HACI PAŞA

(ö. 827/1424 [?])

Anadolu’nun İbn Sînâ’sı diye anılan hekim, kelâm âlimi ve müfessir.

Müellif:

Esas adı Celâleddin Hızır olup 740’tan (1339) sonra doğduğu tahmin edilmektedir. Aslen Konyalı olan Celâleddin Hızır, tahsil için Mısır’a giderek Kahire’deki Şeyhûniyye Medresesi’nde ünlü Hanefî fakihi Ekmeleddin el-Bâbertî’den dinî ve aklî ilimleri okumuş, keskin zekâsı ve çalışkanlığı ile hocasının takdirini kazanmıştır (, s. 52). Buradaki başarılarıyla Anadolu’da da ismini duyurmuş, Anadolu’dan okumak için Mısır’a gelen Molla Fenârî, şair Ahmedî, Bedreddin Simâvî ve Müeyyed b. Abdülmü’min gibi kişiler ondan yakınlık görmüşlerdir. Hacı Paşa’nın ders arkadaşlarından biri de Seyyid Şerîf el-Cürcânî’dir (Halil b. İsmâil, s. 20-23; , s. 48, 50).

Hacı Paşa ve arkadaşlarının aklî ilimlerde hocaları olarak gösterilen mantıkçı Mübârek Şah (, s. 52; a.mlf., Miftâḥu’s-saʿâde, II, 288; Kâtib Çelebi, Süllemü’l-vuṣûl, vr. 90a), 768’den (1367) sonra Memlükler’in tablhâne nâzırlığını yapan ve 778’de (1377) el-Melikü’l-Eşref’in hac kafilesinde bulunan Emîr Seyfeddin Mübârek Şah et-Tâzî (ö. 780/1378) olmalıdır (İbn Kādî Şühbe, III, 297, 510, 585). Çünkü Hacı Paşa ile arkadaşlarına Kahire’de yardım eden ve onları beraberinde hacca götüren kişi ondan başkası değildir (Halil b. İsmâil, s. 24-25; , s. 50; a.mlf., Miftâḥu’s-saʿâde, II, 288). Ancak Kahire’de zaman zaman sıkıntıya düştüğü eserlerinden anlaşılan Hacı Paşa’nın onun adını hiç zikretmemesi ve orada yazdığı ilk iki kitabını ne ona ne bir başka destekçisine ithaf etmemesi dikkat çekicidir. Hacı Paşa’nın bir eseriyle aynı adı taşıdığı için yanlışlıkla onun sanılan Şerḥu Ṭavâliʿi’l-envâr adlı kitabın (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 628, 629, 631; Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1658; bk. Ünver, s. 9) dîbâcesinde adı geçen vezir Şehâbeddin Mübârek Şah ise başka bir kişidir; çünkü bu kitap aslında Şerîf Burhâneddin el-İbrî’ye (ö. 743/1343) aittir. Taşköprizâde, mantıkçı Mübârek Şah’ı Kutbüddin et-Tahtânî’nin (ö. 766/1364) öğrencisi ve Kahire’de müderris olarak tanıtmaktadır (Miftâḥu’s-saʿâde, I, 299; II, 191-192, 288); fakat tarihçi İbn Kādî Şühbe, Mübârek Şah hakkında bu bilgiyi vermez. 763’te (1362) Şam’a gidip ömrünün sonuna kadar orada ders verdiği bilinen Kutbüddin et-Tahtânî’nin (İbn Kādî Şühbe, III, 267-268; İbn Hacer, IV, 339; İbn Tağrîberdî, XI, 87; , I, 298-299), kendisinden ilim okumak isteyen Seyyid Şerîf’e yaşlandığı gerekçesiyle ders veremeyeceğini söyleyip onu Şîraz’dan Mısır’daki öğrencisi Mübârek Şah’a gönderdiği yolundaki bilgiyi de doğru kabul etmek güçtür. Bunlardan anlaşıldığına göre Mübârek Şah müderris olmadığı gibi onların hocası da değildir. Halbuki Hacı Paşa’nın Şerḥu Levâmiʿi’l-esrâr adlı eserinin önsözünde yer alan, “Bu şerhi, şârihin kitaba yazdığı notlarla ve ders sırasında kendisinden dinlenmiş takrirlerle de süsledim” ifadesinden Kutbüddin et-Tahtânî’nin eserini bizzat ondan okuduğu anlaşılmaktadır. Buna göre Hacı Paşa’nın ve Seyyid Şerîf’in, Mısır’a gitmeden önce Şam’daki Zâhiriyye Medresesi’nde Kutbüddin et-Tahtânî’den ders okumuş olmaları daha doğru bir tahmindir.

