HAFÎD EFENDİ

(ö. 1811)

Osmanlı kazaskeri ve âlimi.

Müellif:

Asıl adı Mehmed olup dedesi Reîsülküttâb Mustafa Efendi’ye nisbetle “Hafîd” ismiyle meşhur olmuştur. Şeyhülislâm Mustafa Âşir Efendi’nin oğludur. Düzenli bir medrese eğitimi gördü. Çeşitli yerlerde müderrislik ve kadılık yaptıktan sonra 1799’da İstanbul kadısı oldu. 1807’de İstanbul’da Kabakçı Mustafa önderliğinde çıkan isyanı destekledi ve III. Selim’in tahttan indirilmesinde rol oynadı. Bu faaliyetinden dolayı yeni padişah IV. Mustafa tarafından Anadolu kazaskerliğine yükseltildi. Ancak kısa süre sonra Alemdar Mustafa Paşa IV. Mustafa’yı tahttan indirince görevinden alındı. İdamdan Kaptanıderyâ Râmiz Paşa’nın aracılığı ile kurtuldu ve memleketi Kastamonu’ya sürgün edildi. II. Mahmud zamanında affedilerek İstanbul’a döndü. 1810 yılında Rumeli kazaskerliğine getirildi. 21 Aralık 1811’de vefat etti. Babasının, Bahçekapı’daki evinin hazîresinde inşa ettirdiği kütüphanenin bahçesinde bulunan mezarı yanına defnedildi. Kabri, bu kütüphanenin kaldırılmasından sonra Fındıkzâde’deki Pîrî Mehmed Paşa Tekkesi hazîresine nakledilmiştir.

Eserleri. 1. Sefînetü’l-vüzerâ. Osmanlı Devleti’nde kaptan-ı deryâlık görevinde bulunan kişilerin biyografilerinin kronolojik sıra ile verildiği bir eserdir. Türünün ilk örneği olan Sefînetü’l-vüzerâ’da, İstanbul muhasarasına katılan Baltaoğlu Süleyman Bey’den 1792’de kaptan-ı deryâlığa getirilen Küçük Hüseyin Paşa’ya kadar kaptan paşalardan söz edilmektedir. Hafîd Efendi eserini Kaptanıderyâ Küçük Hüseyin Paşa’ya sunmuştur. İsmet Parmaksızoğlu, Sefînetü’l-vüzerâ’yı İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 40) ve Süleymaniye (Âşir Efendi, nr. 245) kütüphanelerindeki yazmalarını karşılaştırarak yayıma hazırlamış, ayrıca Hafîd Efendi’nin bıraktığı yerden 1865’te kaptan-ı deryâ olan Halil İbrâhim Paşa’ya kadar bu göreve getirilen kaptan paşaların biyografilerini de esere eklemiştir (İstanbul 1952).

2. Kitâbü Câmi‘ fî hakkı’l-hilâfe ve’s-saltana. Hafîd Efendi’nin III. Mustafa’ya ithaf ettiği bu eserinin bir nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’ndedir (Revan Köşkü, nr. 382).

