GÜVEN, Dursun Nuri Feyzi

(1883-1977)

Cumhuriyet devri müderris ve Nakşî şeyhlerinden.

Müellif:

Van’dan göç edip Trabzon’un Of ilçesine bağlı Büyükköy’e yerleşen ve Güveli lakabı ile anılan Abdülaziz Efendi’nin torunlarından Yâkub Efendi’nin oğludur. Doğum yerine nisbetle Çalekli Dursun Efendi olarak tanınır. Hâfızlık yapmaya başladığı yedi yaşında babasını kaybetti. Dokuz yaşında iken Hemşinli Ahmed Efendi’nin yanında hâfızlığını bitirdi ve Karakaş Ahmed Efendi’den Arapça öğrenmeye başladı. Hocasının ölümü üzerine Çaykara’nın Akdoğan köyüne giderek Tayyib Zühdü Efendi’nin talebesi oldu. Bu sırada annesi vefat ettiğinden tahsiline bir süre ara verdi. Bir müddet sonra hocası Çalek (Sıraağaç) köyüne gelince tahsiline kendi köyünde devam etti. Tayyib Zühdü Efendi’nin birkaç yıl sonra Çaykara’ya dönmesi üzerine İstanbul’a gitti. Bazı medreselere kısa bir süre devam etti, ardından memleketine giderek Tayyib Zühdü Efendi’nin yanında tahsilini tamamladı. Hocasının kardeşi Velizâde Hasan Hilmi Efendi’den ferâiz ilmini öğrenip icâzet aldıktan sonra tekrar İstanbul’a döndü. Dârü’l-hilâfeti’l-aliyye Medresesi’ne girerek Medrese-i Sahn’ı bitirdi. 1922’de Süleymaniye Medresesi Kelâm ve Hikmet Şubesi’nden mezun oldu ve dersiâm unvanını aldı.

Dursun Nuri Feyzi Arapça ve Farsça’nın yanı sıra Almanca da öğrendi. Bir süre Meşihat Dairesi’nde çalıştıktan sonra alay imamlığı yaptı. Ardından Medresetü’l-kudât’tan mezun oldu ve Karadeniz bölgesindeki medreselerin müfettişliğine tayin edildi. 23 Ekim 1923’te, bölgenin ileri gelen âlimlerinin de görüşlerine tercüman olmak amacıyla Sebîlürreşâd mecmuasına gönderdiği bir yazıda, Cumhuriyet’in Türk milletinin dinî değerlerinden uzaklaştırılması düşüncesiyle ilân edilmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti. Medreselerin kapatılmasının ardından Of’ta açılan İmam-Hatip Mektebi’nde müdürlük yaptı (1925). İki yıl sonra bu görevinden ayrılarak Havza’nın dağ köylerinden birine yerleşti.

Siyasî gerginliğin azalması ve bazı af kanunlarının çıkmasından sonra (1933) Karadeniz bölgesini dolaşan Dursun Feyzi Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun’da vaazlar verdi. 1938’de köyüne döndü ve bir yıl sonra Hayrat’a bağlı Hundez’de (Güneşli) bulunan Çaykaralı Tâhir Efendi’ye ait medresede gayri resmî olarak İslâmî ilimleri okutmaya başladı. Arapça yazdığı bazı risâlelerini de yayımlamak amacıyla 1950 yılında hacca gitti. Ancak kitaplarını neşretme imkânı bulamadığı gibi yolculuk esnasında bunların bir kısmını kaybetti. Vefatına kadar süren tedris ve irşad faaliyeti sırasında yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Son devir kıraat âlimi Mehmet Rüştü Âşıkkutlu, kayınbiraderi Nakşî şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’nda çeşitli görevler yapan Remzi Yavuz, Osman Niyazi Atay, Hüseyin Hatipoğlu, Hüsnü Lostar ve Kâmil Küçük belli başlı öğrencileri arasında yer alır. Çaykaralı müderris Hasan Rami Yavuz da kendisinden istifade eden âlimlerdendir.

Dursun Feyzi Efendi Çaykara’da tahsil görürken Nakşî tarikatının yöredeki meşhur şeyhlerinden Ferşad Efendi’ye, daha sonra Gümüşhanevî Ahmed Ziyâeddin Efendi’nin halifelerinden Vizena Ahmed Efendi’ye intisap edip hilâfet aldı. Of yöresinde pek çok kimseye tarikat dersi veren Dursun Feyzi Efendi, 1957’de İstanbul’da görüştüğü Ali Haydar Efendi’nin de halifesi oldu.

Üç hanımından on çocuğu olan Dursun Feyzi Efendi 22 Şubat 1977’de köyünde vefat etti. Oğullarından Süleyman Sami Güven, Sıraağaç köyünde Kur’an kursu öğreticiliği görevi yanında medrese programına bağlı olarak öğrenci yetiştirmeye devam etmektedir.

Sebîlürreşâd mecmuasında yayımlanan bir yazısında (XXIII/574 [1339], s. 28), Türk hukuk ve ahlâk sisteminin hıristiyan Batı ülkelerinden aynen alınarak oluşturulmasının millî benliğimizi sarsacağını, Batılı ülkelerin dinî ve içtimaî değerlerimizi yok etmek amacıyla çağdaşlık gibi bazı kavramların arkasına sığınarak faaliyet gösterdiklerini söyleyen Dursun Feyzi Efendi, kırk yıl boyunca sürdürdüğü tedris ve irşad faaliyetiyle Karadeniz bölgesinde ve özellikle Of civarında dinî hayatın kesintiye uğramadan devam etmesinde önemli rol oynamıştır.

Dursun Feyzi Efendi’nin yazdığı risâlelerin bir kısmı çıkan bir ev yangınında kütüphanesiyle birlikte yanmıştır. Bu arada bir eseri Muhtârü’l-ehâdîs Tercümesi adıyla yayımlanmıştır (İstanbul 1964). Süleyman Sami Güven’in bildirdiğine göre Münḳıẕü’l-felâsife ve muẓhirü’l-ḥaḳīḳa (Mekke 1949), Tevhid ve İşrâk (İstanbul 1920), Ahlâk ve İnanç Öğütleri (Giresun 1956), Âhiret Hakikatleri ve Dirilmek Hikmetleri (Trabzon 1970) adlı risâleleri de basılmış olup bunların nüshaları kendi özel kütüphanesinde bulunmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Veli Ertan – Hasan Küçük, Cumhuriyet Devrinde Din Eğitimi, Din Müesseseleri ve Din Âlimleri, İstanbul 1976, s. 25.

Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, İstanbul 1980, II, 25.

a.mlf., Yürüyenler ve Sürünenler, İstanbul 1991, s. 154-155.

Haşim Albayrak, Of ve Çaykara, İstanbul 1990, s. 71-72.

, XXIII/574 (1339), s. 28.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 14. cildinde, 328-329 numaralı sayfalarda yer almıştır.