Zekeriya oğlu Yahya olduğunu söyler. Hz. Peygamber onlarla selâmlaşır. Hz. İsa ve Hz. Yahya Hz. Muhammed’e “Allah seni bütün peygamberlerden daha ulu ve daha saf yarattı. Ümmetin bütün ümmetlerden daha. yücedir. Hak katında sevilendir.” derler. Hz. Muhammed ve Cebrail onlarla vedalaşarak yollarına devam ederler (97-104. beyit). Üçüncü kat göğe ulaştıklarında Cebrail hemen kapıyı çalar. İçeriden “Kim o?” diye sorduklarında Cebrail kendisi ile birlikte peygamberlerin şahı, Allah’ın sevgilisi Muhammed Mustafâ’nın olduğunu söyler. Bunun üzerine kapı açılır ve Cebrail ile Hz. Peygamber içeri girerler. Hz. Muhammed içeride yetmiş bin başı ve her başında yetmiş bin yüzü olan bir melek görür. Bu meleğin yetmiş bin ağzı ve her ağzında da yetmiş bin dili vardır. Her diliyle de bir lügat söyler. Hz. Peygamber Cebrail’e “Bu kimdir?” diye sorduğu sırada Hz. Yusuf’u görür ve onunla selâmlaşırlar. Cebrail bu meleğin adının Kasımü’r-rezzak olduğunu ve herkesin rızkını bölmek ile görevli olduğunu söyleyerek (105.-1 14. beyit) Hz. Muhammed’e cevap verir.12 Tekrar yollarına devam ederler. Hz. Peygamber yine bir deniz görür. Dünyadaki denizlere benzemeyen bu deniz yeşil renkli, çok büyük ve içi meleklerle doludur. Hz. Muhammed melekler ile selamlaşır ve yoluna devam eder. Yolda sayısız meleklere rastlar. Hepsinin yüzü secdededir. Meleklerin omuzları birbirine öyle yakındır ki aralarına bir kıl dahi sığmaz. Hz. Peygamber yoluna devam ederken kürsü üzerinde oturmuş bir melek görür (1 15.-122. beyit) Melekler dört yanında korkulu dururlar. Cehennem sopası ile halka vurup eziyet ederler. Onlar da ağlayıp feryâd ederler. Hz. Peygamber “Bunlar kimdir?” diye sorduğunda; Cebrail “Bunlar aylarca, yıllarca halkına eziyet eden zâlim padişahlardır. Kıyamet kopuncaya kadar bu eziyeti göreceklerdir.” şeklinde cevap verir. Hz. Muhammed orada bütün denizlerden daha ulu bir deniz görür. Hemen Cebrail’e bu denizin adını sorar. Cebrail denizin adının Nakam olduğunu ve Nuh’a tufanın bu denizden verildiğini söyler. Hz. Peygamber ve Cebrail yollarına devam ederler. (155.- 158. beyit) Dördüncü kat göğe çıktıklarında Cebrail önden yürüyerek kapıyı çalar. Kapı açıldığında yine “Merhaba!” diyerek karşılarına melekler çıkar. Orada Salsâil adlı bir melek vardır. Salsâil, Hz. Peygamber’e selâm vererek onun bütün peygamberlerden ulu, Hak katında sevilen ve şefaat sahibi olduğunu söyler ve ümmetinin bahtının açık olduğu müjdesini verir. Hz. Peygamber orada yine sayısız melekler görür. Hepsi gece-gündüz yorulmadan teşbih okurlar. Yine orada Hz. İdris, Hz. Davud Hz. Süleyman’ı görür ve selâmlaşırlar. Hz. Muhammed aynı zamanda kürsü üzerinde oturan bir melek görür. Bu meleğin heybetinden kimse yüzüne bakamaz. Başı tâ arşa varmış, ayakları ise yeryüzündedir. Bütün yer onun önünde bir tabak gibi durur. Karşısında ulu bir levha, dalları yeşil yapraklarla donanmış bir ağaç durmaktadır. Gayet korkunç olan bu melek hiç bir tarafa bakmaz. (158.