HALÎLÎ

(ö. 890/1485)

Fürkatnâme adlı eseriyle tanınan divan şairi.

Müellif:

Aslen Diyarbekirlidir. Hayatıyla ilgili bazı olaylara bakılarak 810 (1407) yılı civarında doğduğu tahmin edilmektedir (Ali Emîrî, I, 277). Fürkatnâme’sinde, tahsilini Acem diyarında tamamladıktan sonra tasavvuf yolunu seçerek bilgisini arttırmak için bir arkadaşının ısrarı üzerine Diyârırûm’a geldiğini söyler. Kaynaklarda da Fâtih Sultan Mehmed döneminde Diyarbekir’den veya “diyâr-ı şark”tan devrin önemli bir ilim merkezi olan İznik’e geldiği ve bu şehirde ikamet ettiği kaydedilmektedir (Sehî, s. 64; Âşık Çelebi, vr. 269b; Latîfî, s. 147). 870’te (1465) İstanbul’a gidip bir yıl kaldıktan sonra İznik’e dönen ve burada kurduğu hankahta ömrünün sonuna kadar şeyhlik yapan Halîlî aynı şehirde vefat etmiştir. Çağdaşlarından Şeyh Zarîfî, “Biz Halîlî’den dem ursak n’ola oldur pîrimiz / Cur‘a-i bezm-i ezelden sundu ol sahbâ bize” beytinde (Ali Emîrî, I, 280) onu kâmil bir şeyh olarak nitelendirir.

Latîfî, Halîlî’nin sanatlı kafiye kullanmakta mahir bir şair olduğunu söyler (Tezkire, s. 147). Arapça-Türkçe mülemma‘lar da yazmış olmakla beraber onun en güzel şiirleri terkibibend, terciibend ve murabbalarıdır. Tasavvufî, hikemî, âşıkane şiirlerin yanı sıra her beytinde bir başka fikrin işlendiği konu birliğinden uzak manzumeler de kaleme almıştır.

Yetiştiği muhit bakımından eserlerinde Âzerî Türkçesi’nin dil özellikleri görülen Halîlî daha çok Seyyid Nesîmî’nin tesirinde kalmıştır. Bazı şiirlerinin kafiyeleri bile Nesîmî’ninkilerle aynıdır. Bununla beraber kendisi de Habîbî gibi bazı Âzerî şairleri üzerinde etkili olmuştur. Mehdî, Sâfî, Sirozlu Sa‘dî ve Melîhî ile karşılıklı şiirler yazan Halîlî’nin şiirlerine XVI ve XVII. yüzyıllarda birçok şair tarafından nazîreler yazılmıştır.

Halîlî asıl şöhretini samimi bir dille kaleme aldığı Fürkatnâme adlı tasavvufî mesnevisiyle sağlamıştır. Müellifin, “Çünki harf eyleye ehl-i tevârîh / Kitâb ismin bulur kendüye târîh” (Fürkatnâme, vr. 44b) beytinde belirttiği gibi eser, “fürkatnâme” kelimesinin ebced hesabıyla karşılığı olan 876 (1471-72) yılında tamamlanmıştır. Gibb de eserin adının yazıldığı yıla işaret ettiğini söylemesine rağmen bu tarihi 866 (1461-62) olarak kaydetmiştir (HOP, II, 380).

Aruzun “mefâîlün mefâîlün feûlün” kalıbıyla yazılan ve 1000 kadar beyitten meydana gelen Fürkatnâme Halîlî’nin kendi başından geçmiş gibi anlattığı bir aşk hikâyesidir. İznik’te gezerken bedestende gördüğü bir güzele âşık olması üzerine sıkıntılı bir duruma düştüğünü anlatan şair bundan kurtulmak için İstanbul’a gider. Fakat sevgilisinden aşkının samimiyetine inandığını belirten bir mektup alınca geri döner. Önce şairi şefkatle karşılayan sevgilisi daha sonra gözden kaybolur ve rüzgâra seslenerek içini döken şaire sahrada bir ışık halinde kendini gösterir. Eserde ayrıca aralara serpiştirilmiş aruzun değişik kalıplarında iki kaside, bir murabba, bir muhammes, bir terciibend ve yirmi altı gazel yer almaktadır. Özellikle gazeller, vezin ve şeklin verdiği monotonluğu kırması yanında olay örgüsünün gelişmesi sırasında gerilimli sahneleri en iyi şekilde ifade eder.

