GEDİKZÂDE, Abdülkadir

Ebü’l-Mefâhir Zeynüddîn Abdülkādir b. Halîl b. Abdillâh er-Rûmî (ö. 1187/1773)

Hadis âlimi.

Müellif:

1140’ta (1727-28) Medine’de doğdu. Gedikzâde lakabı ve Rûmî nisbesi onun Türk asıllı olduğunu düşündürmekteyse de kaynaklarda buna dair bir bilgiye rastlanmamıştır. Öğrenim hayatına Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek başlayan Gedikzâde, daha sonra Şeyhülkurrâ Muhammed es-Sücâî’nin Kur’an derslerine devam etti ve tecvid öğrendi. Kāsım b. Fîrruh eş-Şâtıbî’nin kıraate dair manzum eseri Ḥırzü’l-emânî’yi ezberledi. Medine’nin önde gelen âlimlerinin derslerine devam ederek tahsil hayatını sürdürdü. Ebû Abdullah Muhammed b. Tayyib el-Fâsî ve Muhammed Hayât es-Sindî’den hadisle ilgili kaynakların çoğunu okudu. Özellikle İbnü’t-Tayyib’den çok faydalandı ve ders takrirlerinde onun yardımcısı oldu.

Güzel tilâvetiyle temayüz eden ve Mescid-i Nebevî’de imamlık yapan Gedikzâde daha sonra Mısır’a giderek Dâvûd b. Süleyman el-Harbetâvî’den ders okudu ve ondan icâzet aldı (1168/1754-55). Ayrıca Ahmed b. Abdülfettâh el-Melevî, Ahmed b. Hasan el-Cevherî, Muhammed b. Muhammed el-Belîdî gibi âlimlerden istifade etti. Mısır’da evlendikten sonra Anadolu’ya seyahat etti, oradan da Medine’ye döndü; ancak Medine’de uzun süre kalmadı ve tekrar Mısır’a geçti. Hayatta kalan hocalarını dolaşarak onlardan faydalanmaya çalıştı. Bu sırada tanıştığı İsmâil b. Mustafa el-Kemâhî’nin delâletiyle hitabet görevi aldı; Medine usulü irad ettiği hutbeleriyle kalabalık cemaatlerin ilgisini çekti. Daha sonra İstanbul’a giderek bir müddet kaldı. Kur’an okuyuşuna hayran kalan ve tebdilikıyafetle çeşitli yerlerde onun kıraatini dinleyen zamanın Osmanlı sultanı (muhtemelen III. Mustafa) kendisini sarayda imam olarak görevlendirmek istedi. Bunu haber alan saray imamı, Gedikzâde’yi evine davet ederek ona sesini bozacak bir şey içirdi. Bunun üzerine Gedikzâde İstanbul’dan kaçarak Mısır’a döndü ve hadisle meşgul olmaya devam etti. Ayrıca gerek Medine’de gerekse gezdiği yerlerde tanıdığı hocaları için bir mu‘cem hazırlamaya başladı. Ardından Halep’e geçen Gedikzâde burada Ebü’l-Mevâhib el-Kādirî’den Ṣaḥîḥ-i Buḫârî okuyup icâzet aldı. Bu arada İbrâhim b. Muhammed et-Trablusî ve Derviş Mustafa el-Malakî’den faydalandı. Bir müddet sonra Trablusşam’a giderek Abdülkādir eş-Şek‘âvî’den de icâzet aldı. Gittiği yerlerde uzun süre kalmayan ve özellikle hadis alanında istifade edeceği âlimlere ulaşmak için durmadan seyahat eden Gedikzâde, bugün Konya’ya bağlı bir ilçe merkezi olan Hâdim’e gidip buranın müftüsünden “evveliyye” hadislerini (“evvel” kelimesiyle başlayan hadisler) okumak istediyse de bu zatın isnad bilgisine sahip olmadığını görünce Mısır’a döndü. Burada özellikle hadis ricâli ve isnad konusunda önemli gelişmeler kaydetti. Mısır’dan tekrar ayrılan Gedikzâde Medine ve Mekke’ye uğradıktan sonra güneye yönelerek San‘a’ya ulaştı. Kevkebân’da Abdülkādir b. Ahmed el-Kevkebânî ve Şibâm’da İbrahim b. Îsâ el-Hasenî ile buluştu. 1185 (1771) yılında gerçekleşen ve Yemen bölgesindeki bazı âlimlerin özellikle hadis isnadı konusunda kendisinden faydalandıkları bu seyahatin ardından beşinci defa Mısır’a gitti.

Aydın, Gazze, Remle, Saîd, Şam ve Kudüs de Gedikzâde’nin ziyaret ettiği merkezler arasındadır. Kudüs’te bir müddet kalan Gedikzâde daha sonra Nablus’a geçti ve 29 Cemâziyelâhir 1187’de (17 Eylül 1773) burada vefat etti. Murâdî bu tarihi 1189 (1775), vefat yerini de Medine olarak kaydedip onun Cennetü’l-bakī‘a defnedildiğini söylerse de Kettânî bunun doğru olmadığını belirtmiştir.

Eserleri. Cebertî, Gedikzâde’nin bütün kitaplarının ve seyahatleri boyunca derlediği her şeyin vefatı sırasında yanında bulunduğunu, ancak bunların daha sonra kaybolduğunu kaydetmektedir. Onun günümüze geldiği bilinen tek eseri, müellif hattı nüshası Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde bulunan (nr. 1046) el-Ḳavlü’l-maʿrûf bimâ li-ehli’l-cûd ve’l-maʿrûf’tur. Bundan başka es-Sırrü’l-müʾtemen fî (şerḥi)’r-riḥleti ile’l-Yemen, el-Muṭribü’l-muʿribü’l-câmiʿ li-ehli’l-meşriḳ ve’l-maġrib ve Keydü’ṣ-ṣurûf ʿan ehli’l-maʿrûf adlı eserleri kaynaklarda zikredilmektedir. Cebertî ayrıca Şam, Anadolu ve Yemen seyahatinden önce yazdığı bir divanından söz etmekte, uğradığı her yer hakkında kasideler yazdığını, bu yerlerin önde gelen şahsiyetlerini ve velilerini övdüğünü belirtmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

, III, 56-57.

Cebertî, ʿAcâʾibü’l-âs̱âr, Beyrut, ts. (Dârü’l-cîl), I, 428-430.

Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-ʿulûm, Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), III, 181-182.

, II, 772-774, ayrıca bk. İndeks.

, II, 12, 395, 498.

, I, 604.

, IV, 164.

, V, 287.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 13. cildinde, 549-550 numaralı sayfalarda yer almıştır.