-182. beyit) Hz. Peygamber meleğin bu görünüşünden ürker ve Cebrail’e onun kim olduğunu sorar. Cebrail onun çocukları yetim eden, yoksulları, zenginleri ağlatan, dernekleri dağıtan, gül yüzlüleri ağlatan, canları alan Azrail olduğunu söyler. Hz. Peygamber Azrail’e selâm verir. Fakat Azrail meşguldür. Hz. Peygamber’in selâmını duymaz. Bunun üzerine Cebrail onu çağırır ve Hz. Peygamber’ i tanıtır. Azrail başını kaldırır ve Hz. Peygamber’e “Beni mazur kıl, işim çoktur. Bu yüzden başımı kaldırmadım” der. Hz. Peygamber levhayı, ağacı ve ağaçta asılı duran mızrakları sorar. Azrail cevap verir: “Bu ağaç dünyadaki gelmiş gelecek insanların seçeridir. Ne kadar canlı varsa o ağacın13 yapraklarının her birinde insanların isimleri yazılıdır ve bu levhada yerleri vardır. İnsanların ömrü tamamlandığında isimleri yazılı olan yapraklan da kurur ve düşer. Bu levhadan da adı yıkanır, silinir, gider. Ben de o zaman onun canını alırım. Asla kimse bu derdin dermanını bulamaz. Ben bir dakikayı bile boşa geçirmem. Kimsenin yalvarışını dinlemem. Eğer ki kişinin bahtı güzel ise beyaz mızrak ile bahtı kötü ise siyah mızrak ile canını alırım. Şayet kişi mü’min ise o cam nûr ile göklere çıkarırım. Kâfir ise zulmet ile cehenneme bırakırım.” (182.-205. beyit) Cebrail ile Hz. Peygamber yollarına devam ederler. Büyük bir kasra ulaşırlar. Kasr öyle yücedir ki yüceliğine ne göz ne de akıl erişir. Kapısı kızıl altın ile süslenmiştir. Hemen kapıyı açarlar. Hz. Peygamber içeride kürsü üzerinde bir melek görür. Meleğin heybetinden felek gök rengine boyanmıştır. Asık, korkunç yüzlü olan bu melek teşbih okumaktadır! Hz. Peygamber Cebrail’e meleğin kim olduğunu sorar. Cebrail onun yaratıldığı andan beri böyle asık yüzlü olduğunu ve yüzünün hiç gülmediğini söyler. Hz. Peygamber Cebrail’e “Selâm vereyim mi?” diye sorar. Cebrail “Yerde ve gökte melekler çoktur. Hepsi seni tanırlar. Sana selâm verirler.” der. Bunun üzerine Hz. Peygamber asık yüzlü meleğe selâm verir. Bu meleğin Tamu Malik’ i olduğunu öğrenen Hz. Peygamber Cebrail’den cehennemin kapısının açılmasını ister. Cebrail de kapının açılması için önce Hz. Peygamber’ i tanıtır ve onun içeride göreceklerini yeryüzündeki insanlara anlatacağını söyler. Bunun üzerine Mâlik doğudan batıya kadar uzunluğu, olan ateşten- kilidi alır. Kilidin heybetinden Hz. Peygamber düşüp bayılır. Cebrail Mâlik’ten kapıyı açmasını ister. Mâlik kahırdan yaratılmıştır ama Cebrail ondan bir saat için düşmana dost davranmasını lutf ile bakmasını ister. Mâlik bu isteğin karşısında Hz. Muhammed’i ve ümmetine iyilik edeceğini, Hz. Peygamber’i inkâr edene de kızacağını söyleyerek cehennemin yedi kapısının kilidini açar. (206.-235. beyit) Cehennemin bir kapısından bir kapısına ulaşabilmek için doksan bin yıllık yol vardır. Her kapısında ateşten ulu bir dağ, bu dağların altında da sürekli yanan yetmiş bin dere vardır. Derelerde ateşten burçlar yanar durur. Her bir evde ateşten hücreler, her hücrede de yetmiş bin çeşit azab vardır. Cehennemin yedi katı azab ile doludur. (236.