HÂNDMÎR

Gıyâsüddîn b. Hâce Hümâmiddîn Muhammed b. Hâce Celâliddîn Muhammed b. Hâce Burhâniddîn Muhammed-i Hüseynî Şîrâzî (ö. 942/1535-36)

İranlı tarihçi.

Müellif:

Doğum tarihi bilinmemekle birlikte Ḥabîbü’s-siyer’i yazmaya başladığında kırk yedi kırk sekiz yaşlarında olduğu dikkate alınarak 879 (1474) veya 880 yılında doğduğu söylenebilir. Yüksek seviyede idareci ve âlimlerin yetiştiği bir aileye mensuptur. Babası Hümâmüddin, Timurlu Hükümdarı Ebû Said Han’ın oğlu Semerkant hâkimi Sultan Mahmud Mirza’nın veziri idi; anne tarafından Ravżatü’ṣ-ṣafâ müellifi Mîrhând’ın torunudur. Herat’ta dedesi Mîrhând’ın gözetiminde ve onun zengin kütüphanesinden faydalanarak yetişmiş, genç yaşta temayüz edip Ali Şîr Nevâî’nin himayesine mazhar olmuş, Abdurrahman-ı Câmî ve Kemâleddin Bihzâd gibi âlim ve sanatçıların katıldığı ilim meclislerinde bulunmuştur.

Hândmîr, Hüseyin Baykara’nın (ö. 911/1506) sağlığında oğlu Belh hâkimi Bedîüzzaman Mirza’nın hizmetine girdi ve Kunduz hâkimi Hüsrev Şah’a elçi olarak gönderildi. Hüseyin Baykara’nın ölümünden sonra büyük oğlu Bedîüzzaman Mirza tarafından “sadr” tayin edilerek ilmî çalışmaları ve vakıf işlerini denetlemekle görevlendirildi. Şeybânî Han 913 yılı Muharreminde (Mayıs 1507) Herat’ı muhasara edince ulemâ ve şehrin ileri gelenleri, Özbek hâkimiyetini kabul ettiklerini bildiren mektubu kaleme almak üzere ona yetki verdiler. Hândmîr’in hazırladığı yazı, şehrin muhtesibi bulunan yeğeni Mevlânâ Osman tarafından Şeybânî Han’ın ordugâhına götürüldü. Hândmîr, Şeybânîler’in Herat hâkimiyeti sırasında da bir müddet makamını korudu. Şeybânî Han’ın Şah İsmâil tarafından mağlûp edilmesinden sonra Safevîler Herat’a girdiklerinde Hândmîr de şehirde bulunuyordu. Horasan’ın içine düşmüş olduğu karışık durumdan endişelenerek 920 (1514) yılında Herat’ın doğusundaki Poşt (Peşt) köyüne çekildi ve eserlerini yazmaya başladı. Bu sırada Bedîüzzaman Mirza’nın Safevîler’e sığınması ve Şah İsmâil’in de Osmanlılar’a yenilmesi üzerine Garcistan’da hâkimiyeti ele geçiren Bedîüzzaman’ın oğlu Muhammed Zamân Mirza’nın ilgisine ve ihsanına nâil oldu. Daha sonra onunla birlikte Belh’e gittiyse de Safevîler’in artan baskısı yüzünden Kandehar’a geçmeye karar veren Muhammed Zamân Mirza’dan ayrılarak tekrar Poşt’a döndü. Ancak Ḥabîbü’s-siyer’i 927 (1521) yılında yazmaya başladığına göre bu tarihten önce yeniden Herat’a gelmiş olmalıdır. Aynı yıl içinde son hâmisi Mîr Gıyâseddin Muhammed’in öldürülmesinden sonra yine Herat’ta kalmaya devam etti. 933 yılı Şevval ayı (Temmuz 1527) ortalarında Kandehar’a, buradaki birkaç aylık ikametinin ardından Hindistan’a gidip Mevlânâ Şehâbeddîn-i Muammâyî ve Mirza İbrâhîm-i Kānûnî ile birlikte 4 Muharrem 935 (18 Eylül 1528) günü Agra’da Sultan Bâbür’ün huzuruna çıktı. Burada iltifatlarına mazhar olduğu Bâbür’ün 1529 yılındaki Bengal seferine katıldı, daha sonra da devamlı şekilde onun maiyeti arasında yer aldı. Bâbür’ün ölümünün ardından “emîr-i müverrih” unvanı ile oğlu Hümâyun’un hizmetine girerek onun yakınları arasında bulundu. Hümâyun’un Gucerât seferi sırasında vefat eden Hândmîr, vasiyetine uyularak Delhi’de Şeyh Nizâmeddin Evliyâ ve şair Emîr Hüsrev-i Dihlevî’nin mezarlarının yakınına defnedildi. Oğlu Emîr Mahmud da tarihle meşgul olmuş ve Ḥabîbü’s-siyer’e zeyil mahiyetinde bir eser kaleme almıştır.