Kahire’de öğrenciliği sırasında tutulduğu ağır bir hastalık Hacı Paşa’yı tıpla meşgul olmaya sevketti. Dinî ilim tahsili yanında tıp kitapları okuyarak ve Cemâleddin İbnü’ş-Şevbekî gibi hekimlerin bilgi ve tecrübelerinden istifade ederek kendini tıp sahasında da yetiştirince, Şifâʾü’l-esḳām adlı eserinin mukaddimesinde bizzat belirttiği gibi el-Melikü’l-Mansûr Kalavun Bîmâristânı’nda tabiplik yapmaya başladı.

Onun tıp mesleğine yönelmesinde, öğrenciliği sırasında yardımını gördüğü Aydınoğlu Îsâ Bey’in teşviklerinin de etkili olduğu söylenebilir. 1332 yılında Birgi’yi ziyaret eden İbn Battûta, Aydınoğlu Mehmed Bey’in bir yahudi tabibine gösterdiği büyük itibarın saray erkânıyla müslüman âlimleri rahatsız ettiğini haber verdiğine göre (Riḥle, s. 302), ilme ve özellikle tıbba büyük önem vermiş bir hânedanın mensubu olarak Îsâ Bey’in bu teşviki o günkü şartların da bir gereğiydi. Taşköprizâde’nin, “Mısır bîmâristânı ona havale edildi ve Hacı Paşa burayı çok güzel idare etti” ifadesinden (eş-Şeḳāʾiḳ, s. 52) onun bu hastahanede başhekimlik yaptığı anlaşılıyorsa da başka kaynaklar, bu bîmâristânın başhekimleri arasında Celâleddin Hızır b. Ali adında birinden bahsetmemektedir. Kendisi de bu konuda bilgi vermediğine göre Taşköprizâde’nin bu ifadesi mübalağalı kabul edilmelidir. Fakat tıp alanındaki ehliyetini 771 (1370) yılında yazdığı iki kitapla ispat ettikten sonra adı geçen hastahanede uzunca bir müddet hekimlik yaptığı muhakkaktır.

Hacı Paşa daha sonra Mısır’daki işini bırakıp Anadolu’ya gelmiştir. Bu gelişin sebebi, Anadolu’daki ilk görev yeri olan Ayasuluk’ta (Selçuk) yazdığı ve Aydınoğlu Îsâ Bey’e ithaf ettiği Şerḥu Ṭavâliʿi’l-envâr ve Şifâʾü’l-esḳām adlı kitaplarının mukaddimelerinde, “Îsâ Bey’in büyük himaye ve yardımlarıyla ilim tahsil ederek neşvünemâ bulduktan sonra yine onun devletinde şeref ve kabule mazhar olduğu” yolundaki ifadelerinden anlaşıldığına göre hâmisinden aldığı davettir. Bu davet üzerine Aydın iline giden Celâleddin Hızır, Îsâ Bey tarafından Ayasuluk kadılığına tayin edildi. Bundan sonra taşımaya başladığı Hacı Paşa unvanının kendisine Aydınoğulları’nın bir teveccühü olarak verildiği tahmin edilmekte (Ünver, s. 4), onun da bu lakabı çok sevdiği isminin yerine dahi kullanmasından (Mecmaʿu’l-envâr’ın mukaddimesi, vr. 1b; Tuḥfetü’l-ebrâr’ın ferâğ kaydı, vr. 324b) anlaşılmaktadır.

Kadılık görevi yanında Ayasuluk ve Birgi medreselerinde hocalık, sarayda hekimlik yapan Hacı Paşa’nın bir Türk hekimi olarak hükümdardan ve saray erkânından çok itibar gördüğü ve halk tarafından sevildiği muhakkaktır. Onun Aydın ilinde telif ettiği bilinen yedi eserinde Aydınî nisbesini kullanmasından dolayı Aydınlı olduğu sanılmıştır (bk. , s. 52).