-141. beyit) Mâlik, Hz. Peygamber’e birinci katın adının Cehennem olduğunu söyleyerek sözlerine şöyle devam eder: “Bu kat senin ümmetin içindir. Onların içinden her kim suç14 işlerse burada yakılır.” İkinci katın adı Lazâ’dır. Bu katta puta, yıldıza, ateşe tapanlar cezalandırılır. Üçüncü katın adı Hutâme’dir. Bu katta Ye’cüc ve Me’cüc yanacaktır. Buradaki kâfirler azab içinde yanarlar. Dördüncü katın adi Saîr’dir. Burada şeytanlar dahi erir. Beşinci katın adı S akar’ dır. Burada dua etmeyenler, zekât vermeyen münafıklar yanarlar. Altıncı katın adı Cahîm’dir. Bu kat Hristiyan ile Yahudilerin yeridir. Burada Hristiyanlar zakkum yer, sıcak su içerler. Yedinci ve en son katın adı Hâviye’dir. Burası Allah’ın birliğine inanmayanların yeri olup buraya gelenler sonsuza kadar buradan çıkamazlar. (241.-255. beyit) Hz. Peygamber Mâlik’e her kattaki kişinin ne şekilde cezalandırıldığım, yerlerini görmek istediğini söyler. Bunun üzerine Mâlik katların kilidini açar. Hz. Peygamber önce bir bölük kadın görür. Kadınların her biri zincir ile bağlıdır. Alınlarında, yüzlerinde kara yılanlar vardır. Kadınlar asılmış bir halde feryad etmektedirler. Hz. Muhammed Mâlik’e bunların suçlarının ne olduğunu sorar. Mâlik “Bunlar dünyada yüzlerini, kendilerini örtmeyenlerdir.” diye cevap verir. Hz. Peygamber üzerlerine katran dökülmüş, yanmakta olan bir bölük kadın daha görür. Bunlara kan gibi su içirirler. Bunların ağıtçı kadınlar olduklarını öğrenir. (256.-264. beyit) Hz. Peygamber bir topluluk daha görür. Bunların karınlan ateş ile doludur. Dudakları aşağı sarkmış, ata ve deveye benzer ağızları vardır. Melekler boğazlarına ateş doldururlar. Hz. Peygamber bunların dünyada yetim malı yiyenler olduklarını öğrenir. (265. -270. beyit) Daha sonra göğüslerinden asılmış bir bölük kadın görür. Bu kadınların hepsinin elleri bağlı, baş aşağı olmuşlardır. İçlerine ateşten miller sokularak yakılırlar. Hz. Muhammed bunların dünyada zina eden kadınlar olduklarını ve bu kadınların zina yüzünden gebe kaldıklarını, bu çocuklarını da telef ettiklerini öğrenir. Yine derisi yüzülmüş, karınları dağ gibi şişmiş kadınlar görür. Kimi yüzünün üstüne kimi de yan tarafına düşmüştür. Birinin ayakta durmaya dahi hali yoktur. Onlara çok fazla azab edilmektedir. Bunların da dünyada faiz yiyenler oldukları öğrenir. (27 1.- 278. beyit) Tırnakları ile dudakları koparılan bir başka grup insan daha görür. Bunların dilleri kesilmiş, akan kanlar ağızlarına dolmakta, ağlayıp inlemektedirler. Hz. Muhammed Mâlik’le “Bunlar kimdir?” diye sorar. Mâlik “Bunlar dinî öğütler verip dediklerini kendileri yapmayanlardır. Bu kişiler yalancı şahitlik yaparlar ve halktan rüşvet alırlar.” diye cevap verir. (279.-283. beyit). Hz. Peygamber elleri bağlı, yanan bir topluluk daha görür. Bunların boyunlarında kibrit taşlan asılıdır. Bu taşlar onların15 yüzlerini, gözlerini, diğer organlarını yakmaktadır. Yanan kişilerin zekâtını vermeyenler olduklarını öğrenen Hz. Muhammed yüzleri kapkara olmuş, ateşten elbiseler giymiş, yüzleri ateşe sürülen bir grup insan daha görür. Bu insanlar sığırlar gibi bağırıp eşekler gibi anırmaktadırlar. Bunların da hicv ve medib söyleyen kişiler olduklarını öğrenir. (284.