Eserleri. 1. Meʾâs̱irü’l-mülûk. Kronolojik sıra ile peygamberler, hükümdarlar, din adamları ve bilge kişilerin hikmetli sözlerini ihtiva eden eser Ali Şîr Nevâî’nin teşvikiyle 903 (1498) yılında tamamlanmış ve kendisine ithaf edilmiştir (yazma nüshaları için bk. Storey, I/1, s. 102).

2. Ḫulâṣatü’l-aḫbâr fî beyâni aḥvâli’l-aḫyâr. Yine Ali Şîr Nevâî adına 905 (1499-1500) yılında kaleme alınmış genel bir dünya tarihi olup yaratılıştan 875 (1470-71) yılına kadarki olayları anlatmaktadır. Eserin sonunda Herat’ın tanıtımı yapılmakta, şehrin dinî hayatı, dönemin âlimleri, sanatkârları ve belli başlı şahsiyetleri hakkında bilgi verilmektedir. Yazma nüshalarından biri Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı olan eserin (Ayasofya, nr. 3190) çeşitli bölümleri yayımlanmış ve bazı Batı dillerine tercüme edilmiştir (bk. Storey, I/1, s. 103-104). Hândmîr altı ayda tamamladığı bu eseri için, “Ali Şîr Nevâî’nin himmeti olmasaydı altı yılda tamamlayamazdım” demektedir.

3. Mekârimü’l-aḫlâḳ. 904 (1498-99) yılında yazımına başlanan ve Ali Şîr Nevâî’nin hayatını övgü dolu, süslü cümlelerle anlatan eser onun ölümünden (1501) sonra tamamlanmıştır (Storey, I/2, s. 795).

4. Düstûrü’l-vüzerâʾ. Hz. Süleyman’ın veziri Âsaf’tan başlayarak çeşitli devletlerde vezirlik yapan ünlü kişilerin biyografilerini ihtiva eden bir çalışmadır. Hüseyin Baykara ve veziri Kemâleddin Hâce Mahmud adına kaleme alınan eser 906 (1500-1501) yılında tamamlanmış, 914’te (1508) yeniden gözden geçirilerek bazı ilâvelerle genişletilmiştir. Saîd-i Nefîsî tarafından yayımlanan kitabı (Tahran 1317 hş.) Harbî Emîn Süleyman Arapça’ya tercüme etmiştir (Kahire 1980).

5. Nâme-i Nâmî (İnşâ-yı Ġıyâs̱üddîn). Muhtemelen 927 (1521) yılında tamamlanan eser, önemli resmî yazışmalara dair örnekler ihtiva eden bir münşeat mecmuasıdır (yazma nüshaları için bk. Münzevî, III, 2122). Gottfried Hermann eser hakkında doktora tezi hazırlamıştır (bk. bibl.).

6. Ḥabîbü’s-siyer fî aḫbâri efrâdi’l-beşer. Hândmîr’in seyyidler, kadılar ve sadrların reisi olan Gıyâseddin Muhammed b. Yûsuf-ı Hüseynî adına 927’de (1521) yazmaya başlayıp onun öldürülmesinden sonra Safevîler’in Herat valisi Şamlu oymağından Durmuş Han’ın veziri Hâce Habîbullah-ı Sâvecî’nin adına 930’da (1524) tamamladığı umumi dünya tarihidir; ikinci ithaftan dolayı esere Ḥabîbü’s-siyer adı verilmiştir. Üç cilt olarak yazılan ve yaratılıştan başlayıp Şah İsmâil’in ölümüne (930/1524) kadar gelen kitapta Hândmîr’in, dedesi Mîrhând’ın Ravżatü’ṣ-ṣafâ’da bahsetmediği bazı devletlere de yer verdiği görülür. Müellifin Hüseyin Baykara ve oğulları, Şah İsmâil, Bâbür, Hümâyun ve Şeybânî Han devrinde cereyan eden olayların bir kısmına bizzat katılması ve bazılarına da şahit olması sebebiyle eser yazıldığı dönemin tarihi açısından önemli bir kaynaktır. Reşîdüddin Fazlullah’ın metoduna uyularak kronolojinin değil devletlerin esas alındığı kitapta, anlatılan her devrin sonunda o dönemin vezirleri ve diğer devlet adamları, seyyidler, nakibler, ulemâ, fuzalâ ve şairler hakkında geniş bilgi verilir ki bu husus Farsça tarih yazıcılığı açısından ayrı bir önem taşımaktadır. Daha sonra gelen Safevî tarihçileri de bu usulü takip etmişlerdir. Damad İbrâhim Paşa’nın himmetiyle oluşturulan sekiz kişilik bir heyet tarafından (Halep Kadısı Mansûrîzâde Efendi, müderris Fasîhî Hasan Efendi, Dürrîbirâderi Sa‘d Efendi, Kasımpaşa Mevlevîhânesi şeyhi Mûsâ Efendi, Hâcegân-ı Dîvân’dan Nahîfî Efendi, divan kâtibi Fâiz Efendi, divan kâtibi Şurmî Efendi, Defter-i Hâkānî kâtibi Seyyid Çelebi) Türkçe’ye çevrilen eser (Nuruosmaniye Ktp., nr. 4889) yayımlanmış (Bombay 1263, 1857; Tahran 1263 h., 1271/1855, 1276, 1333, 1353), ayrıca bazı Batı dillerine kısmî tercümeleri yapılmıştır (Storey, I/1, s. 107 vd.). Hândmîr’in oğlu Emîr Mahmud, 957 (1550) yılında esere Şah İsmâil ve Tahmasb dönemlerini ihtiva eden bir zeyil yazmıştır (Târîḫ-i Şâh İsmâʿîl ve Şâh Ṭahmâsb-ı Ṣafevî: Ẕeyl-i Târîḫ-i Ḥabîbü’s-siyer, nşr. M. Ali Cerrâhî, Tahran 1375 hş.).

