HAKKI BEY, Üsküdarlı

(1823-1894)

Son devir divan şairi.

Müellif:

Mora’da doğdu. Asıl adı İbrâhim olup şiirlerinde Hakkı mahlasını kullanmıştır. Yekçeşm Hakkı, Kör Hakkı diye de anılır. İsmâil Hakkı Paşa’nın oğludur. İlk öğrenimini babasının sürgün yeri olan Gelibolu’da tamamladı. 1842’de babasının affedilerek İstanbul Boğazlar Nâzırlığı’na tayini üzerine İstanbul’da önce Bâb-ı Defterî’de Haremeyn (veya Evkaf) Muhasebesi Kalemi’nde görev yaptı; daha sonra 1850 yılında Evkaf Nezâreti Mektûbî Kalemi memurluğuna nakledildi. Bir ara Defter-i Hâkānî Kalemi’ne devam ettiyse de bu görevleri sırasında aşırı çalışması sonucu zihin yorgunluğu hastalığına yakalandı. 1854-1865 yılları arasında rahatsızlığı sürdü; bir süre sonra sağlığına kavuşarak kendisine bağlanan 1000 kuruş maaşla emekli oldu ve bundan sonra hayatını Üsküdar Çamlıca’daki evinde geçirdi. Asîr’in fethine dair kaleme aldığı kaside Abdurrahman Sâmi Paşa’nın aracılığı ile Sultan Abdülaziz’e takdim edilince kendisine 10.000 kuruş câize verilerek maaşına da 600 kuruş zam yapıldı. Hayatının son yıllarına doğru sol gözü görmez oldu. 20 Safer 1312 (23 Ağustos 1894) tarihinde vefat eden Hakkı Bey Çamlıca’da Celvetiyye tarikatına ait Selâmi Ali Efendi Tekkesi civarına defnedildi.

Fatîn Efendi Hakkı Bey’in şiir sanatındaki maharetini belirtmekte, bu sanatın bütün inceliklerine vâkıf olduğunu, önce gazel alanında kendini denediyse de sonradan yaratılışına daha uygun düşen kasidede karar kıldığını zikretmektedir (Tezkire, s. 69). Sâmi Paşa da saraya yazdığı bir tezkirede Hakkı Bey’in şiir sanatındaki maharetini övmektedir (İbnülemin, I, 482). Yenişehirli Avni Bey’in, divanına yazdığı takriz kasidesinde Nef‘î’ye denk sayılabilecek güçlü bir şair olduğunu söylediği (Divan, s. 52-54) Hakkı Bey bir başka kaynakta da “Nef‘î-yi zamân” olarak nitelendirilmektedir (Mehmed Tevfik, s. 14).

1277 yılı sonlarından (Mayıs-Haziran 1861) 1278 yılı ortalarına (Ocak 1862) kadar İstanbul’da Hersekli Ârif Hikmet Bey’in evinde her hafta yapılan Encümen-i Şuarâ toplantılarına katılan Hakkı Bey, Tanzimat’tan sonra divan şiirini yaşatmak isteyenler arasında dil ve üslûp bakımından en kuvvetli kabul edilen şairlerden biridir. Enderunlu Vâsıf’ta büyük ölçüde mahallîleşen, Şinâsi ile Ziyâ Paşa’da ise giderek modern bir muhteva kazanan yeni şiir anlayışını benimsemeyen Hakkı Bey, doğrudan doğruya Nef‘î’yi ve onun beğendiği İran şairlerini taklit etme yolunu seçmiştir. Kasidelerindeki parlak dil ve coşkun âhenk şaire yaşadığı dönemde büyük bir şöhret kazandırmıştır. Ancak şiirindeki güzellikler derin ve renkli mâna âlemini, gerçek hayat sahnelerini değil eski ve tamamen soyut klasik unsurları yansıtmaktadır. Dolayısıyla Hakkı Bey Nef‘î’nin dilini taklitte başarılı olmakla beraber onun şiirindeki canlılığı, yeni hayalleri ve gerçek hayat sahnelerini yakalayamamıştır. Eski kasidelerin çoğunda tekrarlanan ve Nedîm’den sonra terkedilen İran kaynaklı klasik hayaller Fâtih Sultan Mehmed, Kanûnî Sultan Süleyman ve IV. Murad gibi ihtişamlı padişahlar için doğru sayılsa bile şairin yaşadığı dönemdeki devlet adamları için artık geçerliliğini kaybetmiştir. Bu sebeple Hakkı Bey’in kasidelerindeki gür sese rağmen gerçeği yansıtmayan sözün doğurduğu boşluk önemli bir eksiklik olarak görülmektedir.

Arapça, Farsça, Türkçe nazım ve nesirde başarı göstermiş olan şairin elli beş sayfalık divanı Eşref Bey vasıtasıyla 1292’de (1875) Bursa’da basılmıştır. Yirmi kaside ve otuz bir gazelin yer aldığı divanın sonunda Yenişehirli Avni Bey’in yazdığı takriz kasidesiyle Eşref Bey’in düştüğü tarih ve Hakkı Bey’in hal tercümesi bulunmaktadır. Hakkı Bey’in, divanının basıldığı tarihten ölümüne kadar geçen on dokuz yıllık sürede yazdığı şiirler ise bir araya getirilip yayımlanamamıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Hakkı Bey, Divan, Bursa 1292, s. 52-54.

, s. 69.

Mehmed Tevfik [Çaylak], Kāfile-i Şuarâ, İstanbul 1290, s. 14.

Abdurrahman Sâmi Paşa, İnşâ-yı Sâmî, İstanbul, ts. (Necib Bey Matbaası), s. 61.

, II, 239.

, II, 151.

, I, 481-486.

, s. 607-608.

“Hakkı Bey, İbrahim (Üsküdarlı)”, , XVIII, 335.

“Hakkı Bey (Yekçeşm)”, , IV, 29.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 208 numaralı sayfada yer almıştır.