Kitâbü’s-Saʿâde ve’l-iḳbâl adlı eserini yazdığı 800 (1398) yılında Ayasuluk’ta görevi başındaydı. Fakat aynı yıl içinde istinsah edilmiş bir Şifâʾü’l-esḳām nüshasında (Konya Müzesi Ktp., nr. 6358) Konevî nisbesiyle anılmasına dayanarak Îsâ Bey’in ölümünden sonra Aydınoğlu Beyliği’ndeki siyasî karışıklıklar yüzünden bu yıl sonlarında Konya’ya gittiği söylenebilir. Bundan sonraki hayatının uzunca bir dönemi hakkında daha az bilgi bulunmaktadır. Bu dönem içerisinde Konya’da istinsah etmeye başlayıp 29 Safer 818’de (10 Mayıs 1415) tamamladığı, hocası Ekmeleddin el-Bâbertî’nin Tuḥfetü’l-ebrâr fî şerḥi Meşâriḳi’l-envâr adlı eserinin (Beyazıt Devlet Ktp., nr. 1132) ferâğ kaydında ve son kitabı olan Mecmaʿu’l-envâr fî cemîʿi’l-esrâr adlı Kur’an tefsirinin mukaddimesinde kendisini Hacı Paşa b. Hoca Ali b. Murâd b. Hoca Ali b. Hüsâmeddin el-Konevî diye tanıtması onun aslen Konyalı olduğunun kesin bir delilidir (, I, 345; Ünver, s. 3). En büyük eseri olan tefsirini II. Murad’ın tahta çıkışından (824/1421) sonra yazmaya başlayıp ona ithaf ettikten sonra çok sevdiği ilim beldesi Birgi’ye geri döndüğü anlaşılan Hacı Paşa kısa bir müddet sonra burada vefat etmiştir. Ölüm tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Süheyl Ünver, ne olduğunu açıklamadığı son buluşlarına göre onun 827 (1424) yılı civarında vefat ettiğine dair kanaatini belirtir (Hekim Konyalı Hacı Paşa, s. 31, 79). Hacı Paşa’nın Birgi’de Hıdırlık mevkiinde bulunan mezarının üstüne 1935’te mermerden bir âbide yapılmıştır.

Eserleri. Daha çok tıp sahasındaki eserleriyle tanınan Hacı Paşa tefsir, kelâm ve mantık konularında da değerli çalışmalar yapmış, iki Türkçe tıp kitabı dışında kalan eserlerinin tamamını Arapça yazmıştır.

1. et-Teʿâlîm fî ʿilmi’ṭ-ṭıb. Kahire’de telif ettiği bu ilk çalışmasını 7 Receb 771 (4 Şubat 1370) günü Emîr Şeyho Medresesi’nde tamamlamıştır. Önsözünde Hipokrat, Câlînûs, İbn Sînâ, Necîbüddin es-Semerkandî ve Alâeddin Ali b. Ebü’l-Hazm el-Karşî (İbnü’n-Nefîs) gibi meşhur hekimlerin eserlerinden derlediği bilgilere hocalarının ve kendisinin tecrübelerini de ilâve ederek yazdığını söylediği bu kitabı dört bölüm halinde düzenlemiştir. Tıbbın esaslarından bahseden birinci bölümün ilk kısmında nazarî, ikincisinde uygulamalı tıp bilgileri verilir. İkinci bölümün birinci kısmında yiyecek içeceklerden, ikinci kısmında basit ve birleşik ilâçlardan, üçüncü bölümde baştan ayağa kadar bütün organların hastalıkları ile sebep, belirti ve tedavilerinden, dördüncü bölümde bir organa mahsus olmayan genel hastalıklardan bahsedilir. Müellif, kitabına “Vasiyyet” başlığını taşıyan bir sonsöz ekleyerek hekimlere dikkat etmeleri gereken hususlar ve hekimlik ahlâkı konusunda tavsiyelerde bulunmuştur. Eserin biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Turhan Vâlide Sultan, nr. 258/1, müellif hattı), diğeri Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde (III. Ahmed, nr. 1947) muhafaza edilen iki nüshası bulunmaktadır.

