HACI GİRAY I

(ö. 871/1466)

Kırım Hanlığı’nın kurucusu.

Müellif:

Cengiz Han’ın oğlu Cuci’nin soyundan gelmekte olup şeceresi tarihçiler tarafından farklı şekillerde kaydedilir. Leh kaynaklarının onu amcası Devlet Berdi ile (Birdi) aynı kişi olarak göstermesi tamamen yanlıştır.

Kırım’ın bağımsızlığı için ilk mücadele Hacı Giray’ın dedesi Taştimur tarafından başlatılmıştı. Taştimur bu mücadelede kısa bir süre için başarılı olup adına para bastırmış ve bağımsızlığını ilân etmişti. Ondan sonra oğulları Gıyâseddin ile Devlet Berdi, Altın Orda’nın başşehri Saray’ı elinde bulunduran ve Altın Orda hanlığını kaybettikten sonra müstakil Kazan Hanlığı’nı kuracak olan Uluğ Muhammed’e karşı bu mücadeleyi sürdürmüşlerdi. Devlet Berdi, 830’da (1426-27) müstakil han sıfatıyla Mısır sultanına bir elçilik heyeti göndererek saltanatını meşrulaştırıp iktidarını güçlendirmeye çalıştı. Devlet Berdi ve Gıyâseddin, atalarının yaptığı gibi girişilen mücadelelerde başarısızlığa uğrayıp Kırım’dan uzaklaştırıldıkları zaman Litvanya büyük dukasının yanına sığınıyorlardı. Leh kaynakları, Gıyâseddin’in burada dünyaya gelen oğlunun Hacı Giray olduğunu kaydeder. Bu kaynaklara göre Hacı Giray Litvanya’da Troki civarında doğmuştu. Ancak Gülbün-i Hânân gibi yerli kaynaklar, onun babası Gıyâseddin’in içinde büyüdüğü bir Giray kabilesi arasında doğduğunu nakleder ki bu rivayet daha doğru görünmektedir.

Hacı Giray’ın Kırım Hanlığı’nı ne zaman ele geçirdiği kesin olarak bilinmemektedir. Uluğ Muhammed Han’ın 1428’de Osmanlı Sultanı II. Murad’a yazdığı mektupta Saray’ın 1427’de zaptedildiği belirtilmektedir. Dolayısıyla Hacı Giray’ın, Uluğ Muhammed Han’ın 1428’de Saray’a yerleşmesinden bir veya birkaç yıl sonra Şırın kabilesinin beyi Tekine (Tekene) Mirza’nın yardımı ile Kırım Hanlığı’nı ele geçirdiği tahmin edilmektedir. O sırada batıya doğru göç edip Kırım civarında yerleşmiş bulunan ve Altın Orda Devleti siyasetinde önemli rol oynayan Şırın, Kongrat ve Barın gibi büyük kabilelerin kendisini desteklemiş olması da mümkün görünmektedir.

Onun Kırım’a hâkim oluşu hakkında başka rivayetler de vardır. Buna göre Uluğ Muhammed ile Urus Han evlâdından Küçük Muhammed arasında devam eden savaşta Uluğ Muhammed’in Kuzey İdil havzasına çekilmesi üzerine Hacı Giray 1420’de Kırım’da hanlığını ilân etmiştir. Küçük Muhammed, Kırım’ı tekrar Altın Orda’ya bağlamak için Hacı Giray üzerine yürümüşse de yenilgiye uğraması üzerine Kırım ve civarı 1429’da Hacı Giray’ın hanlığını resmen tanımıştır. Öte yandan Hacı Giray’ın Litvanya büyük dukası Witold’un yardımı ile 1428’de Kırım’ı ele geçirdiği belirtildiği gibi Polonya Kralı IV. Kasimir’den gördüğü yardımla (Receb 853 / Eylül 1449) Kırım’a hâkim olduğu da kaydedilmektedir. Ancak Hacı Giray’ın 1420’de hanlığı ele geçirmiş olması mümkün değildir. Ayrıca 1429’da amcası Devlet Berdi’nin Kırım’da han olarak bulunduğu da bilinmektedir. Hacı Giray adına 845’te (1441) Solhat’ta (Eski Kırım), 847’de (1443) Kırkyer’de para basılması onun hanlığı geç tarihte ele geçirdiğini düşündürmektedir.

