HALAÇ

Bir Türk aşireti.

Müellif:

Türkler arasında Kalaç diye anılan Halaçlar, IX. yüzyıldan itibaren İslâm coğrafyacıları ve tarihçilerinin eserlerinde “Halac” (Hılc الخلج), “Halaciyye” (Hılciyye الخلجية) imlâsı ile kaydedilmektedir. Kâşgarlı Mahmud, kabile hakkında bilgi verirken Yirmi İkiler’in onlara Türkçe “aç kal” anlamında Kal-Aç dediklerini ve sonradan bunun Halaç’a döndüğünü söyler (Dîvânü lugāti’t-Türk Tercümesi, III, 415). J. Marquart, VI. yüzyıla ait bir Süryânî kaynağındaki Türk menşeli Kholas’ın Halaç olabileceğini öne sürmektedir (Erānšahr, s. 251-254). Hârizmî, X. yüzyılın sonlarında yazdığı eserinde Halaçlar’ın dahil bulunduğu zümreye işaret etmekte, bunların Eftalitler’in bakiyesi olduğunu söylemektedir. Gerçekten de Kuşanlar’dan sonra Akhunlar (Eftalitler) Mâverâünnehir’den Afganistan içlerine kadar uzanmışlar, daha sonra Kuzey Hindistan’ı ele geçirmişlerdi. Mes‘ûdî Halaçlar’ın (Harluc) Türk kavminden olduklarını (Mürûcü’ẕ-ẕeheb, II, 124), İstahrî de çok eski tarihlerden beri Hindistan-Sicistan arasında yaşadıklarını ve şekil, kıyafet, dil bakımından Türk olduklarını söyler (Mesâlik, s. 245). İbn Hurdâzbih onları, Orta Asya steplerinde Karluklar’a yakın bir yerde yaşayan bir Türk kabilesi şeklinde tanıtırken (el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 28, 31) X. yüzyılda yazılan Ḥudûdü’l-ʿâlem’de Gazne ve yöresiyle Belh, Tohâristan, Büst ve Cûzcân’da koyun sürülerine ve meralara sahip birçok Halaç aşiretinin yaşadığı kaydedilmektedir (s. 111). Bu bilgilerden, Halaçlar’ın büyük bir bölümünün X. yüzyıldan çok önce Ceyhun nehrinin batı ve güneyine geçerek İran’ın doğu, Afganistan’ın güney kısımlarına dağıldıkları anlaşılmaktadır. İslâm orduları bu Türk boyu ile İran’ın içlerine ve Kuzey Hindistan’a doğru ilerlerken karşılaşmışlardı. Emevîler’in Sîstan valisi Abdülazîz b. Abdullah’ın Büst ve Kâbil’e karşı düzenlediği seferde görev alan Türkler muhtemelen Halaçlar’a mensuptu. Saffârîler’in kurucusu Ya‘kūb b. Leys de Kâbil seferinden Sîstan’a dönerken yolda rastladığı Halaçlar’ı öldürüp sürülerine el koymuştu.

Sebük Tekin, İshak b. Alp Tegin zamanında Halaçlar’ın isyanını bastırmış, Gazne’de idareyi ele alınca da ordusunun önemli bir kısmını onlardan oluşturmuştu; nitekim onun ve oğlu Mahmûd-ı Gaznevî’nin Sâmânîler’le mücadelesinde Halaçlar’ın da yer aldıkları görülür. Hindistan’daki ilk fetihler sırasında Gazneli ordusunda bulunan Halaçlar büyük yararlıklar gösterdiler ve çeşitli iktâlar elde ederek oraya yerleştiler. Mahmûd-ı Gaznevî Karahanlılar’la mücadele ederken de ordusunda Halaç askerleri bulunuyordu. Fakat yerine geçen Mesud ile Halaç reislerinin arası Dandanakan yenilgisinden sonra açılmış ve Bû Ali Kûtvâl Halaç bölgesine giderek onları tenkil etmiştir.

