HÂFID

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Müellif:

Sözlükte “aşağıya indirmek, alçaltmak, değerini azaltmak” anlamına gelen hafd masdarından sıfat olup “aşağıya indiren, alçaltan, değerini azaltan” demektir. Hafd kavramı Kur’ân-ı Kerîm’de dört yerde geçmektedir. Bunların ikisinde Hz. Peygamber’e hitaben müminlere merhamet kanatlarını indirmesi (el-Hicr 15/88; eş-Şuarâ 26/215), birinde de mümin kişiye hitaben anne ve babaya alçak gönüllülükle merhamet kanatlarını germesi (el-İsrâ 17/24) emredilmektedir. Kıyametin kopuşunu tasvir eden diğer bir âyette (el-Vâkıa 56/3) kıyametin hem alçaltıcı hem de yükseltici olduğu (hâfıda, râfia) ifade edilmektedir. Müfessir Taberî, buradaki alçaltma ve yükseltme kavramlarının, “dünyada böbürlenerek gerçeği kabul etmeyenleri cehenneme düşürme, hakkı benimseyenleri de Allah’ın rahmetine ve cennetine yüceltme” mânasına geldiğini söyledikten sonra Katâde, İkrime ve İbn Abbas gibi sahâbîlerden başka bir yorum nakleder. Âyetin yer aldığı kompozisyon içinde daha uygun görünen bu yoruma göre söz konusu alçaltma ve yükseltme kıyametin kopuşunu haber veren sesle ilgilidir. Kur’an’da “sayha” kelimesiyle ifade edilen bu ses (Yâsîn 36/29, 53) işitme sınırlarını aşmayarak hem yakında hem de uzakta olanlara kendini duyuracaktır (Taberî, XXVII, 96). Bununla birlikte müellifler genellikle, Vâkıa sûresindeki “hâfıda-râfia” kavramlarını kıyametin bazı insanları alçaltacağı, bazılarını da yücelteceği mânasına almışlardır. Bu açıdan bakıldığı takdirde, Abdülkāhir el-Bağdâdî’nin de söylediği gibi (el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, vr. 105a) bir mekândan ibaret olan kıyametin inkârcıları cehenneme, inananları cennete koymakla sonuçlanacak alçaltma ve yükseltme fiilini işlemesi mümkün değildir. Şu halde hafd ve ref‘ fiillerinin gerçek fâili Allah’tır.

Hâfıd ismi Tirmizî (“Daʿavât”, 82) ve İbn Mâce’nin (“Duʿâʾ”, 10) esmâ-i hüsnâ listelerinde geçtiği gibi hafd kavramı çeşitli hadislerde Allah’a nisbet edilmiştir (bk. , “ḫfḍ” md.). Bir hadiste rızık terazisinin Allah’ın elinde bulunduğu, dilediğine az (hafd) dilediğine çok (ref‘) rızık verdiği anlatılır (Buhârî, “Tefsîr”, 11/2, “Tevḥîd”, 19; Müslim, “Zekât”, 37).

Esmâ-i hüsnâ şârihleri hâfıd ismine genellikle “zorbaları ve zalimleri alçaltan, Allah dostlarını yücelten” mânası vermişlerdir. Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, yüceltme ve alçaltmaya konu olacak şeyleri maddî ve mânevî olmak üzere iki gruba ayırarak maddî yüceltmeye suya mukabil arşı (“O’nun arşı suyun üzerinde idi” meâlindeki hadise işaret, bk. Buhârî, “Tefsîr”, 11/2), arza mukabil semayı ve semalar arasındaki alt-üst farkını; mânevî yüceltmeye de Âdemoğulları’nın diğer yaratıklara karşı üstünlüğünü, peygamberlerin, meleklerin, âlimlerin, müminlerin aralarındaki konum farklılıklarını ve hakkın bâtıla üstünlüğünü örnek verir (el-Emedü’l-aḳṣâ, vr. 124b-125a).

Allah’ın doksan dokuz ismi içinde kābız-bâsıt, muiz-müzil gibi karşıt kavramları ifade eden hâfıd ile râfi‘in dua, niyaz ve övgü cümlelerinde beraberce kullanılması ve belirttikleri dengeye dikkat edilmesi gerekmektedir.

Hâfıd isminin Allah’ın fiilî sıfatları ve kevnî isimlerinden, Kur’an ve hadisteki kullanılışına bakılırsa daha çok insanı muhatap alan isimlerinden olduğu şüphesizdir. Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, karşıt anlamlı bu tür isimlerden rahmet ifade edenlerin lutuf, diğerlerinin ise adl sıfatına râci olduğunu söyler (bk. İbn Fûrek, s. 53). Fahreddin er-Râzî, Allah’a izâfe edilen hafd ve ref‘ kavramlarını zem ve medihle yorumlayanlar bulunduğunu, dolayısıyla bunların zâtî sıfatlar grubuna girdiğini söylüyorsa da (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 244) bunu başka kaynaklarla desteklemek mümkün olmamıştır. Hâfıd ismi dâr (zarar veren), kābız (rızkı tutan) ve müzil (alçaltan, zillet veren) isimlerine muhteva bakımından yakındır.


BİBLİYOGRAFYA

, “ḫfḍ” md.

, “ḫfḍ” md.

, “ḫfḍ” md.

, II, 105; IV, 395, 401, 405.

Buhârî, “Tefsîr” 11/2, “Tevḥîd”, 19, 22.

Müslim, “Îmân”, 293, 295, “Zekât”, 37.

İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10.

Tirmizî, “Daʿavât”, 82, “Tefsîr”, 5/3.

, XXVII, 96.

Zeccâc, Tefsîru esmâʾillâhi’l-ḥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1975, s. 40.

Ebû Süleyman el-Hattâbî, Şeʾnü’d-duʿâʾ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1984, s. 58.

, I, 206.

, s. 53.

Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâʾ ve’ṣ-ṣıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 105a.

Beyhakī, Şuʿabü’l-îmân (nşr. M. Saîd b. Besyûnî Zağlûl), Beyrut 1990, I, 123.

Kuşeyrî, et-Taḥbîr fi’t-teẕkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 46-47.

Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, el-Emedü’l-aḳṣâ, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 498, vr. 124b-125a.

, s. 244.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 73-74 numaralı sayfalarda yer almıştır.