Hacı Giray’ın hanlığının ilk yılları, Kırım limanlarını ellerinde tutan Cenevizliler’le mücadele içinde geçti. Önce vasalı olan Mengub Prensi Alexis ile anlaştı. Alexis 1433 yazında Cembalo’yu (Balıklava) aldı; kendisi de Kefe, Kerç ve Akkirman kalelerini hükümranlığı altında sayıp bu liman şehirlerinin gümrük vergilerini alma politikası takip ederek Cenevizliler’e karşı harekete geçti. Cenevizler, bu tehlikeyi atlatmak için Carolo Lomellino kumandasında 6000 kişilik bir orduyu Kırım’a gönderdiler. Carolo, Cembalo’yu geri aldıysa da Hacı Giray’ın üssü Solhat üzerine yürürken uğradığı âni saldırıda 6000 kişilik ordusunun tamamını kaybetti (Zilhicce 837 / Temmuz 1434). Bu başarının ardından Hacı Giray Kefe’yi kuşattı; ancak gerekli ateşli silâhlar, top ve cephaneye sahip olmadığından bir süre sonra kuşatmayı kaldırdı. Buna karşılık deniz ticaretinin, kontrolü altındaki Solhat, Kerç ve Akkirman limanlarından kendi gemileriyle yapılması için gayret gösterdi.

Haziran 1454’te Hacı Giray, Fâtih Sultan Mehmed ile Kefe’yi almak için bir anlaşma yaptı. Elli altmış kadar kadırgadan oluşan Osmanlı donanması Kefe önlerinde demir atınca Hacı Giray 14 Temmuz 1454’te 7000 atlısıyla şehri karadan kuşattı. Şehir bir süre dayandı. Cenevizliler’in Osmanlılar’a 3000 altın, Hacı Giray’a da 1200 altın vergi ödeme teklifi kabul edilerek kuşatma kaldırıldı. Fakat daha sonra Cenevizliler, yerli Kırım aristokrasisinin de iş birliğiyle Hacı Giray’ı hanlıktan indirip oğlu Haydar’ı (Aydar) hanlığa getirdiler. Ancak Haydar birkaç ay dayanabildi ve Hacı Giray’ın baskısıyla kaçmak zorunda kaldı. Hacı Giray tekrar han oldu ve bundan sonra da Cenevizliler’le hep iyi geçindi.

Litvanya ve Polonya ile iş birliğinde bulunma siyaseti takip eden Hacı Giray, 849’da (1445) Polonya Kralı IV. Kasimir ile ittifak anlaşması yaptı. Öte yandan Hacı Giray ile Saray’daki hanlar arasında daima anlaşmazlık ve düşmanlığın bulunduğu anlaşılmaktadır. Hacı Giray ile Uluğ Muhammed arasındaki münasebetler ise tam olarak bilinmemekle birlikte, Seyyid Ahmed Han ile Hacı Giray arasındaki ilişkiler tamamıyla düşmanca idi. Hacı Giray, sırf kendi istiklâlini muhafaza etmek gayesiyle Moskova knezi III. İvan ile sıkı bir dostluk kurmuş ve Moskova’yı Altın Orda tarafından gelecek herhangi bir tehlikeye karşı korumayı da üstlenmişti. 1465’te Seyyid Ahmed Han, Moskova üzerine bir sefer yapmak için Don nehri boyuna geldiğinde Hacı Giray’ın saldırısına uğradı ve geri çekilmek zorunda kaldı.