-191. beyit) Hz. Muhammed dünyada şarkıcılık yapan insanların boyunlarından asılıp, yüzlerine ateş ile vurularak cezalandırıldıklarını görür. (292.-294. beyit) Yine yüzleri kara ağızları açık, dudakları ayaklarına kadar sarkmış ağızlarının içine kurtlar toplanmış, ağızlarından kanlı irinler akan, pis kokulu bir grup insan görür. Bunları zebaniler cehennem sopası ile döverler. Hz. Peygamber bunların da dünyada içki içen kişiler olduklarım öğrenir. (295.-299 beyit) Ağızları açılmış, dilleri dışarı sarkmış, yüzleri domuza benzeyen, cehennem sopası ile dövülen bir grup daha vardır ki bunlar da yalancı tanıklık yapan kişilerdir. Hz. Peygamber daha sonra bir başka grup daha görür. Bunların bir bölümünün böğrü bir bölümünün de karnı yarılmaktadır. Ölen bu kişiler tekrar dirilmekte fakat yine ateşten bıçak ile vurulup öldürülmektedir. Hz. Peygamber bunların suçlarının da dünyada cinayet işlemek olduğunu öğrenir. Hz. Peygamber kara yüzlü, boyunlarından zincirlerle bağlı bir grup daha görür. Bu kişiler ise anne-baba sözü dinlemeyenlerdir, (303.-308. beyit). Hz. Muhammed iki büyük melek görür. Her birinin elinde bir dağı yıkacak kadar güçlü gürz vardır. Bu melekler cehennem sopası ile insanları döverek yerlerde sürürler. Melekler yerlerde sürüdükleri insanları kaldırıp Tanrı’nız, Peygamber’iniz kimdir?” diye sorarlar. Onlar ise “Bilmiyoruz” diye cevap verirler. Hz. Peygamber bu insanların şüphe içinde olan, kıyamet, cennet, cehennem yok diyenler olduklarını öğrenir. Hz. Muhammed bütün gördüklerinden sonra Mâlik’ten cehennemin kapısını örtmesini ister ve Cebrail ile yollarına devam ederler (309.-317. beyit) Cebrail ile Hz. Peygamber beşinci kata çıktıklarında burada onları melekler karşılar ve Hz. Peygamber’in çok keramet sahibi olduğunu söyleyerek bir müjde vermesini isterler. Hz. Muhammed burada burada pek çok acaip şeyler görür, (3 18.- 321. beyit). Yollarına devam eden Cebrail ile Hz. Muhammed altıncı kat göğe çıkarlar. Yüzü nurlu kürsü üzerinde, Hz. Musa’nın yanında oturan bir melek görür. Hz. Musa ile selâmlaşır ve yedinci kat göğe ulaşır, (322.-331. beyit).16 Yedinci kat gökte Cebrail kapıyı açmalarını ister. İçeriden Cebrail’e “Yanında kim var? Bu geç vakit kapıda ne işin var?” diye sorarlar. Cebrail yanındakinin Hz. Muhammed olduğunu söyler. Bunun üzerine kapı hemen açılır. Hz. Peygamber orada iki kapısı açık Beytü’l-Ma’mur’u görür. Günde yetmiş bin melek bir kapısından girip bir kapısından çıkarak orayı tavaf ederler. (332.-334 beyit) Hz. Peygamber orada Bahr-ı Nur adında bir deniz görür. Bir melek bu denize günde yedi yüz kez girer. Denizden her çıkışında kanatlarını silkeler ve kanatlarından dökülen her damla bir melek olur, Beytü’l-Ma’mûr’u tavaf eder. Hz. Peygamber yine orada Uç melek görür. Birisi sığır, birisi aslan, birisi de akbaba görünüşlüdür. Aslan görünüşlü olan yırtıcı hayvanların rızkını diler. (345.