GÖZÜBÜYÜKZÂDE İBRÂHİM EFENDİ

(1747-1838)

Osmanlı âlim ve müderrisi.

Müellif:

1160 yılı Muharrem ayı başlarında (Ocak 1747) Kayseri’nin Hacı Kılınç mahallesinde doğdu. Muîd Efendizâde Mehmed Behcet Efendi’nin oğludur. İlk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra Hâdim’e giderek devrin tanınmış âlimlerinden Ebû Saîd el-Hâdimî’nin medresesinde kendisinden ve onun vefatından sonra da öğrencisi ve halefi Büyük Hüseyin Efendi’den aklî ve naklî ilimleri okuyarak icâzet aldı. Ardından Kayseri’ye dönerek Arap dili, mantık, kelâm, tefsir, hadis alanlarında öğretim faaliyetine başladı. 1785-1790 yılları arasında Kayseri’de yeni bir medrese kuran İbrâhim Efendi nüfuz sahibi, ileri görüşlü ve ince meseleleri çözmekte mâhir olduğu için talebeleri kendisine “Gözübüyük” lakabını takmışlar, zamanla babasından gelen Muîd Efendizâde lakabı unutularak Gözübüyükzâde diye meşhur olmuştur.

Müderrislikteki verimli çalışmaları yanında samimiyet ve dürüstlüğü ile de Kayseri halkının sevgisini kazanmış olan Gözübüyükzâde uzun ömrü boyunca hayır faaliyetlerine katkılarda bulundu. Nitekim Ahmed Nazif Efendi, Gümrükçü Osman Paşa’nın 1240 (1824) yılında Kayseri’de yaptırdığı Battal Gazi mesiresi, şühedâ kabirleri, cami, namazgâh, su kuyusu, ziyaretçiler köşkü ve mutfaktan oluşan hayrat ve imaret kurumunun idaresini Gözübüyükzâde’ye verdiğini kaydeder (Kayseri Tarihi, s. 184). Gözübüyükzâde elli yıla yakın bir süre, kendi adıyla meşhur olan medresesinde başmüderris olarak aralarında değerli âlimlerin de bulunduğu 500’den fazla öğrenci yetiştirip icâzet vermiştir.

Yedi Osmanlı padişahının devrinde yaşayan, bilhassa önemli olayların geçtiği III. Selim ve II. Mahmud dönemlerini idrak eden Gözübüyükzâde bu zaman içerisinde siyasetten uzak durmuştur. Kendisine II. Mahmud tarafından şeyhülislâmlık teklif edilmişse de yaşlılığını ileri sürerek bu görevi kabul etmemiştir. Gözübüyükzâde, 18 Şevval 1253 (15 Ocak 1838) tarihinde Kayseri’de vefat etti ve Hacı Kılınç Mezarlığı’ndaki aile kabristanında toprağa verildi. Mezar taşında Fehmî mahlaslı bir şairin, ölümüne tarih düşürdüğü beş beyitlik bir manzume vardır. Mehmed Cemâleddin’in Mecmûatü’r-resâil’e takdim yazısındaki, “Kazâ-i merkūmda i‘dâd olunan mahalde defin kılınmıştır” cümlesi, Bursalı Mehmed Tâhir ve sonraki kaynaklar tarafından yanlış anlaşılarak Gözübüyükzâde’nin kabrinin Hâdim’de olduğu kaydedilmiştir.

İbrâhim Efendi’nin ölümünden sonra Gözübüyükzâde Medresesi müderrisliğine oğlu Sâbit Efendi getirilmiş, babasının üzerindeki hayrat işlerini de o idare etmiştir. Sâbit Efendi 1839 yılında yirmi dört yaşında iken Kayseri müftülüğüne getirilmiş, üç defa yenilenen bu görevini on yıl kadar yürütmüş ve bir süre de Tarsus’ta hâkimlik yapmıştır. Aynı aileden yetişen müderrislerin yönetiminde yaklaşık 134 yıl aralıksız hizmet veren Gözübüyükzâde Medresesi 1924 yılında Tevhîd-i Tedrîsat Kanunu ile kapatılmıştır. Medresenin son müderrisi Memiş Efendi, İlâhiyat ve Hukuk fakülteleri mezunu Ahmed Hıfzı Gözübüyük’ün babası idi. Medrese binası 1934’te yapılan şehir imar çalışmaları esnasında civarındaki Çukurhan, meydan kapısında bulunan 300 dükkân ve hamamla birlikte yıktırılarak arsası bugün Cumhuriyet alanındaki Mimar Sinan Parkı’na katılmıştır. Zamanımızda Gözübüyükzâde’nin torunları onun bu lakabını soyadı olarak kullanmaktadırlar.

