HÂLET EFENDİ

(1760-1822)

Osmanlı devlet adamı.

Müellif:

İstanbul’da doğdu. Kadı Kırîmî Hüseyin Efendi’nin oğludur. Asıl adı Mehmed Said olmakla birlikte küçük yaşlarda aldığı Hâlet takma adıyla şöhret buldu. Düzenli bir medrese tahsili görmeyen Hâlet Efendi babası gibi kendi kendini yetiştirdi. Önce Şeyhülislâm Mehmed Şerif Efendi’nin aracılığı ile kadılık mesleğini seçti, fakat daha sonra rikâb-ı hümâyun reisi Mehmed Râşid Efendi’nin yanında mühürdar yamağı oldu. Râşid Efendi’nin teveccüh ve itibarını kazandı. Kısa sürelerle Ohrili Ahmed Paşa’nın ve Yenişehr-i Fenâr nâibinin yanında bulundu. Daha sonra İstanbul’a giderek Galata Mevlevîhânesi şeyhi Galib Dede’ye intisap etti ve kısa sürede Şeyh Galib’in gözüne girmeyi başardı. Bir süre daha bazı devlet adamlarının kâtipliklerinde bulunan Hâlet Efendi, Dîvân-ı Hümâyun tercümanlığını ellerinde tutan Fenerli Rumlar’la tanıştı. Onların kâtipliğini yaparken voyvodalık ve tercümanlık tevcihleri sırasında büyük servet sahibi oldu. Bu münasebetle birçok düşman kazandı. Ardından beylikçi kesedarlığına girerek hâcegân zümresine alındı. 1803 yılında başmuhasebecilik pâyesi ve ortaelçi unvanıyla Paris’e gönderilen Hâlet Efendi üç yıl kadar Fransa’da kaldı. Napolyon Bonapart zamanına rastlayan elçiliği sönük geçti. 1806’da İstanbul’a döndükten sonra beylikçi vekili, ardından rikâb-ı hümâyun reîsülküttâbı oldu (1807). Fakat İngilizler’le gizlice muhabere ettiğine dair Fransa elçisi Sebastiani’nin ihbarı üzerine görevinden alındı ve 1808’de Kütahya’ya sürüldü. Bir yıl kadar burada kalan Hâlet Efendi, devlete isyana kalkışan Bağdat Valisi Süleyman Paşa’yı idam edip yerine kethüdâsı Abdullah Ağa’yı getirme vazifesiyle II. Mahmud tarafından Bağdat’a gönderildi. Burada Musul ve Baban mutasarrıflarının yardımlarıyla Bağdat kölemenlerinden Süleyman Paşa’nın hükümranlığına son vermesi padişah üzerinde nüfuz kazanmasına sebep oldu. İstanbul’a döndükten sonra rikâb-ı hümâyun kethüdâlığı ile gizli haberleşme işlerinin başına, ardından da nişancılık görevine getirildi (1811).

Uzun süre bu görevde kalan Hâlet Efendi, II. Mahmud üzerindeki nüfuzunu gittikçe arttırdı ve padişahın başdanışmanı oldu. Halk arasında “devlet kâhyası” diye anıldı; tayin ve azillerde büyük rol oynadı. Bu arada Fenerli Rumlar’la bir olarak adı bir kısım yolsuzluklara ve devlet aleyhindeki bazı faaliyetlere karıştı. Fenerli Rumlar’ın tesirinde kalıp kendisine rüşvet vermeyi reddeden ve Rum âsilerinin hakkından gelebilecek tek adam olan Tepedelenli Ali Paşa’nın katlinde önemli rol oynadı. Yenilik taraftarı vezîriâzamlardan Benderli Ali Paşa ile Hacı Sâlih Paşa’yı azlettirdi ve bir süre sonra Ali Paşa’yı öldürttü (1821). Aynı şekilde şeyhülislâmlardan Mekkîzâde Mustafa Âsım Efendi ve halefi Çerkez Halil Efendi ile de geçinemeyen Hâlet Efendi bunların da azillerinde etkili olmuştur. Özellikle Rum ayaklanmasında ters düştüğü Halil Efendi’yi önce Bursa’ya, ardından da Afyon’a sürdürmüş, karısı Hacce Hanım’ı büyücülükle suçlayarak Bursa dışında feci bir şekilde öldürtmüş (Şânîzâde, IV, 137-139), bu olayı duyan Halil Efendi de üzüntüsünden felç olarak ölmüştür.

Uzun süreden beri hareketlerinden şüphe edilen Hâlet Efendi hasmı Mehmed Said Galib Paşa’nın tesiriyle önce Bursa’ya, ardından Konya’ya sürüldü; kısa bir müddet sonra da padişahın emriyle koru-yı hümâyun ağası Ârif Ağa tarafından öldürüldü (Safer 1238 / Kasım 1822). Cesedi Konya’da defnedildi. İstanbul’a getirilen kesik başı önce Galata Mevlevîhânesi’ne, ardından bazı dedikodular sebebiyle Yahyâ Efendi Dergâhı hazîresine gömüldüyse de yıllar sonra tekrar eski yerine nakledildi. Bütün mallarına devletçe el konuldu.