7. Âs̱ârü’l-mülûk ve’l-enbiyâʾ. 931’de (1524-25) tamamlanmış olup Ḥabîbü’s-siyer’in özeti mahiyetindedir.

8. Ḳānûn-i Hümâyûnî (Hümâyûnnâme). 941 (1534-35) yılında yazılan eser Hümâyun’un faaliyetlerini anlatmakta ve menkıbelerine yer vermektedir (nşr. M. Hidayat Hosain, Calcutta 1359/1940).

9. Münteḫab-ı Târîḫ-i Vaṣṣâf. Günümüze ulaşmayan bu eserin İlhanlı devri tarihçilerinden Vassâf’ın tarihinin bir özeti olduğu anlaşılmaktadır.

Hândmîr ayrıca dedesi Mîrhând’ın Ravżatü’ṣ-ṣafâ adlı eserine bir zeyil yazmış ve bu zeyli Ḥabîbü’s-siyer’e aynen almıştır. Abbas Azzâvî, onun Cevâhirü’l-aḫbâr ve Ġarâʾibü’l-esrâr adlı iki eserinin daha olduğunu söyler (et-Taʿrîf bi’l-müʾerriḫîn, I, 226). Hândmîr’in eserlerinde yer yer bazı Farsça şiirlere de rastlanmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Hândmîr, Düstûrü’l-vüzerâʾ (nşr. Saîd-i Nefîsî), Tahran 2535 şş., mukaddime; a.e. (trc. Harbî Emîn Süleyman), Kahire 1980, s. 9-61.

a.mlf., Ḥabîbü’s-siyer, Celâleddîn-i Hümâyî’nin mukaddimesi, s. 2-44.

, I, 587; II, 386.

Firişte, Gülşen-i İbrâhîmî: Târîḫ-i Firişte, Kalküta 1247/1832, I, 402.

Çelebizâde Âsım, Târih, İstanbul 1282, s. 360-361.

, I, 96-98.

, I/1, s. 101-109, 304, 1279; I/2, s. 795, 1091.

Abdülhüseyn-i Nevâî, Ricâl-i Kitâb-ı Ḥabîbü’s-siyer, Tahran 1324/1945.

Abbas el-Azzâvî, et-Taʿrîf bi’l-müʾerriḫîn fî ʿahdi’l-Moġul ve’t-Türkmân, Bağdad 1376/1957, I, 225-228.

, II/2, s. 1675 vd.; III, 2122.

, IV, 303, 364, 376, 397, 403, 541-545, 586.

, I, 240-241.

, s. 434, 437.

G. Herrmann, Der Historische Gehalt des “Nāmä-ye nāmī” von H°andamīr (doktora tezi, 1968), Universität Göttingen.

Mehmet İpşirli, “Lâle Devrinde Teşkil Edilen Tercüme Heyetine Dair Bazı Gözlemler”, Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri (haz. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1987, s. 34, 36-37.

Zeki Velidi Togan, “Hândmîr”, , V/1, s. 210-211.

H. Beveridge – J. T. P. de Bruijn, “K̲h̲wāndamīr”, , IV, 1020-1022.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildinde, 550-552 numaralı sayfalarda yer almıştır.