-355. beyit). Akbaba görünüşlü olan kuşların, sığır gibi olan da diğer hayvanların rızkını diler. Hz. Peygamber yedinci kat gökyüzünde İsrafil’i de görür. İsrafil’in başı arşın altına ulaşmış, ayakları ise yeryüzündedir. İsrafil levha karşısında durur ve daima Hakk’ın emirlerini levhaya yazar, (356.-358. beyit) Cebrail ile Hz. Muhammed buradan Sidre’ye ulaşırlar. Sidre’de Burak ile Cebrail kalırlar. Burada Hz. Muhammed’e Refref adında yeşil bir kuş getirirler. Hz. Muhammed hemen bu kuşa biner ve onunla birlikte yetmiş bin perdeden geçerler. Hz. Muhammed her perdeden geçişinde yeni bir Refref getirilir. Hz. Muhammed orada sayısız değişik şeyler görür. Sonunda Hicab-ı Kudret’e (Hak Katma) ulaşır. Hz. Muhammed O’nun heybetinden hayrete düşerek kendinden geçer. Kendine geldiğinde vasfını anlatmaya söz yetmeyecek arşı görür. Yine bayılacak gibi olur. Hemen altına bir kürsü getirirler. Bu sırada Hz. Ebu Bekir’in sesine benzer bir ses işitilir. Ebu Bekir’in kendinden önce gelmiş olduğunu düşünür. Fakat bu ses Ebu Bekir’in değil, bir meleğin sesi olduğunu söyler. Daha sonra “Beri gel!” diye bir ses duyar. Hz. Muhammed’i Hak Teâla’nın büyüklük perdesinden geçirirler. Hz. Muhammed bu durum karşısında yine kendinden geçer, ne söyleyeceğini bilemez. Hak Teâla’nın lütuf deryasından Hz. Peygamberin ağzına bir damla damlar. Bunun üzerine Hz. Muhammed’in dili açılır ve hemen selâm verir. Hak Teâla Hz. Muhammed’e lütuf ile hitâb eder ve ümmetine gecegündüz elli namaz kılmalarını emreder. Hz. Muhammed, “Emir böyle” der ve Hz. Musa’nın katma döner. Hz. Musa, Hz. Muhammed’e “Ümmetin elli namaza dayanamaz, geri dön ve tahfif iste. Hak seni bağışlar.” der. Bunun üzerine Hz. Muhammed geri döner ve Hak’tan yalvararak tahfif ister. Böylece elli namazın beşi geri alınır. Hz. Musa, Hz. Muhammed’e yine “geri17 dön ve tahfif iste” der. Elli namazın bir beşi daha azaltılır. Hz. Muhammed her geri dönüşünde Hz. Musa geri dönmesini isteyerek şöyle der: “Ben senden önce bu halkı gördüm ve onlara peygamberlik ettim. Bu halk bu kadar namazı kılamaz.” Hz. Muhammed, bu sözlerin üzerine razı olur. En sonunda ümmetine gece-gündüz, kış-yaz elli yerine beş vakit namaz farz kılınır (359.-402) Daha sonra Hak Teâla Hz. Muhammed’e şöyle buyurur: “Benim birliğime ortak getirene cenneti haram ettim. O kişi sonsuza kadar cehennemde kalacaktır. Ey Muhammed! Halklara merhamet et! Öksüzlere babası gibi davran. Dul kadınlara karşı merhametli ol. Gariplere kardeş ol. Sen nerede olursan ol ben seni gözetirim. Asla beni kendinden ayrı bilme. Ey Muhammed! Senden önceki hiçbir peygamber cennete girmedi. Senin ümmetin cennete girmediği takdirde, cennet diğer ümmetlere de haramdır. Ben sana Makâm-ı Mahmûd’u verdim. Sen bütün halktan bana daha yakınsın. Ey sevgilim!, cenneti gör ve gördüklerini ümmetine ilet.” (403-415) Bu sözlerin üzerine Istafâil adlı bir melek gelir ve cennetin kapısını çalar. Cennetin kapıcısı Rıdvan: “Kimsin?” diye sorar. Istafâil kendisi ile birlikte Hz. Muhammed’in geldiğini söyleyerek cennetin kapısını açmasını ister. Rıdvan “Merhaba! Hoş geldiniz!” diyerek cennetin kapısın açar. (416-423) Birinci kat cennet inciden meydana getirilmiş ve adı da Darü’l-celâl’dir. İkinci kat tamamen kızıl altından olup adı Darü’s selâm’dır: Üçüncü cennetin adı Cennetü’l- mev’â’dır ve zeberceddendir; yeşil zümrüt gibi parlar. Sarı mermerden kapısı olan dördüncü cennetin adı Cennetü’l-huldî’dir. Altıncı cennetin adı Cennetü’l-firdevs olup burası da kızıl altındandır. Darü’l-envâr yedinci cennetin adıdır. Bu cennetin bütün duvarları misk kokuludur. Sekizincinin adı Cennetü’l-‘adn’dır ve bu cenneti Hak Teâla nurdan yaratmıştır. (424.-431.) Sekiz cennetin kapısı da iki kanatlıdır ve çok büyüktür. Toprağı anber otu safrandır. Irmaklarından rahmet akar. Sekiz cennetteki evler inci ve yakuttan olup kapıları da çeşitli cevherlerdendir. Buradaki otların kokuları insana can bağışlar. Sular sütten beyaz, baldan tatlıdır. Irmağın birinin adı Kevser’dir. Kevser suyunun tadı şekerden daha tatlıdır. Kevser suyunun çevresinde inci vardır. Rahik adlı su çok büyüktür. Durmadan akan süt, bal ırmakları vardır. Ayrıca gökyüzündeki yıldızlar gibi sayısız köşkler, saraylar mevcuttur. (432.-445) Cennetin birinci kapısı dünyada namaz kılanların yeridir. İkincisi Hak yolunda hayırlı işler yapanların ve zekât verenlerin kapısıdır. Oruç tutanlar üçüncü kapıdan18 girerler. Herkes tarafından bilinen emirleri yerine getirenlerin yeri dördüncü cennet, nefsini tutanların yeri de beşinci cennettir. Hacılarım yeri altıncısı, şehidler ile gazilerin yeri de yedincisidir. İbadetlerini yerine getirenlerin yeri de sekizinci cennettir. (446- 45 1) Her kim bu işleri (namaz, oruç, zekat, hac.) yerine getirirse, bütün cennetler ona nasib olur. Cennetin bütün kapılarında nurla “Lailaheillallah Muhammedü’r- resulu’liah” yazılıdır. Cennetin vasıflarını anlatmak için kelimeler yetmez. Böyle güzelliği ne göz görmüştür ne de kulak işitmiştir. Cennetin güzelliği akla sığmaz. (452.-456.) Şâir hikâyenin bu bölümünde Allah’a bütün müslümanlara cenneti nasip etmesi için yalvarır. (457.-458) Rıdvan, Hz. Muhammed’e “Hak Teâla, sana ve ümmetine cennet içinde ne nimetler hazırlamış, gel de gör!” diyerek cennetler içindeki nimetleri görmeye davet eder. Hz. Muhammed inci, yakut dolu pekçok köşk görür. Bütün evler ışık doludur. Karanlık olan hiçbir yer yoktur. Her evin içinde alîm, gümüş, inci, zümrütten olmak üzere dört taht kuruludur. Her birinde döşek, döşeklerin üzerinde de nurdan huriler oturur. Bu hurilerin herbiri renk renk ipek kumaştan yapılmış hülle giyerler. Hüllelerin içinde ışıktan hurilerin kemikleri, ilikleri görünür. Her birinin başında çeşitli cevherlerden süslenmiş taç vardır. Dünyada benzeri olmayan sesleri ile şarkılar söylerler. Şayet dünyadan biri bu sesi işitse sesin güzelliğinden aklını kaçırır. Huriler: “Biz naziğiz, hiç eskimeyen elbisemiz vardır. Bizde kir olmaz, bu yüzden yıkanmayız, sabunumuz yoktur. Biz hiç öfkelenmeyiz. İçimizde sıkıntıya hiç yer vermeyiz. Gençlik sonsuza kadar bizimdir. Biz ölmeyiz. Dâima diriyiz” diye bağırırlar. (458.