Çağdaşlarınca merhametsiz, kindar biri olarak nitelendirilen ve pek sevilmeyen Hâlet Efendi, hayatı boyunca muhaliflerine karşı ve menfaatlerinin devamı için Yeniçeri Ocağı’na dayanmış, zaman zaman ocak ileri gelenlerine hediyeler ve bahşişler dağıtarak desteklerini sağlamış, ocağın ilga edilmemesi için elinden gelen gayreti göstermiştir. II. Mahmud’un orduya yeni bir düzen verme girişimlerine hep muhalif kalmış ve onu yeniçerilerin isyanı tehdidiyle korkutmuştur. Ayrıca Avrupa’dan ve Avrupalı olan her şeyden nefret eden ve bu nefreti Paris elçiliği sırasında daha da artan Hâlet Efendi Batı taraftarları karşısında yer almış ve muhafazakâr kesimin başını çekmiş, bu yolda da padişahı tesiri altına almıştır. Elçiliği sırasında Paris’ten gönderdiği mektuplarda herkesin övgüyle söz ettiği gerçek Avrupa’yı bulamadığını, bu kâfir diyarından bir an önce kurtulmak istediğini belirttikten sonra Fransa’yı görüp de beğenenleri Frenk taraftarı ve casusu, görmeden beğenenleri de ya Frenkler’in yazdıklarına inanan bir ahmak veya onların dininden biri olarak nitelemiştir. Onun bu tutumu, yurda döndükten sonra askerî yeniliklere karşı çıkma ve yeniçerileri destekleme şeklinde tezahür etmiştir. Batı’dan nefret etmesine rağmen Osmanlı Devleti ile Avrupa’yı teknik ve sanayi bakımından kıyaslarken onların ehl-i İslâm’la farklarını “kayıkçılarla kâtiplerin” farklarına benzeten Hâlet Efendi Frenkler’in hilelerini ve politikalarını gayet kaba bulur, galebelerini de ancak bizdeki gayretsizliğe bağladıktan sonra askerî cesaret ve vükelâ bakımından Osmanlı’yı üstün görür. Üç dört yıl içinde enfiye, kâğıt, billûr, çuha ve fağfur için beş imalâthane ile lisan ve coğrafya ilimleri için bir mektep yaptırılsa beş yıl sonra onlarla boy ölçüşebilecek konuma gelineceğini öne sürer.

Hâlet Efendi Mevlevî tarikatına mensup olup evini devrinin seçkin şahsiyetlerinin toplandığı bir mekân haline getirmiştir. Burada ilmî ve edebî sohbetler yapılırdı. Aynı zamanda iyi bir hatip ve şair olan Hâlet Efendi devrinin edip ve şairleriyle tartışmalar da yapardı. Keçecizâde İzzet Molla Hâlet Efendi’nin en yakın dostlarından biridir. Vak‘anüvis Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi de ona intisap ederek tahsilini sürdürmüştür. Hâlet Efendi Galata Mevlevîhânesi içinde sebil, muvakkithâne ve kütüphaneden oluşan ve Arap dünyasında “sebilküttâb” diye anılan iki katlı bir bina yaptırmıştır. Kitapları, günümüzde Süleymaniye Kütüphanesi’ni oluşturan koleksiyonlardan birini teşkil etmektedir (bk. HÂLET EFENDİ KÜTÜPHANESİ).

Daha ziyade kaside ve methiyelerden oluşan şiirlerinin toplandığı divanı ile manzumelerini ihtiva eden Zînetü’l-mecâlis adlı eseri bir arada yayımlanmıştır (İstanbul 1258). Ölümünden sonra halkın ağzında dolaşan, “Ne kendi eyledi râhat ne halka verdi huzûr / Yıkıldı gitti cihandan dayansın ehl-i kubûr” beyti Hâlet Efendi için söylenmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

TSMA, nr. E. 4347, 4720, 4766, 5751, 7147, 8892.

, nr. 1110.

, s. 157-161.

, I, 249; III, 104 vd.; IV, 137-139.

A. Slade, Records of travels in Turkey, Greece, &c.: and of a cruise in the Black Sea, with the capitan pasha, in the years 1829, 1830, and 1831, London 1832, s. 245-250.

, IX, 121, 310-316; X, 113-116, 186; XI, 94 vd., 127 vd.; XII, 55-58.

, s. 54 vd.

Yağlıkçızâde Ahmed Rifat, Lugat-ı Târihiyye ve Coğrafiyye, İstanbul 1300, III, 81.

, II, 102.

, I, 496.

Abdurrahman Şeref, Târih Musâhabeleri, İstanbul 1339, s. 27-38.

N. Jorga, Osmanlı Tarihi (trc. Bekir Sıtkı Baykal), Ankara 1948, V, 151, 213, 231, 246, 294.

, s. 162-163.

, s. 853-857.

, V, 77-78, 102, 111, 113.

a.mlf., Halet Efendinin Paris Büyük Elçiliği, İstanbul 1940.

, IV, 103, 107-108.

, I, 288.

S. J. Shaw – E. K. Shaw, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye (trc. Mehmet Harmancı), İstanbul 1983, II, 33-34, 44-45.

, s. 126-127.

, III, 1915-1916.

, s. 70-71, 105, 131.

a.mlf., “The Impact of the French Revolution on Turkey”, Journal of World History, I (1953), s. 113, 117, 123-124.

M. Şihâbeddin Tekindağ, “Hâlet Efendi”, , V/1, s. 123-125.

E. Kuran, “Ḥālet Efendi”, , III, 93-94.

Baha Tanman, “Galata Mevlevîhânesi”, , XIII, 319.

Necdet Sakaoğlu, “Hâlet Efendi”, , III, 498-499.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 249-251 numaralı sayfalarda yer almıştır.