Eserleri. İbrâhim Efendi Arap dili, mantık, kelâm, tefsir vb. konulara dair daha çok ders kitabı mahiyetinde Arapça ve Türkçe elli beş kadar eser yazmış olup başlıcaları şunlardır:

1. Mecmûʿatü’l-ḳavâʿid (İstanbul 1259). Başında “Besmele”, “Hamdele” ve “Tasliye” risâlelerinin bulunduğu bu mecmua otuz kadar Arapça risâleden oluşur. Eser daha sonra müellifin bir mukaddime, iki matlab ve bir hâtime üzerine düzenlediği Zübdetü’l-ḳavâʿidi’l-vażʿiyye adlı bir risâlesi daha ilâve edilerek Mecmûʿatü’r-resâʾil başlığıyla ikinci defa yayımlanmıştır (İstanbul 1274). Bu baskılarda nakîbüleşraf ve Rumeli Kazaskeri Şeyhzâde Mehmed Esad Efendi’nin takrizi ve Takvîm-i Vekāyi‘ musahhihi Mehmed Cemâleddin’in takdimi de bulunmaktadır. İlk otuz risâle Ahmet Hıfzı Gözübüyük tarafından Osman Keskioğlu’ya tercüme ettirilip müellifin biyografisini içeren bir takdimi, Hilmi Ziya Ülken’in risâlelerin özetini ve değerlendirmesini ihtiva eden bir önsözü, yazarın eserlerinin listesi ve medresesinin krokisi eklenerek Risâle fî hakki’l-besmele (Besmele Risâlesi) adıyla tekrar yayımlanmıştır (Ankara 1977).

2. Risâle fî ḥaḳḳi’l-istisnâ. Arapça’da istisna konusuna dair iki sayfalık bir risâle olup bir nüshası Adana İl Halk Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (nr. 1134/3, vr. 62b-63a).

3. Takrîrât alâ Risâleti’l-istiâre ve şerhihâ (İstanbul 1266, 1274). Ebü’l-Kāsım el-Leysî’nin Risâletü’l-istiʿâre’si ve onun İsâmüddin el-İsferâyînî tarafından yapılan şerhi üzerine müellifin Türkçe takrirlerinden ibarettir. Eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde üç yazma nüshası vardır (Hacı Mahmud Efendi, nr. 5901; Denizli, nr. 435/1; Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 2046/15).

4. Şerḥu’l-Ferîd. İsâmüddin el-İsferâyînî’nin el-Ferîde fi’n-naḥv adlı eseri üzerine Arapça bir şerhtir. Eksik bir nüshası Elmalı İlçe Halk Kütüphanesi’ndedir (nr. 61/5, vr. 94b-110a).

5. Tefsîru cüzʾi’n-Nebeʾ. Kur’ân-ı Kerîm’in 30. cüzündeki sûrelerin Arapça tefsiridir. 1274’te (1857) eski Selânik müftüsü Seyyid Muhammed Refî‘ b. Hüseyin Zühdü Efendi’ye intikal eden bir nüshası günümüzde Diyanet İşleri Başkanlığı Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (nr. 95).

6. Tercüme-i Sûretü’d-Duhâ.

7. Tercüme-i Sûretü’l-Kadr.

8. Tercüme-i Sûreti’l-Asr. Bu sûrelerin tefsîrî tercümeleri, Ahmediye Camii imamı müderris Hâfız Mahmud tarafından yayımlanmıştır (İstanbul 1287). Tercüme-i Sûretü’l-Kadr’in bir nüshası Millî Kütüphane’dedir (nr. A-310).


BİBLİYOGRAFYA

Necâtî, Tefsîr, İstanbul 1288, s. 3.

, II, 8.

, I, 304.

, I, 41.

Ahmed Nazif Efendi, Kayseri Tarihi: Mir’ât-i Kayseriyye (s.nşr. Mehmet Palamutoğlu), Kayseri 1987, s. 44, 184.

, II, 939.

, II, 739.

Fevziye Abdullah Tansel, Türk-İslâm Edebiyatında Klasik Türkçe Dinî Metinler, Ankara 1967, I, 15.

M. Zeki Koçer, Ulema-i Kayseri, İstanbul 1972, s. 41.

Şafak Dergisi, sy. 16, Kayseri 1969, s. 8.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 14. cildinde, 160-161 numaralı sayfalarda yer almıştır.