2. el-Ferîde fî ẕikri’l-aġẕiyeti’l-müfîde. Tıbba dair pratik bilgiler içeren bir el kitabı olarak hazırlanan ve 20 Receb 771’de (17 Şubat 1370) Kahire’de Emîr Şeyho Hankahı’nda tamamlanan eser öncekinin özetidir. Üç bölüm halinde düzenlenmiş olup birinci bölümde tıp hakkında genel bilgiler verilir; ikincisinde yiyecek içecek ve ilâçların özelliklerinden, üçüncüsünde hastalıklarla sebep, belirti ve tedavilerinden bahsedilir. Kitabın bilinen tek nüshası yine müellif hattı olarak Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Turhan Vâlide Sultan, nr. 258/2).

3. Şifâʾü’l-esḳām ve devâʾü’l-âlâm. Şifâ-yı Ḥâcı Paşa ve Ḳānûn-ı Ḥâcı Paşa adlarıyla da tanınan kitap, Aydın ilinde yazdığı tıp konusundaki en önemli eseri olup Anadolu Türk hekimleri arasında büyük ün yapmıştır. Bu konuda öğrencilerinden şair ve hekim Sinan Paşa bir methiye yazdığı gibi, Nev‘î Yahyâ Efendi Netâyicü’l-fünûn’unda (vr. 47) ve Ayaşlı Hekim Şâbân-ı Şifâî Şifâiyye’sinde (vr. 3a, 15a-b) buna şahitlik etmektedirler (Ünver, s. 41-42). Hacı Paşa, Kahire’deki çalışmaları sırasında tıp literatürünü gözden geçirip özetlediği bilgilere hocalarının ve kendisinin tecrübe ve buluşlarını da ilâve ederek yazdığı bu eseri 782 yılının Ramazan ayı sonunda (Aralık 1380) Ayasuluk’ta tamamlamış ve Aydınoğlu Îsâ Bey’e ithaf etmiştir. Kendi el yazısıyla olan nüsha Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (III. Ahmed, nr. 2070). Sinan Paşa da yazdığı methiyeyi bu nüshaya eklemiştir. Eser Câlînûs ve İbn Sînâ yöntemiyle telif edilerek dört makale halinde düzenlenmiştir. Birinci makalede nazarî ve amelî tıp bilgileri verilir. Yiyecek içeceklerle basit ve birleşik ilâçlara ayrılan ikinci makalenin tamamı İbnü’l-Baytâr’ın el-Câmiʿ li-müfredâti’l-edviye’sinden alınmış gibidir. Üçüncü makalede bütün organlara ârız olabilen hastalıkların, dördüncü makalede genel hastalıkların sebep, belirti ve tedavilerinden bahsedilir. Kendi içinde beş baba ayrılan dördüncü makalenin birinci babında ateşli hastalıklar, ikincisinde verem ve cüzzam, üçüncüsünde kırık, çıkık ve burkulmalarla çeşitli sebeplerden oluşan yaralar ele alınmıştır. Dördüncü babda bedenin görünen kısımlarının güzelliği ve temizliğiyle bunların korunması anlatılır. Beşinci babın konusu ise zehirler ve panzehirlerdir. Kitap, ölülerin muhafazası için bir tür mumyalama usulü hakkında açıklamalar ve deontolojik tavsiyelerle sona erer. Şifâʾü’l-esḳām’ın en önemli özelliği, içindeki bilgilerin açık ifadelerle verilmiş ve bu arada gereksiz ayrıntılardan kaçınılmış olmasıdır (Ünver, s. 45). Çok sayıda yazması bulunan eserin (, II, 302) İstanbul kütüphanelerindeki yirmiden fazla nüshasından ikisi (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 3667; Râgıb Paşa Ktp., nr. 956), Hacı Paşa’nın öğrencilerinden Yûsuf b. Muhammed b. Osman tarafından müellif hayatta iken istinsah edilmiştir. Bazı nüshalarda kitabın geniş bir fihristi de bulunmaktadır; bunların en güzeli ve belki de en eskisi otuz yedi sayfa olup Ebü’n-Nebât lakaplı Mustafa b. Muhammed b. Ayâsuluğî tarafından 903’te (1497) istinsah edilen nüshanın (İÜ Ktp., AY, nr. 3244) baş tarafındadır. Ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki üç nüshanın (Yenicami, nr. 920, 921; Reîsülküttâb Mustafa Efendi, nr. 731) baş tarafında da ilmî ve tarihî değeri olan birer fihrist bulunmaktadır.