Gurlular’ın Afganistan’da Gazneliler’in yerini almalarından sonra Halaçlar bu yeni hânedanla dostluk kurdular. Muizzüddin (Şehâbeddin) Muhammed ordusuna memlük temin ederken onlardan da faydalandı. Sencer’in Gurlu Alâeddin Cihansûz’u esir ettiği savaşta (547/1152) Halaçlar da çarpışmıştı. XII. yüzyılın sonlarında tahta çıkan Gurlu hükümdarları Halaç emîrlerinden güç almışlardı. Delhi Türk Sultanlığı kurulduktan sonra bu emîrler yönetimde söz sahibi oldular. Moğol istilâsı sırasında Afganistan’daki Halaçlar da Hindistan’a göç ettiler. Hârizmşahlar Gurlu hâkimiyetine son verince Halaçlar onların tâbiiyetine girdiler ve Hârizmşah Alâeddin Muhammed Semerkant’ı Moğollar’a karşı savunurken ordusunda görev yaptılar. Hârizmşah Alâeddin Muhammed Moğollar’a yenilince Horasan ve Mâverâünnehir’den kaçanlarla Gur, Germsîr, Gazne dolaylarında ve Hilmend boylarında yaşayan Halaçlar Peşâver’de Melik Seyfeddin Uğrak’ın etrafında toplandılar. Germsîr Halaçları’na mensup Muhammed Bahtiyâr Halacî de bunlar arasındaydı. Gazne ve Delhi’de memlük olamayan Muhammed Bahtiyâr burada uç bölgelerindeki valilerin emrine girdi ve kendisine geniş topraklar iktâ edildi. Önce Bihâr’ı ele geçiren Bahtiyar, Delhi Sultanlığı’nın kurucusu ve ilk hükümdarı Kutbüddin Aybeg ile görüşerek Bengal üzerine yanındaki çok az Halaç ile o zamana kadar hiçbir Türk liderinin gerçekleştiremediği akınlar yaptı ve bu geniş ülkeyi fethederek Leknevtî Halacîleri Sultanlığı’nı (1202-1227) kurdu. Halaçlar, Hindistan’da bu devletten başka Delhi Halacîleri (1290-1320) ve Mâlvâ Halacîleri (1436-1531) adlarıyla iki sultanlık daha kurmuşlardır.

Halaçlar’ın Moğol istilâsından sonra Orta ve Batı İran’a, Kuzey Azerbaycan’a ve Anadolu’ya giderek yerleştikleri tahmin edilmektedir; çünkü buralarda, hatta Kırım’da dahi Halaç adını taşıyan köyler vardır. İlhanlı Hükümdarı Ebû Said Bahadır Han’ı âsi Çağatay Prensi Yasâvur’a karşı destekleyen Herat Meliki Gıyâseddin Kert’in ordusunda Halaçlar da yer almıştı. Celâyirliler’den Hüseyin b. Üveys devrinde (1356-1374) Batı İran’da bulunan Emîr Ahmed bir Halaç kabilesinin reisiydi. Timur zamanında (1370-1405) Sâve, Kum ve Kâşân’da Halaçlar yaşıyordu. XVII. yüzyılda İran’da Mugan’daki Türk aşiretleri arasında Halaçlar’ın da yer aldığı bilinmektedir. Bugünkü Halaçlar İran’ın Kum eyaletinde oturmakta ve bu bölgeye Halacistan denilmektedir. Afganistan’da yaşayan ve Peştuca konuşan Galzaylar ile (Gılzaylar) Halaçlar’ın etnik kökenlerinin aynı olup olmadığı konusu uzun süre tartışılmış, ancak kesin bir sonuca ulaşılamamıştır.


BİBLİYOGRAFYA

, III, 415.

, s. 28, 31.

, s. 245, 253, 281.

, II, 124.

, s. 111, 347-348.

Hârizmî, Mefâtîḥu’l-ʿulûm (nşr. G. van Vloten), Leiden 1895, s. 119-120.

Târîḫ-i Sîstân (nşr. Bahâr), Tahran 1314 hş., s. 246, 359.

, I, 346, 373, 399, 406-407, 418, 422, 424, 431-438, 450, 452-453, 476.

J. Marquart, Erānšahr, Berlin 1901 → (nşr. Fuat Sezgin), Frankfurt 1994, s. 251-254.

, I-III, bk. İndeks.

Zeki Velidî Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş (İstanbul 1942), İstanbul 1970, s. 149-153, 170-171, 177, 311, 363.

, s. 436, 474.

Enver Konukçu, Kalaç Sultanlığı, Delhi’de Türklerin İkinci Hakimiyet Devresi: 1290-1320 (doçentlik tezi, 1977), Atatürk Üniversitesi Ed. Fak.

V. Minorsky, “The Turkish Dialect of the Khalaj”, , X (1940-42), s. 417-437.

Emel Esin, “Butān-ı Ḫalaç”, , XVII (1972), s. 25-67.

M. Fuad Köprülü, “Halaç”, , V/1, s. 109-116.

C. E. Bosworth, “K̲h̲alad̲j̲”, , IV, 917-918.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 228-229 numaralı sayfalarda yer almıştır.