Hacı Giray’ın kurmuş olduğu Kırım Hanlığı, Doğu Avrupa ve Karadeniz siyasetinde önemli rol sahibi bir devlet haline geldi. 1465’te Papa II. Paulus, Antakyalı Louis’yi Hacı Giray’a elçi olarak gönderip İmparator III. Frederick idaresinde Osmanlılar’a karşı yapılacak Haçlı seferine onun da katılmasını istedi. Ancak Hacı Giray bunu kabul etmedi. Osmanlı hâkimiyeti döneminde Kırım, Osmanlılar’ın batıya karşı yaptıkları seferlerde önemli bir askerî destek kaynağı olma özelliği kazandı.

1466 yazının sonlarına doğru vefat eden Hacı Giray Bahçesaray’da Salacık mevkiindeki türbesine gömüldü. Arkasında hanlık için mücadele edecek sekiz evlât bıraktı. Onun hanlık merkezlerinden olan Kırkyer’de bir medrese yaptırdığı ve yine Kırım’da mescid ve medreseleri olduğu belirtilmektedir.

Hacı Giray devrinde Kırım, Doğu Avrupa ile yapılan ticarî münasebetlerde önemli bir yere sahip bulunuyordu. Kırım yarımadasının güneyindeki Ceneviz ticarî kolonilerinde yaşayanlar han tarafından tayin edilen memurlara bağlıydılar ve bu memurlar gümrük vergilerini toplamakla görevliydiler. Kırımlılar hem deniz hem de kara ticaretiyle uğraşıyorlardı. Bu ticaretin içine Moskova, Kazan ve kuzeydeki diğer bölgelerden gelen kürk, balık, bal mumu, hububat ve Uzakdoğu’nun ipeği ve baharatı da dahildi.


BİBLİYOGRAFYA

Ebülgāzî Bahadır Han, Şecere-i Türk, Kazan 1824, s. 96, 97, 100, 178.

, II, 697-698.

Abdülgaffar Kırîmî, Umdetü’t-tevârih (nşr. Necib Âsım), İstanbul 1343, s. 259, 276.

Halim Giray, Gülbün-i Hânân, İstanbul 1327, s. 3, 6.

V. D. Smirnov, Krimskoe Khanstvo pod Verkhovenstvom Ottomanskoy Porti do Naçala XVIII. Veka, St. Petersburg 1887, I, 218.

A. K. Markov, Inventarniy Katalog musulmanskih monet imperatorskago ermitaja, St. Petersburg 1896, s. 534.

, s. 367-372.

A. A. Vasiliev, The Goths in the Crimea, Cambridge 1936, s. 220.

Hasan Ortekin, Kırım Hanlarının Şeceresi, İstanbul 1938, s. 3-10.

Akdes Nimet Kurat, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Altın Ordu, Kırım ve Türkistan Hanlarına Ait Yarlık ve Bitikler, İstanbul 1940, s. 62-80.

a.mlf., IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s. 207-211.

Zeki Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul 1970, I, 352-355.

Muzaffer Ürekli, Kırım Hanlığının Kuruluşu ve Osmanlı Himayesinde Yükselişi: 1441-1569, Ankara 1989, s. 1-14.

L. Colli, “Khadji Girey Khan i Ego Politika”, Izvestiya Tavr. U Arkh. Komm., sy. 50, Simferopol 1913, s. 113-121.

Abdullahoğlu Hasan, “Ceneviz Menbalarına Göre XV. Asırda Kırım Hanlığı”, , sy. 10 (1932), s. 336, 376.

Halil İnalcık, “Hâcî-Giray I.”, , V/1, s. 25-27.

a.mlf., “Giray”, , II, 1112-1114.

a.mlf., “Had̲j̲d̲j̲ı Giray”, a.e., III, 43-45.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 14. cildinde, 474-475 numaralı sayfalarda yer almıştır.