4. el-Uṣûlü’l-ḫamse. Kaynaklarda adı geçmeyen eser Süheyl Ünver tarafından ortaya çıkarılmıştır. Sağlığı korumak, mizacı düzeltmek ve başlıca hastalıkları ilâçla tedavi etmek için gerekli bilgileri veren kitap Ayasuluk’ta yazılmıştır. 788’de (1386) Süleyman b. Muhammed el-Konevî tarafından istinsah edilen tek nüshası Manisa İl Halk Kütüphanesi’ndedir (Ünver, s. 57).

5. Kitâbü’s-Saʿâde ve’l-iḳbâl. Ayasuluk’ta kadı iken 800 (1398) yılında Şifâʾü’l-esḳām’ı özetleyerek meydana getirdiği bu eser el-Kümmiyyü’l-Celâlî ve Künnâşetü’l-Celâl diye de tanınır (, II, 1511; , III, 213). Kitabın planı Şifâʾü’l-esḳām’ın aynıdır; fakat bilgiler yaklaşık üçte bir oranında özetlenmiştir. Manisa İl Halk Kütüphanesi’ndeki iki nüshadan (nr. 1786, 1787) birincisi, eserin telif edildiği yıl Gıyâseddin Muhammed b. Abdüssamed b. Ali el-İsfahânî (Ünver, s. 55), Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndeki bir nüsha ise (III. Ahmed, nr. 2050) 3 Cemâziyelâhir 912’de (21 Ekim 1506) II. Bayezid’in mütalaası için Abdullah b. Murâd tarafından istinsah edilmiştir. Eserin Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde iki (nr. 4203; Veliyyüddin Efendi, nr. 2536), Süleymaniye (Lâleli, nr. 1648), Nuruosmaniye (nr. 3063) ve Bursa İl Halk (Haraççıoğlu, nr. 1151) kütüphaneleriyle Manchester’de (John Rylands Library, nr. 815) birer nüshası daha vardır. Kitâbü’s-Saʿâde 913’te (1507) Türkçe’ye çevrilerek II. Bayezid’e sunulmuştur. Tercümenin bilinen tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Hamidiye, nr. 1011).

6. Müntehab-ı Şifâ. Bazı nüshalarda Şifâ-yı Müntehab diye adlandırıldığı görülen kitap, müellifin yine Şifâʾü’l-esḳām’dan aynı planda yaptığı Türkçe bir özettir. Anadolu’da yazılmış ilk Türkçe tıp kitaplarından olan bu çalışma, diğer Türkçe kitabı Teshîl ile (aş.bk.) muhteva bakımından benzerlik gösterir; fakat ondan daha önemlidir. Üç bölümden oluşan eserin birinci bölümünde iki bab halinde nazarî ve amelî tıp bilgileri verilir; ikinci bölümde yiyecek içecek ve ilâçlar, üçüncü bölümde hastalıklarla sebepleri, teşhis ve tedavi yolları anlatılır. Birçok nüshası bulunan eser, Zafer Önler tarafından yapılan bir araştırma ile birlikte Latin harfleriyle yayımlanmıştır (Ankara 1990).

7. Teshîl. Müntehab-ı Şifâ ile aynı tertip üzere yazılmakla birlikte ona göre biraz yüzeyseldir ve ayrıca bazı düzen değişiklikleri de gösterir. Süheyl Ünver, Halil Edhem Arda’nın özel koleksiyonunda Celâleddin b. Mahmûd el-Alâî tarafından 810 yılının Zilhicce (Mayıs 1408) ayı başında istinsah edilen bir nüshasını gördüğünü haber verir ve eserin aynı yılda telif edilmiş olduğuna dair kanaatini belirtir (Hekim Konyalı Hacı Paşa, s. 31). Ayrıca daha birçok yazması bulunan eserin Süleymaniye (Lâleli, nr. 1621, 1622; Fâtih, nr. 3543, 3544), Hacı Selim Ağa (Hüdâî Efendi, nr. 1739) ve Millet (Ali Emîrî, Tıp, nr. 61) kütüphanelerindeki nüshaları tarih bakımından en eskileridir. Eser, II. Bayezid devri tabiplerinden Sabuncuoğlu Şerefeddin’in öğrencisi Muhyiddin Mehî tarafından manzum hale getirilmiştir. Onun 16 Muharrem 872 (17 Ağustos 1467) tarihinde tamamlayıp Müfîd diye adlandırdığı bu çalışma Nazmü’t-Teshîl adıyla da tanınmış olup Sabuncuoğlu’nun istinsah ettiği sanılan bir nüshası Ankara’da Millî Eğitim Bakanlığı Genel Kitaplığı’ndadır (nr. 60; bk. Ünver, s. 34-36).