3. Mehâhü’l-miyâh. İstanbul sularına dair bir eserdir (İstanbul 1212, 1271).

4. ed-Dürerü’l-müntehabâtü’l-mensûre fî ıslâhi’l-galatâti’l-meşhûre. 1804 yılında telif edilen eser Galatât-ı Hafîd Efendi diye meşhur olmuştur. Müellif kitabın Arapça mukaddimesinde bazı âlimlerin galat kelimelere dair müstakil eserler yazdıklarını, bunların en tanınmışının Harîrî’nin Dürretü’l-ġavvâṣ fî evhâmi’l-ḫavâṣṣ’ı olduğunu, Arap dilinde bu esere birçok hâşiye ve şerh yazıldığını, Osmanlı âlimlerinden Kemalpaşazâde ile Ebüssuûd Efendi’nin de bu konuda birer eser kaleme aldıklarını söyler. Ancak bu müelliflerin eserlerinde sadece Arapça’daki galat kelimeler üzerinde durduklarını, halbuki Türkçe’de ve özellikle İstanbul halkının konuşma dilinde Arapça kelimelerin yanında Farsça ve Yunanca kelimelerin de bulunduğunu, bir kısım kelimelerin ise Çağatay Türkçesi’nden geldiğini ve konu hakkındaki çalışmaların azlığı yüzünden galat kelimelerin giderek yaygınlaştığını ifade eder. Kendisinin fazla ayrıntıya girmeden bu eserinde önemli galatları bir araya getirdiğini belirten Hafîd Efendi halkın yaygın şekilde kullandığı galatları, bir kısım dil bilginlerinin mutlak surette veya bazı durumlarda câiz gördüğü galatlar, dil bilginlerinin uygun görmediği, ancak ilim adamları arasında yaygınlık kazanıp çeşitli eserlerde kullanılan galatlar ve hiçbir âlimin uygun görmeyip kullanmadığı galatlar şeklinde üç gruba ayırır. Müellif, alfabetik olarak sıraladığı Arapça, Farsça ve Çağatay Türkçesi kökenli 1000’i aşkın galatın tanımını ve etimolojisini yaptıktan sonra bu kelimelerin Arapça ve Farsça’daki karşılıklarını da verir. Kitabın en dikkat çekici tarafı, sadece tanımla yetinilmeyip bir kelimeyle ilgili başka kelimelerin de kaydedilerek tarihî, dinî, içtimaî ve folklorik bilgilerin çok geniş şekilde verilmesidir. Meselâ bir ölçek olan “erdeb” kelimesi anlatılırken diğer ölçü birimlerine geçilmiş, bunlar hakkında geniş açıklamalar yapıldıktan sonra sikke darbından ve sikkenin ölçüsünün tagşîşinden bahsedilmiş, bu arada İslâm dünyasında ilk darphânenin kuruluşuna dair bilgi verilmiş, daha sonra sadaka-i fıtr miktarının tesbiti konusu üzerinde durulmuştur. Aynı şekilde “kalem” kelimesi ele alınıp kalemle ilgili bilgi verildikten sonra “kitap” ve “yazı” başlıkları altında yazı sanatı anlatılmış, yazının tarihî gelişimi tablolar halinde çeşitli yazı örnekleriyle gösterilmiştir. “Mûsiki” kelimesinde mûsiki tarihine ait açıklamaların ardından mûsiki makamlarına geçilmekte, burada da konuyla ilgili birçok tablo ve cetvel yer almaktadır. Eser bu özellikleriyle bir galatât kitabı olmanın yanında ansiklopedik bilgiler ihtiva eden bir eser olarak da değerlendirilebilir. Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nde iki yazma nüshası bulunan (Emanet Hazinesi, nr. 2043, 2044) Galatât-ı Hafîd Efendi İstanbul’da basılmıştır (1221).

Hafîd Efendi ayrıca, Teftâzânî’nin Şerḥu’l-ʿAḳāʾidi’n-Nesefiyye’sine Hayâlî tarafından yazılan hâşiyeye bir hâşiye yazmıştır (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2195).

Osmanlı Türkleri’nde kırk hadis toplama geleneğine Hafîd Efendi’nin de uyduğu ve bu konuda Arapça bir eser kaleme aldığı belirtilmekte (, XVIII, 312), bunun yanında kendisine Tercüme-i Sî Fasl adında bir eser daha izâfe edilmektedir (, s. 851).

Hafîd Efendi kitaplarını, dedesi Reîsülküttâb Mustafa Efendi tarafından kurulan ve babası Şeyhülislâm Âşir Efendi tarafından geliştirilen kütüphaneye vakfetmiştir. Günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi’nin bir bölümünü oluşturan ve 416 ciltten meydana gelen bu kitap koleksiyonu ile birlikte İstanbul’un çeşitli semtlerinde bulunan ev, arsa, bağ, bahçe, çiftlik, tarla, hamam vb. gayri menkullerini de vakfederek bunlarla ilgili vakıfnâmeler tertip etmiştir (Süleymaniye Ktp., Hafîd Efendi, nr. 486).


BİBLİYOGRAFYA

, nâşirin önsözü, s. 3-11.

, II, 235.

, I, 283.

, s. 681-682, 851-852.

, I, 133; II, 42.

, s. 375-376.

, I, 311; III, 1066.

, s. 93, 120-121.

a.mlf., “Âşir Efendi Kütüphanesi”, , IV, 8.

Nihal Atsız, “Hafid Efendi”, , XVIII, 312.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 111-112 numaralı sayfalarda yer almıştır.