Fürkatnâme’de anlatılan aşkın tasavvufî veya beşerî aşk olduğu konusunda farklı değerlendirmeler yapılmıştır. Halîlî’den bahseden kaynakların çoğu hikâyeyi beşerî bir aşkın ifadesi olarak yorumlamıştır. Ancak üslûbu, kullanılan tasavvufî semboller ve özellikle bitiriliş şekli eserin tasavvufî aşkı anlattığını düşündürmekte, şairin yaşının eserini yazdığı sırada altmışın üzerinde bulunması ve bundan kısa bir müddet sonra da tekke şeyhi olması bu görüşü teyit etmektedir. Fürkatnâme’nin beşerî aşkı anlattığını ileri sürenlerin bu kanaati eseri yanlış yorumlamalarından ileri gelebileceği gibi bu kişilerin Halîlî’nin hayatını, bu tür maceraları halk arasında yaygın biçimde anlatılan XVI. yüzyıl şairlerinden Halîl-i Zerd’in hayatıyla karıştırmalarından da kaynaklanmış olabilir. Ayrıca II. Murad devri şairlerinden İznikli Hümâmî’nin Farsça’dan tercüme ettiği Sînâme adlı eserin (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3691) Firâknâme veya Fürkatnâme adıyla anılması (Sehî, s. 58; Latîfî, s. 367), Halîlî’nin Fürkatnâme’siyle bu aşk hikâyesinin birbirine karıştırılmış olabileceğini akla getirmektedir. Zira tezkirelerin çoğunda Fürkatnâme’nin Firâknâme diye kaydedilmiş olması (meselâ bk. Sehî, s. 64; Latîfî, s. 147), tezkire müelliflerinin Halîlî’nin eserini görmedikleri ve bu yüzden onu Hümâmî’nin eseriyle karıştırdıkları ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Eserin adını sadece Kınalızâde Hasan Çelebi doğru olarak kaydeder (Tezkire, I, 345). Âşık Çelebi, Fürkatnâme’nin halk arasında Dîvân-ı Halîlî diye şöhret kazandığını söyler (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 269b). Eserin adı, Berlin Königlichen Bibliothek’te bulunan 890 (1485) tarihli nüshasının hem mukaddimesinde hem de son kısmında Fürkatnâme şeklinde yazılmıştır (Pertsch, VI, 370).

Fürkatnâme’nin İstanbul (İÜ Ktp., TY, nr. 3770; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 1063), Ankara (TDK Ktp., nr. 263; DTCF Ktp., nr. A/334), Manisa (Muradiye Ktp., nr. 3201/2), Berlin (Pertsch, VI, 370), Londra (Rieu, s. 210) ve Paris’te (Blochet, I, 120) çeşitli nüshaları mevcuttur. Ayrıca Günay Kut eserin bir nüshasının kendisinde bulunduğunu bildirir ( [1977], s. 335). Fürkatnâme üzerinde Orhan Kemal Tavukçu bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (bk. bibl.).

Ahmed Paşa, Şeyhî, Necâtî gibi önde gelen şairler arasında yer almamakla birlikte Halîlî’nin şiir mecmualarında birçok manzumesine yer verilmesi ve bir kısım şiirlerine nazîreler yazılması onun epeyce meşhur bir şahsiyet olduğunu göstermektedir. Çeşitli mecmularda şiirleri bulunan (meselâ bk. Câmiu’n-nezâir, vr. 215b-220a; Câmiu’l-meânî, vr. 170a-172b) Halîlî’nin, “Râh-ı aşkında habîbim ne belâ çektiğimi / Nazar etsen bilesin defter ü dîvânımıza” (Fürkatnâme, vr. 41a) beytinden bir divan tertip etmiş olduğu anlaşılmakta, bazı kaynaklarda da mürettep bir divanının varlığından söz edilmektedir (, II, 160). Ancak divanı henüz ele geçmemiştir. Câmiu’l-meânî’deki otuz üç gazeli dışında (Ergin, III/3-4, s. 545-559) şiirlerinin tamamı henüz bir araya getirilip yayımlanmamıştır.


BİBLİYOGRAFYA

Halîlî, Fürkatnâme, Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzum, nr. 1063.

Eğridirli Hacı Kemal, Câmiu’n-nezâir, Beyazıt Devlet Ktp., nr. 5782, vr. 215b-220a.

Câmiu’l-meânî, Nuruosmaniye Ktp., nr. 4904, vr. 170a-172b.

, s. 58, 64-65.

, vr. 269b.

, s. 147-148, 367.

, s. 324.

Beyânî, Tezkire-i Şuarâ, İÜ Ktp., TY, nr. 2568, vr. 29a.

, I, 345.

Ali Emîrî, Tezkire-i Şuarâ-yı Âmid, İstanbul 1328, I, 277-291.

, II, 159-160.

Fâik Reşad, Târîh-i Edebiyyât-ı Osmâniyye, İstanbul, ts., s. 177-178.

, II, 379-383.

W. Pertsch, Die Handschriften – Verzeichnisse der Königlichen Bibliothek zu Berlin, Berlin 1889, VI, 370, nr. 377.

, s. 210.

, I, 120.

(İstanbul 1926), İstanbul 1980, s. 369.

a.mlf., Eski Şairlerimiz: Divan Edebiyatı Antolojisi, İstanbul 1934, s. 73.

a.mlf., “Âzerî Edebiyatı”, , II, 132.

Şevket Baysanoğlu, Diyarbakırlı Fikir ve Sanat Adamları, İstanbul 1957, I, 33-50.

a.mlf. – Turgut Karabey, “Halilî, Halil İbrahim Bey”, , IV, 48.

, s. 229-232.

, I, 141.

a.mlf., “Fatih Devrinde Türk Dili ve Edebiyatı”, , II/20 (1953), s. 503.

Mustafa Özkan, Türk Dilinin Gelişme Alanları ve Eski Anadolu Türkçesi, İstanbul 1995, s. 277-282.

Orhan Kemal Tavukçu, Halîlî: Firkatnâme (yüksek lisans tezi, 1993), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Muharrem Ergin, “Camiü’l-meânî’deki Türkçe Şiirler”, , III/3-4 (1949), s. 539-569.

Günay Kut, “Fürkatnâme”, (1977), s. 333-349.

, III, 2060.

Fevziye Abdullah Tansel, “Halîlî”, , XVIII, 388-389.

a.mlf., “Halîlî”, , V/1, s. 162-164.

A. Karahan, “K̲h̲alīlī”, , IV, 972.

“Firkatnâme”, , III, 240-241.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 329-330 numaralı sayfalarda yer almıştır.