8. Mecmaʿu’l-envâr fî cemîʿi’l-esrâr. Kur’ân-ı Kerîm’in geniş bir tefsiri olup Hacı Paşa’nın en büyük çalışmasıdır. II. Murad’a ithaf ettiği (yk.bk.) ve on cildini tamamladığı bilinen eser, ilim ve âlimlerin önemine dair âyet ve hadisleri toplayan bir dîbâce ile başlamakta, daha sonra tefsire geçmektedir. Hacı Paşa hakkında yapılan araştırmalarda bu eserin yalnızca birinci ve ikinci cüzlerini kapsayan ilk cildinin zamanımıza ulaştığı belirtilmiştir (Ünver, s. 63-65); Kâtib Çelebi de son cildini görmediği için eserden “çok ciltli, büyük tefsir” diye bahseder (, II, 1598-1599). Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan I. cilt (Cârullah Efendi, nr. 94) Kur’ân-ı Kerîm’in başından Âl-i İmrân sûresinin 91. âyetinin sonuna kadarki kısmın, yani yaklaşık ilk dört cüzün tefsirini, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde mevcut X. cilt de (AY, nr. 1794) Sebe’ sûresinin başından Fussılet sûresinin sonuna kadarki kısmın tefsirini ihtiva etmektedir.

9. Şerḥu Levâmiʿi’l-esrâr fî şerḥi Meṭâliʿi’l-envâr. Sirâceddin el-Urmevî’nin mantık konusundaki ünlü eseri Meṭâliʿu’l-envâr’ın Kutbüddin et-Tahtânî tarafından yapılmış şerhi olan Levâmiʿu’l-esrâr üzerine hâşiye mahiyetinde bir çalışmadır; Kâtib Çelebi, 784’te (1382) yazıldığını bildirir (, II, 716). Mukaddimesindeki ifadesinden eseri, bizzat müellifinden okuyup aldığı notları kendi şerhine ekleyerek yazdığı anlaşılan Hacı Paşa bu sebeple Kutbüddin et-Tahtânî’nin öğrencisi olmalıdır. Kitabın İstanbul’da tesbit edilen dört nüshasından ikisi Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Mahmud Paşa, nr. 315; Erzincan, nr. 86), diğerleri ise Beyazıt Devlet (nr. 3075/2) ve Râgıb Paşa (nr. 891) kütüphanelerinde bulunmaktadır.

10. Şerḥu Ṭavâliʿi’l-envâr fî ʿilmi’l-kelâm. Kādî Beyzâvî’nin kelâm ilmine dair Ṭavâliʿu’l-envâr adlı eserinin şerhi olup ismi yerine son cümlesinde geçen “Mesâlikü’l-kelâm fî mesâili’l-kelâm” ibaresiyle de anılır (, II, 1116). 781 yılı Saferinin (Mayıs 1379) başlarında bitirilmiş ve Aydınoğlu Îsâ Bey’e ithaf edilmiştir. Muhtemelen müellif tarafından yazılmış, 25 Zilkade 783 – 30 Rebîülâhir 784 (10 Şubat – 13 Temmuz 1382) tarihleri arasında huzurunda okunmuş bir nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Fâtih, nr. 3053). Ayrıca Millet (Ali Emîrî, Arapça, nr. 1272), Edirne Selimiye (nr. 1013) ve Amasya Beyazıt (nr. 571/2) kütüphanelerinde de birer nüshası bulunmaktadır (yk.bk.).

Bunlardan başka basur hastalığına dair Risâle-i Bevâsîr ve insan organlarının seğirmelerinden çıkarılan tıbbî mânalarla ilgili İhtilâcnâme adlı Türkçe iki küçük risâlenin Hacı Paşa’ya ait olduğu ileri sürülmekteyse de (Ünver, s. 37) bunu doğrulayacak kesin deliller bulunmamaktadır. Kitâbü Deʾbi’ṣ-ṣâliḥîn adlı Arapça bir eser ise Hacı Paşa’nın şeriat, tarikat, hakikat ve mârifet makamları hakkında söylediği bir sözün izahı olması açısından onunla ilgilidir. Öğrencilerinden biri tarafından bir itiraza cevap niteliğinde hazırlandığı anlaşılan bu eserin nüshası Hacı Selim Ağa Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Nurbânû Sultan, nr. 79/2).