-478.) Hz. Muhammed orada çok büyük ağaçlar görür. Ağaçların dibi güllerle donanmış, akarsulara gölge olmuşlardır. Gölgeler öyle çoktur ki bir atlı yetmiş gün yol gitse yine de gölgeden çıkamaz. Bütün ağaçlar, dünyada ne rengi ne de tadı olan tatlı ve sulu türlü türlü yemişlerle doludur. Buradaki müminler bu yemişlerden birini koparsa hemen o anda yerine yenisi yetişir. Bu yemişlerin lezzeti yiyenin ağzında kalır. Oradaki atlar develer gibidirler. Kuşların kimi uçar, kimi gökte yüzer. (459.-487) Hz. Muhammed toprağı misk gibi kokan, dalları inciden, yapraklan kızıl altından olan büyük bir ağaç görür. Bu büyük ağacın dibinde çok büyük bir saray vardır. Hz. Muhammed Rıdvan’a “Bu ne ağacıdır?” diye sorar. Rıdvan “Tûbâ ağacıdır” diye cevap verir. Hz. Muhammed “Bu yüksekte duran beş köşk kimin?” diye19 sorar. Bunların Sarâ’ya, Meryem’e, Fir’avun’un karısına, Hatice’ye ve kendi kızı Fâtıma’ya ait olduğunu öğrenir. (488.-495) Hz. Muhammed Sidre’ye geri döner. Yine Hak Teâla’yı görür. Hak Teâla: “Ey Muhammedi” Ümmetine beş vakit namaz farzdır. Gece-gündüz, yaz-kış onlara namaz kıldır. Ümmetin sana haksızlık ve eziyet ederse sabret. Sana söylediklerimi ümmetine anlat” der. Bunun üzerine Hz. Muhammed “Yâ Rab, bana kim inanır?” diye sorar. Hak Teâla: “Ebû Bekir ve bütün müminler inanır. Sana kim inanmazsa cehennemde yanar. Bundan çok önceki ve en son günahlarım ben affettim. Geri dön! Kimseden korkma. Dinini herkese anlat.” der. (496.-513.) Hz. Muhammed oradan ayrılır, Beytü’l-. Mâ’mûr’a uğrar, Kudüs’e iner. Yine Burak’a biner ve eve gelir, yatağının hâlâ sıcak olduğunu görür. Sabah İbni Abbas’a miracını anlatır ve bunu, inanmayacakları için, kimseye söylememesini tenbih eder. Abbas: “Ben kimseden korkmam. Açıkça söylerim. Gizlemem” der ve Hz. Muhammed’den duyduklarını Harem’de söyler. Harem’de Hz. Muhammed’e düşmanlığı ile tanınan Hz. Muhammed’e gider ve “sen bu gece Kudüs’e mi gittin? Gittiysen Kudüs’ün vasıflarını anlat. Kapısının üstlerini, mihrabını, her kapısını anlat” der. Hemen o anda Cebrail, Mescid-i Aksâ’yı Hz. Muhammed’in karşısına getirir ve tutar. Hz. Muhammed ne sorulduysa ona bakarak cevap verir. Hatta Şam yolunda bir kervanın varlığından dahi bahsederek “Kervanınız dağın başında. Gün doğarken buraya ulaşacak” der. Tam o sırada dağ başından kervanın göründüğünü haber verirler.. Bunun üzerine EbûlCehl sinirlenerek ellerini birbirine vurur ve öfkeyle “Bütün sihirbazların üstadı Hz. Muhammed’dir.” diye bağırır. Müminler onun bu sözlerine karşılık “Ey ahmak kişi! Bu mucizedir, nasıl sihir işi olur?” “Ey ahmak! Sen mucizenin en olduğunu bilmezsen cehenneme gidersin” derler. Hz. Muhammed “Mi’râc dönüşünde bir kafile gördüğünü, onların sularından içip su kabının ağzını açık bıraktığım, inanmayanın onlardan olayı tahkik etmesini ister. Adı geçen şahıslara sorarlar. Onlar da Hz. Muhammed’in anlattıklarının doğru olduğunu söyler. Hikâye şöyle biter: Hûş helâl olsun ne-kim su kıldı nûş Hem tamâm olsun bu kıssa bunda uş.

Download: Click here