BİBLİYOGRAFYA

Hacı Paşa, Mecmaʿu’l-envâr fî cemîʿi’l-esrâr, Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 94, vr. 1b-5a.

İbn Battûta, er-Riḥle, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 302.

Bâbertî, Tuḥfetü’l-ebrâr fî şerḥi Meşâriḳi’l-envâr, Beyazıt Devlet Ktp., nr. 1132, vr. 324b.

İbn Kādî Şühbe, et-Târîḫ (nşr. Adnân Dervîş), Dımaşk 1994, III, 267-268, 297, 510, 585.

, IV, 339.

, XI, 87.

Halîl b. İsmâil b. Şeyh Bedreddin, Menâkıbü Şeyh Bedreddîn (nşr. Fr. Babinger), Leipzig 1943, s. 20-25.

, s. 48, 50, 52-53.

a.mlf., Miftâḥu’s-saʿâde, I, 298-299; II, 191-192, 288.

, I, 74-75.

Nev‘î, Netâyicü’l-fünûn ve mehâsinü’l-mütûn, Köprülü Ktp., III. Ks., nr. 483, vr. 47.

Âlî Mustafa, Künhü’l-ahbâr, İstanbul 1277, III, 114-115.

, III, 23.

Abdüllatîf b. Muhammed Riyâzîzâde, Esmâʾü’l-kütübi’l-mütemmim li-Keşfi’ẓ-ẓunûn (nşr. Muhammed Altuncî), Kahire, ts. (Mektebetü’l-Hancî), s. 100, 104, 202.

Kâtib Çelebi, Süllemü’l-vüṣûl ilâ ṭabaḳāti’l-fuḥûl, Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 1887, vr. 90a.

, I, 408; II, 716, 1049, 1116, 1259, 1511, 1589-1590, 1598-1599, 1716.

Şâbân-ı Şifâî, Şifâiyye, Süleymaniye Ktp., İbrâhim Efendi, nr. 621, vr. 3a, 15a-b.

M. G. de Slane, Catalogue des manuscrits arabes de la Bibliothèque Nationale, Paris 1883-95, s. 536.

, II, 94.

, III, 211-213.

A. Mingana, Catalogue of the Arabic Manuscripts in the John Rylands Library Manchester, London 1934, s. 515.

, s. 113, 212-213.

, s. 21-25.

Ahmed Îsâ, Muʿcemü’l-eṭıbbâʾ, Beyrut 1942, s. 182-183.

, II, 302; Suppl., I, 743, 775; III, 326.

, I, 345.

Süheyl Ünver, Hekim Konyalı Hacı Paşa, İstanbul 1953.

, II, 307.

, IV, 101.

, III, 1727-1728.

Bedii N. Şehsuvaroğlu, “Anadolu’da Türkçeleşme Akımı ve Türkçe İlk Tıp Eserleri”, I. Milletlerarası Türkoloji Kongresi (İstanbul, 15-20 Ekim 1973): Tebliğler, İstanbul 1979, II, 512-513.

a.mlf., Türk Tıp Tarihi, Bursa 1984, s. 29-32.

, I, 172.

, s. 187-194.

Gevher Nesibe Sultan Anısına Düzenlenen Konya’lı Hekim Hacı Paşa Kongresi Tebliğleri: 4 Mart 1986 (haz. Ahmet H. Köker – Yusuf Erdoğan), Kayseri 1986.

Osman Şevki, Beşbuçuk Asırlık Türk Tabâbet Tarihi (nşr. İlter Uzel), Ankara 1991, s. 50-51, 179-181.

“Hacı Paşa”, , XVIII, 280-281.

“Hekim Hacıpaşa”, a.e., XIX, 152.

T. H., “Hâcî Paşa”, , V/1, s. 28-29.

J. Walsh, “Had̲j̲d̲j̲i Pas̲h̲a”, , III, 45.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 14. cildinde, 492-496 numaralı sayfalarda yer almıştır.